TEVŞÎH
(توشيح)
Türk dinî mûsikisinde bir form.
Sözlükte “süslemek, düzenlemek” anlamındaki tevşîh, Türk dinî mûsikisinde mevlid ve mi‘râciyye gibi büyük formda ve uzun eserlerin bölümleri arasında okunmak üzere bestelenmiş, güfteleri Hz. Peygamber’i konu alan ilâhilere verilen addır. Bölümleri süsleyerek renklendirdiği için bu adla anılmış olmalıdır. Tevşîhler bazı eski kayıtlarda “tevşîh ilâhi, mevlid tevşîhi” gibi ifadelerle anılmaktadır. Güfte bakımından na‘tlarla aynı nitelikleri taşıyan tevşîhler, çoğunlukla serbest şekilde (irticâlî) icra edilen na‘tlardan besteli olmaları ve koro halinde okunmaları gibi özellikleriyle ayrılır. Sözleri daha çok Türkçe’dir, ancak Arapça ve Farsça yazılmış tevşîhler de vardır. Güfteleri genellikle iki, üç, beş, altı mısradan ibaret bir kıta olan tevşîhler ekseriyetle devr-i kebîr, çenber, evsat, zencîr gibi büyük usullerle ölçülmüştür.
Tevşîh okuyanlara “tevşîh-han” denir. Tevşîh okuyuşunda dikkat edilmesi gereken hususlar şöylece özetlenebilir: 1. Mevlid bahirleri belli makam ve konular etrafında okunduğundan tevşîhin de okunacak bahrin makamına ve konusuna uygun biçimde seçilmesi gerekir. Meselâ velâdet bahrine rast makamıyla girileceğine göre bu bahirden önce okunacak tevşîh de rast veya rastın tertiplerinden; mi‘rac bahri segâh, hüzzam veya ırak makamlarından okunacağına göre tevşîhin de bu makamlarla olması gerekir. Ayrıca tevşîhin ve bahrin konusu arasındaki uyuma dikkat edilmelidir. 2. Tevşîh okurken dik akorttan mümkün olduğunca kaçınmalı, herkesin uyabileceği orta bir akort tercih edilmelidir. Böylece tevşîhhanla mevlidhan arasında ortaya çıkabilecek akort problemine sebebiyet verilmemiş olur. 3. Tevşîh okuyanlar arasında ses birliğine bilhassa önem verilmelidir. Böylece usul darblarına beraberce uyularak güftede meydana gelebilecek anlam bozukluklarına sebep olan hece bölünmelerinin önüne geçilmiş olur.
Tevşîh formu bestekârlar arasında büyük rağbet görmüş, ilâhiden sonra en çok beste yapılan dinî mûsiki formu olmuştur. Ancak günümüze ulaşan tevşîh repertuvarında pek çok eserin kaybolduğu anlaşılmaktadır. Cumhuriyet’ten sonra gerçekleştirilen iki ayrı nota neşriyatıyla bu tevşîhlerden bir kısmı yayımlanmıştır. Bunlardan ilki Rauf Yektâ, Zekâizâde Ahmet Irsoy ve Ali Rifat Çağatay’dan meydana gelen tasnif ve tesbit komisyonu tarafından belirlenen yirmi sekiz eserdir (İstanbul 1931). Diğeri Yusuf Ömürlü’nün yayımladığı 193 adet tevşîhtir (İstanbul 2007). Tevşîh repertuvarı içerisinde en çok bestelenen güfte Dede Ömer Rûşenî’nin, “Çün doğup tuttu cihan yüzünü hüsnün güneşi/Kim ola sevmeye bu vechile sen mâhveşi” beytiyle başlayan uzun manzumesidir. Başta Buhûrîzâde Mustafa Itrî Efendi olmak üzere pek çok mûsikişinas tarafından bestelenen eserin yirmi beş ayrı bestesi tesbit edilmiştir. Aziz Mahmud Hüdâyî’nin yazdığı ve yine kendisinin bestelediği söylenen, “Kudûmün rahmeti zevk u safâdır yâ Resûlellah” mısraıyla başlayan çârgâh, Zekâi Dede’nin, “Bir muazzam pâdişahsın ki kulundur cümle şâh” mısraıyla başlayan şevkutarab, Hacı Fâik Bey’in, “Merhabâ ey fahr-i âlem merhabâ” mısraıyla başlayan hüzzam tevşîhleri günümüzde sıkça okunan eserler arasındadır.
BİBLİYOGRAFYA:
Türk Musikisi Klasiklerinden İlâhiler: Mevlut Tevşihleri (İstanbul Konservatuvarı Neşriyatı), İstanbul 1931, I, 1-48; Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Musikisi, İstanbul, ts., III, 76-77; TSM Sözlü Eserler, s. 102; Yusuf Ömürlü, Rahmet Peygamberine İlâhîler, İstanbul 2007, tür.yer.; Halil Can, “Dinî Türk Musikisi Lûgatı”, MM, sy. 226 (1967), s. 19; a.mlf., “Dinî Musiki”, a.e., sy. 293 (1974), s. 19-20.
Nuri Özcan