TEVVÂBÎN

(التوّابون)

Hz. Hüseyin’in intikamını almak için harekete geçen ilk zümre.

Ehl-i beyt’e büyük sevgi besleyen müslümanları derinden etkileyen Kerbelâ Vak‘ası, Hz. Ali’nin ve oğullarının haklarını arama iddiasıyla ortaya çıkan ve Şiîliğin zuhuruna zemin hazırlayan bazı hareketlerin temelini oluşturmuştur. Kerbelâ Vak‘ası yüzünden I. Yezîd’e ve yönetimine karşı düşmanlık besleyen grupların başında Hz. Hüseyin’i Kûfe’ye davet ettikten sonra ona yardım etmeyen Kûfeli taraftarları gelir. Hüseyin’e karşı dürüst davranmadıkları için büyük pişmanlık duyan ve işledikleri bu günahtan ancak onu şehid edenleri ve onlara emir verenleri öldürmekle kurtulabileceklerine inanan bu gruba Tevvâbîn (tövbe edenler) denilmiştir.

Tevvâbîn, amaçlarını gerçekleştirmek üzere Hz. Ali’nin yakınlarından sahâbî Süleyman b. Surad’ın evinde gizli toplantılar yapmaya başladı. Süleyman b. Surad başkanlığında Müseyyeb b. Necebe el-Fezârî, Abdullah b. Sa‘d b. Nüfeyl el-Ezdî, Abdullah b. Vâl et-Temîmî, Rifâa b. Şeddâd el-Becelî’den oluşan beş kişilik bir heyet oluşturuldu. Bunlar 61 (680) yılında halkı gizlice Hz. Hüseyin’in intikamını almak amacıyla davet etmeye başladı (Taberî, V, 558). Silâhlı mücadele için gerekli malzemeyi toplama çalışmaları Yezîd b. Muâviye’nin ölümüne kadar (64/683) sürdürüldü. Yezîd’in ölümüyle birlikte hareketin lider kadrosunda bulunanlar Süleyman b. Surad’ın yanına gelerek yönetimin zaafa düştüğünü belirttiler ve hemen harekete geçip Hz. Hüseyin’in katillerini yakalayıp cezalandırmayı teklif ettiler. Süleyman onlara acele etmemelerini, katiller arasında Kûfe ileri gelenlerinin de bulunduğunu, harekete geçtikleri takdirde bunların kendilerine karşı koyarak Abdullah b. Zübeyr’e katılacaklarını söyledi.

Süleyman b. Surad, Sa‘d b. Huzeyfe el-Yemân’a bir mektup yazarak faaliyetleri hakkında bilgi verdi ve Medâin’deki Ehl-i beyt taraftarlarını 65 yılı Rebîülâhir ayının ilk gününde (15 Kasım 684) Nuhayle’de yapılacak toplantıya çağırdı. Sa‘d b. Huzeyfe’nin harekete hazır olduklarını bildiren cevabı ve Basra’da bulunan Müsennâ b. Mahârribe el-Abdî’nin destek sözü onları ümitlendirdi. I. Yezîd’in ölümünden altı ay sonra önce Muhtâr es-Sekafî, ardından da Mekke’de halifeliğini ilân eden Abdullah b. Zübeyr tarafından vali tayin edilen Abdullah b. Yezîd el-Hatmî Kûfe’ye geldi. Hz. Ali’nin oğlu Muhammed b. Hanefiyye’nin veziri sıfatıyla geldiğini söyleyip onun imamlığı için davette bulunan Muhtâr es-Sekafî halkı Hüseyin’in katilleriyle savaşmaya teşvik etmekle birlikte Tevvâbîn hareketine katılmadı. Muhtâr, Süleyman b. Surad ve arkadaşlarını savaştan anlamayan, kendilerini boş yere tehlikeye atan bir grup diye eleştiriyordu (a.g.e., V, 561). Bu süreçte Hz. Ali evlâdı taraftarlarının çoğunluğu Süleyman’ın yanında kaldı, Muhtâr’a pek katılan olmadı. Aynı günlerde Kûfe Valisi Abdullah b. Yezîd’e Hz. Ali taraftarlarının Süleyman b. Surad liderliğinde isyan hazırlığı yaptığı, Muhtâr’la beraber olan az sayıda bir topluluğun İbn Surad’ın faaliyetlerinin neticesini beklediği ihbar edildi ve onlara karşı silâh kullanması istendi. Ancak vali, Hz. Ali taraftarları silâha başvurmadıkları sürece


kendisinin de onlara karşı güç kullanmayacağını söyledi. Bu konuda haberlerin yayılması üzerine camide Kûfe halkına hitap eden vali şu anda onlara karşı bir harekete geçmeyeceğini, Hüseyin’in öldürülmesini kendisinin de bir facia kabul ettiğini belirtti. Birbirlerinin kanını dökmek yerine o sırada üzerlerine gelmekte olan Emevî kumandanı Ubeydullah b. Ziyâd’a karşı birleşmeyi teklif etti. Hz. Hüseyin’in ve yanındakilerin katili olan Ubeydullah’ın ve babasının valilikleri sırasında yaptıkları zulmü hatırlatıp Ubeydullah’ın şehri ele geçirmesi durumunda kendilerini köleleştireceğini ileri sürdü. Valinin ardından konuşan haraç emîri, Süleyman ve taraftarlarının bir isyana kalkışmaları halinde şiddetle cezalandıracaklarını söyleyince büyük tartışmalar çıktı. Daha sonra Tevvâbîn liderlerinin valiyle görüşüp özür dilemesiyle ortalık yatıştı (a.g.e., V, 563). 65 (684) yılında Süleyman b. Surad, taraftarlarına isyan için belirlenen günde Nuhayle’deki ordugâhta toplanmalarını emretti ve rebîülâhir ayının ilk gününde (15 Kasım) kendisi de oraya gitti. Süleyman’a biat edenlerin kaydedildiği divanda 16.000 kişinin adı bulunduğu halde sadece 4000 kişinin geldiğini gören Süleyman Nuhayle’de üç gün bekledi; adamlarını Kûfe’ye gönderip sözlerinden dönenlerin katılımını sağlamaya çalıştı ve neticede 1000 kişi daha kendisine katıldı. Müseyyeb’in gönülsüz katılacaklardan fayda gelmeyeceğini söylemesi üzerine beklemekten vazgeçti. Taraftarlarına da bu yola Allah’ın rızasını ve âhiret sevabını kazanmak için çıktıklarını, bunun dışında beklentileri olanların ayrılmasını bildirdi. Basra ve Medâin’den söz verdikleri halde kimse gelmedi (İbn Kesîr, XI, 697). Bu sırada Sa‘d b. Nüfeyl, Hz. Hüseyin’in intikamını almaya Ömer b. Sa‘d b. Ebû Vakkās gibi Kûfe’de bulunan katillerinden başlamayı teklif etti. Ancak Süleyman baş düşmanları Ubeydullah b. Ziyâd’a karşı gideceklerini söyledi.

Tevvâbîn’in harekete geçmek üzere olduğunu duyan ve Kûfe’yi savunmak için onlara ihtiyacı bulunan Kûfe Valisi Abdullah b. Yezîd, Süleyman’a haber göndererek Kûfe’de kalıp İbn Ziyâd’a karşı birlikte savaşmayı yahut onun üzerine gitmeyi teklif etti; ancak bu teklifleri reddedildi. 5 Rebîülâhir 65 (19 Kasım 684) tarihinde yatsıdan sonra Nuhayle’den ayrılan Tevvâbîn mensupları geceyi Deyrüla‘ver’de geçirdi. İkinci konaklama yeri olan Fırat kenarındaki Aksas’ta 1000 kişinin ayrılmış olduğu ortaya çıktı. Süleyman b. Surad, Kerbelâ’ya doğru hareket emrini verdi. Hz. Hüseyin’in kabrine varınca kendisini yardımsız bırakmak suretiyle yaptıkları hatadan derin pişmanlık duyduklarını belirten Tevvâbîn günahlarından tövbe edip onun şehid edildiği ideal uğruna savaşmaya and içti. Kabrin başında bir gün kaldıktan sonra Kerbelâ’dan ayrılan grup Hassâse, Enbâr ve Sadûd üzerinden Kayyâre’ye ulaştı. Bu sırada Kûfe valisinin Ubeydullah’a karşı birlikte mücadele etmeyi öneren mektubu geldi, fakat onlar kararlarından dönmediler. Karkīsiye civarına geldiklerinde şehre saldırmalarından çekinip tahkimat yapan Abdullah b. Zübeyr’in Karkīsiye Valisi Züfer b. Hâris el-Kilâbî’ye savaş maksadıyla gelmediklerini bildirip kendileri için bir çarşı kurmasını istediler. Bu teklifi kabul eden vali onlara güçlü bir Emevî ordusunun Aynülverde’ye gelmekte olduğunu haber verdi; şehirde konaklamalarını ve ortak düşmana karşı güçlerini birleştirmeyi teklif ettiyse de teklifi kabul edilmedi. Bunun üzerine Züfer b. Hâris, kendilerine Emevî kuvvetlerinden daha önce hareket ederek Aynülverde’de karargâh kurmalarını tavsiye etti. Karkīsiye’den ayrılan Süleyman, Müseyyeb b. Necebe’yi Emevîler’in Rakka’daki ordugâhından ayrılan Suriye öncü birliklerinin üzerine sevketti. Meydana gelen savaşta birliklerinin yenildiğini öğrenen Ubeydullah b. Ziyâd, Husayn b. Nümeyr kumandasında 12.000 kişilik bir takviye kuvveti gönderdi. Husayn önce onları halifeye itaate davet etti. Süleyman b. Surad, Hüseyin’in katili olarak kabul ettikleri Ubeydullah b. Ziyâd’ın kendilerine teslim edilmesini, ayrıca halifeliğin Ehl-i beyt’e verilmesini istediklerini bildirdi. Anlaşma sağlanamayınca 22 Cemâziyelevvel 65 (4 Ocak 685) tarihinde başlayıp üç gün süren savaş Süleyman b. Surad, Müseyyeb b. Necebe, Abdullah b. Sa‘d ve Abdullah b. Vâl’in de öldürülmesinin ardından Tevvâbîn’in ağır hezimetiyle sonuçlandı. Tevvâbîn’in beş liderinden sağ kalan Rifâa b. Şeddâd gece karanlığından faydalanıp diğer sağ kalanlarla birlikte Karkīsiye’ye çekilmeyi başardı (bk. AYNÜLVERDE SAVAŞI). Üç gün burada kaldıktan sonra dağıldılar. O sırada hapiste bulunan Muhtâr es-Sekafî, Kûfe’ye dönen Rifâa’ya bir tâziye mektubu gönderdi. İsyanları dolayısıyla onları övdüğü mektubunda Ehl-i beyt’in intikamını almakla görevlendirildiğini bildirip kendisine katılmalarını istedi. İlk Şiî hareketlerinden olan Tevvâbîn hareketi böylece başarısızlıkla neticelendi. Harekete katılanların tamamına yakınının Hâricîler gibi bedevî kabilelerine mensup olduklarına dikkat çekilmektedir (Watt, s. 50; Fığlalı, XXVI [1983], s. 351).

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķātü’l-kübrâ (nşr. Ali M. Ömer), Kahire 1421/2001, V, 196-198; VIII, 148; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 551-563, 580-608; İbn A‘sem el-Kûfî, el-Fütûĥ, Beyrut 1406/1986, III, 224-248; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, IV, 158-165, 175-188; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XX, 527-541; Ebü’l-Fidâ İbn Kesîr, el-Bidâye (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî), Cîze 1418/1998, XI, 684-688, 695-703; M. Ebü’l-Fazl İbrâhim-Ali M. el-Bicâvî, Eyyâmü’l-ǾArab fi’l-İslâm, Kahire 1394/1974, s. 436-449; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 50; Ethem Ruhi Fığlalı, “İlk Şîî Olaylar: Tevvâbûn Hareketi”, AÜİFD, XXVI (1983), s. 335-352; Muhsin b. el-Arabî, “Eŝeru ĥareketi’t-Tevvâbîn fi’l-edeb ħuŧabü züǾamâǿihâ ve resâǿilühüm”, Ĥavliyyâtü’l-CâmiǾati’t-Tûnisiyye, sy. 28, Tunus 1988, s. 265-286; Mükrimin Halil Yinanç, “Aynülverde”, İA, II, 74; K. V. Zetterstéen, “Süleyman”, a.e., XI, 175-176; F. M. Denny, “Tawwābūn”, EI² (İng.), X, 398.

İsmail Yiğit