UKÂZ

(عكاظ)

Câhiliye döneminin en meşhur panayırı.

İslâm’dan önce Arabistan’ın çeşitli bölgelerinde kurulan, Araplar’ın sosyal ve ekonomik hayatında önemli rol oynayan panayırların en tanınmışı Mekke’nin güneydoğusunda Tâif ile Nahle arasındaki Ukâz’da kurulurdu. Ukâz taşlık alanlarla su kaynaklarının bulunduğu geniş bir vadidir. İnsanların burada toplanıp alışveriş yapmaları, başta şiir olmak üzere yarışmalar düzenlemeleri, kendileri ve kabilelerinin şerefi uğrunda birbirleriyle mücadele etmelerinden dolayı bu adı alan Ukâz Mekke’ye 30, Tâif’e 15 mil uzaklıktadır. Habeşistan’ın Yemen Valisi Ebrehe’nin Kâbe’yi yıkma teşebbüsünün başarısızlıkla sonuçlanmasının ardından Araplar’ın Kâbe’ye ve hac ibadetine daha fazla değer vermeye başladıklarını gören Kureyşliler Kinâne, Huzâa ve Benî Âmir b. Sa‘saa gibi kabilelerle birlikte kendilerine birtakım imtiyazlar tanıyıp kurallar koydular (bk. HUMS). Mekke ekonomisine önemli katkılar sağlayan bu imtiyazların ardından kurulan ve Mekkeliler’in Arabistan içerisinde oluşturdukları düzenli ticaret sisteminin bir parçası sayılan Ukâz panayırı Kureyş’in kontrolü altında olup Fil Vak‘ası’ndan on beş yıl sonra 584 veya 585 yılında ihdas edilmiştir.

Câhiliye devrinde hac mevsimi zilkade ayının başından yirmisine kadar süren, ilk günü ihramlı katılmanın zorunlu olduğu Ukâz ile başlayıp Zülmecâz ve Mecenne panayırlarıyla devam eder, buradan Arafat’a çıkılırdı. İbn Abbas’ın Ukâz, Zülmecâz ve Mecenne’yi Mekke’nin önemli ticaret yerleri olarak zikretmesi panayırlarla Mekke’nin iktisadî hayatı arasındaki bağlantıya işaret etmektedir (Buhârî, “Ĥac”, 150; “Tefsîr”, 34). Ukâz yalnızca Mekke ve Tâif civarında yaşayanların değil, hac ziyareti amacıyla yarımadanın çeşitli bölgelerinden gelen putperest Arap kabileleriyle Hîre ve Kinde gibi komşu devletler tarafından gönderilen ticaret kervanlarının da katıldığı çok geniş bir kitleye hitap ediyordu. Uzak mesafelerden türlü malların getirildiği Ukâz’a Kureyş, Hevâzin, Gatafân, Mustaliķ, Eslem, Süleym ve Ehâbîş gibi Kâbe’yi mâbed kabul eden bütün Arap kabileleri iştirak ediyordu (İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 264-267; Ya‘kūbî, I, 270-271). Her kabilenin bayrak veya işaretlerle belirlenmiş özel yerleri vardı. Hevâzinliler’den bazıları Ukâz’daki Cihâr adlı puta tapardı (Cevâd Ali, IV, 517).

Ukâz panayırına sürekli katılan Benî Süleym ile Hevâzinliler, İslâm öncesinde kabileler arasında çıkan savaşlarda önemli rol oynuyorlardı. Birinci Ficâr savaşı Ukâz panayırında bir kişinin Araplar’ın en şereflisi olduğunu iddia etmesi üzerine Kinâne ve Hevâzin arasında, ikinci Ficâr savaşı, Kinâne kabilesine mensup bazı gençlerin Benî Âmir b. Sa‘saa kabilesinden bir kadını rahatsız etmeleri sonucu çıkmıştı. Hîre ve Kinde hükümdarları ticarî ve siyasî amaçlarla her yıl Ukâz’a kervan gönderiyorlardı. Hîreliler’in kervanlarını Ukâz panayırına güvenlik içerisinde götürme görevi Hevâzin kabilesine aitti. 585’te Hîre Hükümdarı Nu‘mân b. Münzir’in Ukâz’a yolladığı kervanı korumakla görevlendirilen Hevâzinli Urve b. Utbe er-Rahhâl’in Kureyşli Berrâd b. Kays tarafından öldürülmesi iki kabile arasında “yevmü Nahle” adı verilen savaşın çıkmasına yol açtı (İbn Sa‘d, I, 126-127; İbn Habîb, el-Münemmaķ, s. 164-170). Temîm kabilesi reislerinden Hâcib b. Zürâre’nin Kisrâ’nın kervanını Ukâz panayırına götürürken yayını rehin bıraktığı, görevini başarı ile tamamlaması üzerine Kisrâ’nın kendisine taç giydirip onu ödüllendirdiği rivayet edilmektedir.

Panayıra Gazze ve Busrâ’dan şarap, Suriye’nin diğer şehirlerinden yağ, üzüm ve silâh, Tâif’ten deri, Yemen’den giyecek ve diğer yerlerden çeşitli ürünler gelmekteydi. Dericilik sektörünün en seçkin örnekleri burada sergileniyordu. Arabistan ve çevresindeki hükümdarlar başta gelen mahsullerini Ukâz’a gönderip ticarî faaliyetlere katılır, silâh, at ve giysi çeşitleriyle


panayıra iştirak eden kabile eşrafının ilgisini çekerek bölgedeki nüfuzlu kabilelerle ilişkilerini güçlendirmeye çalışırlardı. Hükümdarların yolladığı hediyelerden ve ticarî kazançtan yararlanmak için tâcirlerle birlikte kabile eşrafı da Ukâz’a katılırdı. Kaçırılıp fidye istenmesi endişesiyle kabile ileri gelenlerinin Ukâz’da yüzlerini peçe ile örttükleri, eşraftan ilk defa bu geleneği kaldıran kişinin Enbârlı Tureyf b. Ganm olduğu rivayet edilir (Ya‘kūbî, I, 271). Muhtelif ticarî muamelelerin yapıldığı Ukâz’a özgü hususlardan biri de satışlarda açık arttırma usulünün uygulanmasıydı.

Ukâz’ın Arap panayırlarının en büyüğü haline gelmesinde ticaret malları vergisi ve himaye ücretinin alınmamasının etken olduğu söylenebilir. Hz. Peygamber’in Medine pazarında vergi alınmamasını istemesi Ukâz’da gördüğü vergi muafiyeti uygulamasını benimsediğine işaret sayılmaktadır. Bununla birlikte Ukâz panayırında vergi alındığına ve Kays Aylân kabilesinin Ukâz’a katılımı kontrolde önemli rolünün olduğuna işaret eden rivayetler vardır (İbn Sa‘d, I, 126-127; İbn Habîb, el-Münemmaķ, s. 164-170). Yargı işlerinin yürütülmesini Arafat’tan hacıları sevketme (icâze) görevini de yerine getiren Temîm kabilesi üstleniyordu. Ukâz’da hakemlik ve icâze görevleri önceleri Temîmli iki kişi tarafından yapılırken Sa‘d b. Zeyd et-Temîmî’den itibaren görevler bir şahısta toplanmış, bu uygulama, İslâmî dönemde bu görevleri icra eden en son kişi olan Kerib b. Safvân’a (veya Safvân b. Hâris’e) kadar sürmüştür. Sakīfli Gaylân b. Seleme’nin Ukâz’da hakemlik yaptığı ve şiir söylediği anlaşılmaktadır (İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 135).

Ticarî faaliyetlerin yanı sıra toplumsal ve kültürel etkinliklerin de gerçekleştirildiği Ukâz’da akrabalıklar kurulur, antlaşmalar yapılır, ihtilâflar çözülürdü. Şairler kırmızı deriden kurulan çadırlarda en güzel şiirlerini okur ve birbirleriyle yarışırlardı. Edebî bir kongre mahiyetinde olan ve fasih Arapça’nın korunmasına önemli katkı sağlayan Ukâz panayırı sözlü edebiyatın en güzel örneklerinin dile getirildiği bir sanat merkeziydi (Cevâd Ali, V, 7). İslâm’dan önce Araplar’ın en meşhur şairlerinden Nâbiga ez-Zübyânî’nin Hassân b. Sâbit, Hansâ, Meymûn b. Kays el-A‘şâ’nın da aralarında bulunduğu kadın ve erkek şairlerin yarışmalarına hakemlik yaptığı rivayet edilir (İbn Kuteybe, eş-ŞiǾr ve’ş-şuǾarâǿ, I, 167-168, 344; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, IX, 383; XI, 8). Şiir sanatında methiye, hiciv, tasvir vb. temalarda vazgeçilmez konumu sebebiyle mübalağaya dair en güzel örnekler de Ukâz panayırındaki yarışmalarda ortaya konmuştur. Bu yarışmalar en güzel şiirlerin seçilmelerine katkı sağlar, “muallakāt” adı verilen bu şiirler keten bezinden yapılan tomarlara altın suyu ile yazılırdı. Bunların Kâbe duvarına asıldığı rivayeti (İbn Haldûn, s. 803) hususunda farklı görüşler vardır (bk. MUALLAKĀT).

Ukâz, şiirden başka Hz. Ömer’in de katıldığı güreş yarışmalarının yanı sıra sosyal ve dinî içerikli konuları hutbeleriyle geniş halk kitlelerine ulaştırmayı hedefleyenlerin de en gözde mekânıydı. İsmi Hanîfler arasında zikredilen Kus b. Sâide’nin İslâmiyet’ten önce Ukâz’da Resûl-i Ekrem’in de dinlediği, bir peygamberin geleceğini haber veren hutbesi meşhurdur (Mufaddal ed-Dabbî, s. 113; İbn Sa‘d, I, 315). Resûlullah, bi‘setin dördüncü yılından (614) itibaren Hz. Ebû Bekir ve Bilâl-i Habeşî gibi ilk müslümanlarla birlikte haram aylarda panayırlara katılarak tebliğ faaliyetinde bulunmuş, Ukâz panayırında Kindeliler ile müttefiklerini İslâm’a davet etmiş, fakat bu daveti kabul görmemiştir (İbn Sa‘d, I, 216; IV, 215; Taberî, II, 315). İslâm’ın Arabistan yarımadası dışına yayılmasıyla mevcut ticaret yolları güzergâhlarının değişmesi, Basra’da Mirbed panayırının kurulması, neseb iddiası ve kabile düşmanlıklarının eski gücünü kaybetmesi yanında çeşitli ekonomik ve sosyal sebeplerle Ukâz diğer bazı Arap panayırları gibi zamanla canlılığını ve önemini kaybetmiştir. Câhiliye devri panayırları içinde en son terkedileni olan Ukâz, Emevî karşıtı Hâricî lideri Ebû Hamza eş-Şârî’nin 129’da (747) Mekke’yi işgalinin ardından tarihe karışmıştır (Bekrî, III, 959).

BİBLİYOGRAFYA:

Lisânü’l-ǾArab, “Ǿakž” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “Ǿakž” md.; Mufaddal ed-Dabbî, Emŝâlü’l-ǾArab (nşr. İhsan Abbas), Beyrut 1981, s. 113; İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, I, 126-127, 216, 315; IV, 215; İbn Habîb, el-Muĥabber, s. 135, 182-183, 264-267; a.mlf., el-Münemmaķ, s. 164-170; İbn Kuteybe, el-MaǾârif (Ukkâşe), s. 61; a.mlf., eş-ŞiǾr ve’ş-şuǾarâǿ, I, 167-168, 344; Ya‘kūbî, Târîħ, I, 270-271; II, 15; Taberî, et-Târîħ (Ebü’l-Fazl), II, 315; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, IX, 383; XI, 8, 87; XXII, 62; Hemdânî, el-İklîl (nşr. Anistâs el-Kermelî), Bağdad 1931, VIII, 184-185; Ebû Ali el-Merzûkī, el-Ezmine ve’l-emkine, Kahire 1332, II, 161-167; İbn Hazm, Cemhere, s. 493; Bekrî, MuǾcem, III, 959-962; İbn Haldûn, Muķaddime (nşr. Halîl Şehhâde - Süheyl Zekkâr), Beyrut 2001, s. 803; Saîd el-Efgānî, Esvâķu’l-ǾArab fi’l-Câhiliyye ve’l-İslâm, Dımaşk 1397/1960, s. 165-167, 277-344; Cevâd Ali, el-Mufaśśal, IV, 517; V, 7, 635-654; VII, 369 vd.; IX, 80-88; Hamîdullah, İslâm Peygamberi (Tuğ), I, 389; II, 763-764, 866; İrfan M. Hammûr, Sûķu ǾUkâž ve mevâsimü’l-ĥac, Beyrut 2000; Ahmed Emîn, “ǾUkâž ve’l-Mirbed”, Mecelletü Külliyyeti’l-âdâb, I/1, Kahire 1933, s. 46-67; A. J. Wensinck, “Ukâz”, İA, XIII, 19-20; Irfan Shahīd, “ǾUkāž”, EI² (İng.), X, 789.

Elnure Azizova