TEKİŞ, Alâeddin

(ö. 596/1200)

Hârizmşahlar Devleti hükümdarı (1172-1200).

Hârizmşah İlarslan b. Atsız’ın büyük oğludur. Alâeddin Muhammed Tekiş, İlarslan döneminde Cend valiliğine tayin edildi. Babasının ölüm haberini aldığında başşehir Gürgenç’e gitmek için Cend’den ayrıldı. Bu sırada Gürgenç’te bulunan küçük kardeşi Sultan Şah Mahmud annesi Terken Hatun’un nüfuzu sayesinde tahta çıkarıldı. Bu durumu kabul etmeyen Alâeddin Tekiş, Karahıtaylar’dan askerî destek alarak Hârizm’e hareket etti. Terken Hatun ve Sultan Şah Mahmud ona karşı koyamayacaklarını anlayıp Gürgenç’i terketmek zorunda kaldılar. Alâeddin Tekiş başşehre girerek tahta oturdu (568/1172). Bu olayın ardından Terken Hatun ile Sultan Şah, Horasan hâkimi Müeyyed Ayaba’ya başvurdular ve ondan sağladıkları yardımla Hârizm üzerine yürüdüler. Subarlu’da yapılan savaşta Müeyyed Ayaba hayatını kaybetti (569/1174), kısa bir süre sonra Terken Hatun da yakalanarak öldürüldü. Fakat Sultan Şah saltanat iddiasından vazgeçmedi, bu defa Gurlular’dan yardım istedi. Gur Hükümdarı Sultan Gıyâseddin Muhammed, bunu Alâeddin Tekiş aleyhine kullanılabilecek bir fırsat şeklinde değerlendirip Sultan Şah’ı bir hükümdar gibi karşıladı. Sultan Şah’ın Gurlular’la anlaşması Alâeddin Tekiş’i kuvvetli bir devletle karşı karşıya getirdi. Bu sırada Alâeddin Tekiş’in Karahıtaylar’la bağlarını koparmasını isteyen Sultan Şah, Gur hükümdarının da teşvikiyle onlardan yardım istedi. Hârizm’i zaptetmek için harekete geçen Karahıtay ordusu Gürgenç savunmasını aşamayıp geri çekildi. Sultan Şah, Horasan’a yönelerek Merv, Serahs ve Tûs’a hâkim oldu (576/1181). Alâeddin Tekiş kardeşinin bu faaliyetlerine tepki vermeyip ordusunu güçlendirmeyi ve devletini daha sağlam temeller üzerine oturtmayı tercih etti. Siriderya ötesinin devlet için taşıdığı önemin farkında olan Tekiş bu bölgede askerî ve ticarî kazançlar sağlayacak hamleler yaptı. Bunun sonucunda bozkırda yaşayan Kıpçak Türk kitleleri onun etrafında toplanmaya başladı. Stratejik önem taşıyan Cend şehrine oğlu Nâsırüddin Melikşah’ı tayin etti. Hârizm kuvvetleri şehri üs olarak kullanıp Siriderya ötesinde faaliyetlerde bulundular. Barçınlığkent ve civarının ülkeye katılması ve bir Türk boyu olan Uranlar’ın reisi Alp-Kara’nın Tekiş’in hizmetine girmesiyle Hârizmşahlar ordusu daha da kuvvetlendi. Alâeddin Tekiş bu kuvvetlerle harekete geçip Karahıtaylar’a bir darbe indirmek amacıyla Mâverâünnehir seferine çıktı ve Buhara’yı ele geçirdi (578/1182). Bunun ardından sultan unvanını kullanmaya başladı.

Öte yandan Horasan’a hâkim olan Sultan Şah’ın Herat’a kadar uzanan bölgeye akınlar yapması Gurlular’ı Tekiş’le iş birliğine sevketti. Bu gelişmeyi haber alan Sultan Şah kardeşi Tekiş’e elçi gönderip kendisine tâbi olduğunu bildirdi ve aleyhinde düzenlenen ittifakı bozdu. Ancak tehlike geçince hücumlarına tekrar başlaması Alâeddin Tekiş’i Horasan’a bir sefer düzenlemeye mecbur etti (582/1186); 583 (1187) baharında bölgenin önemli şehri Nîşâbur’u ele geçirdi. Böylece Horasan’ın batısını kendisine bağladığı gibi Mâzenderan’ı da hâkimiyeti altına aldı. Merv civarındaki hâkimiyetiyle yetinmek zorunda kalan Sultan Şah ise Câm, Bâharz ve Zîripil’in kendisine verilmesi halinde Tekiş’in hükümdarlığını tanıyacağını bildirdi. Alâeddin Tekiş, kendisine meşrû hükümdarlık imkânı veren bu gelişme üzerine Tus’un Râdekân koruluğunda görkemli bir törenle tahta oturdu (585/1189). Ardından dikkatini Irâk-ı Acem bölgesine çevirdi. Bu bölgede 583 (1187) yılından itibaren hâkimiyet mücadelesi şiddetlenmiş, Irak Selçuklu Sultanı II. Tuğrul ile Atabeg Kızılarslan Osman arasında baş gösteren mücadeleye bölgeyi ele geçirmeye çalışan Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh da katılmıştı. Sultan Tuğrul halifenin ordusunu mağlûp etti (584/1188); fakat Atabeg Kızılarslan’a karşı aynı başarıyı gösteremedi. Atabeg’in 587’de (1191) muhalifleri tarafından öldürülmesi üzerine nüfuzlu kumandanlar bulundukları bölgelerde müstakil hareket etmeye başladılar. Bu sırada Rey ve civarının hâkimi Kutluğ İnanç, Tekiş’ten yardım istedi. Tekiş bu teklifi kabul edip harekete geçti ve Taberek Kalesi’ni ele geçirerek bölgeye hâkim oldu. Alâeddin Tekiş, Sultan Şah’ın Hârizm’e yürüdüğünü öğrenince hemen başşehrine yöneldi; Sultan Şah bir defa daha Hârizm’i ele geçirme planından vazgeçmek zorunda kaldı, ancak Hârizm tahtı üzerindeki iddiasını sürdürdü. Bir yandan Mâzenderan ispehbedi, öte yandan Sultan Tuğrul ile temasa geçip Horasan’ın pay edilmesi hususunda onlarla anlaştı. Bunun üzerine Sultan Tekiş ispehbedin hâkimiyetindeki Bistâm ve Damgan’ı ele geçirdi, Esterâbâd’ı tahrip ettirdi. Tekiş’in akınları Taberistan’a kadar uzandı. Daha sonra Sultan Şah’ın önemli merkezlerinden Serahs’ı ele geçirdiği sırada Sultan Şah vefat etti (589/1193).

Alâeddin Tekiş, Irâk-ı Acem’den ayrılınca Sultan Tuğrul, Taberek Kalesi’ni ele geçirdi ve Hârizmli kumandanları hapsettirdi. Ardından Bistâm ve Damgan’a yürüdü. Kutluğ İnanç, Alâeddin Tekiş’i bir defa daha bölgeye davet etti. Bu sırada Abbâsî Halifesi Nâsır-Lidînillâh ustaca bir siyaset izleyerek Sultan Tuğrul’a ait bütün bölgeleri Tekiş’e verdiğine dair bir menşur gönderdi. Sultan Tekiş 1194 baharında Irak’a yöneldi. Sultan Tuğrul savaş için harekete geçtiyse de askeri onu terketti ve savaşa devam ettiği sırada yakalanıp öldürüldü (Rebîülevvel 590/Mart 1194). Böylece Irak Selçuklu Devleti sona erdi. Alâeddin Tekiş, Irâk-ı Acem’in merkezi Hemedan’a gidip tahta oturdu (4 Receb 590/25 Haziran 1194). Abbâsî halifesi bir taraftan Tekiş’in Irak Selçukluları’na karşı yürümesini teşvik ederken diğer taraftan vezirinin kumandasında 10.000 kişilik bir orduyu bölgeye göndermişti. Sultan Tekiş bu orduya geçit vermediği gibi Dînever’e kadar ilerledi. Ardından Rey’in idaresini oğlu Yûnus Han’a bıraktı ve kumandanlarından Mayacık’ı ona atabeg tayin ederek geri döndü.

Sultan Alâeddin Tekiş 1195’ten sonra daha çok ülkenin doğu sınırındaki gelişmelerle uğraşmak zorunda kaldı. Siğnâk’taki Kıpçak reislerinden Katır Buku Han üzerine sevkettiği orduda bulunan Uranlar


karşı tarafa geçince yenilgiye uğradı. Ardından Horasan’a vali tayin ettiği oğlu Kutbüddin Muhammed ile birlikte tekrar harekete geçti ve Katır Buku’yu esir edip Kıpçaklar’ı itaat altına aldı. Kıpçak, Uran, Kanglı gibi Türk boylarını kendisine bağlamak amacıyla bölgedeki Türk beylerinden birinin kızı olan Terken Hatun ile evlendi. Bu evlilikten sonra Hârizmşahlar Devleti’nin hükmettiği bölgelere kalabalık Türk grupları gelmeye başladı. Hârizmşahlar ordusuna alınan bu gruplar aynı zamanda devletin yapısını ve karakterini derinden etkiledi.

Alâeddin Tekiş’in doğudaki faaliyetleri sırasında Irâk-ı Acem’de yeni gelişmeler ortaya çıktı. Hemedan’a hâkim olmak için harekete geçen Kutluğ İnanç, Mayacık tarafından yenilgiye uğratıldı; ancak halifeden yardım alarak Mayacık’ı geri çekilmeye mecbur etti. 591’de (1195) Hemedan’a giren Halife Nâsır-Lidînillâh’ın kuvvetleri İsfahan’ı ve çevresini zaptetti. Tekiş ertesi yıl Hemedan’a yeniden hâkim oldu. Onun ayrılmasının ardından bölgede yine karışıklıklar baş gösterdi. Bölgede hâkimiyeti ele geçirme arzusundan vazgeçmeyen halife bu defa Nûreddin Gökçe’yi Hârizmşah kuvvetleri üzerine gönderdi. Bu tehlikeyi de bertaraf eden Mayacık, bir süre sonra halifenin teşviki ve yardımıyla bağımsızlığa heves edip Hemedan’ı aldı ve Tekiş’in torunu Erboz Han’ı İsfahan’dan uzaklaştırdı. Alâeddin Tekiş 594 (1198) yılında bölgeye gelerek Mayacık’ı yakaladı. Halifenin tahriklerine kapılan bu güçlü kumandanını affedip Cend bölgesine sevketti. Sultan Tekiş’in kuvvetlerinin bir defa daha bölgede görünmesi karşısında halife Horasan, Türkistan ve Irâk-ı Acem’in saltanat menşurunu kendisine göndermek zorunda kaldı. Alâeddin Tekiş, veziri Nizâmülmülk Mes‘ûd b. Ali’nin öldürülmesinin (593/1197) ardından oğlu Kutbüddin Muhammed’in emrindeki kuvvetleri Bâtınîler üzerine sevketti. Zor durumda kalan Bâtınîler itaat arzedip 100.000 dinar ödeyerek Kutbüddin Muhammed ile anlaşma yoluna gitti. Bâtınîler’e karşı kesin netice almak isteyen sultan hasta olmasına ve hekimlerin uyarılarına rağmen ikinci bir orduyla sefere çıktı. 20 Ramazan 596 (4 Temmuz 1200) tarihinde Nesâ civarında vefat etti. Cenazesi oğlu Kutbüddin Muhammed tarafından Hârizm’e götürülerek Gürgenç’te yaptırdığı büyük medresenin türbesine defnedildi.

Sultan Alâeddin Tekiş âdil, merhametli, güzel ahlâklı, bilgili ve kabiliyetli bir hükümdardı. Hanefî fıkhına vâkıftı. Reşîdüddin Vatvât, Seyfî-yi Nîşâbûrî, Kemâleddîn-i İsfahânî ve Avfî gibi şairler kendisini övmüş, Avfî eserinde onun bir rubâîsine yer vermiştir (Lübâb, I, 41). Edip, şair ve âlimleri himaye eden Tekiş’in kendisi de iyi bir edip ve şairdi. Reşîdüddin Vatvât, Alâeddin Tekiş tahta çıktığında çok yaşlı olmasına rağmen onu tebrik etmek için sedye ile saraya götürülmüş, bir rubâî yazarak kendisini tebrik etmiş ve ölünceye kadar sarayında kalmıştır (Hind Hüseyin Tâhâ, s. 318-319). Reşîdüddin Vatvât ǾUmdetü’l-buleġāǿ ve Ǿuddetü’l-fuśaĥâǿ, Fahreddin er-Râzî CâmiǾu’l-Ǿulûm ve Ĥadâǿiķu’l-envâr fî ĥaķāǿiķi’l-esrâr adlı eserlerini ona ithaf etmişlerdir. et-Tevessül ile’t-teressül adlı münşeat mecmuasının müellifi Bahâeddin Muhammed b. Müeyyed el-Bağdâdî Tekiş’in sarayında görev almış ve huzurunda Atâ Melik Cüveynî’nin büyük dedesi Bahâeddin Muhammed b. Ali ile edebî konularda tartışma yapmıştır (Ghulam Rabbani Aziz, s. 229-230, 238). Sultan Alâeddin Tekiş döneminde Hârizmşahlar Devleti bölgenin en güçlü ordularından birine sahip, idarî sistemi sağlam büyük bir devlet niteliğini kazanmıştı. Bu yönüyle Tekiş, Hârizmşahlar hânedanının en büyük şahsiyeti olarak değerlendirilebilir. Oğlu Alâeddin Muhammed’in ilk başarılarını da bizzat kendisi hazırlamıştır. İran’daki bazı yerli hânedanları, atabegleri, belirli bir tarihten sonra Gurlu hükümdarlarını kendine tâbi kılan Tekiş bütün İran’ı Hârizmşahlar’ın hâkimiyeti altında birleştirmeye çalışmış, ancak bu isteği oğlu Muhammed tarafından gerçekleştirilebilmiştir. Alâeddin Tekiş “han” unvanının yanı sıra “melik-i Hârizm, hudâvend-i âlem, pâdişâh-ı benî Âdem, seyyidü mülûki’ş-Şark ve’l-Garb, şehriyâr-ı Îrân ve Tûrân, Ebü’l-Muzaffer, el-melikü’l-a‘zam” gibi unvan ve lakapları da kullanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Reşîdüddin Vatvât, ǾUmdetü’l-buleġāǿ ve Ǿuddetü’l-fuśaĥâǿ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 3302, vr. 27a-45b; Muhammed b. Müeyyed, et-Tevessül ile’t-teressül (nşr. Ahmed Behmenyâr), Tahran 1315 hş., bk. İndeks; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil, bk. İndeks; Avfî, Lübâb, I, 40-41; ayrıca bk. İndeks; Muhammed b. Ahmed en-Nesevî, Sîret-i Celâleddîn-i Mingburnî (trc. Anonim, nşr. Müctebâ Mînovî), Tahran 1344 hş./1965, bk. İndeks; Cüveynî, Târîh-i Cihângüşâ (Öztürk), I-III, bk. İndeks; A. Hartmann, an-Nāsir li-Dīn Allāh: 1180-1225, Berlin-New York 1975, bk. İndeks; Hind Hüseyin Tâhâ, el-Edebü’l-ǾArabî fî iķlîmi Ħârizm, Bağdad 1396/1976, s. 42, 46, 315, 318-319; Ghulam Rabbani Aziz, A Short History of the Khwarazmshahs, Karachi 1978, s. 24-36, 229-230, 238, ayrıca bk. İndeks; Afâf Seyyid Sabra, et-Târîħu’s-siyâsî li’d-devleti’l-Ħârizmiyye, Kahire 1407/1987, s. 61-95; V. V. Barthold, Moğol İstilâsına Kadar Türkistan (haz. Hakkı Dursun Yıldız), Ankara 1990, bk. İndeks; İbrahim Kafesoğlu, Harezmşahlar Devleti Tarihi, Ankara 1992, s. 84-144; Aydın Taneri, Harezmşahlar, Ankara 1993, s. 25-30; Yusuf Hikmet Bayur, “Hârizmşâh Alâü’d-dîn ‘Tekiş’in Adı Hakkında”, TTK Belleten, XIV/56 (1950), s. 589-594; M. Fuad Köprülü, “Hârizmşâhlar”, İA, V/1, s. 269-271; M. N. Şahinoğlu, “Vatvât”, a.e., XIII, 238.

Meryem Gürbüz