VERRÂK, Ebü’l-Hüseyin

(أبو الحسين الورّاق)

Ebü’l-Hüseyn (Ebü’l-Hasen) Muhammed b. Sa‘d el-Verrâk (ö. 320/932’den önce)

İlk sûfîlerden.

Hayatına dair yeterli bilgi yoktur. Sülemî ve Abdurrahman-ı Câmî onun Nîşâbur’un büyük sûfîlerinden olduğunu belirtirken (Ŧabaķāt, s. 299; Lâmiî, s. 223) Münâvî kendisini Belhli şeyhler arasında zikreder (el-Kevâkib, II, 52). Nîşâbur kaynaklı Melâmetiyye hareketinin önemli temsilcilerinden Ebû Osman el-Hîrî’nin yanında yetişen Verrâk’ın 320 (932) yılından önce vefat ettiği belirtilmektedir. İbnü’l-Cevzî ise ölüm tarihini 319 olarak kaydeder (el-Muntažam, VIII, 112-113). Ebü’l-Hüseyin el-Verrâk, nefsin arzularına ve riyakâr davranışlara karşı sürekli mücadele etmeyi, iyilikleri gizlice yaparak ihlâsı gerçekleştirmeyi hedefleyen melâmetî tavırdaki şeyhi Ebû Osman el-Hîrî’nin çizgisini takip etmiştir. Onun alçak gönüllülüğü, kötülük yapanlara karşı nefsanî duygularla mukabele etmemeyi, hakaret edenlere hizmetle cevap vermeyi ve ihsanda bulunmayı, bir rızık beklemeden gecelemeyi, ihsan hususunda kardeşine öncelik vermeyi (îsâr) benimsediğini ifade eder (Kuşeyrî, I, 296). Ebû Osman el-Hîrî’nin görüşleri Verrâk’ın ondan yaptığı nakillerle günümüze ulaşmıştır. Dini dosdoğru yaşayabilmek için nefsin terbiye edilmesi gerektiğini söyleyen Verrâk nefsin saptırma gücünü şehvetten aldığını kaydeder. Şehvet Allah korkusuyla ortadan kaldırılmalıdır. Nefsini terbiye etmeyenler Allah’ın ihsan ve ikramını göremezler. Dünyalıklarla nefsi teskin etmek mümkün değildir; zira dünyalık sevgisi hırs doğurur, hırs ise insanı helâke götürür. Bu duruma düşmemek için insan dünyadan ve haramlardan yüz çevirmelidir. Gözlerini haramdan sakınan kimsenin diline Allah hikmetli sözler bahşeder; eğer şüpheli şeylere bakmaktan kaçınırsa Allah onun kalbini nurlandırır ve kendisini razı olacağı bir yola yöneltir.

Ebü’l-Hüseyin el-Verrâk tasavvufun yanı sıra zâhir ilimlerini de tahsil etmiştir. Ona göre en yüce ilim Allah’ı, Allah’ın sıfatlarını ve isimlerini, en faydalı bilgi de Allah’ın emir ve yasaklarını, vaadini ve azabını bilmektir. Allah bir kul için hayır murat ederse onu kendisine yaklaştırır ve


zikriyle meşgul eder. Kalbin mânen canlı kalması ebedî olan Allah’ı zikretmekle mümkündür. Samimiyetle Allah’ı birleyen (tevhid) kimse imanda yakīne ulaşır. Zira kulun Allah’a ulaşması ancak O’nun yardımıyla ve Hz. Muhammed’in getirdiği şeriatı uygulamakla gerçekleşir. Şeriata uymadan Allah’a varmak isteyen kimse doğru yoldan sapar. Doğruluk dinde istikamet üzere olmak ve peygamberin sünnetine uymakla mümkündür. Hz. Peygamber’e uymak Allah’ı sevmenin bir alâmetidir.

BİBLİYOGRAFYA:

Sülemî, Ŧabaķāt, s. 299-301; Ebû Nuaym, Ĥilye, X, 245-246; Kuşeyrî, er-Risâle, I, 296, 371; Sühreverdî, ǾAvârifü’l-maǾârif (nşr. Edîb el-Kemdânî - M. Mahmûd Mustafa), Mekke 1422/2001, II, 868, 875; İbnü’l-Cevzî, el-Muntažam, VIII, 112-113; Lâmiî, Nefehât Tercümesi, s. 223; Şa‘rânî, eŧ-Ŧabaķāt, I, 87; Münâvî, el-Kevâkib, II, 52-53; Ebü’l-Alâ Afîfî, İslâm Düşüncesi Üzerine Makaleler (trc. Ekrem Demirli), İstanbul 2000, s. 170; “Melâmiyye”, DİA, XXIX, 28.

Salih Çift