ZİYÂDETÜ’s-SİKA

(زيادة الثقة)

Güvenilir bir râvinin, rivayetinde diğer râvilerin zikretmediği bir bilgi vermesi anlamında hadis terimi.

Aynı hocadan hadis rivayet eden güvenilir râvilerden birinin, bir hadisin isnadında veya metninde diğerlerinin rivayetinde bulunmayan bir bilgi zikretmesi bu terkiple ifade edilmiştir. Ziyâdetü’s-sika sened ve metinlerde yer alan münker, müdrec, mezîd fî muttasıli’l-esânîd gibi merdûd sayılan diğer ziyâde türlerinden farklı olup râvisinin güvenilir olması dolayısıyla kabul edilebilir nitelikteki ilâve bilgiler için kullanılır. Bazı âlimler, güvenilir râvilerden gelen şâz hadisle sikanın ziyâdesini


aynı konumda değerlendirmiş olmakla birlikte şâz hadiste sikanın sikaya muhalefeti söz konusu iken ziyâdetü’s-sikada böyle bir muhalefet söz konusu değildir. Ziyâdetü’s-sika metinde veya isnadda olabilir. İsnadın bir rivayette merfû, diğerinde mevkuf şeklinde gelmesi hadisin senedindeki ziyâdeye bir örnektir. Hadis âlimlerinin bir kısmı bu durumda mevkuf rivayetin merfûa tercih edilmesi gerektiğini söyler. Ancak yaygın kabule göre merfû tarikin râvisi hâfız, zabtı güçlü ve güvenilir ise, ayrıca mevkuf rivayetin tercih edilmesini sağlayan başka bir gerekçe yoksa merfû tarikin mevkufa tercih edilmesi gerekir. Zira merfû tarikin râvisi de sikadır ve diğerlerinin bilmediği bir hususu biliyor olması muhtemeldir (Hatîb el-Bağdâdî, s. 411; Zafer Ahmed Tehânevî, s. 113-114). Ziyâde, fazla ve açıklayıcı bilgiye ulaştırdığı için makbul sayılsa da bu lafızların Hz. Peygamber’e aidiyeti hakkındaki şüpheler konunun tartışılmasına yol açmıştır. Bazı rivayetlerde yer alan ziyâdelerin sahih olmadığının tesbit edilmesi de ziyâde ile şahsî görüşlerin hadislere girdiği yolunda bir endişe doğurmuştur.

Ziyâdetü’s-sikanın kabul edilip edilmemesi konusunda üç farklı görüş bulunmaktadır. İmam Mâlik, Şâfiî ve Buhârî’nin de aralarında bulunduğu hadis ve fıkıh âlimlerinin çoğu râvinin âdil ve zâbıt olması durumunda ziyâdenin kabul edileceği görüşündedir. Buna göre ziyâdetü’s-sika, güvenilir bir râvinin tek başına yaptığı yani teferrüd ettiği rivayetlerine benzetilmektedir. Ayrıca sika râvinin bir isnadda veya metinde ziyâdede bulunması bu ziyâdenin bulunmadığı rivayetin râvilerinin cerhedilmesini gerektirmez. İkinci gruptaki âlimlere göre ziyâde kesinlikle reddedilmelidir. Zira çoğunluğa uymadığı için ziyâdede bulunan râvide zabt kusurunun bulunması kuvvetle muhtemeldir. Hadisin ziyâdesiz olan aslı yakîn ifade ederken aynı rivayetin ziyâdeli şekli şüphe ile mâlûldür. İşte bu yüzden yakînî bilgi terkedilmez. Diğer taraftan yapılan ziyâde bir râvinin tefsiri veya te’vili olup sonraki râvilerden birinin bunu hadisin aslından zannetmiş olması da mümkündür.

Üçüncü görüş sahipleri ise ziyâdeyi bazı şartlarla kabul ederler. Öne sürülen şartların bir kısmı râvi ile bir kısmı da metinle ilgilidir. Râvinin güvenilir ve hâfız, ziyâdeli rivayet edenin asıl metni rivayet edenden farklı biri olması, râvi sayısının birden fazla olması, ziyâdeli rivayet edenlerin asıl rivayeti nakledenlerden sayıca daha çok veya onlara denk bulunması, her ikisi de tek râvi ise ziyâdeli rivayet edenin hıfz ve zabt açısından daha güçlü kabul edilmesi râviyle ilgili olarak öne sürülen şartlar arasındadır. Rivayet açısından ise ziyâde metnin asılda bulunmayan fazladan bir hüküm ifade etmesi ve asıl hükme muhalif olmaması yahut asıl hükmü ortadan kaldırmaması gibi şartlar aranmaktadır. Meselâ, “Hz. Peygamber fetihten sonra Kâbe’nin içine girdi” meâlindeki asıl metni râvinin, “İçeride iki rek‘at namaz kıldı” ziyâdesiyle nakletmesi bu duruma örnektir. Buradaki ziyâde asıl metne ek bir bilgi olup ona aykırı değildir. Ziyâdeli olan metinle asıl metnin i‘rabında uyum bulunması gerektiği, ana metnin i‘rabını değiştirdiği takdirde ziyâdenin makbul sayılmayacağı, ziyâdenin kabul ve reddine kesin karar verilemediği durumlarda ise her bir ziyâde için başka delillerin aranması gerektiği de söylenmiştir.

Ziyâdeli rivayet eden râvi bu tariki diğerlerinden farklı bir mecliste duyup almışsa bu rivayeti âdil olmak kaydıyla kabul edilir. Asıl ve ziyâdeli tariklerin ikisi de aynı râviye aitse onun bunları hocasından farklı meclislerde almış olması şartıyla ziyâdeli rivayet yine makbul sayılır. Hadisteki ziyâdeyi farketmek için yapılacak ilk şey hadisin bütün tariklerini bir araya getirerek onun tahrîcini yapmaktır. Ayrıca ziyâdenin kabul edilmesi için râvinin güvenilirliği esas olduğundan adâlet ve zabt açısından kusurlu râvilerin sahih hadislerde bulunmayan ziyâdeli rivayetleri kabul edilmemektedir (İbn Ebû Âsım, I, 76; II, 330; İbn Abdülber en-Nemerî, XXII, 35). Hadis uydurduğundan şüphelenilen râvilerin ziyâdeli rivayetleri ise hiçbir şekilde makbul sayılmamıştır. Ziyâdetü’s-sika konusunda Karadeniz Teknik Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde Yusuf Suiçmez (Sika’nın Ziyadesi [yüksek lisans tezi, 1998]), Câmiatü Ümmi’l-kurâ’da Nurullah Şevket Halil Beyker (Ziyâdetü’ŝ-ŝiķāt ve mevķıfü’l-muĥaddiŝîn ve’l-fuķahâǿ minhâ [doktora tezi, 1423/2002]) birer çalışma yapmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Ebû Âsım, Kitâbü’s-Sünne (nşr. M. Nâsırüddin el-Elbânî), Beyrut 1400/1980, I, 76; II, 330; Hâkim en-Nîsâbûrî, MaǾrifetü Ǿulûmi’l-ĥadîŝ (nşr. Ahmed b. Fâris es-Sellûm), Beyrut 1424/2003, s. 398-410; Ahmed b. Hüseyin el-Beyhakī, es-Sünenü’l-kübrâ (nşr. M. Abdülkādir Atâ), Mekke 1414/1994, I, 116; III, 123; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. Ebû Abdullah es-Sevratî-İbrâhim Hamdî el-Medenî), Haydarâbâd 1357 → Medine, ts. (el-Mektebetü’l-ilmiyye), s. 411-413; İbn Abdülber en-Nemerî, et-Temhîd (nşr. Saîd Ahmed A‘râb), Titvân 1410/1990, XXII, 35; Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, et-Taĥķīķ fî eĥâdîŝi’l-ħilâf (nşr. Mes‘ad Abdülhamîd es-Sa‘denî-Muhammed Fâris), Beyrut 1415/1994, I, 107; II, 66; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 85; Nevevî, Şerĥu Müslim, I, 32, 74; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Abdülvehhâb Abdüllatîf), Medine 1392/1972, I, 245-247; Talât Koçyiğit, Hadis Istılahları, Ankara 1980, s. 476-479; Zafer Ahmed Tehânevî, Yeni Usûl-i Hadîs (trc. İbrahim Canan), İzmir 1982, s. 113-119; Nûreddin Itr, Menhecü’n-naķd fî Ǿulûmi’l-ĥadîŝ, Dımaşk 1988, s. 423-427; Salih Karacabey, “Farklı Açılardan Hadiste Ziyâde Meselesi”, UÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, XII/1, Bursa 2003, s. 105-134.

Salih Karacabey