ZİYÂD b. LEBÎD

(زياد بن لبيد)

Ebû Abdillâh Ziyâd b. Lebîd b. Sa‘lebe el-Ensârî el-Beyâzî

(ö. 41/661)

Sahâbî.

Medine’de doğdu. Hazrec kabilesinin Benî Ümeyye b. Beyâza koluna mensuptur. Birinci Akabe Biatı’nın (621) ardından Medine’ye gelen Mus‘ab b. Umeyr’in ve Medineli diğer müslümanların davetiyle İslâm’a girdi. İkinci Akabe Biatı’nda da bulundu (622). Medine’ye ulaşan ilk Mekkeli muhacirlerden Medine’ye hicretin sevabını öğrendikten sonra Mekke’ye giderek bir müddet Hz. Peygamber’in yanında kaldı, ardından bir grup muhacirle birlikte Medine’ye hicret etti. Böylece hem muhacirlerin hem ensarın kazandığı sevabı elde ettiği düşünüldüğünden ashap arasında “muhacir-ensar” diye anılan birkaç kişiden biridir. Medine’ye hicreti esnasında Kubâ’da bir süre kaldıktan sonra şehre gitmek üzere yola çıkan Resûl-i Ekrem, Beyâzaoğulları mahallesinden geçerken kabilenin önde gelenlerinden olan Ziyâd ile Ferve b. Amr onun devesini durdurdu ve kendisini koruyacak kadar adamları, sıkıntıya düşürmeyecek kadar da maddî imkânları bulunduğunu söyleyerek kendilerinde misafir kalmasını istedi. Ancak Hz. Peygamber devesinin serbest bırakılmasını ve onun çökeceği yerde konaklayacağını onlara bildirip yoluna devam etti (İbn Hişâm, II, 494-495).

Medine’ye yerleştikten sonra Resûl-i Ekrem’in yanından ayrılmayan Ziyâd Bedir, Uhud ve Hendek başta olmak üzere bütün gazvelere katıldı. Hadramut Seriyyesi’nde kumandanlık yaptı ve diğer seriyyelerde de görev aldı. 10 (631) yılında Hz. Peygamber onu Hadramut taraflarına vali, kadı ve zekât âmili sıfatıyla gönderdi. Hz. Ebû Bekir halife olduktan sonra Ziyâd’ı yerinde bıraktı, yetki ve sorumluluk alanını genişletip irtidad edenlerle savaşmasını emretti. Ziyâd 12 (633) yılında Cuvâsâ, Uman ve Mehre taraflarındaki isyanların bastırılmasında önemli rol oynadı. Güçlü Kinde kabilesinin lideri Eş‘as b. Kays’ı mağlûp ederek Hz. Ebû Bekir’in huzuruna götürdü. Ebû Bekir ve Ömer


dönemlerinde Irak ve Suriye fetihlerine katıldı, bir müddet Kûfe’de ve Dımaşk’ta ikamet etti. Hz. Ömer’in şehid edilmesinin ardından oğlu Ubeydullah bu olaya karışanları katledince yeni halife Hz. Osman kısas uygulamak yerine maslahat gereği ona diyet ödetti ve olayı kapatmayı uygun gördü. Ancak Ziyâd bunun doğru olmadığını ve Ubeydullah’a da kısas uygulanması gerektiğini bir şiirle halifeye bildirdi (İbn Kesîr, VII, 154-155). Hz. Osman’ın şehâdetinden sonra ortaya çıkan fitne döneminde herhangi bir tarafta adına rastlanmayan ve olaylardan uzak durduğu anlaşılan Ziyâd b. Lebîd, Muâviye b. Ebû Süfyân’ın hilâfetinin ilk yıllarında muhtemelen 41 yılında (661) vefat etti; ancak nerede vefat ettiği bilinmemektedir. Heysem b. Adî’den nakledilen ve onun Hz. Ömer’in hilâfeti döneminde Yemen’de vefat ettiğini bildiren rivayet (Belâzürî, I, 245) muteber kabul edilmemiştir.

Sahâbenin fakihleri arasında adı geçen Ziyâd (İbn Hibbân, III, 141) Hz. Peygamber’den başka Ebû Bekir ve Ömer’den hadis nakletmiş, kendisinden de oğlu Hârice, İbn Abbas, İbn Ömer, Ebü’d-Derdâ, Avf b. Mâlik el-Eşcaî, Sâlim b. Ebü’l-Ca‘d ve mürsel olarak Cübeyr b. Nüfeyr rivayette bulunmuştur. Ziyâd’ın birçok hadis kitabında tahriç edilen rivayetine göre bir gün Resûl-i Ekrem, ileride insanlar arasında ilmin kalkacağı bir dönemde gerçekleşecek bir husustan bahsetmiş, “ilmin kalkması” ile neyin kastedildiğini anlayamayan Ziyâd, “Ey Allah’ın resulü! Biz Kur’an okuyoruz, çocuklarımıza öğretiyoruz, çocuklarımız da torunlarımıza öğretecek ve bu iş kıyamete kadar devam edecek, bu ilim nasıl kalkar?” diye sormuş, Resûlullah da ona, “Ben seni ehl-i Medine’nin en fakihlerinden biri diye biliyorum” dedikten sonra: “Yahudiler ve hıristiyanlar da Tevrat’ı ve İncil’i okuyor, çocuklarına öğretiyor, ancak onunla amel etmiyor ve faydasını görmüyorlar; işte ilmin kalkması budur” açıklamasında bulunmuştur (Müsned, IV, 160, 218-219; İbn Mâce, “Fiten”, 26; Taberânî, V, 264-265).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, IV, 160, 218-219; Vâkıdî, el-Meġāzî, I, 171, 404-405; İbn Hişâm, es-Sîre2, II, 459, 494-495, 700; IV, 247; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 226; VI, 22; Belâzürî, Ensâb, I, 245, 529; İbn Ebû Âsım, el-Âĥâd ve’l-meŝânî (nşr. Bâsim Faysal Ahmed el-Cevâbire), Riyad 1411/1991, IV, 54-55; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, III, 141; Taberânî, el-MuǾcemü’l-kebîr (nşr. Hamdî Abdülmecîd es-Selefî), Beyrut 1405/1984, V, 264-265; İbn Abdülber, el-İstîǾâb (Bicâvî), II, 533-534; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), II, 121-122; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: sene 41-60, s. 52-53; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye ve’n-nihâye (nşr. Ahmed Ebû Mülhim v.dğr.), Beyrut 1409/1989, I, 165, 196, 319; VI, 311, 347; VII, 154-155; İbn Hacer el-Askalânî, el-İśâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, II, 484-485; a.mlf., Tehźîbü’t-Tehźîb, Beyrut 1404/1984, III, 329-330.

Mehmet Efendioğlu