ZENC

(الزنج)

Doğu Afrika kökenli siyahî bir grup.

Sözlükte “aşırı susuzluk; boynu uzun, hızlı koşan kimse” anlamlarındaki zenc kelimesi, müslüman müellifler tarafından Doğu Afrika’dan getirilen köleleri tanımlamak için kullanılmıştır. Arap kaynaklarında kelimenin etimolojisi hakkında ihtilâf vardır. Arapça sözlüklerde Arapça olarak kaydedilen zencin kökeninin Farsça zeng olduğu ileri sürülmüştür ki (Ghada Hashem Talhami, X/3 [1977], s. 451-452) doğrusu bu olsa gerektir. Taberî, Doğu Afrika’dan getirilen bütün köleleri zenc veya “sûdân” şeklinde adlandırır (Târîħ, bk. İndeks). Câhiz ise Etiyopya ve Sudan asıllı zenci köleler için sûdân yanında “humran” tabirini de kullanır (Resâǿil, I, 210). İslâm kaynaklarında zencilerin ana vatanı olarak genellikle Doğu Afrika sahilleri ve adaları ile Batı Afrika arasındaki bölge gösterilir. İslâm coğrafyacıları ise zenci ülkesi için Re’s Hafûn’un (Cape Guardafui) güneyinden Süfâle’ye kadar uzanan bölgeye işaret ederler. İbn Havkal, Zenc ülkesinden bahsederken sınırının zengin altın yataklarının bulunduğu Alva Zenc ülkesi olduğunu belirtir. Bilâdüzzenc ve Bahrüzzenc adı verilen yerler Doğu Afrika kıyı boylarıyla Sudan, Etiyopya ve Liberya çöllerini kapsayan bölgeyi içine almaktadır. Zenciler İslâm ülkelerine daha ziyade Kanbalu’dan (Zengibar, Pemba ve Madagaskar) getirilmiştir.

Kaynaklarda Hz. Nûh’un üç oğlundan biri olan Hâm’ın soyundan geldiği rivayet edilen Zencler siyah renkli, yassı burunlu ve kıvırcık saçlı olarak tanıtılır. Yaşadıkları yerlerin mâmur olmadığı, elbise giymedikleri ve geçimlerini toplayıcılıkla sağladıkları belirtilir. Mutahhar b. Tâhir el-Makdisî zencilerin coğrafyalarında ağaç ve bitki yetişmediğini, bol miktarda maden bulunduğunu, yiyecek ve giyeceklerinin dışarıdan geldiğini kaydeder. Hayvanları henüz evcilleştiremediklerinden veya hayvan bulunmadığından eşyalarını başlarında ve sırtlarında taşıdıklarını ve bölgenin aynı zamanda muz ülkesi diye bilindiğini söyler (el-Bedǿ ve’t-târîħ, IV, 63-70). İslâm coğrafyacıları Afrika’dan getirilen gümüş, inci, kereste, fildişi ve deri gibi pek çok ticarî emtiadan bahsetmelerine rağmen köle ticaretine hiç değinmezler.

İslâm’ın ilk döneminde Mekke ve Medine’de Bilâl-i Habeşî, Ümmü Eymen, Atâ b. Ebû Rebâh ve Saîd b. Cübeyr gibi zenci köleler bulunmaktaydı. Hz. Peygamber döneminde Mekke ve Medine’deki siyahîler genellikle Habeşistan asıllıydı. Bunların Zenc olarak adlandırıldıklarına dair bilgi yoktur. Habeşistanlılar daha sonraki tarihlerde de ayrı bir kategoriye (Habeşî)


dahil edilmiştir. İslâm tarihinde zencilerden bir grup halinde ilk defa, Mezopotamya’nın fethi esnasında Sâsânî ordusunda paralı asker olarak savaşan siyahî birliklerden alınan esirler (siyâhü’l-esâvira) dolayısıyla bahsedilir. Bu esirler Benî Temîm kabilesinin civarına yerleştirildi. Sahil bölgelerinde yaşayan Seyâbice (Seylanlılar), Zutlar ve diğer siyahî kölelerle birleştirilerek Irak’ta bulunan Tufûf’ta iskân edildi. Divana kaydedilen bu kölelerin sayıları oldukça fazlaydı. Köle ticaretinin yapıldığı eski merkezlerden biri olan Doğu Afrika ile müslümanların ilk ilişkileri II. (VIII.) yüzyılın ortalarına rastlamaktadır. Bölgedeki en eski cami 780-800 yılları arasına tarihlenebilmektedir. Zenc ülkesine ilk müslüman göçü 122 (740) yılındaki Zeyd b. Ali isyanından sonra gerçekleşti. Abbâsîler döneminde Basra körfezinde Arap-İran tüccarlarının kurduğu deniz filoları Zenc ülkesiyle ticareti hızlandırdı, Zencler Abbâsîler’in merkezî şehirlerine, Mısır, Hicaz ve Irak gibi eyaletlere köle olarak taşındı. Meşhur Zenc isyanına katılan kölelerin sayısının 500.000 civarında gösterilmesi bu yoğun ticaretin önemli bir belirtisidir.

Afrikalı yerli köle avcıları tarafından iç bölgelerde yakalanarak Doğu sahillerine götürülen zenci köleler burada Arap köle tâcirlerine satılıyordu. Basra körfezindeki Kîş adası sakinleri zencileri kaçırıp satan korsanlardı. Zenci çocuklarını kaçıran Araplar onları köle olarak satarlardı. Doğu Afrika kabileleri arasındaki çarpışmalarda esir alınan köleler de Arap köle tâcirlerine satılıyorlardı. Bunlar deniz yoluyla Kızıldeniz ve Basra körfezine, karadan Sudan yoluyla Mısır’a götürülüyordu. Irak’ta köle ticaretinin hayli canlı olduğu anlaşılmaktadır. Nehhâsîn, Cellâbîn ve Rakīkiyyîn gibi isimlerle anılan köle tâcirleri getirdikleri köleleri pazarlarda satışa çıkarırlardı. Toplumun artan emek ihtiyacı ve köle ticaretinin yüksek kârlılığından dolayı köle ticareti yüzyıllar boyunca devam etti.

İslâm’ın ilk dönemlerinde Sevâd bölgesindeki toprak sahipleri satın aldıkları köleleri tarım arazilerinde çalıştırıyordu. Bunlar, bu dönemdeki siyasal olaylarda ve iç savaşlarda etkin biçimde yer almıştır. Muâviye tarlalarında çalışan köleleri savaşlarda kullanmıştır. Muhtâr es-Sekafî, Kûfe’de Hz. Hüseyin’in intikamını almak iddiasıyla başlattığı isyana (66/685) katılan zencilere hürriyet vaad etmişti. Zenci köleler, Zenc isyanı diye bilinen büyük kalkışmalarından önce Irak’ta pek çok defa ayaklanmışlardı. Bunların ilki 71 (691) yılında Mus‘ab b. Zübeyr’in son günlerinde Basra’da az sayıda zenci kölenin katıldığı isyandı. Bu isyancıların bir kısmı öldürüldü, bir kısmı kaçmayı başardı. İkinci isyan 75’te (695) Basra’da Şîr Zencî lakaplı Abdullah b. Cârûd er-Rebâh’ın önderliğinde gerçekleşti. Abbâsî Halifesi Mansûr döneminde yine Basra’da çıkan üçüncü isyan (143/760-61) Basra Kadısı Sevvâr b. Abdullah’ın gönderdiği askerler tarafından bastırıldı.

Zencilerin ismini duyuran asıl olay, Abbâsîler döneminde 255-269 (869-883) yılları arasında Aşağı Mezopotamya’daki (Sevâd) bataklık bölgede ortaya çıkan isyandır. Bir rivayete göre bu isyana 500.000 zenci köle katılmıştır. İsyancılar Furâtiyye, Karmatiyye, Nûbe ve Sudan gibi isimlerle anılıyordu. İsyanın lideri Sâhibüzzenc Ali b. Muhammed’in yanında Râşid el-Karmatî ve Nâdir el-Esved gibi diğer liderler de bulunmaktaydı. Zenci köleler, III. (IX.) yüzyılda Aşağı Irak’taki bataklık bölgede aşırı sulamadan dolayı tuzlanan toprakların temizlenmesi için pirinç ve şeker kamışı gibi sulu tarım alanlarında 2000 ile 5000 kişilik gruplar halinde ağır şartlar altında çalıştırılıyordu. Hz. Ali soyundan geldiğini iddia eden Ali b. Muhammed ez-Zencî kendilerini bu durumdan kurtarma vaadiyle onları isyana teşvik etti. Dicle nehri kıyısında bulunan köyleri yağmalayıp efendilerinin mallarına el koyan zenciler, Abbâsîler’in Basra valisi tarafından üzerlerine gönderilen, toprak sahiplerinin de gönüllü olarak katıldığı birlikleri mağlûp ettiler. Çarpışmalar, Fırat ve Dicle nehri üzerinde açılmış kanallar ve bataklık içindeki kamışlıklarda vuku buldu. Zenciler isyanın başlamasından on ay sonra bu defa Basra körfezi ağzındaki Übülle, Abadan, Ahvaz ve Basra gibi şehirlere yönelerek buraları yakıp yıktılar. Basra günlerce süren yağmaya, tahribat ve katliama uğradı. 10.000 civarında Basralı’nın öldürüldüğü bu katliamın ardından “ba‘de harâbi’l-Basra” sözü darbımesel haline gelmiştir.

Aşağı Mezopotamya’daki bataklıklara yerleşerek sazlıklar ve sulama kanallarıyla kaplı alanın ortasında Muhtâre adıyla bir şehir kuran zenciler Abbâsîler’i on beş yıl meşgul ettiler. Saffârîler ve Kürt aşiretleriyle ittifak kuran Abbâsîler’in üzerlerine gönderdiği orduları yenilgiye uğratıp bölgeyi tamamen kontrolleri altına aldılar. Zaman zaman Bağdat’ın 140 km. güneyine kadar yaklaştılar. Zencilerin kendi adlarına para bastırmaları, hutbe okutmaları ve bayrak kullanmaları dikkate alındığında âdeta bağımsız bir devlet haline geldikleri iddiasında bulundukları anlaşılır. Zenci isyanı ancak Tolunoğulları’nın askerî ve malî desteğiyle bastırılabildi (269/883). İsyana katılan zencilerin çoğu bu savaşlarda öldürüldü, sağ kalanlar tekrar köle haline getirildi. İslâm kaynaklarındaki rivayetlere göre 300.000 ile 500.000 arasında zencinin katıldığı bu isyan İslâm tarihindeki en kanlı ve yıkıcı isyanlardan biridir (Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, IV, 221-222; İbnü’l-Cevzî, XII, 212). Zira Abbâsî merkezî hazinesinin boşalmasına yol açtı, Basra körfezi ticaretini aksattı ve Sevâd bölgesindeki tarımı olumsuz yönde etkiledi. Zenciler sahneden çekilirken aynı bölgede onların yerini içlerinde çok sayıda Afrika kökenlinin bulunduğu Karmatîler aldı.

İslâm coğrafyasında zencilerin yoğun olarak bulunduğu bölge Irak ile sınırlı değildir. Mısır’da da eskiden beri zencilerin yaşadığı bilinmektedir. İhşîdîler döneminde devleti uzun süre fiilen yöneten Ebü’l-Misk el-Kâfûr zenci bir köleydi. Onun zamanında zencilerden oluşan ve Kâfûriyye denilen müstakil bir zenci ordusu kurulmuştu. Zencilere dair Mısırlı müellifler tarafından pek çok eser yazılmıştır. Abbâsîler döneminde Câhiz’in kaleme aldığı eserler dışında Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî’nin Tenvîrü’l-ġabeş fî fażli’s-Sûdân ve’l-Ĥabeş, Süyûtî’nin Ezhârü’l-Ǿurûş fî aħbâri’l-Ĥubûş ve Nüzhetü’l-Ǿumr fi’t-tafżîl beyne’l-biyż ve’s-sûd ve’s-sümr adlı eserleri dikkate değerdir. Abdülbâkī el-Buhârî, Süyûtî’nin eserlerine dayanarak eŧ-Ŧırâzü’l-menķūş fî meĥâsîni’l-Ĥubûş adıyla bir eser telif etmiştir. Bu eserlerde İslâm kültüründe zenci unsurların rolü ve katkısı, özellikleri, tarihleri ve İslâm hukukundaki yerleri ele alınmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “znc” md.; Câhiz, Resâǿil (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire, ts. (Mektebetü’l-Hancî), I, 210; Belâzürî, el-Ensâb, IV/A, s. 42; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IX, tür.yer.; Ali b. Hüseyin el-Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (nşr. Abdülemîr Mühennâ), Beyrut 1411/1991, IV, 208, 220-222; el-ǾUyûn ve’l-ĥadâǿiķ fî aħbâri’l-ĥaķāǿiķ (nşr. Ömer es-Saîdî), Dımaşk 1972, IV/1, s. 14-58; Makdisî, el-Bedǿ ve’t-târîħ, IV, 63-70; Şerîf el-İdrîsî, Nüzhetü’l-müştâķ, Beyrut 1409/1989, I, 60-62; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam (Atâ), XII, 212, 235; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, III, 124-224; IV, 478; V, 23, 175, 207; Ahmed Ulebî, Ŝevratü’l-Ǿabîd fi’l-İslâm, Beyrut 1985; Suliman Bashear, Arabs and Others in Early Islam, Princeton 1997, s. 72-93; A. Popovic, The Revolt of African Slaves in Iraq in the 3rd/9th Century (trc. L. King), Princeton 1999; Mustafa Demirci, Siyah Öfke: Ortaçağ İslâm Dünyasında Zenci Kölelerin İsyanı (869-883), Konya 2005; R. Segal, Islam’s Black Slaves: A History of Africa’s Other Black Diaspora, London 2003; J. Walker, “A Rare Coin of the Zanj”, JRAS, LXV (1933), s. 651-655; Khalil ’Athamina, “Non-Arab Regiments and Private Militias during the Umayyad Period”,


Arabica, XlV, Leiden 1967, s. 347-378; Abdülcebbâr Nâcî, “Śâĥibü’z-Zenc eş-şâǿirü’ş-şâǾir”, el-Mevrid, I/3-4, Bağdad 1972, s. 11-23; a.mlf., “Târîħu’ŧ-Ŧaberî maśdaran Ǿan şevreti’z-Zenc”, a.e., s. 37-92; Ghada Hashem Talhami, “The Zenc Rebellion Reconsidered”, The International Journal of African Historical Studies, X/3, New York 1977, s. 443-461; D. Waines, “The Third Century Internal Crisis of the Abbasids”, JESHO, XX/3 (1977), s. 282-306; M. Tolmacheva, “Toward a Definition of the Word Zanj”, Azania, XXI, Nairobi 1986, s. 108-110; a.mlf., “Zanj”, Dictionary of the Middle Ages (ed. J. R. Strayer), New York 1989, XII, 738-740; Zakaryau I. Oseni, “The Revolt of Black Slaves in Iraq under the Abbasid Administration in 869-883 C.E.”, HI, XII/2 (1989), s. 57-65; K. Wersteegh, “Arabic in Madagascar”, BSOAS, LXIV/2 (2001), s. 177-187; Şemseddin el-Kîlânî, “es-Sûdân ve’z-Zenc fi’ş-şeķāfeti’l-ǾArabiyye”, et-Tesâmuĥ, sy. 15, Maskat 1427/2006, s. 311-332.

Mustafa Demirci