TÎBÎ

(الطيبي)

Ebû Muhammed Şerefüddîn Hüseyn b. Abdillâh b. Muhammed et-Tîbî (ö. 743/1343)

Müfessir, muhaddis, dil ve edebiyat âlimi.

Aslen İranlı olup Vâsıt ile Hûzistan arasında bulunan (Yâkūt, IV, 53) ve muhtemelen doğum yeri olan Tîb kasabasına nisbetle Tîbî diye anılır. Ticaretle uğraşan varlıklı bir aileden gelmektedir. Hayatına dair İbn Hacer’in ed-Dürerü’l-kâmine’sinde yer alan sınırlı bilgiler sonraki müelliflerin çoğu tarafından tekrar edilmiştir. Tîbî, Şâfiî fakihi ve dil âlimi Çârperdî’den ders aldı. Öğrencileri arasında Mişkâtü’l-Meśâbîĥ müellifi Hatîb et-Tebrîzî ile kendisine ait et-Tibyân fi’l-meǾânî ve’l-beyân’ı Ĥadâǿiķu’l-beyân fî şerĥi’t-Tibyân adıyla şerheden Ali b. Îsâ el-Erdebîlî bulunmaktadır (Tîbî, et-Tibyân, neşredenin girişi, s. 21-24). Ömrü boyunca öğrenim ve öğretimle meşgul olan Tîbî tanımadığı kişilere dahi kıymetli kitaplarını ödünç verecek kadar cömertti. Ailesinden kalan serveti öğrencilerine ve ihtiyaç sahiplerine harcadı; bu sebeple ömrünün sonlarında muhtaç duruma düştü. Yaşlılığında gözleri iyice zayıfladı. Tîbî hayâ sahibi, cömert, mütevazi biri olarak tanındı (İbn Hacer, II, 68-69).

Kendisinin de yaşadığı Tebriz’i merkez edinen İlhanlılar’ın desteğiyle revaç bulan felsefî akımlara ve bid‘at ehline karşı Ehl-i sünnet’in görüşlerini savundu. Tefsir, hadis ve Arap dili alanlarında ileri gelen bir âlim kabul edilen Tîbî, Kur’an’da ve hadislerdeki dil inceliklerini farketmesiyle şöhret buldu. Sabahtan öğleye kadar tefsir, öğleden ikindiye kadar hadis dersleri verdi, derslerini hayatının sonuna kadar hiç aksatmadı. Kalabalık bir grup tarafından takip edilen hadis derslerinde Buhârî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’ini okuttu (a.g.e., II, 69). Kendisine ait bazı eserler üzerine ihtisar ve şerh türü çalışmalar yapmaları için öğrencilerine tâlimat verdiği gibi bazı öğrencilerinin eserlerini bizzat şerhetti. Muhtasar bir hadis usulü telif etti. Aynı zamanda kudsî hadisi terim anlamında tanımlayan ilk kişi olarak bilinir (DİA, XXVI, 318). 13 Şâban 743 (11 Ocak 1343) tarihinde vefat eden Tîbî’nin nerede öldüğüne dair açık bilgi bulunmamakla birlikte Tebriz’de yaşadığına göre burada vefat etmiş olmalıdır. Her gün yaptığı gibi sabahleyin tefsir dersi verdikten sonra Buhârî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ’ini okutmak üzere evinin yakınındaki camiye gittiği ve öğle namazını beklerken âniden öldüğü kaydedilmektedir (İbn Hacer, II, 69).

Eserleri. 1. el-Kâşif Ǿan ĥaķāǿiķi’s-sünen (Şerĥu/Ĥâşiyetü Mişkâti’l-Meśâbîĥ). Tîbî, talebesi Hatîb et-Tebrîzî’yi Ferrâ el-Begavî’nin Meśâbîĥu’s-sünne’de eksik bıraktığı bazı kısımları tamamlaması için görevlendirmiş, bunun üzerine Hatîb et-Tebrîzî, Begavî’nin sahih ve hasen başlıkları altında tasnif ettiği hadisleri yeniden düzenledikten sonra kitaba onun şartlarına


uygun üçüncü bir bölüm eklemek suretiyle Mişkâtü’l-Meśâbîĥ’i kaleme almıştır. Tîbî de bu eser üzerine el-Kâşif Ǿan ĥaķāǿiķi’s-sünen adlı şerhini yazmış, hâşiye olarak da anılan eser Şerĥu’ŧ-Ŧîbî Ǿalâ Mişkâti’l-Meśâbîĥ adıyla şöhret bulmuştur (nşr. Naîm Eşref Şebbîr Ahmed v.dğr., I-XII, Karaçi 1413/1992; nşr. Abdülhamîd Hindâvî, I-XIII, Riyad 1417/1997; her iki neşirde görülen eksiklikler hakkında Muhammed Rif‘at Zencîr tarafından kaleme alınan tenkitler için bk. bibl.). Eseri hazırlarken daha çok Nevevî’nin el-CâmiǾu’ś-śaĥîĥ şerhinden faydalandığını söyleyen Tîbî şerhte alıntı yaptığı kaynakları kısaltmalarla göstermiştir. Meśâbîĥu’s-sünne’de görülen ve ona göre Arapça’yı ve hadis rivayetini yeterince bilmeyen râvilerin tasarrufundan kaynaklanan ifade bozukluklarını da düzelten Tîbî eserin mukaddimesine hadis usulüne dair bir muhtasar dercetmiştir (Tîbî, el-Kâşif, I, 35-36). Bu muhtasar onun el-Ħulâśa fî uśûli’l-ĥadîŝ adlı eseriyle büyük oranda benzerlik göstermektedir. Şerĥu’ŧ-Ŧîbî Ǿalâ Mişkâti’l-Meśâbîĥ üzerine Seyyid Şerîf el-Cürcânî’nin bir telhis yaptığı kaydedilmektedir (Leknevî, s. 559-561, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 6). Muhammed Rif‘at Zencîr, el-Fünûnü’l-beyâniyye fi’l-Kâşif Ǿan ĥaķāǿiķi’s-sünen li’l-İmâmi’ŧ-Ŧîbî başlığıyla hazırladığı yüksek lisans tezini (1410, Câmiatü Ümmi’l-kurâ) genişletip neşretmiştir (Kuala Lumpur 1998). 2. el-Ħulâśa fî uśûli’l-ĥadîŝ. İbnü’s-Salâh’ın Muķaddime’si, Nevevî’nin et-Taķrîb ve’t-teysîr’i, Bedreddin İbn Cemâa’nın el-Menhelü’r-revî’si gibi eserlerden özetlenip İbnü’l-Esîr’in CâmiǾu’l-uśûl’ünden bazı bilgilerin ilâvesiyle oluşturulmuştur (nşr. Subhî es-Sâmerrâî, Bağdat 1971; Beyrut 1985). Hibetullah b. Atâ b. Ahmed el-Hüseynî Şâhmîr tarafından şerhedilen eseri (Brockelmann, VI, 238) Seyyid Şerîf el-Cürcânî el-Muħtaśar fî uśûli’l-ĥadîŝ (ed-Dîbâcü’l-müźheb) adıyla ihtisar etmiştir (nşr. Abdülgaffâr Süleyman, Kahire, ts.; nşr. Fuâd Abdülmün‘im Ahmed, İskenderiye 1983; Kâfiyecî’nin el-Muħtaśar’ıyla birlikte Risâletân fî muśŧalaĥi’l-ĥadîŝ adıyla nşr. Ali Zevîn, Riyad 1987; nşr. Akīl b. Muhammed b. Zeyd, Beyrut 1413). Cürcânî el-Ħulâśa’daki mevzû hadislerle ilgili örnekleri, râvi isimlerini, künyeleri ve lakapları hazfetmiş, bazı konularda kendi görüşlerini ekleyerek esere aynı zamanda bir hâşiye niteliği kazandırmıştır. Cürcânî’nin muhtasarı Abdurrahman b. Muhammed el-Hanefî, Şemseddin Muhammed el-Hanefî et-Tebrîzî ve Leknevî tarafından şerhedilmiş olup bunların en meşhuru, Leknevî’nin Žaferü’l-emânî bi-şerĥi Muħtaśari’s-Seyyid eş-Şerîf el-Cürcânî fî muśŧalaĥi’l-ĥadîŝ’idir (nşr. Takıyyüddin Nedvî, Luknov 1304; Dübey 1995; Cürcânî’nin muhtasarıyla ve Nedvî neşrine dair tenkitlerle birlikte nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde, Beyrut 1416). 3. Fütûĥu’l-ġayb fi (ve)’l-keşf Ǿan ķınâǾi’r-reyb (Şerĥu/Ĥâşiyetü’l-Keşşâf). Henüz yayımlanmayan bu altı ciltlik eser (yazmaları için bk. el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 389-394), Zemahşerî’nin el-Keşşâf’ının en güzel hâşiyelerinden sayılmaktadır. Kıraat vecihlerinin zikredilmesi, hadislerin ve rivayetlerin doğru biçimleriyle verilmesi, kelimelerin anlamlarındaki ince noktaların dikkatle ele alınması gibi konularda beğenilen ve meseleleri ele alış tarzı başarılı bulunan eser, özellikle beyân ilmine dair inceliklere gerektiğinden fazla ağırlık verdiği gerekçesiyle eleştirilmiştir (Keşfü’ž-žunûn, II, 1478). Öte yandan İbn Hal-dûn’a (Muķaddime, II, 366) ve İbn Hacer’e (ed-Dürerü’l-kâmine, II, 69) göre Tîbî bu eserde Zemahşerî’nin Mu‘tezilî görüşlerini tenkit etmekte, Kur’an’ın beyân özelliklerinin Ehl-i sünnet’in prensiplerine göre yorumlanması gerektiğini söylemektedir. Kutbüddin er-Râzî eseri Tuĥfetü’l-eşrâf fî şerĥi’l-Keşşâf adıyla ihtisar etmiş (el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 417), bu ihtisar üzerine Cemâleddin Aksarâyî bir hâşiye yazmıştır (a.g.e., I, 423). Fütûĥu’l-ġayb’ın Feth sûresine kadar olan kısmı Sa‘deddin et-Teftâzânî tarafından özetlenmiş olup (Keşfü’ž-žunûn, II, 1478) bu özet Telħîśu Fütûĥi’l-ġayb fi’l-keşf Ǿan ķınâǾi’r-rayb adını taşımaktadır (el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 394). Fütûĥu’l-ġayb’ın çeşitli bölümleri Arap ülkelerindeki üniversitelerde yüksek lisans ve doktora tezi olarak yayıma hazırlanmıştır (örnekler için bk. Zeyd b. Abdülmuhsin Âlü Hüseyin, II, 150). 4. et-Tibyân fi’l-meǾânî ve’l-beyân. Tîbî’nin 725 (1325) yılında yazdığı bu eseri 737’de (1337) şerhettiği kaydedilmiş (Brockelmann, VI, 239; ayrıca bk. İbn Hacer, II, 69), bugün herhangi bir nüshası bilinmeyen bu şerhten Taşköprizâde alıntı yapmıştır. et-Tibyân üzerine Tîbî’nin talebesi Ali b. Îsâ el-Erdebîlî Ĥadâǿiķu’l-beyân fî şerĥi’t-Tibyân (Süleymaniye Ktp., Cârullah Efendi, nr. 1839; Çorlulu Ali Paşa, nr. 387; Esad Efendi, nr. 2986; Fâtih, nr. 4602, 4604; Şehid Ali Paşa, nr. 2235; Yozgat, nr. 782) ve Abdüllatîf el-Kirmânî el-Hanefî Şerĥu’t-Tibyân li’ŧ-Ŧîbî (Abdullah Muhammed el-Habeşî, I, 528-529) adıyla birer şerh yazmıştır. Abdüssettâr Hüseyin Mebrûk Zemmût tarafından hakkında bir doktora tezi hazırlanan eserin (1977, Ezher Üniversitesi) muhtelif neşirleri vardır (nşr. Tevfîk el-Fîl-Abdüllatîf Lutfullah, Küveyt 1986; Abdüssettâr Hüseyin Mebrûk Zemmût, Beyrut 1996; nşr. Hâdî Atıyye Matar el-Hilâlî, Beyrut 1407/1987; nşr. Abdülhamîd Ahmed Yûsuf Hindâvî, Mekke, ts.). 5. Leŧâǿifü’t-tibyân fî Ǿilmeyi’l-meǾânî ve’l-beyân. Hindâvî’ye göre (Tîbî, et-Tibyân, neşredenin girişi, s. 49) et-Tibyân’ın şerhi değil ayrı bir kitap olan eser, Sekkâkî’nin Miftâĥu’l-Ǿulûm’unun ve Fahreddin er-Râzî’nin Nihâyetü’l-îcâz’ının özeti mahiyetindedir (nşr. Abdülhamîd Ahmed Yûsuf Hindâvî, Mekke, ts.; nşr. Halîfe Hasan Halîfe, Kahire 1990). 6. Muķaddime fî Ǿilmi ĥisâbi’l-yed. Tîbî’ye nisbet edilen eser (Sâlih Zeki, II, 279-280; Kadrî Hâfız Tûkān, s. 434-435) matematiğin temel işlemlerine dair otuz dört sayfalık bir risâledir (Beyazıt Devlet Ktp., Bayezid, nr. 4503). 7. Tefsîr. İbn Hacer, Tîbî’nin bir tefsir yazmaya başladığını söylemekte, ancak eserin tamamlanıp tamamlanmadığına dair bilgi bulunmamakta, Süyûtî de Tîbî’nin bir tefsir kaleme aldığını zikretmektedir. 8. Ķaśîde. 727’de (1327) yazılmış olup ahlâk ilmine dairdir (Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2446). 9. Şerĥu esmâǿillâhi’l-ĥüsnâ (Nuruosmaniye Ktp., nr. 2206, 2880). 10. Tefsîru âyeti “hel yenžurûne illâ en teǿtiyehümü’l-melâǿike”. Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Şehid Ali Paşa, nr. 2725) TaǾlîķa Ǿalâ Tefsîri “hel yenžurûne illâ en teǿtiyehümü’l-melâǿike” başlığıyla Derviş Muhammed el-Kirmânî adına kayıtlı olan bu risâle bazı kaynaklarda Tîbî’ye nisbet edilmektedir (el-Fihrisü’ş-şâmil, I, 389). Bazı kaynaklarda Tîbî’ye izâfe edilen Esmâǿü ricâli’l-Mişkât adlı eser ona değil talebesi Hatîb et-Tebrîzî’ye aittir.

Abdülhamîd Ahmed Yûsuf Hindâvî eŧ-Ŧîbî ve cühûdühü’l-belâġıyye adıyla bir yüksek lisans tezi hazırlamış (1991, Kahire Üniversitesi) ve bunu el-İmâm Şerefüddîn eŧ-Ŧîbî tecdîdâtühû ve cühûdühü’l-belâġıyye ismiyle neşretmiştir (Mekke, ts.).

BİBLİYOGRAFYA:

Tîbî, el-Kâşif Ǿan ĥaķāǿiķi’s-sünen (nşr. Naîm Eşref v.dğr.), Karaçi 1413, I, 35-36; a.mlf., et-Tibyân fi’l-meǾânî ve’l-beyân (nşr. Abdülhamîd Ahmed Hindâvî), Mekke, ts. (el-Mektebetü’t-ticâriyye), neşredenin girişi, s. 49; a.e. (nşr. Abdüssettâr Hüseyin Zemmût), Beyrut 1416/1996, neşredenin girişi, s. 21-24; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, Beyrut, ts. (Dârü’l-kitâbi’l-Arabî), IV, 52-53; İbn Haldûn,


Muķaddime (nşr. Abdüsselâm Şeddâdî), Dârülbeyzâ 2005, II, 366; İbn Hacer, ed-Dürerü’l-kâmine, II, 68-69; Süyûtî, Buġyetü’l-vuǾât, I, 522; Taşköprizâde, Miftâĥu’s-saǾâde, II, 456; Keşfü’ž-žunûn, II, 1478; Şevkânî, el-Bedrü’ŧ-ŧâliǾ, I, 229; Leknevî, Žaferü’l-emânî (nşr. Abdülfettâh Ebû Gudde), Beyrut 1416, s. 559-561, ayrıca bk. neşredenin girişi, s. 6; Sâlih Zeki, Âsâr-ı Bâkıye, İstanbul 1329, II, 279-281; Kadrî Hâfız Tûkān, Türâŝü’l-ǾArabi’l-Ǿilmî fi’r-riyâżiyyât ve’l-felek, Beyrut, ts. (Dârü’ş-şürûk), s. 434-435; Brockelmann, GAL (Ar.), VI, 237-239; el-Fihrisü’ş-şâmil: ǾUlûmü’l-Ķurǿân, maħŧûŧâtü’t-tefsîr ve Ǿulûmüh (nşr. el-Mecmau’l-melekî), Amman 1989, I, 389-394, 417, 423; M. Rif‘at Zencîr, el-İmâmü’ŧ-Ŧîbî, Kuala Lumpur 1998, s. 11-19; a.mlf., “el-Kâşif Ǿan ĥaķāǿiķi’s-sünen li’l-İmâmi’ŧ-Ŧîbî, taĥķīķ ve dirâse ǾAbdülĥamîd Hindâvî”, ǾÂlemü’l-kütüb, XXI/2-3, Riyad 2000, s. 185-198; Zeyd b. Abdülmuhsin Âlü Hüseyin, Delîlü’r-resâǿili’l-câmiǾiyye fi’l-memleketi’l-ǾArabiyyeti’s-SuǾûdiyye, Riyad 1998, II, 150; Abdullah Muhammed el-Habeşî, CâmiǾu’ş-şürûĥ ve’l-ĥavâşî, Ebûzabî 1425/2004, I, 528-529; Hayati Yılmaz, “Kudsî Hadis”, DİA, XXVI, 318.

Halit Özkan