YA‘KŪB-i ÇERHÎ

(يعقوب جرخى)

Ya‘kūb b. Osmân b. Mahmûd el-Gaznevî el-Çerhî (ö. 851/1447)

Nakşibendî şeyhi.

Afganistan’ın Lûgerd (Logar) vilâyetinin Çerh köyündendir. Babası takvâ sahibi bir kişiydi ve ataları Çerh yakınlarında Serrez köyünde yaşamıştı. Gençliğinde rüyasında Hızır’ı gördüğünü ve onun tavsiyesiyle ilim tahsiline başladığını söyleyen Çerhî bir süre Herat’ta dinî eğitim gördü. 782’de (1380) Buhara’ya gidip tefsir ve fıkıh okudu, fetva verme icâzeti aldı. Bir süre sonra Mısır’a gitti ve Şehâbeddin es-Sayrâmî’nin talebesi oldu. Zeyniyye tarikatının pîri Zeynüddin el-Hâfî bu dönemde onun ders arkadaşlarındandı. Çerhî Buhara’ya döndüğünde Bahâeddin Nakşibend’e intisap etti. Onun vefatı üzerine on bir yıl halifesi Alâeddin Attâr’ın sohbetlerine devam etti. Alâeddin Attâr’ın vefatının (802/1400) ardından Hisârışâdmân (bugün Tacikistan’ın başkenti Duşanbe) yakınlarındaki Hülgatû köyünde kurduğu tekkede irşad faaliyetine başladı. En önemli müridi Nakşibendiyye’nin yayılmasında büyük hizmeti olan Ubeydullah Ahrâr’dır. Ya‘kūb-i Çerhî’nin vefat tarihi kaynaklarda 838 (1434) veya 851 (1447) olarak gösterilmişse de çoğunlukla 851’de öldüğü kabul edilmektedir; kabri Hülgatû köyündedir. Afganistan’ın Çerh kasabasında halkın Ya‘kūb-i Çerhî’ye ait zannettiği mezar ise atalarından birine aittir. Dârâ Şükûh, Çerh’ten geçerken Ya‘kūb-i Çerhî’nin atalarına ait bazı mezarları ziyaret ettiğini söyler. Çerhî, Tacikistan’da olduğu gibi asıl vatanı olan Afganistan’da da saygıyla anılmaktadır.

Ya‘kūb-i Çerhî’nin bir oğlu on yedi yaşında iken vefat etmiş, tekkesinde yerine Yûsuf adlı diğer oğlu geçmiştir. Çerhî’nin ayrıca Abdullah Berzişâbâdî, Yûsuf Baykūlî ve Muhammed Kuhistânî gibi müridlerine hilâfet verdiği kaydedilmekteyse de Nakşibendiyye tarikatı Ubeydullah Ahrâr ile devam etmiştir. XVIII. yüzyıla kadar Hindistan’da Çerhî’nin neslinden gelen bazı kişilerin yaşadığı bilinmektedir. Şair Abdülkādir Bîdil bunlardan Seyyid Mahmûd ile görüşmüştür. Çerhî’nin soyundan gelen başka bir kişiye de İmâm-ı Rabbânî’nin halifelerinden Muhammed Hâşim Kişmî zikir telkin etmişti. Ya‘kūb-i Çerhî sâlihlerle sohbete önem vermiş, insan gönlünün bu sayede mâsivâdan kurtulacağını vurgulamıştır. Hafî zikrin ısrarlı bir savunucusudur. Tasavvuf yolunda bazılarının riyâzet ve mücâhede usulünü tercih ttiğini, bazılarının mücâhedeye devam etmekle


birlikte Allah’ın lutfuna daha çok güvendiğini ve bu ikinci grubun amacına daha çabuk ulaşacağını söyler. Ayrıca râbıtanın bütün müridlere değil sadece kabiliyetli olanlara tavsiye edilmesinin gerektiğini belirtmiş, mânevî halini diğer insanların anlamaması için sûfînin halk içinde sıradan bir insan gibi davranmasını, boynu bükük derviş edasıyla durmamasını tavsiye etmiştir. Çerhî’nin tasavvufî düşüncesinde ricâlü’l-gayb anlayışının önemli bir yeri vardır.

Eserleri. 1. Risâle-i Abdâliyye. Velîlerin özelliklerinin, Hızır, kutub, gavs ve abdallar gibi ricâlü’l-gaybın ele alındığı eser Bahâeddin Nakşibend ve Alâeddin Attâr hakkında kısa bilgiler de içermektedir. Muhammed Nezîr Rânchâ eseri yayımlamış (İslamabad 1978) ve Urduca’ya çevirmiştir (Lahor 1978). 2. Risâle-i Ünsiyye. Tasavvufî eğitim, abdestli bulunmanın fazileti, hafî zikir ve nâfile namaz gibi konuların anlatıldığı eserin son bölümünde Bahâeddin Nakşibend ile Alâeddin Attâr’ın bazı sözleri nakledilmiştir. Resâǿil-i Sitte-i Żarûriyye adlı mecmua içinde taşbaskı olarak yayımlanan eseri (Delhi 1308) Muhammed Nezîr Rânchâ, Urduca tercümesiyle birlikte yayımlamıştır (İslâmâbâd 1983). Eser La‘lîzâde Abdülbâki Efendi tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 636). 3. Tefsîr-i YaǾķūb-i Çerħî. Fâtiha sûresiyle Kur’an’ın son iki cüzünün tefsiridir. Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ı ve Kevâşî’nin et-Tebśıra’sı başta olmak üzere tefsir ve tasavvuf kaynaklarından faydalanılarak hazırlanan eser Meŝnevî beyitleriyle zenginleştirilmiştir (Bombay 1297/1880; Leknev 1310/1892; Lahor 1331/1913; nşr. Hasan Ali Muhammedî - Leylâ Hammâmî, Tahran 1387 hş./2008). 1033 (1624) yılında Velî Muhammed Hucendî Kandehârî’nin yazdığı Ravżatü’l-meǿârib adlı Farsça hâşiye Lahor baskısının kenarında yer almaktadır. Hemedânî Hacı lakaplı Seyyid Pâdişah Hacı Seyyid Atâî tarafından 993’te (1585) Çağatay Türkçesi’ne çevrilen eserin yazma bir nüshası Taşkent’tedir. Tefsîr-i YaǾķūbî’yi Gurâbzâde Ahmed b. Abdullah’ın XVII. yüzyılda Türkçe’ye tercüme ettiği kaydedilmektedir. Ayrıca Muhammed Nezîr Rânchâ tarafından Urduca’ya çevrilmiştir (Lahor 2005). 4. Ĥavrâǿiyye. Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr’ın “Havrâ” kelimesiyle başlayan meşhur rubâîsinin Farsça şerhidir. Cemâliyye adıyla da anılan risâleyi Muhammed Nezîr Rânchâ Dâniş dergisinde (İslâmâbâd 1364 hş./1985, I/1, s. 12-47), Urduca tercümesini de Se Resâǿil-i YaǾķūb-i Çerħî adlı mecmuanın içinde (Lahor 1997) yayımlamıştır. 5. Şerĥ-i Esmâǿü’l-ĥüsnâ. Küçük bir risâle olup yine Rânchâ tarafından Dâniş dergisinin aynı sayısında neşredilmiştir. 6. Risâle-i Nâǿiyye (Neynâme). Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin Meŝnevî’sinin başındaki neyle ilgili beyitlerle III. ciltteki Şeyh Dakūkī ve V. ciltteki Şeyh Muhammed Gaznevî Serrezî kıssalarının şerhidir. Son kısımda Meŝnevî’den seçilmiş bazı beyitlerin şerhi de bulunmaktadır (nşr. Halîlullah Halîlî, Kâbil 1352 hş./1973; Tahran 1375 hş./1996). Bu eser, Kemâleddîn-i Hârizmî’nin Cevâhirü’l-esrâr’ından sonra Meŝnevî beyitleri üzerine yapılan ikinci şerhtir. Eseri Muhammed Nezîr Rânchâ Şerĥ-i Dîbâçe-i Meŝnevî-yi Mevlânâ Rûm adıyla Urduca’ya (Lahor 2004), Ahmet Cahit Haksever Neynâme adıyla Türkçe’ye (İstanbul 2009) tercüme etmiştir. 7. Şerĥ-i Nisâbü’ś-śıbyân li’l-Ferâhî. Ebû Nasr Ferâhî’nin (ö. 640/1242) çocukların Arapça’yı kolay öğrenmeleri için kaleme aldığı Nisâbü’ś-śıbyân adlı Arapça-Farsça manzum lugatının şerhidir. 8. Risâle der Ǿİlm-i Ferâǿiż. Bir nüshası Taşkent’teki Bîrûnî Şarkiyat Enstitüsü Kütüphanesi’ndedir (nr. 8830, vr. 8b-31a).

BİBLİYOGRAFYA:

Ya‘kūb-i Çerhî, Risâle-i Ünsiyye (nşr. M. Nezîr Rânchâ), İslâmâbâd 1983, s. 12-15; Abdurrahman-ı Câmî, Nefeĥâtü’l-üns (nşr. Mahmûd Abîdî), Tahran 1375 hş./1996, s. 402-404; M. Burhâneddin Semerkandî, Silsiletü’l-Ǿârifîn ve teźkiretü’ś-śıddîķīn (nşr. İhsânullah Şükrullâhî), Tahran 2009, s. 126-127; Fahreddin Safî, Reşeĥât-ı ǾAynü’l-ĥayât (nşr. Ali Asgar Muîniyân), Tahran 1356 hş./1977, I, 116-121; Muhammed Bâkır b. Muhammed Ali, Maķāmât-ı Ĥażret-i Ħâce-i Naķşibend, Buhara 1328/1910, s. 147-149; Hacı Muhammed Fazlullah, ǾUmdetü’l-maķāmât, Kâbil 1397/1977, s. 75-77; M. Nezîr Rânchâ, “Şerĥ-i Aĥvâl ve Âŝâr-ı ǾÂrif-i Büzürg Ĥażret-i Mevlânâ YaǾķūb-i Çerħî”, Berg-i Bîbergî (nşr. Necîb Mâyil-i Herevî), Tahran 1378 hş./1999, s. 125-140; a.mlf., “Dû Eŝer-i Ġayr-i Çâpî-yi Mevlânâ YaǾķūb-i Çerħî”, Dâniş, I/1, İslâmâbâd 1364 hş./1985, s. 12-47; Necdet Tosun, Bahâeddîn Nakşbend: Hayatı, Görüşleri, Tarîkatı, İstanbul 2002, s. 147-154; M. Cevâd Şems, YaǾķūb-i Çerħî Aĥvâl ve Âŝâr, Duşanbe 1387 hş./2008; Ahmet Câhid Haksever, Ya‘kûb-ı Çerhî: Hayatı, Eserleri ve Tasavvuf Anlayışı, İstanbul 2009; M. İbrâhim Halîl, “Mevlânâ YaǾķūb-i Çerħî”, Âryânâ, II/2, Kâbil 1322 hş./1943, s. 11-14; Mevcûde Razzakova, “Ya‘kûb Çerhî-Nakşbendiye Tarikatınıng Yirik Vekili”, Şarkşunaslık, sy. 8, Taşkent 1997, s. 117-122; Hamid Algar, “Čarkī, Mawlānā Ya‘qūb”, EIr., IV, 819-820; Bâbek Âteşîn Cân, “YaǾķūb-i Çerħî”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1380 hş., I, 981-982; Ârif Nevşâhî, “Çerħî, YaǾķūb”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1386 hş./2007, XI, 811-812.

Ârif Nevşâhî