YILDIRIM BAYEZİD KÜLLİYESİ

Bolu’nun Mudurnu ilçesinde XIV. yüzyılın son çeyreğinde inşa edilen külliye.

Cami, medrese ve çifte hamamdan meydana gelen külliyenin bânisi Yıldırım Bayezid’dir. Mudurnu’nun en büyük eserlerinden olan cami halk arasında Büyük Cami adıyla bilinir. Yıldırım Bayezid’in şehzadeliği döneminde bir çifte hamam ve medrese ile birlikte inşa edilen caminin kitâbesi bulunmamaktadır. Yakınındaki hamamın 784 (1382) tarihli kitâbesinden ve taşa işlenmiş vakfiyesinden caminin hamamla aynı tarihlerde veya az önce yapıldığı anlaşılmaktadır. Yıldırım Bayezid Camii, Osmanlı mimarisinde tek kubbeli plan şemasının yalın biçimde uygulandığı en erken örneklerden biridir. Camiye Kavak ve Semdören köyleri, yine caminin tamiri ve görevlileri için çeşitli yerlerde birçok arazi ve para vakfedilmiştir. Çeşitli zamanlarda onarım geçiren cami (1776, 1839, 1900) bugünkü görünümünü 1956 yılındaki tamirde almıştır.

Cami, ana mekânın kubbe ile örtüldüğü ve önünde her biri kubbeli üç bölümlü son cemaat yerinin bulunduğu bir plan gösterir. Tamamen moloz taştan inşa edilen yapının cümle kapısı mermerden büyük bir dikdörtgenin çevrelediği bir niş içindedir. 19,65 m. çapındaki kubbe yüksek bir kasnak üzerine oturmuş, kubbe geçişleri tromplarla sağlanmıştır. Osmanlı mimarisinin ilk devirlerinden itibaren uygulanmaya başlanan büyük kubbenin


taşıyıcı duvarlarının bu ağırlığı kaldırabilecek güçte olması gerektiğinden beden duvarları kalın inşa edilmiştir. Kubbe çok alçaktan başlatılmasına rağmen içeride basıklık hissedilmemektedir. Son cemaat yerindeki kubbelerden ortadaki yanlardakilerden farklı olarak daha küçük ölçüde, dilimli ve kasnaksızdır. Son cemaat yeri iki yandan duvarlarla kapatılmıştır. Buradan ana mekâna geçişteki kapı cümle kapısı ile aynı eksende ve daha küçük boyuttadır. Caminin güney cephesinde dört adet taş söveli dikdörtgen alt pencere, üstte ortada ve kasnakta alçı şebekeli birer pencere vardır. Doğu ve batı cephelerinde altta iki, üstte ve kasnakta bir pencere mevcuttur. Kuzey cephesinde kapının üzerinde bir dikdörtgen pencere yer alır. Mihrap nişi dikdörtgen bir çerçeve içine alınmış olup mermerdendir. Nişin ve çerçevenin üstünde ve duvarlarda âyetler yer almaktadır. Âyetlerde mevcut kalem işi bezemeler yapıda görülen nâdir süslemelerdir. Sekiz sütun tarafından taşınan ahşap mahfil sonradan yenilenmiştir. Minber de ahşaptan yeni yapılmıştır. Caminin ilk minaresi son cemaat yerinin önünde ve bağımsız iken 1744 yılında bugünkü yerinde binanın sağında yapılmış, ilk minarenin kitâbesi kapının üzerine yerleştirilmiştir. 1957’de depremden hasar gören minarenin taş kaideden sonrası tuğla ile yenilenmiştir. 1953 yılına kadar görülebilen şadırvandan günümüzde hiçbir iz kalmamıştır. 1999 depreminden sonra bir süre kapatılan cami, Yıldırım Bayezid Camii Onarma ve Yaşatma Derneği ile Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün iş birliğiyle çevre düzenlemesi ve restorasyonu tamamlanarak 2001 yılı sonunda tekrar ibadete açılmıştır.

Bugün mevcut olmayan medresenin caminin kuzeyinde ya da kuzeydoğusunda yer aldığı kabul edilir. Evliya Çelebi Mudurnu’dan bahsederken, “Camilerin meşhur ve kadîmi Yıldırım Han Camii’dir ki aşağı çarşıdadır. Civarında Yıldırım Han Medresesi vardır” demektedir. Ayrıca 1334 (1916) tarihli Müstakil Bolu Sancağı Salnâmesi’nde, “Yıldırım Bayezid cennetmekânın Türk tarz-ı mimârîsi üzere bina edilmiş tek kubbeli camii ve muhteşem medresesi, çifte hamamı...” kaydı mevcuttur. Medresenin de hamamın vakfiyesi ve inşa kitâbesinde zikredilen 784’te (1382) veya buna yakın tarihlerde yapıldığı söylenebilir. Hamamın kapısı üzerindeki vakfiyede medreseyle ilgili herhangi bir bilgi bulunmamakla birlikte gelirinin öncelikle imarete harcanması, ardından külhanda çalışanlara ve geri kalanının da Mudurnu beldesi âlimlerine, fakihlerine ve hâfızlarına vakfedildiği bildirilmektedir. Medrese 1571 tarihlerinde yirmili iken 1652’de (1062) ellili medreseler arasına girmiştir. 1922’de hapishane olarak kullanıldığı bilinen medrese de şadırvan gibi 1953 yılında tamamen ortadan kaldırılmıştır. İlk müderrislerine dair bilgiye ulaşılamasa da Kestelî diye bilinen Muslihuddin Mustafa Kastallânî (ö. 901/1496), Eğri Abdi (ö. 940/1533) ve Atâullah Ahmed Efendi (ö. 979/1571) gibi âlimlerin medresede görev yaptıkları ve müderrislerin 25 akçe ile 40 akçe arasında yevmiye aldıkları bilinmektedir. 960 (1553) tarihli bir belgeden, medresede müderris olarak bulunan Mevlânâ Muhyiddin’e günde 1,5 akçe ile aynı zamanda Mudurnu’daki zâviyenin nezareti verildiği ve bu iş için de elinde berat bulunduğu öğrenilmektedir.

Külliyenin bugün ayakta kalan tek parçası hamamıdır ve Mudurnu Hamamı adıyla da anılır. Erken dönem Osmanlı hamam mimarisinin plan ve süsleme bakımından dikkat çekici örneklerinden olup caminin hemen yakınında 1382’de yapılmıştır. Mermer kapısı üzerinde üç bölüm halinde alt alta sıralanan tek satırlık vakfiye, ardından inşa kitâbesi, onun altında vakfiyenin bir özeti ve en son kilit taşı üzerinde mimarın adı yazılıdır. Hamamın mimarı, Bolu’nun merkezinde yine Yıldırım Baye

zid tarafından yaptırılan Orta Hamam’ın da mimarı olan Ömer b. İbrâhim’dir. Aynı mimarın cami ile medreseyi de inşa etmiş olması kuvvetle muhtemeldir. Yıldırım Bayezid, Mudurnu’daki hamamı şehzadeliği zamanında yaptırmasına karşılık kitâbesinde “sultan”, daha sonraki yıllarda inşa ettirdiği Bolu Orta Hamamı’nın kitâbesinde ise “Çelebi” unvanını kullanmıştır. Erken Osmanlı döneminde çok büyük kubbeli soyunmalık yapılmadığı halde Yıldırım Bayezid Hamamı, erkeklere ait soyunmalık kısmının 20 m. çapındaki kubbesiyle büyük önem arzeder. Hamamın iki kısmı uç uca uzunlamasına birleştirilmiştir. Kadınlar bölümüne nisbetle daha büyük olan erkekler bölümünün sıcaklığı dört eyvanlı ve köşe hücreli bir plan gösterirken kadınlar kısmı sıcaklığı kubbeli dikdörtgen şeklinde çifte halvetlidir. Mekânlar arasında çok değişik bir bağlantı sistemi vardır. Hamamın bir diğer önemi dış duvarlarda moloz taş kullanılmasına rağmen mukarnaslarla yapılan tezyinattır. Yapının hemen hemen genelinde görülen mukarnasın özellikle girişlerde, kubbe geçişlerinde ve kubbelerin iç yüzeylerinde yoğun kullanımı göz doldurucu niteliktedir. Bu şekilde iç mimaride mukarnasların zengin kullanımı erken Osmanlı devrinin diğer bir örneği olan Ankara Karaca Bey Hamamı’nı akla getirir. 1964-1965 yıllarında bir yangın geçiren hamam 1968’de onarım görerek işletilmek üzere kiralanmıştır. Hamam 1974’te tekrar onarılmış, 2006 yılında oldukça kapsamlı bir onarım daha geçirmiş ve uzun zamandır çalışmayan kadınlar kısmı da hizmet vermeye başlamıştır. Hamam bugün Mudurnu Belediyesi’n-ce işletilmektedir. Gerek cami gerekse hamam, 20 metreye yakın çaptaki kubbeleriyle kubbe yapımı gelişmesinin erken Osmanlı mimarisinde ne ölçülere vardığını gösteren çok önemli örneklerdir.

BİBLİYOGRAFYA:

Evliya Çelebi, Seyahatnâme (Dağlı), III, 153; Müstakil Bolu Sancağı Salnâmesi: Hicrî 1334 Milâdî 1916 (haz. Hamdi Birgören), Bolu 2008, s. 258; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi I, s. 343-354; a.mlf., “Mudurnu’da Yıldırım Bâyezid Manzûmesi ve Taş Vakfiyesi”, VD, sy. 5 (1962), s. 79-86; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 93-94; Sabih Erken, Türkiye’de Vakıf Abideler ve Eski Eserler, Ankara 1977, II, 374-378, 379-385; Mustafa Bilge, İlk Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1984, s. 190-191; Selami Erkut, Tarihte Mudurnu, Bolu 1987, s. 64-73; Birsen Erat, Anadolu’da XIV. Yüzyıl Türk Hamam Mimarisi (doktora tezi, 1997), AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 342-358; Fatih Elcil, Mudurnu’nun Tarihi Kent Dokusu (yüksek lisans tezi, 1999), İÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 10-20;


Ahmet Kemâl Üçok, Görüp İşittiklerim, Ankara 2002, s. 265; Kenan Ziya Taş, “XVI. Yüzyılda Bir Vakıf ve İlim Merkezi Mudurnu”, VD, sy. 26 (1997), s. 99, 101, 102; Hurşit Çetin Arslan, “Erken Osmanlı Mimarisinde Bani-Mimar İlişkisi”, TEt.D, sy. 20 (1997), s. 29; Fatih Müderrisoğlu, “Erken Osmanlı Dönemi’nde Bir Şehzade Yerleşimi Mudurnu”, Mudurnulular Derneği Bülteni, sy. 3, Bolu 2008, s. 10-13.

Güray Önal