TEŞEYYU‘

(التشيّع)

Râvinin cerhine sebep olan bid‘at kusurlarından biri.

Sözlükte “ortaya çıkmak, yayılmak” anlamındaki şüyû‘ veya “tâbi olmak, birlikte olmak” mânasına gelen şiyâ‘ kökünden türeyen teşeyyu‘ en genel ifadesiyle “Şîa fırkasının görüşlerini benimsemek” demektir. Hadis terimi olarak teşeyyu‘, ilk dönem âlimlerinin bir kısmına göre râvinin Hz. Ali’yi Resûl-i Ekrem’den sonraki en faziletli kişi saymasıdır. Birçok âlime göre ise Hz. Ebû Bekir ile Ömer’in faziletini kabul etmekle birlikte Hz. Ali’nin Osman’dan üstün, muhalifleriyle yaptığı savaşlarda kendisinin haklı, onların haksız olduğuna inanmasıdır. Teşeyyuun müteahhirîn dönemindeki anlamı, Hz. Ali’yi bütün sahâbîlerden üstün görüp ilk üç halife ile sahâbîlerin çoğu hakkında menfi kanaatler taşımaktır (İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, I, 94; Aydınlı, s. 295, 319). Bid‘at râvide aranan temel özelliklerden olan adâleti zedeleyen kusurlardan biridir (bk. TA‘N). Şîa’nın görüşlerinin benimsenmesi de hadis âlimlerine göre kişinin Ehl-i bid‘at’tan sayılmasını gerektirir. Çünkü Şîa İslâm tarihi boyunca çoğunluk tarafından bid‘at fırkası kabul edilmiştir (DİA, X, 504). Öte yandan başta Śaĥîĥayn olmak üzere birçok hadis kaynağında teşeyyu‘ ile itham edilen râvilerin bulunması (İbnü’s-Salâh, s. 115; İbn Hacer, Hedyü’s-sârî, s. 641-643) bid‘at ehlinin rivayetlerinin toptan reddedilmediğini, her birinin kendi durumuna göre değerlendirildiğini göstermektedir.

Ehl-i sünnet âlimleri, Şîa’nın rivayetlerinin dinde delil sayılıp sayılmayacağı konusunu bid‘atın niteliği çerçevesinde ele almıştır. Namaz ve hac gibi tevâtüre veya zaruri bilgiye dayanan bir esası yahut şer‘î bir hükmü inkâr ettiği için tekfir edilmesi gereken bid‘at ehlinin rivayeti ittifakla reddedilirken (Emîr es-San‘ânî, II, 199) bid‘atı kendisinin küfre düşmesini gerektirecek kadar ağır olmadığından fâsık sayılan kimsenin rivayeti konusunda farklı görüşler ileri sürülmüştür (Zehebî, I, 27-28). Mâlik b. Enes fâsık râvinin rivayetini tamamen reddetmekte, Şâfiî, Râfizîliğin aşırı bir kolu olan ve kendileri lehine yalancılığı câiz gören Hattâbiyye fırkası mensupları dışındakilerinin rivayetini kabul etmektedir. Ebû Hanîfe, Yahyâ b. Saîd el-Kattân ve Ali b. Medînî gibi âlimler yalancılıkla suçlanmayan bid‘at ehlinin rivayetini kabul etmekte, Abdullah b. Mübârek, Abdurrahman b. Mehdî, Yahyâ b. Maîn ve Ahmed b. Hanbel ise bunun yanında râvinin zabtının sağlam ve benimsediği bid‘atların propagandasını yapmayan bir kişi olmasını şart koşmaktadır (İbnü’s-Salâh, s. 114; İbn Receb, s. 53-54). Yaygın biçimde kabul edilen bu son görüşten ayrılan Mâlik’in tavrı, Śaĥîĥayn gibi eserlerde propaganda yapmayan bid‘atçı râvilere ait rivayetlerin bulunduğu gerçeğinden hareketle sonraki dönemlerde fazla taraftar bulmamıştır (İbnü’s-Salâh, s. 115).

Teşeyyu‘ teriminin ilk dönemdeki karşılığı ile sonraki karşılığı arasında belirgin bir farklılık bulunmaktadır. Başlarda rivayetin kabulüne engel teşkil etmeyen ılımlı bir Şiîliği anlatan teşeyyu‘, zaman içinde ilk dönemin aşırı Râfizîliği ile eş anlamlı hale gelmiştir. Bu yüzden hadis münekkitleri, teşeyyu‘ ile suçlanan râvileri yaşadıkları devirdeki teşeyyu‘ telakkisine göre değerlendirmiştir. İbn Mehdî’nin, “Basralı muhaddisleri Kaderî, Kûfeliler’i Şiî diye terkedersen hadis yok olur gider” sözü (Hatîb el-Bağdâdî, s. 129), Fesevî’nin teşeyyuu Râfizîliğe varmamış olan birçok râviyi sika kabul etmesi bu tavrın ilk döneme ait örnekleridir. Bid‘atı küçük ve büyük diye ikiye ayıran Zehebî, Selef devrinde Hz. Osman, Zübeyr, Talha ve Muâviye gibi sahâbîleri ağır biçimde eleştiren Şiî grupları küçük bid‘at kapsamında değerlendirmekte, tâbiîn ve tebeu’t-tâbiîn neslinden birçok kişinin bu grupta yer aldığını ve bunların rivayetlerinin reddedilemeyeceğini


belirtmektedir. Ona göre rivayetin reddini gerektiren büyük bid‘at, kendi döneminde örneği çokça görüldüğü üzere adı geçen sahâbîleri tekfir eden, bunun propagandasını yapan, yalancılığı şiar, takıyye ve nifakı huy edinen aşırı Şiî grupların tavrıdır (Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 5-6).

İbn Hacer teşeyyu‘ ile Râfizîlik ve aşırı Râfizîlik arasında fark gözetmektedir. Hz. Ali’yi diğer sahâbîlerden üstün tutmayı teşeyyu‘, onu Hz. Ebû Bekir ile Ömer’e takdim etmeyi Râfizîlik, sahâbeye dil uzatmayı veya açıkça buğzetmeyi aşırı Râfizîlik, Hz. Ali’nin dünyaya döneceğine (ric‘at) inanmayı Râfizîliğin en aşırı yorumu olarak tanımlayan İbn Hacer (Hedyü’s-sârî, s. 641), teşeyyu‘ ile itham edilen râvileri şöyle değerlendirir: İlk dönem âlimlerinin örfüne göre teşeyyu‘, Hz. Ali’yi Osman’dan üstün tutmakla birlikte Hz. Ebû Bekir ile Ömer’i hepsinden faziletli saymaktır. Takvâ sahibi, doğru sözlü ve müctehid olup propaganda yapmayan râvilerin rivayetleri sırf teşeyyu‘dan dolayı reddedilmez. Sonraki dönem âlimlerin örfünde Râfizîlik’le aynı sayılan Şiîliği benimseyenlerin rivayetleri ise kesinlikle kabul edilmez (Tehźîbü’t-Tehźîb, I, 94).

Münekkitler tarafından râvideki teşeyyuu ifade etmek için kullanılan başlıca cerh ifadeleri şunlardır: “Fîhi teşeyyu‘” (onda Şiîlik eğilimi var), “fîhi teşeyyuun kalîl/yesîr” (onda hafif bir Şiîlik var), “kâne yemîlü ile’t-teşeyyu‘” (Şiîliğe meyyaldi), “Şîiyyün” (Şiî’dir), gālî fi’t-teşeyyu‘/Şîiyyün gālin, Şîiyyün müfrit/yüfritu fi’t-teşeyyu‘” (aşırı bir Şiî’dir), “şedîdü’t-teşeyyu‘, Şîiyyün celed” (katı bir Şiî’dir), “Şîiyyün habîs” (kötülük yapan bir Şiî’dir).

BİBLİYOGRAFYA:

Fesevî, el-MaǾrife ve’t-târîħ, II, tür.yer.; III, tür.yer.; İbn Hibbân, eŝ-Ŝiķāt, VI, 140-141; a.mlf., el-Mecrûĥîn, I, 81-84; Hatîb el-Bağdâdî, el-Kifâye (nşr. Ebû Abdullah es-Sevrakī - İbrâhim Hamdî el-Medenî), Medine, ts. (el-Mektebetü’l-ilmiyye), s. 120-131; İbnü’s-Salâh, ǾUlûmü’l-ĥadîŝ, s. 114-115; Zehebî, Mîzânü’l-iǾtidâl, I, 5-6, 27-28, 380 vd.; III, 421; İbn Receb, Şerĥu Ǿİleli’t-Tirmiźî (nşr. İyâd b. Abdüllatîf el-Kaysî), Amman 2006, s. 53-56; İbn Hacer, Tehźîbü’t-Tehźîb, I, 94; a.mlf., Hedyü’s-sârî (nşr. Abdülazîz b. Bâz), Beyrut 1416/1997, s. 641-643; Şemseddin es-Sehâvî, Fetĥu’l-muġīŝ, Beyrut 1403/1983, I, 327-335; Süyûtî, Tedrîbü’r-râvî (nşr. Ahmed Ömer Hâşim), Beyrut 1417/1996, I, 275-276; Emîr es-San‘ânî, Tavżîĥu’l-efkâr (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Medine, ts. (el-Mektebetü’s-selefiyye), II, 198-236; Emin Âşıkkutlu, Hadiste Ricâl Tenkîdi, İstanbul 1997, s. 119-125; Cemâl Estîrî, Muśŧalaĥâtü’l-cerĥ ve’t-taǾdîl el-müteǾâriża, Riyad 1425/2005, I, 356; Abdullah Aydınlı, Hadis Istılahları Sözlüğü, İstanbul 2009, s. 295, 319; Yusuf Şevki Yavuz, “Ehl-i bid‘at”, DİA, X, 504.

Emin Âşıkkutlu