ZEM
(الذمّ)
Bir kimseyi kötü veya çirkin bir niteliğiyle anıp onu yerme, kınama anlamında ahlâk terimi.
Sözlükte zem (zemm) “bir insanı, bir nesneyi veya davranışı onda bulunan ya da bulunduğu iddia edilen kötü ve çirkin bir niteliği yüzünden yermek, kınamak,
ayıplamak” anlamında masdar, bu şekilde kötüleyici söz ve davranışları ifade etmek üzere isim olarak kullanılır; karşıtı medihtir. Aynı kökten türeyen mezemmet de “yerme, yergi” mânasına gelir. Kınayıcı ve ayıplayıcı sözler söyleyene zâmm, kınanıp yerilene mezmûm, zemîm, müzemmem denir. Zem ve zâmm kelimelerine “ayıp, kusur” mânası da verilir. Genelde iyi huylar ahlâk-ı hamîde, kötü huylar ahlâk-ı zemîme diye nitelenir. “Hecv/hicâ”, “istihfâf”, “ayb” ve “ta‘yîb” masdarları da zemme yakın anlamlar taşır. Bununla birlikte zem sadece sözlü yergi için kullanılırken ayb ve ta‘yîbin hem sözlü hem fiilî yergiyi kapsadığı belirtilir. Zem gibi sözle yermeyi ifade eden hiciv daha çok yergi ve eleştiri içerikli manzum eserler için kullanılır (Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “Ǿayb” md.; Lisânü’l-ǾArab, “źmm” md.; Kāmus Tercümesi, IV, 292-294; Dozy, I, 488-489; Kādî Abdülcebbâr, s. 611, 699; İbn Sîde, XI, 55-56).
Kur’ân-ı Kerîm’de zem kavramı mezmûm şeklinde üç âyette yer alır; iki yerde günahkârların âhirette ve Allah katındaki durumu tasvir edilir (el-İsrâ 17/18, 22), bir yerde de insanların dış görünüşe bakarak yapacakları kınamaya atıfta bulunulur (el-Kalem 68/49). Hadislerde de zem ve bazı türevleri kullanılmıştır (Wensinck, el-MuǾcem, “źmm” md.). Bir rivayete göre Hz. Peygamber ashabına şöyle demiştir: “Allah’ın, beni Kureyş’in tel‘in ve hakaretlerinden kurtarmasına hayret etmez misiniz! İsmim ‘Muhammed’ (övülmüş) iken onlar bana ‘müzemmem’ (yerilmiş) diyorlardı” (Müsned, II, 244, 340, 369; Buhârî, “Menâķıb”, 17; Nesâî, “Ŧalâķ”, 25). Gerek Kur’an’da gerekse hadislerde zem yanında levm, suhriyye, lemz, ayb, gıybet, nemîme gibi kınama, alay, hakaret ve aşağılama ifade eden kavramlarla insanları inciten, itibarlarını zedeleyen, sonuçta toplumsal birliği ve dirliği bozan söz ve davranışların eleştirildiği görülür (meselâ bk. el-Mâide 5/54; el-Hucurât 49/11-12; Müslim, “Cenâǿiz”, 100, “Birr”, 55). Öte yandan birçok âyette inkârlarını, günah ve kötülüklerini ısrarla sürdüren, din konusunda müslümanlara husumet besleyen, insanlara zarar veren kişilerin ve toplulukların olumsuz sözleri ve davranışlarından örnekler verilmiş, bunlar yerilip kınanmıştır (meselâ bk. el-Mutaffifîn 83/1-17; el-Fecr 89/17-26; el-Alak 96/6-19; el-Hümeze 104/1-9; el-Mâûn 107/1-7).
Ahlâk kitaplarında zem kavramının genellikle medihle birlikte ve iki bağlamda kullanıldığı görülür. İlkinde yerginin psikolojik tahlili, bir kimseyi bedenî, ruhî, dinî veya ahlâkî bir kusuru, özrü, yetersizliği sebebiyle yermenin hükmü ve bu tür yergilere mâruz kalan kimselerin nasıl davranması gerektiği anlatılır. İkincisinde insanın mânevî hayatının kaynağı olan psikolojik güçleri, donanım ve melekeleriyle bunların ürünü olan davranışlarının ve nihayet insanı kuşatan, onun ahlâkî hayatını ilgilendiren dış şartların iyi ve kötü yönleri, faydaları ve zararları, bunları doğru tanımlayıp faydalı hale getirmenin yolları hakkında görüş ve tavsiyeler ortaya konur. Bu bağlamda “zemmü’l-vesvese, zemmü’l-gazab, zemmü’l-hased, zemmü’d-dünyâ, zemmü’l-buhl, zemmü’l-câh, zemmü’l-mâl” vb. kavramlarla kişide bir ahlâk kültürü, ahlâk bilinci ve sorumluluğu geliştirilmeye çalışılmış, bu amaçla birçok eser yazılmış, ahlâkın genel konularını içeren eserlerde de kötülük ve erdemsizliklerin yerildiği bölümlere yer verilmiştir.
İslâm âlimleri zemmi zemmedenin niyetine ve güttüğü amaca, yergiye mâruz kalan açısından ise eleştirinin haklılığı veya haksızlığına, onun ahlâkî hayatı üzerindeki etkisine göre değerlendirirler. Râgıb el-İsfahânî övgü ve yerginin insan davranışları üzerindeki etkisine işaretle, “Yergi bir kimseyi kötülük işlemekten alıkoymaz, övgü de iyilik yapmasını sağlamazsa o kimse cansız nesneden veya hayvandan farksızdır” der (eź-ŹerîǾa, s. 277). İbn Hazm’a göre ise insanların kınama ve ayıplamasından kurtulabileceğini sananlar yanlış bir düşünceye kapılmışlardır. Ayrıca akıllı insan başkalarının kendisini övmesinden ziyade yermesinden memnun olmalıdır. Çünkü övgü kişinin kendini beğenip böbürlenmesine yol açar, ahlâkına zarar verir; yergi ise kusurlarını tamir edip ahlâkını zenginleştirmesine katkı sağlar; bu sebeple akıllı insan için yergi bir nimettir (Ahlâk ve Davranış Tarzları, s. 40-41). Gazzâlî konuyu psikolojik, ahlâkî ve dinî boyutlarıyla incelediği İĥyâǿın “Ĥubbü’l-câh” adlı bölümünde yergiyi üç kısma ayırır. a) Yeren kimse eleştirilerinde haklı ve samimidir; yerdiği kimseye şefkat duyduğu için ona nasihat etmeyi amaçlar. b) Yergicinin eleştirileri doğru olmakla birlikte niyeti yerdiği kimseyi üzüp aşağılamaktır. c) Yeren kimse yalancı ve iftiracıdır. Yergiye mâruz kalan kişi birinci durumda kendisine yöneltilen eleştirilerden memnun olmalı, bunlardan yararlanarak kusurlarını düzeltmelidir. İkinci durumda da eleştiren kimsenin niyetine bakmayıp yerilmesine sebebiyet veren kusurlarını gidermeye çalışmalıdır. Yergi ve eleştirilerin iftiraya varması durumunda da yergiye yergiyle karşılık vermek yerine kendisine isnat edilen kusurların yalan ve iftiradan ibaret olduğunu düşünerek Allah’a şükretmeli, iftiracının kendi günahlarını üstüne almakla yükünü hafiflettiğini bilmelidir. Nihayet yergici yaptığı haksızlık yüzünden Allah’ın gazabına uğrayacağından ayrıca yerilen kişinin onu cezalandırmaya kalkışması doğru değildir. Bu konuda faziletin en üst derecesi, yerilenin kendisini yeren kimsenin bu ahlâkını düzeltmesi, ona merhamet etmesi ve onu bağışlaması için Allah’a dua etmesidir. Kulluğun özüne varanlar övülmekten huzursuz olur; kusurlarını düzeltip iyiliklerini çoğaltmaya vesile olacağı için yerilmekten memnuniyet duyar (III, 290-292).
Ahlâk literatüründe kötülükleri ve erdemsizlikleri yermek amacıyla yazılan eserlerden bazıları şunlardır: İbn Ebü’d-Dünyâ, Źemmü’l-keźib ve ehlih (nşr. M. G. Nasûh Uzkūl, Beyrut 1993); Źemmü’l-ġıybe ve’n-nemîme (nşr. Necm Abdurrahman Halef, Kahire, ts. [Dârü’l-İ‘tisâm]); Kitâbü Źemmi’d-dünyâ (nşr. Ella Appelrot Almagor, Jerusalem 1984); Ebû Bekir el-Âcurrî, Źemmü’l-livât (nşr. Mecdî es-Seyyid İbrâhim, Kahire 1990); Muvaffakuddin İbn Kudâme, Źemmü’l-müvesvisîn (nşr. Hasan b. Emîn Âlü Mendûve, Kahire 1407); Ebû Hayyân et-Tevhîdî, Źemmü’l-vezîreyn/Aħlâķu’l-vezîreyn (nşr. Muhammed b. Tâvît et-Tancî, Dımaşk 1965); Ebü’l-Kāsım İbn Asâkir, Źemmü men lâ yaǾmelü bi-Ǿilmih (nşr. Ahmed Bezre, Dımaşk 1990); Ebü’l-Ferec İbnü’l-Cevzî, Źemmü’l-hevâǿ (nşr. Ahmed Abdüsselâm Atâ, Beyrut 1987); İbn Kayyim el-Cevziyye, Źemmü’l-ĥased ve ehlih (nşr. A. H. Ali Abdülhamîd, Allan 1986); Hâce Abdullah el-Herevî, Źemmü’l-kelâm ve ehlih (nşr. Ebû Câbir Abdullah b. Muhammed el-Ensârî, Medine 1419/1998); Ca‘fer b. Muhammed el-Firyâbî, Śıfatü’n-nifâķ ve źemmü’l-münâfıķīn (nşr. Muhammed Abdülkādir Atâ, Beyrut 1985). Bazı ahlâk kitaplarında kötülüklerin tanıtımı ve eleştirisinin yapıldığı bölümlerin başlığında zem kavramının sıkça kullanıldığı görülür. İslâm ahlâk kültürünün buna ilişkin en değerli ve kapsamlı eseri olan İĥyâǿü Ǿulûmi’d-dîn’de müellifin “RubǾu’l-mühlikât” adını verdiği, on bölümden oluşan III. cildin son altı bölümü “Öfke, Kin ve Hasedin Zemmi”, “Dünyanın Zemmi”, “Cimrilik ve Mal Sevgisinin Zemmi”, “Mevki Sevgisi ve Riyanın Zemmi”, “Kibir ve Ucbün Zemmi”, “Gururun Zemmi” başlıklarını taşır.
BİBLİYOGRAFYA:
Kāmus Tercümesi, IV, 292-294; R. Dozy, Supplement aux dictionnaires arabes, Beyrouth 1968, I, 488-489; Müsned, II, 244, 340, 369; Kādî Abdülcebbâr, Şerĥu’l-Uśûli’l-ħamse, s. 611, 699; İbn Hazm, Ahlâk ve Davranış Tarzları: Nefislerdeki Ahlâkî Hastalıkların Tedavisi (trc. Mustafa Çağrıcı), Ankara 2012, s. 40-41; İbn Sîde, el-Muĥkem ve’l-muĥîŧü’l-aǾžam (nşr. Mustafa Hicâzî-Abdülazîz Berhâm), Kahire 1419/1998, XI, 55-56; Râgıb el-İsfahânî, eź-ŹerîǾa ilâ mekârimi’ş-şerîǾa (nşr. Ebü’l-Yezîd el-Acemî), Kahire 1405/1985, s. 277-278; Gazzâlî, İĥyâǿ, III, 289-293; Ma‘n Tevfîk Dehhâm el-Hayâlî, el-Medĥ ve’ź-źem fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Beyrut 2006.
Mustafa Çağrıcı