ÜMMEHÂTÜ’l-MÜ’MİNÎN

(أمّهات المؤمنين)

Hz. Peygamber’in hanımları için kullanılan bir tabir.

“Müminlerin anneleri” demektir. Bu tabir, “Peygamber müminlere kendi canlarından daha yakındır, onun hanımları ise müminlerin anneleridir” âyetine dayanmaktadır (el-Ahzâb 33/6). Ümmehâtü’l-mü’minîn yanında “ezvâc-ı tâhirât” tabiri de kullanılır. Resûlullah on bir kadınla evlenmiştir. Bunlar evlilik sırasına göre şöylece sıralanabilir: Hatice (Hadîce) bint Huveylid: Hz. Peygamber’in ilk hanımı olup İbrâhim dışındaki bütün çocuklarının annesidir. Resûl-i Ekrem Hatice ile evli iken başka bir kadınla evlenmedi. Hicretten üç yıl kadar önce 10 Ramazan’da (19 Nisan 620) Mekke’de vefat etti. Sevde bint Zem‘a: Resûlullah kendisiyle evlendiği sırada elli yaşında beş çocuklu dul bir kadındı. Hz. Peygamber’in küçük yaştaki kızları Ümmü Külsûm ile Fâtıma’ya baktı. Hz. Âişe ile evleninceye kadar Resûl-i Ekrem’in tek eşi olarak kaldı. 23 (644) yılında Medine’de vefat etti. Âişe bint Ebû Bekir: Nikâhları hicretten önce kıyıldı, ancak evlilikleri 2. yılın Şevval ayında (Nisan 624) gerçekleşti. Resûlullah onun kolları arasında vefat etti ve odasına defnedildi. 17 Ramazan 58 (14 Temmuz 678) tarihinde Medine’de vefat etti. Hafsa bint Ömer: Kocası Huneys b. Huzâfe’nin Bedir Gazvesi’nden dönüşte hastalanıp Medine’de vefat etmesinden sonra Resûlullah kendisiyle evlendi (Şâban 3 / Ocak 625). Okuma yazma bilen çok az sayıdaki hanımlardan biriydi. 45 (665) yılı civarında Medine’de vefat etti. Zeyneb bint Huzeyme: Âmir b. Sa‘saa kabilesiyle müslümanlar arasında bozulan ilişkileri düzeltmek isteyen Hz. Peygamber, bu kabileden olan ve ikinci eşi Bedir Gazvesi’nde şehid düşen Zeyneb ile Ramazan 3 (Şubat-Mart 625) tarihinde evlendi; ancak Zeyneb kısa bir süre sonra vefat etti (Rebîülâhir 4 / Eylül 625). Ümmü Seleme Hind bint Ebû Ümeyye: İlk müslümanlardan ve Habeşistan muhacirlerindendir. Kocası Ebû Seleme, Uhud Gazvesi’nde aldığı yara sebebiyle öldükten sonra Resûl-i Ekrem kendisini 4. yılın Şevval ayında (Mart 626) nikâhladı ve Ümmü Seleme onun en son ölen eşi olarak 62’de (681) seksen dört yaşında iken Medine’de vefat etti. Zeyneb bint Cahş: Resûlullah’ın evlâtlığı Zeyd b. Hârise kendisini boşadıktan sonra Hz. Peygamber’e nikâhlandığı (Zilkade 5 / Nisan 627) Kur’an’da bildirilmiştir (el-Ahzâb 33/37). 20 (641) yılında vefat etti. Resûl-i Ekrem’den sonra ölen ilk hanımıdır. Cüveyriye bint Hâris: Benî Mustaliķ kabilesinden olup bu kabileyle yapılan savaşta kocası ölmüş, kendisi de esir düşmüştü. Fidyesinin ödenmesi hususunda yardım istediği Resûlullah’ın teklifi üzerine onunla evlendi (5/627). 56 yılı Rebîülevvelinde (Şubat 676 veya 50/ 670) Medine’de vefat etti. Safiyye bint Huyey: Medine’den sürüldükten sonra Hayber’e yerleşen Benî Nadîr’in reisi Huyey’in kızıdır. Hayber’in fethi sırasında kocası ölmüş, kendisi de esir alınmıştı. Hz. Peygamber savaştan sonra onu nikâhladı (7/628). 50 yılı Ramazanında (Ekim 670) veya 52’de (672) Medine’de vefat etti. Ümmü Habîbe Remle bint Ebû Süfyân: Habeşistan muhacirlerindendir. Kocası orada din değiştirip ölünce kendisi dul kaldı ve Resûl-i Ekrem’in Habeşistan’a gönderdiği bir elçi vasıtasıyla kendisine nikâhlanıp Medine’ye getirildi (Zilkade 7 / Mart 629). 44 (664) yılında Medine’de vefat etti. Meymûne bint Hâris: Resûlullah’ın en son evlendiği kadındır. Umretü’l-kazâ sırasında Mekke’de Hz. Peygamber onu kendisine nikâhladı; ancak Mekkeliler müslümanların üç gün içinde şehri terketmesini istediklerinden zifafları Mekke’den Medine’ye dönüş yolunda Serif’te gerçekleşti (Zilkade 7 / Mart 629). 51’de (671) vefat etti. Hz. Peygamber’in tâlip olup sonra nikâh kıymaktan vazgeçtiği veya nikâhladığı halde beraber olmadığı kadınlar da vardır. Bunların adları ve sayılarıyla ilgili muhtelif rivayetler bulunmakta (Abdürrezzâk es-San‘ânî, VII, 490), Fâtıma bint Dahhâk ile Esmâ bint Nu‘mân dışındakilere dair nakillerin kesinlik kazanmadığı belirtilmektedir (İbn Sa‘d, VIII, 218-219); ayrılık sebepleri hakkında da farklı bilgiler verilmektedir (Buhârî, “Ŧalâķ”, 3).

Resûl-i Ekrem’in iki câriyesinden ilki Reyhâne bint Şem‘ûn’dur. Benî Kurayza muhasarasında esir olarak Resûlullah’ın payına düştü. Bazı kaynaklarda Hz. Peygamber onunla evlendiği için özgürlüğüne kavuştuğu, bazı kaynaklarda ise câriye olarak kalmayı tercih ettiği bildirilmektedir. Vedâ haccından kısa bir süre sonra vefat etti (10/632). İkinci câriyesi Mâriye’dir. Bizans’ın İskenderiye valisi ve Mısır Mukavkısı Cüreyc b. Mînâ’nın Resûl-i Ekrem’e gönderdiği hediyeler arasında bulunan hıristiyan bir câriye idi. Zilhicce 8’de (Nisan 630) İbrâhim’i dünyaya getirdi. Hz. Ömer döneminde Medine’de vefat etti (16/637). Bunların dışında Zeyneb bint Cahş’ın Resûlullah’a ömrünün son günlerinde hediye ettiği Nefîse ile adı bilinmeyen bir câriyeden bahsedilmekteyse de meşhur olan rivayete göre Resûlullah’ın iki câriyesi vardı. Resûl-i Ekrem’in vefatı sırasında Hz. Hatice ile Zeyneb bint Huzeyme dışındaki dokuz hanımı ve Mâriye hayattaydı. Hatice yirmi beş yıl ile en uzun süreli, Zeyneb ise birkaç ayla en kısa süreli hanımı olmuştur. Resûlullah’ın vefatından sonra hanımlarının geçimi beytü’l-mâlden kendilerine tahsis edilen ödenekle sağlanmış, ayrıca Abdurrahman b. Avf gibi sahâbîler kendilerine hediyeler göndermek suretiyle ihtiyaçlarını karşılamıştır. Hz. Peygamber’in, vefatından sonra


hanımlarının geçimine yardımcı olacak kişiler hakkında övücü sözleri vardır (Müsned, VI, 104, 120-121, 135).

Resûlullah’ın yaşadığı dönemde çok evlilik olağan bir durumdu. Bununla beraber Resûl-i Ekrem’in Mekke dönemi boyunca tek eşi olmuştur. Medine devrinde birden fazla hanımla evlenmesinin çeşitli sebepleri vardır. Kabileler arasında bozulan ilişkileri evlilik bağı yoluyla düzeltmek, savaşlarda mağlûp edilen düşmanların kızlarıyla evlenip onların İslâm’a girişini kolaylaştırmak, böylece devletin konumunu güçlendirmek, korumasız kalan hanımları himaye etmek, birtakım dinî hükümleri onlar vasıtasıyla göstermek bunlar arasında sayılabilecek hususlardır. Çok evliliğe sınırlama getirip aynı anda en çok dört kadınla evliliğe izin veren âyet nâzil olduğu zaman Hz. Peygamber dörtten fazla hanımla evliydi. Kur’an’da yalnız ona has bir durum olarak bu evliliklerinin devamına izin verilmiş, ancak yeni bir evlilik yapmasına müsaade edilmemiştir (el-Ahzâb 33/ 50, 52). Müminlerin anneleri konumundaki eşlerinin boşandıkları takdirde başkaları ile evlenmeleri Kur’an hükmüyle yasaklanmıştır.

Ümmehâtü’l-mü’minîne has hükümler söz konusudur. Kur’ân-ı Kerîm’de onların diğer kadınlardan farklı olduğu belirtilerek (el-Ahzâb 33/32) bu konumlarına uygun biçimde davranmaları emredilmiş, günahlarına ve sevaplarına iki kat karşılık verileceği bildirilmiştir (el-Ahzâb 33/30-31). Ayrıca vakarlarını muhafaza etmeleri, gerekmedikçe sokağa çıkmamaları, Câhiliye dönemindeki kadınlar gibi sokakta serbest hareket etmemeleri istenmiştir. Bütün mümin kadınlara olduğu gibi onlara da örtünme emredildikten başka yabancı erkeklere hiç görünmemeleri gerektiği bildirilmiştir. “Tahyîr” âyetiyle (el-Ahzâb 33/ 28-29) dünya hayatının nimetleri ve Hz. Peygamber arasında bir tercih yapmaları istenmiş, neticede hepsi onun yanında kalmayı tercih etmiştir. Resûl-i Ekrem’in hanımlarının evlerine izinsiz girilmesi yasaklanmış, kendilerine ancak perde arkasından soru sorulmasına izin verilmiştir (el-Ahzâb 33/53).

Resûlullah’ın eşlerinin özellikle dinin tebliğinde ve müslüman kadınların eğitiminde büyük hizmetleri olmuştur. Aile içindeki özel hayat ve kadınlara mahsus durumlarla ilgili sünnetlerin çoğu Hz. Peygamber’in hanımları vasıtasıyla ümmete intikal etmiştir. Yaş, huy ve mizaç, kabiliyet ve kültür yönünden birbirinden farklı kadınların aynı çatı altında bir araya gelmesi çeşitli ailevî hadiselerin doğmasına yol açmış, böylece zengin bir sünnet birikiminin ortaya çıkmasına zemin hazırlamıştır. Birden fazla hanımının bulunması Resûl-i Ekrem hakkında daha geniş bilgi edinme imkânı sağlamış, bunların farklı tarihlerde vefat etmesi aile hayatıyla ilgili sünnetlerin aktarma süresinin uzamasına imkân vermiştir. Ümmehâtü’l-mü’minînin her biri kendine mahsus faziletlerle öne çıkmıştır. Bunların içinde en faziletlisinin hangisi olduğu tartışma konusu edilmiş, Hatice ile Âişe bu hususta diğerlerinden daha üstün kabul edilmiştir. İkisinin birbirine üstünlüğünden bahsetmek yerine Hz. Hatice’nin İslâm’ın ilk günlerindeki büyük hizmetlerine, Hz. Âişe’nin de Resûlullah’ın vefatından sonra dinin öğretilmesi ve tebliği alanındaki faaliyetlerine işaret edilmiştir. Diğer taraftan Hz. Peygamber’in kızları da faziletlerinden dolayı ve İslâmî edep gereği ümmehâtü’l-mü’minîn olarak anılmalarına rağmen bunlarla aynı fıkhî hükümlere tâbi değildir. Resûl-i Ekrem’in hanımları onun vefatından sonra da sağlığında ikamet ettikleri hücrelerinde yaşamışlardır. Mescid-i Nebevî’ye bitişik olan bu basit ve sade hücreler, Emevî Halifesi Velîd b. Abdülmelik tarafından Mescid-i Nebevî’nin genişletilmesi için 87 (706) veya 88 (707) yılında yıktırılmıştır.

Ümmehâtü’l-mü’minînin her birine dair müstakil eserler yazıldığı gibi (Muhammed b İbrâhim eş-Şeybânî, bk. bibl.) İslâm tarihi boyunca ve yakın dönemlerde hepsiyle ilgili birçok eser kaleme alınmıştır. Bunlar arasında Ma‘mer b. Müsennâ’nın Tesmiyetü ezvâci’n-nebî ve evlâdih (MMMA, XIII/2 [Kahire 1387/1967], s. 225-286; Basra 1969; Beyrut 1985), Ebû Mansûr İbn Asâkir’in Kitâbü’l-ErbaǾîn fî menâķıbi ümmehâti’l-müǿminîn (Dımaşk 1986), Muhibbüddin et-Taberî’nin es-Simŧü’ŝ-ŝemîn fî menâķıbi ümmehâti’l-müǿminîn (Halep 1928; Beyrut 1997), İbnü’l-Mibred’in el-Ǿİķdü’t-tâm fîmen zevvecehü’n-nebî Ǿaleyhi’ś-śalâtü ve’s-selâm (Riyad 1405/1985), Şemseddin eş-Şâmî’nin Ezvâcü’n-nebî (Medine 1992), Mûsâ Şâhin Lâşîn’in Ezvâcü’n-nebî (Riyad 1407/1987), Saîd Hârûn Âşûr’un Fıķhü sîreti nisâǿi’n-nebî (Beyrut 1988), Abdüssabûr Şâhin ve Islâh Abdüsselâm er-Rifâî’nin MevsûǾatü ümmehâti’l-müǿminîn (Kahire 1991) ve Muhammed b. Süleyman b. Sâlih er-Rebîş’in Ümmehâtü’l-müǿminîn fi’s-sünneti’n-nebeviyye (Beyrut 1431/ 2010) adlı eserleri zikredilebilir (ayrıca bk. Muhammed b. İbrâhim Şeybânî, tür.yer.).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned, VI, 104, 120-121, 135; İbn İshak, es-Sîre, s. 249-250; Abdürrezzâk es-San‘ânî, el-Muśannef (nşr. Habîbürrahman el-A‘zamî), Beyrut 1390/1970, VII, 489-490, 492; İbn Hişâm, es-Sîre (Zekkâr), II, 1058-1063; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VIII, 141-161, 216-220; Ebû Zür‘a ed-Dımaşkī, Târîħ (nşr. Şükrullah b. Ni‘metullah el-Kūcânî), Dımaşk 1980, I, 489-495; Ya‘kūbî, Târîħ, II, 84-86; İbn Beşküvâl, Ġavâmiżü’l-esmâǿi’l-mübheme (nşr. İzzeddin Ali es-Seyyid - M. Kemâleddin İzzeddin), Beyrut 1407/1987, II, 529-533; Kurtubî, el-CâmiǾ, XIV, 215; Abdülmü’min ed-Dimyâtî, Nisâǿü Resûlillâh ve evlâdühû ve men sâlefehû min Ķureyş ve ħulefâǿihim ve ġayrihim (nşr. Fehmî Sa‘d), Beyrut 1409/1989, s. 29-110; Ebü’l-Berekât en-Nesefî, Medârikü’t-tenzîl, İstanbul 1984, III, 309; Mûsâ Şâhin Lâşîn, Ezvâcü’n-nebî, Riyad 1407/1987, s. 9-20; Muhammed b. İbrâhim eş-Şeybânî, MuǾcemü mâ üllife Ǿani’ś-śaĥâbe ve ümmehâti’l-müǿminîn ve âli’l-beyt,


Küveyt 1414/1993, tür.yer.; Sâmiye Müneysî, Ümmehâtü’l-müǿminîn ve benâtü’l-hâdi’l-beşîr, Kahire 1423/2002; Muhammed b. Süleyman er-Rebîş, Ümmehâtü’l-müǿminîn fi’s-sünneti’n-nebeviyye, Beyrut 1431/2010, tür.yer.; B. Stowasser, “The Mothers of the Believers in the Hadīth”, MW, LXXXII/1-2 (1992), s. 1-36; Kevser Kâmil Ali - Salim Öğüt, “Çok Evlilik”, DİA, VIII, 365-369; Mustafa Öz, “Ehl-i Beyt”, a.e., X, 498-501; M. Yaşar Kandemir, “Muhammed”, a.e., XXX, 427-428.

Aynur Uraler