TESBİH

(التسبيح)

Allah’ın noksan sıfatlardan münezzeh ve yüce olduğuna inanıp bunu sözleri ve davranışlarıyla belirtme anlamında terim.

Sözlükte “suda hızla yüzüp mesafe almak” mânasındaki sebh (sibâha) kökünden türeyen tesbîh, terim olarak Cenâb-ı Hakk’ı ulûhiyyetle bağdaşmayan her türlü eksiklik ve noksanlıktan tenzih etmeyi ifade eder. Aynı kökten sübhâne kelimesine lafza-i celâlin eklenmesiyle oluşturulan sübhânellah terkibi tesbihle aynı anlama gelir. Her iki terim de Allah’tan başkasına nisbet edilemez. Kur’ân-ı Kerîm’de seksen dokuz yerde geçen “sebh” kavramı ikisi Mekkî, beşi Medenî yedi sûrenin (İsrâ, Hadîd, Haşr, Saf, Cum‘a, Tegābün, A‘lâ) başında farklı şekillerde yer alır. Bu sûrelerden Mekke’de nâzil olan İsrâ ve A‘lâ dışındakiler “Müsebbihât” diye anılır. Söz konusu sûrelerde ilk âyetlerin muhtevası tesbih ve tenzih kavramlarının âdeta birer gerekçesi niteliğindedir. Râgıb el-İsfahânî, tesbihin terim anlamının kelimenin kökündeki “hızlı biçimde yüzme” mânasıyla alâkalı olduğuna dikkat çekerek bu kavrama “kulun Allah’a ibadet etme niyetiyle her türlü kötülükten hızla uzaklaşması” anlamı verir (el-Müfredât, “sbĥ” md.). Buradan hareketle tesbihe “insanın sürekli biçimde ilâhî kontrol altında bulunduğunu bilmesi, daima iyi ve yararlı işler yapmaya çalışması” şeklinde daha kapsamlı bir içerik belirlemek mümkündür.


Birçok âyette evrenin ve ondaki her şeyin, meleklerin, dağların, taşların, kuşların, yıldızların, hayvanların, gök gürültüsünün ... Allah’ı tesbih ettiği, ancak insanların bunu tam anlayamadıkları ifade edilir (meselâ bk. er-Ra‘d 13/13; el-İsrâ 17/44; el-Hac 22/18; en-Nûr 24/41; er-Rahmân 55/6; el-Haşr 59/24). Bu âyetlerin tefsiri bağlamında İslâm düşünürleriyle İslâm âlimleri dikkat çekici açıklamalar yapmıştır. Ya’kūb b. İshak el-Kindî, âyetlerdeki tesbihin sözü edilen varlıkların tabiatın işleyişi için kendilerine verilen görevi yerine getirmeleri şeklinde anlamıştır. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî, Kindî’ye benzer şekilde naslarda bütün varlıklara nisbet edilen secde ve tesbih ifadelerinin onların yaratılış ve işleyişindeki mükemmelliğin Allah’ın birliğine delâlet etmesi mânasına geldiğini belirtmiş, ayrıca söz konusu âyetlerde yer alan, “Siz onların tesbihini anlayamazsınız” beyanına dayanarak nesnelerin kendilerine has bir çerçeve içinde tesbihte bulunabileceğini söylemiştir. Râgıb el-İsfahânî de Mâtürîdî’nin bu yorumları paralelinde açıklamalar yapmıştır (el-Müfredât, “sbĥ” md.).

Tesbih kavramı hadislerde geniş biçimde yer alır. Wensinck’in el-MuǾcem’inde bu kavrama dokuz sütun hacminde bir yer ayrılmıştır (II, 390-395). Bu rivayetlerin incelenmesinden tesbihin asıl anlamı yanında zikir, dua ve hamd gibi mânalara geldiği ve nâfile namaz yerine de kullanıldığı anlaşılır. Tesbih hadislerde istiğfar, tekbir, tehlîl ve takdisle birlikte geçmektedir. Birçok rivayette görülen “sübha” kelimesi de tesbihle eş anlamlıdır. “Sübbûhun kuddûs” (her türlü ayıp ve kusurdan arınmış) kelimeleri Resûl-i Ekrem’in rükû esnasındaki tesbihatı arasında zikredilmiştir (Müsned, VI, 35, 94; Müslim, “Śalât”, 223). Hadislerde namazdan sonra otuz üç defa tekrarlanması tavsiye edilen tesbih, tahmîd ve tekbirlere de yer verilmiş (Müsned, V, 196; Buhârî, “Eźân”, 155, “DaǾavât”, 17; Müslim, “Mesâcid”, 142, 144-146, “Źikir”, 80), ayrıca söz konusu lafızlarla on defa, 100 defa tesbihte bulunulması öğütlenmiştir. Namazlarda iftitah tekbirinden sonra okunan Sübhâneke ile rükû ve secdedeki tesbihler de el-MuǾcem’de yer alan çeşitli rivayetlerde görülmektedir.

Gerek namazların sonunda gerek başka münasebetlerle yapılan tesbih ve zikirlerin tesbih taneleri vb. şeylerle sayılması Asr-ı saâdet’te ve ashap döneminde pek hoş karşılanmamış, bunun yerine parmakla sayılması tavsiye edilmiştir. Hz. Peygamber, hurma çekirdeği veya çakıl taşıyla tesbih ve zikirlerini sayan kadınlara bunu yapmaktansa, “Yaratıkları sayısınca Allah’ı yüceltir, tenzih ederim” demelerini öğütlemiş (Tirmizî, “DaǾavât”, 103), bir defasında, “Ey kadınlar topluluğu! Tesbihlerinizin hesabını parmaklarınızla tutun, çünkü âhirette onlar da sorguya çekilecek ve konuşturulacaktır” buyurmuştur (Tirmizî, “DaǾavât”, 71; krş. Ebû Dâvûd, “Vitir”, 24). Abdullah b. Mes‘ûd bazı kimselerin camide toplanıp ellerindeki çakıl taşları sayısınca tekbir, tehlîl ve tesbihte bulunduklarını haber alınca, bunların yanına gidip, “Bu taşlarla günahlarınızı sayın, sevaplarınızın kaybolmayacağına ben kefilim” demiş ve onları bundan şiddetle menetmiştir (Dârimî, “Muķaddime”, 23). Ancak bu uygulama daha sonraları âdet haline geldiğinden, riyaya vesile kılınmaması ve dinî bir renge büründürülmemesi şartıyla kullanılmasında sakınca görülmemiş, bid‘attan sayılmamıştır (M. Revvâs Kal‘acî, II, 1787-1788).

Tesbih tevhid inancını pekiştiren bir kavramdır, tenzih ve takdis de aynı mahiyettedir. Kur’an âyetleriyle hadis rivayetlerinde tesbihe yapılan atıflar bu kavrama daha geniş bir içerik kazandırmıştır. Buna göre tesbihin tam anlamıyla gerçekleşebilmesi için duygu ve düşüncenin yanı sıra davranışların ve dilin de buna göre bir işlev üstlenmesi gerekir. Evreni yaratan ve yöneten varlığın yüce ve münezzeh oluşu bilgisine öncelikle düşüncenin ulaşması, gönlün de buna katılması tesbih eyleminin birinci aşamasını oluşturur. Ardından kişinin bütün kötülüklerden süratle kaçıp Allah’a sığınması aşaması gelir. Üçüncü aşamada hem iç etkilenmeyi sağlamak hem bu psikolojiyi sürdürmek için tesbih lafızlarının dille tekrarlanması söz konusudur. Bu kademelerin aşılması sonunda, “Biz, her birimizin sahip bulunduğu makamda saf saf durur ve Allah’ı tesbih ederiz” diyen meleklerin (es-Sâffât 37/164-166) itaat ve tesbih makamına yaklaşmak mümkün olur.

Tesbih kavramıyla ilgili eserlerden bazıları şunlardır: Ebû Dayf Mücâhid, et-Tesbîĥ fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm (Kahire 1987); Hasan eş-Şeyh el-Fâtih eş-Şeyh Karîbullah el-Hüseynî, es-Sübĥa: MeşrûǾiyyetühâ ve edilletühâ (Beyrut 1412/1992); Muhammed b. İshak Kendû, et-Tesbîĥ fi’l-Kitâb ve’s-Sünne ve’r-red Ǿale’l-mefâhîmi’l-ħâŧiǿeti fîh (I-II, Riyad 1426); Ahmed Şevkī İbrâhim, Tesbîĥu’l-kevn (Kahire 2003). Songül Şimşek Kur’an’daki Tesbih Kavramının Semantik Analizi (2004, Fırat Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü) ve Gezim Dungaj Kur’an’da Tesbih Kavramı (2006, MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü) adıyla birer yüksek lisans çalışması yapmışlardır.

BİBLİYOGRAFYA:

İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “sbĥ” md.; Tehânevî, Keşşâf (Dahrûc), I, 427; Kāmus Tercümesi, I, 894-895; Wensinck, el-MuǾcem, II, 390-395; Müsned, V, 196; VI, 35, 94; Kindî, Resâǿil, I, 245-248; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân (nşr. Halil İbrahim Kaçar), İstanbul 2006-2007, VIII, 282-283; X, 180-182; bk. a.e., “Fihrisü’l-muśŧalaĥât”, “tesbîĥ” md.; Elmalılı, Hak Dini, I, 301, 313; VII, 4729-4730, 4953-4955; VIII, 5737-5743; IX, 6241-6253; R. A. Nicholson, eś-Śûfiyye fi’l-İslâm (trc. Nûreddin Şerîbe), Kahire 1371/1951, s. 22; M. Revvâs Kal‘acî, el-MevsûǾatü’l-fıķhiyyetü’l-müyessere, Beyrut 1421/2001, II, 1787-1788; Bekir Topaloğlu - İlyas Çelebi, Kelâm Terimleri Sözlüğü, İstanbul 2010, s. 313-314; S. M. Zwemer, “The Rosary in Islam”, MW, XXI/4 (1931), s. 329-343; M. S. Belguedj, “Le chapelet islamique et ses aspects nord-africains”, REI, XXXVII (1969), s. 291-322; Winifred S. Blackman, “Rosaries”, ERE, X, 852-853; [Nihad M. Çetin], “Sebbih”, İA, X, 289; A. J. Wensinck - [T. Yazıcı], “Sübha”, a.e., XI, 79-81; a.mlf., “Subĥa”, EI² (İng.), IX, 741-742; Fr. Buhl, “Sübhân Allah”, İA, XI, 81; L. Gardet, “al-Asmāǿ al-Ĥusnā”, EI² (İng.), I, 714; D. Gimaret, “Subĥān”, a.e., IX, 742-743; Mehdî Mutî‘, “Tesbîĥ”, DMBİ, XV, 287-289; Mâlik Hüseynî - Muhsin Muînî, “Tesbîĥ (1)”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1382/2003, VII, 293-296; Pervâne Urûcniyâ, “Tesbîĥ (2)”, a.e., VII, 296-299.

Metin Yurdagür




FIKIH. Güneş doğmadan ve batmadan önce, gece ve gündüzün değişik saatlerinde Allah’ı tesbih etmenin emredildiği âyetlerde (Âl-i İmrân 3/41; Tâhâ 20/130; er-Rûm 30/17-18; el-Feth 48/9; Kāf 50/39-40) tesbihin “namaz” anlamında kullanıldığı birçok âlim tarafından ifade edilmiş ve bu yorum namaza Sübhâneke duasıyla başlanması, rükû ve secdelerde yapılan tesbihlerin namazın bir parçası olması, namazın bir bütün halinde Allah’ı tenzih ve yüceltme anlamına gelmesi gibi delillerle desteklenmeye çalışılmıştır. Yine “sübhâne” lafzının “sübhânellah, sübhânehû, sübhâneke, sübhâne rabbî” vb. şekillerde geçtiği âyetlerin bir kısmında Cenâb-ı Hak kendisini tesbih edip O’na nasıl tesbih edileceğini öğretmiş, bazılarında da peygamberlerin, meleklerin ve sâlih kullarının bu ifadelerle O’nu zikrettiğini bildirmiştir (el-Bakara 2/32, 116; Yûsuf 12/108; el-İsrâ 17/1, 93, 108; er-Rûm 30/17). Birçok hadiste Allah’ı tesbih için farklı lafızlarla yapılan zikir ve dualar yer almakta, “sübha” kelimesi “nâfile namaz” anlamında kullanılmakta, bazı hadislerde teşehhüd, zikir ve tesbih esnasında Allah’ın birliğine işaret amacıyla kullanılan işaret parmağından “sebbâha” (tesbih eden)


diye söz edilmektedir. Sübhânellah vb. tesbih ifadelerini zikir amacıyla söylerken abdestli olmak gerekmemekle birlikte Allah’ı zikrederken abdestli bulunmanın efdal olduğu belirtilmiştir. Tesbihin sayısını belirlemek için namaz dışında iken parmakların, taş ve tesbih gibi araçların kullanılması câizdir. Namazda iken tesbihi içinden ya da parmak uçlarıyla saymak bazı fakihlerce mekruh, bazılarınca câiz görülmüştür.

Zikir için uygun sayılmayan yer ve zamanlar hariç Allah’ı tesbih etmek herhangi bir vakitle sınırlı değildir. Mutlak anlamda Allah’ı tesbih etmenin fazileti bir hadiste şöyle ifade edilir: “Bir kimse gün içinde yüz defa ‘Allah’ı hamd ile tesbih ederim’ (sübhânellāhi ve bi-hamdihî) derse deniz köpüğü kadar da olsa günahları affolunur” (Müslim, “Źikir”, 28). Ancak bazı âyet ve hadislerde belirli zamanlarda tesbihatta bulunulması teşvik edilmiştir (bu âyetlerde geçen tesbihin namaz anlamına geldiği görüşü de vardır). Meselâ vakit namazlarından sonra yapılan tesbihat (Müslim, “Mesâcid”, 142-146), sabah akşam yüzer defa “sübhânellāhi ve bi-hamdihî” denilmesi (Müslim, “Źikir”, 29) gibi. Ayrıca namaza başlarken Sübhâneke duasının okunması konuyla ilgili hadislere dayanan Hanefî, Şâfiî ve Hanbelî mezheplerine göre sünnet, bu hadisleri zayıf gören Mâlikîler’e göre mekruhtur. Rükûda “sübhâne rabbiye’l-azîm” denilmesi Hanefî, Mâlikî ve Şâfiîler’e göre sünnet, Hanbelîler’e göre bir defa söylenmesi vâcip, üç defa söylenmesi sünnettir. Cemaatle kılınan namazlarda bu tesbihin üç defadan fazla söylenmemesinin daha uygun olduğu, tek başına kılınan namazlarda daha çok söylenebileceği kaydedilmektedir. Secdede “sübhâne rabbiye’l-a‘lâ” şeklinde yapılan tesbih için de aynı hükümler geçerlidir. İmamın namazda yanılması durumunda cemaatin onu “sübhânellah” deyip uyarması dört mezhebe göre müstehaptır. Mâlikîler kadınların da bu kapsamda olduğu kanaatindedir; çoğunluğa göre ise onlar el çırparak uyarıda bulunmalıdır (ilgili hadisler için bk. Müslim, “Śalât”, 102-106). Namaz kılarken kapıyı çalan birine namazda olduğunu bildirmek, tehlikeli bir durumu farketmeyen kimseyi uyarmak veya farkına varmadan bir şeye zarar vermek üzere olan kişinin dikkatini çekmek amacıyla “sübhânellah” denilebilir. Bayram namazlarındaki zevâid tekbirleri arasında tesbih vb. zikir sözlerini söylemek Mâlikîler dışındaki çoğunluğa göre müstehaptır. Şaşırma, hayret etme gibi durumlarda Hz. Peygamber’in “sübhânellah” dediği rivayet edilmiştir (Müslim, “Ĥayıç”, 116; “Ķasâme”, 24). Gök gürültüsü işitildiğinde, “Gök gürültüsünün kendisini hamd ile tesbih ettiği, meleklerin de heybetinden dolayı kendisine tesbihatta bulunduğu Allah’ı tesbih ederim” duasını okumak müstehaptır (yakın anlam içeren bir âyet için bk. er-Ra‘d 13/13). Abdurrahman b. Abdullah es-Süheyli Risâle fî kelâmihî Ǿalâ “sübĥânallāh” bi-iǾrâbihâ ve şerĥihâ, Mekhûl b. Fazl en-Nesefî Kitâb fî fażli sübĥânallāh, Niftaveyh Mesǿeletü sübĥân adıyla birer eser yazmışlardır. Ayrıca Kur’an ve Sünnet’te tesbih kavramı hakkında bazı çalışmalar yapılmıştır (bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Râgıb el-İsfahânî, el-Müfredât, “sbĥ” md.; İbnü’l-Esîr, en-Nihâye, “sbĥ” md.; Lisânü’l-ǾArab, “sbĥ” md.; et-TaǾrîfât, “Tesbîĥ” md.; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân (nşr. Halil İbrahim Kaçar), İstanbul 2006, VIII, 282-284; Muvaffakuddin İbn Kudâme, el-Muġnî (nşr. Abdullah b. Abdülmuhsin et-Türkî - Abdülfettâh M. el-Hulv), Kahire 1406/1986, II, 178-180, 192, 240, 397, 412, 414; Hattâb, Mevâhibü’l-celîl, Beyrut 1398, II, 29; Buhûtî, Keşşâfü’l-ķınâǾ, I, 347-348, 367, 380, 381; II, 48; Kalyûbî, Ĥâşiye Ǿalâ Şerĥi Minhâci’ŧ-ŧâlibîn, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 147, 155, 189-190, 317-318; el-Fetâva’l-Hindiyye, I, 99, 147; Muhammed b. Ahmed ed-Desûkī, Ĥâşiye Ǿale’ş-Şerĥi’l-kebîr, Beyrut, ts. (Dârü’l-fikr), I, 248; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, Beyrut, ts. (Dârü’l-ma‘rife), V, 272-273; İbn Âbidîn, Reddü’l-muĥtâr, I, 320, 328, 332, 551, 559, 568; Muhammed b. İshak Kendû, et-Tesbîĥ fi’l-Kitâb ve’s-Sünne ve’r-red Ǿale’l-mefâhîmi’l-ħâŧiǿe fîh, Riyad 1426, I-II; D. Gimaret, “Subĥān”, EI² (İng.), IX, 742-743; “Tesbîĥ”, Mv.F, XI, 280-292.

Mehmet Boynukalın




MÛSİKİ. “Sübhânellah” kelimesini söylemek suretiyle “Allah’ı noksan sıfatlardan tenzih ederek ululamak, yüceltmek” anlamında olan tesbîh bu maksatla her vakit namazının sonunda otuz üçer defa “sübhânellah”, “elhamdülillâh” ve “Allâhüekber” sözlerini terennüm etmekten ibarettir. Bu adın verilmesi namazın sonunda tekrarlanan üç kelimeden birincisinin “sübhânellah” olmasından dolayıdır.

Dinî mûsikinin cami mûsikisi bölümü eserlerinden bir form olup cumhur müezzinliği içerisinde mütalaa edilen tesbih, camilerde namazdan sonra müezzin mahfilinde bir veya birkaç müezzin tarafından bölüm bölüm ve bazan nöbetleşe cemaatin dua etmesine zemin hazırlamak için irticâlen değişik makamlardan ve usulsüz olarak icra edilir. Her bir tesbih sözü ilk defa müezzin tarafından yüksek sesle, geri kalan kısımlar cemaatin gizli tekrarı ile okunur. Dinî mûsiki açısından bu icrada dikkat edilmesi gereken husus müezzinler arasındaki melodi uyumu olup bu da cümleler arasındaki perdelerin uyuşması şeklinde izah edilebilir. Tesbih esnasında bir müezzinin bir önceki ifadede bıraktığı perdeden diğer müezzin uyumlu biçimde devam etmelidir. İcrada tesbih sözleri uzun cümlelerden oluşmadığı için makam geçkisi yapılmamalı, eğer yapılacaksa geçkinin de uyumlu olmasına dikkat edilmelidir. Türk dinî mûsikisinde ayrıca ramazan ayında ve kutsal gecelerde sabaha doğru müezzinler tarafından minarelerde okunan ve “sübhâne’l-melikü’l-mevlâ” veya “sübhâne’l-melikü’l-a‘lâ” sözleriyle başlayan eserlere “tesbih ilâhisi” adı verilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Suphi Ezgi, Nazarî-Amelî Türk Mûsikisi, İstanbul, ts., III, 67; M. Ekrem Karadeniz, Türk Mûsikîsinin Nazariye ve Esasları, Ankara, ts. (Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları), s. 167, 169; M. Nazmi Özalp, Türk Mûsikîsi Beste Formları, Ankara 1992, s. 55; Recep Tutal, Türk-Din Mûsıkîsinde Na’t, Tesbih ve Temcidler (yüksek lisans tezi, 1994), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, tür.yer.; Pakalın, III, 471-472; Öztuna, BTMA, II, 391.

Erdoğan Ateş