TURNACIBAŞI
Yeniçeri Ocağı’nın yüksek rütbeli zâbitlerinden.
Turnacıların varlığı “haseki” adı altında Yıldırım Bayezid dönemine kadar giderse de bu adla anılmaları Fâtih Sultan Mehmed devrinden itibaren başlamıştır. Rivayete göre Fâtih Sultan Mehmed av esnasında bir tepenin arkasından havalanan turnaları görmüş, bunları avlamak için şahin ve doğan aranırken 68. ortaya ait tazının koşup bir turnayı yakalaması çok hoşuna gitmiş, bu ortanın hasekisinin yevmiyesine 1 akçe zam yaparak turnacıbaşı unvanıyla odasını diğer hasekilerin üzerine çıkarmıştır.
Devşirme kanunu gereğince kapıkulu askerleri gibi Osmanlı tebaası hıristiyan ailelerin çocukları olan turnacıların mevcudu 1623’te 280, 1665’te 468 idi. Timara çıkan turnacılara XVI. yüzyılın ikinci yarısında yıllık geliri 10.000 akçeyi bulan dirlik tevcih edilirdi. Âmirleri olan turnacıbaşı (serturnaî) ocak içinde rütbe bakımından hasekibaşının üstünde, saksoncubaşının altındaydı. XVIII. yüzyıla kadar terfiler ocak kaidesine göre yapılırken zaman içinde buna uyulmadığı da olmuştur. Yevmiyesi XVI. yüzyılda 23, XVII. yüzyılda 27 akçe idi. Ayrıca kendisinin günlük dokuz çift fodula ile bir koyun, ortasının ise on beş çift fodula tahsisatı vardı. Ayda 2 akçe “mukarrer”i mevcuttu. Kethüdâsına üç, iki bölükbaşısına dört çift fodula çıkardı. Diğer yüksek rütbeli yeniçeri subayları gibi İstanbul’da turnacıbaşıya bağlı kulluk (karakol) yoktu. Terfi edince ocak içinde saksoncubaşı olur, dış hizmete ise XVI. yüzyılda 30.000 akçe zeâmetle çıkardı. Genellikle Anadolu eyaletinin Ankara, Kütahya, Karesi ve Muğla sancaklarına tayin edilirdi, fakat XVIII. yüzyılda beylerbeyi olarak da tayin edilmiştir (Subhî Tarihi, s. 231). Protokolde samur ve vaşak kaplı kadife üst elbisesiyle sarı çizme giyer; atına zincir, enselik, gümüş üzengi ve topuz koyardı. Bir rivayete göre ocak divanının üyesi sayılan turnacıbaşı yeni tayin edilen yeniçeri ağasına teamül gereği bir üzengi hediye ederdi. Diğer ocak ağaları gibi bunun da yazlık ve kışlık üst elbisesi, çuha kumaş tahsisatı vardı.
Yeniçeri Ocağı’nın ocak ağaları denilen altı büyük ağasının en küçük rütbelisi olan turnacıbaşının (D’Ohsson, VII, 315) sembolik görevi padişahla birlikte sürek avlarına katılmak, avı takip eden köpeklerle balıkçıl ve diğer kuşları yakalayan tazılara bakmaktı. Turnacılar hükümdarın seyretmesi için besledikleri turnalarla keklik ve balıkçılları da beraberlerinde götürürlerdi. Turnacıbaşının asıl görevi kumandanı olduğu ortanın düzenini sağlamak, devşirme işlerinin Yeniçeri Ocağı’na bırakılmasından sonra devşirme memuru sıfatıyla Rumeli’de ve Anadolu’da asker adayı toplamaktı. Ortasının yönetiminde turnacıbaşıya turnacılar kethüdâsı ile iki bölük başı yardımcı olurdu. Yaya kapıkulu askerleriyle çıktığı seferlerde savaş dışındaki başlıca görevi maiyetine verilen yeniçerilerle birlikte kale muhafızlığı ve nöbetçiliği yapmaktı. Bazan donanmada da görevlendirilir, bu sırada maiyetine yeniçerilerden başka cebeci, topçu, arabacı gibi askerî zümrelerden neferler verilirdi. Sefer zamanında gönüllü yeniçeriler turnacılarla beraber giderdi. Turnacıbaşı padişahın katıldığı seferlerde hep yanında bulunur ve Dîvân-ı Hümâyun’a iştirak ederdi. Bazan sefere gitmeyip merkezde kalan turnacıbaşının merkezdeki diğer bir görevi İstanbul ağası ile birlikte yangın söndürme faaliyetlerini denetlemek ve şehirde dolaşmaktı. Şehir muhafızlığı da yapan turnacılardan biri bu işle görevlendirilebilirdi. Nitekim XIX. yüzyılda turnacılardan biri İzmir’in, bir diğeri Üsküdar’ın muhafazası için tayin edilmişti (Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi, s. 194; Şânîzâde Mehmed Ataullah Efendi, II, 1193). Taşraya gerekli durumlarda teftiş için mübaşir sıfatıyla gönderilebilirdi (BA, MD, nr. 7, s. 247). XVII. yüzyılın başlarından itibaren göstermelik de olsa tazı besleme görevleri devam eden turnacıların turna besleme ve padişahla birlikte ava gitme geleneğine son verilmiş, turnacıbaşılık Yeniçeri Ocağı’nda yüksek rütbeli mansıb olarak varlığını sürdürmüştür. 1826’da Eşkinci Ocağı’nın kurulmasıyla turnacıbaşıya 3750 akçe maaş bağlanması kararlaştırılmış ve maiyetine yedi orta verilmişse de bu çok kısa sürmüş, aynı yılın haziranında turnacıbaşılık ve turnacı ortası Yeniçeri Ocağı ile birlikte kaldırılmıştır.
BİBLİYOGRAFYA:
3 Numaralı Mühimme Defteri (haz. Nezihi Aykut v.dğr.), Ankara 1993, s. 224, hk. 497; nr. 7, s. 24, hk. 76; s. 26, hk. 79; Selânikî, Târih (İpşirli), s. 376, 412, 717; Topçular Kâtibi Abdülkadir (Kadrî) Efendi Târihi (haz. Ziya Yılmazer), Ankara 2003, tür.yer.; Eyyubî Efendi Kanunnâmesi (haz. Abdülkadir Özcan), İstanbul 1994, s. 42, 44; Anonim Osmanlı Tarihi: 1099-1116/1688-1704 (haz. Abdülkadir Özcan), Ankara 2000, s. 42, 86, 208, 265; Naîmâ, Târih (haz. Mehmet İpşirli), Ankara 2007, tür.yer.; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekayiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 290, 499, 603, 769, 806; Subhî Târihi: Sami ve Şakir Tarihleriyle Birlikte (haz. Mesut Aydıner), İstanbul 2007, s. 231, 495, 524, 538; Taylesanizâde Hâfız Abdullah Efendi Tarihi: İstanbul’un Uzun Dört Yılı (haz. Feridun M. Emecen), İstanbul 2003, s. 191, 194, 224, 268; Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), II-A, s. 68, 226; II-B, s. 64, 111; III, 30; Şânîzâde Mehmed Atâullah Efendi, Târih (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 2008, I, 269, 318, 331, 452, 467; II, 946, 1193; Sahaflar Şeyhizâde Esad Efendi, Târih (haz. Ziya Yılmazer), İstanbul 2000, s. 288, 338, 580, 584; D’Ohsson, Tableau général, VII, 315; Uzunçarşılı, Kapukulu Ocakları, tür.yer.; Mebde-i Kānûn-ı Yeniçeri, tür.yer.; Ahmet Akgündüz, Osmanlı Kanunnâmeleri ve Hukukî Tahlilleri, İstanbul 1991-94, III, 136, 139, 140, 141; VII, 247; VIII, 139.
Abdülkadir Özcan