TEBSIRATÜ’l-EDİLLE
(تبصرة الأدلّة)
Mâtürîdî âlimlerinden Ebü’l-Muîn en-Nesefî’nin (ö. 508/1115) kelâma dair eseri.
Kaynaklarda adı farklı biçimlerde gösterilmektedir. Leknevî ile Kureşî eseri Tebśıratü’l-edille diye kaydetmiş, Brockelmann da aynı şekilde zikretmiştir (GAL Suppl., I, 757). Kâtib Çelebi eserin ismini Tebśıratü’l-edille fi’l-kelâm olarak kaydederken (Keşfü’ž-žunûn, I, 337) Bağdatlı İsmâil Paşa Tebśıratü’l-edille fî Ǿilmi’l-kelâm adını vermiştir (Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 487). Daha sonraki bazı çalışmalar yanında eserin neşirlerinde de farklı isimlerin kullanılmasının sebebi müellifin kitabının adını açıkça belirtmemiş olmasıdır. Ancak esere yapılan atıflar ve onu Nûreddin es-Sâbûnî’den bizzat nakleden Fahreddin er-Râzî’nin rivayetinden kitabın adının Tebśıratü’l-edille olduğu anlaşılmaktadır (Münâžarâtü Faħriddîn er-Râzî, s. 23).
Eser kısa bir mukaddimeden sonra kırk beş babdan meydana gelir; bunları altı bölüm halinde özetlemek mümkündür. Altı babdan oluşan giriş niteliğindeki birinci bölümde ilmin tarifi üzerinde ayrıntılı biçimde durulur; ardından nesnelerin gerçekliklerinin bulunduğu ve insan bilgisinin buna vâkıf olabileceği hususu işlenir. Bilgi edinme vasıtaları (duyular, doğru haber ve akıl) ele alınarak özellikle aklî istidlâle vurgu yapılır. İlhamın dinî konularda bilgi kaynağı kabul edilemeyeceği ispatlanır, ayrıca mukallidin imanının sıhhati tartışılır. Kitabın on altı bab içeren ve eserin yarısına yakın hacmini kapsayan ikinci bölümü ilâhiyyât bahislerine ayrılmıştır. Bölüm evrenin ezelî değil yaratılmış olduğu konusuyla başlar (hudûs delili). Daha sonra tevhid (vahdâniyyet) esasına geçilir ve düalist görüşlerin yanı sıra Allah’a cevher, araz, mekân izâfe eden, dengi ve benzerinin olduğunu söyleyenlerin görüşleri eleştirilir. Ardından sübûtî sıfatlara geçilerek bunlardan kelâm sıfatı, Selefiyye, Mu‘tezile ve Ehl-i sünnet âlimleri yönünden mahlûk-gayri mahlûk olması, Allah’ın zâtıyla kāim bulunup bulunmaması açısından tartışılır; sadece Mâtürîdiyye tarafından vurgulanan fiilî sıfatların kadîm olduğu fikri uzun bir hacim içinde ele alınır; insanların ihtiyarî fiilleri ve dolayısıyla kader problemiyle de ilgisi bulunan irade sıfatı üzerinde durulur. Eserin ilâhiyyât bölümü, Mu‘tezile’nin kabul etmediği rü’yetullah bahsinin ayrıntılı biçimde işlenmesiyle sona erer.
Tebśıratü’l-edille’nin iki babdan teşekkül eden üçüncü bölümü nübüvvet konularına ayrılmıştır. Burada nübüvvet ve risâletin aklen mümkün ve hikmete uygun olduğu belirtilir. Mûcizenin mahiyeti, geçmiş peygamberlere ait mûcizelerin konumu üzerinde durulduktan sonra Hz. Muhammed’in mûcizelerine geçilir. Resûlullah’ın mûcizeleri derin bir vukufla ele alınır. Müellif, yaşadığı dönemde dinden çıkmış kimselerin nübüvvete dil uzatmaları yüzünden konuyu geniş biçimde anlatmak mecburiyetinde kaldığını söyler (II, 106). Üçüncü bölüm keramet bahsiyle sona erer. Kitabın on bab içeren dördüncü bölümünde kader meselesi işlenir. Aslında kader ilâhî sıfatlardan ilim, kudret ve irâde sıfatları içinde yer almakla beraber hakkında ileri sürülen görüşlerin eleştirilmesi için kelâm eserlerinin çoğunda müstakil bir konu halinde işlenir. Kulun iradî fiilleri gerçekleştirme gücüyle (istitâat) başlayan bölüm 250 sayfa gibi uzun bir hacmi kapsar. Bölümün son babı Kaderiyye’ye ayrılmıştır. Ebû Mansûr el-Mâtürîdî’den (Kitâbü’t-Tevĥîd, s. 139, 500-504) etkilendiği anlaşılan Nesefî, Hz. Peygamber’e nisbetle rivayet edilen, “Kaderiyye bu ümmetin Mecûsîler’idir” anlamındaki sözün çerçevesine Mu‘tezile’nin de girdiğini kanıtlamaya çalışır. Ancak bu rivayetin zayıf ve münker olduğu belirtilmektedir (Müsned, IX, 415-416). Eserin iki bab ihtiva eden beşinci bölümü sem‘iyyât bahislerinden kabir azabının ispatıyla başlar. Büyük günah işleyenlerin âhiretteki durumuna temas edildikten sonra şefaat bahsi anlatılır. Ardından imanın mahiyeti ve İslâm’la olan ilişkisi üzerinde durulur. Dört babdan oluşan altıncı bölümde imâmet konuları ele alınır.
Nesefî’nin eseri, Mâtürîdî’nin Kitâbü’t-Tevĥîd’inin bilinmediği uzun dönemde Mâtürîdiyye mezhebinin görüşlerini ortaya koyan temel kaynak olarak kabul edilmiştir. Kitap hem müellifin hem Mâtürîdiyye mezhebinin kelâm alanında en hacimli eseridir ve Kitâbü’t-Tevĥîd’in şerhi niteliğindedir. Eserde çeşitli mezheplere mensup âlimlerin kitaplarının zikredilmesi kelâm tarihi ve günümüz araştırmaları açısından büyük bir önem taşır. Nesefî bu eseriyle, Mâtürîdiyye mezhebi için Eş‘ariyye’de Bâkıllânî’nin yaptığına benzer bir hizmet ifa ettiğini kanıtlamıştır. Kitapta takip edilen semantik metot müellifin dönemi için yeni bir uygulamadır, ancak bu metot sonraki dönemlerde takip edilmemiştir (Yazıcıoğlu, s. 14-17). Naklî ve aklî delillerin kullanılmasıyla kelâm yönteminin ortaya konduğu eserde aklî deliller daha çok aklıselime dayandırılmış ve yapılan
istidlâllerde terimlerin sözlük anlamları öne çıkarılmıştır. Atıflardan anlaşıldığı üzere (I, 25) kitapta Ebû Hanîfe’nin el-ǾÂlim ve’l-müteǾallim’i ile el-Fıķhü’l-ekber’inden büyük ölçüde faydalanılmıştır. Konular tartışılırken verilen örnekler, eserin üslûbu, yöntemi ve açıklama biçimi büyük çapta Kitâbü’t-Tevĥîd’e benzemektedir. Öte yandan Kitâbü’t-Tevĥîd’in müellifine nisbeti, orijinalliği ve otantikliği konusunda Tebśıratü’l-edille’nin büyük bir önem taşıdığını söylemek gerekir (Özervarlı, sy. 1 [1997], s. 20, 22-28). Tebśıratü’l-edille’de Mâtürîdî’nin bugüne ulaşmayan eserleri zikredilir, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân ve Kitâbü’l-Maķālât’tan ibareler nakledilir (I, 162, 305, 359, 829). Eserinde Ebû Hanîfe ve Mâtürîdî’ye ait fikirlere büyük sadakat gösteren müellif, Eş‘arî’ye karşı takındığı tavırla onu zaman zaman Ehl-i sünnet dışında gördüğünü ima eder. Özellikle tekvin konusunda Eş‘ariyye’ye karşı sert bir tutum ortaya koyması dikkat çekicidir. Müellifin başta Mu‘tezile ve Eş‘ariyye olmak üzere diğer mezheplerle yaptığı tartışmalardan bu mezheplere ait literatüre vâkıf olduğu anlaşılmaktadır. Nitekim Tebśıratü’l-edille ile Abdülkāhir el-Bağdâdî’ye ait el-Esmâǿ ve’ś-śıfât’taki bazı ibareler arasında büyük benzerlik bulunmaktadır (el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, vr. 20b-23b; krş. Tebśıratü’l-edille, I, 142-149, 151, 152-154).
Tebśıratü’l-edille sonraki Mâtürîdiyye âlimlerinin çalışmaları için temel kaynak niteliğindedir. Nûreddin es-Sâbûnî’ye ait el-Kifâye ve el-Bidâye’deki tartışmalar sırasında verilen örnekler, kullanılan üslûp, yöntem ve açıklamalar Sâbûnî’nin eserden büyük ölçüde faydalandığını göstermektedir. Nitekim onun Tebśıratü’l-edille’den daha üstün bir eserin bulunamayacağını söylediği bilinmektedir (Fahreddin er-Râzî, s. 23). Bunun yanında Teftâzânî ve Beyâzîzâde Ahmed Efendi gibi âlimlerin Tebśıratü’l-edille’den nakilde bulunması (Şerĥu’l-ǾAķāǿid, s. 74, 119; İşârâtü’l-merâm, s. 23, 55, 76, 214, 217-218, 235, 236, 243), Necmeddin en-Nesefî’ye ait ǾAķāǿid metninin Tebśıratü’l-edille’nin bir fihristi mahiyetinde görülmesi (Keşfü’ž-žunûn, I, 337), eserin geç dönem kelâm âlimlerinin başvurduğu kaynaklardan birini oluşturduğunu ortaya koymaktadır.
Tebśıratü’l-edille’nin başta İstanbul olmak üzere çeşitli yerlerdeki kütüphanelerde yazma nüshaları bulunmaktadır (Brockelmann, I, 757; Tebśıratü’l-edille, nşr. Cl. Salamé, s. s-t; a.e., nşr. Hüseyin Atay, neşredenin girişi, I, 62-71). Eserin ilk ilmî neşri, bu nüshaların bir kısmından hareketle Muhammed el-Enver Hâmid Îsâ tarafından doktora çalışması olarak hazırlanmıştır (1977, Ezher Üniversitesi Usûlüddîn Fakültesi). Eseri ayrıca Claude Salamé (Dımaşk 1990-1993) ve Hüseyin Atay (I, Ankara 1993; II, Ankara 2003, Şaban Ali Düzgün ile birlikte) yayımlamıştır. H. Sabri Erdem Tebsıratü’l-Edille’ye Semantik Yaklaşım adıyla bir doktora tezi hazırlamış (1988, AÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü), M. Sait Özervarlı da yüksek lisans çalışması yapmıştır (bk. bibl.). Süleyman Toprak “Nesefî’nin Tabsıratü’l-Edille’sinde Kaza ve Kader” adıyla bir makale yazmıştır (SÜ İlâhiyat Fakültesi Dergisi, sy. 1 [Konya 1985], s. 122-135).
BİBLİYOGRAFYA:
Müsned (Arnaût), IX, 415-416; Ebü’l-Muîn en-Nesefî, Tebśıratü’l-edille (nşr. Cl. Salamé), Dımaşk 1990-93, I-II, tür.yer.; a.e. (nşr. Hüseyin Atay), Ankara 1993, tür.yer., ayrıca bk. neşredenin girişi, I, 13-77; Mâtürîdî, Kitâbü’t-Tevĥîd (nşr. Bekir Topaloğu - Muhammed Aruçi), Ankara 1423/2003, s. 139, 500-504; Abdülkāhir el-Bağdâdî, el-Esmâǿ ve’ś-śıfât, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 497, vr. 20b-23b; Nûreddin es-Sâbûnî, el-Bidâye fî usûlü’d-dîn: Mâtürîdiyye Akaidi (nşr. ve trc. Bekir Topaloğlu), Ankara 1421/2000, s. 33-34; Fahreddin er-Râzî, Münâžarâtü Faħriddîn er-Râzî fî bilâdi Mâverâǿi’n-nehr (nşr. Fethullah Huleyf), Beyrut 1984, s. 23-24; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, III, 527; Teftâzânî, Şerĥu’l-ǾAķāǿid, İstanbul 1313, s. 74, 119; İbn Kutluboğa, Tâcü’t-terâcim fî ŧabaķāti’l-Ĥanefiyye, Bağdad 1962, s. 78; Keşfü’ž-žunûn, I, 337; Beyâzîzâde Ahmed Efendi, İşârâtü’l-merâm min Ǿibârâti’l-İmâm (nşr. Yûsuf Abdürrezzâk), Kahire 1368/1949, s. 23, 55, 76, 214, 217-218, 235, 236, 243; Leknevî, el-Fevâǿidü’l-behiyye, s. 216-217; Hediyyetü’l-Ǿârifîn, II, 487; Brockelmann, GAL Suppl., I, 757; Kehhâle, MuǾcemü’l-müǿellifîn, VIII, 66; W. Madelung, Maturidiliğin Yayılması ve Türkler (trc. Arslan Gündüz), Leiden 1971, s. 3; Muhammed Aruçi, Nûreddîn es-Sâbûnî ve ârâǿühü’l-kelâmiyye min kitâbihî el-Kifâye fi’l-hidâye dirâse ve taĥķīķ (yüksek lisans tezi, 1406/1986), Câmiatü’l-Kāhire Külliyyetü dâri’l-ulûm, tür.yer.; M. Sait Özervarlı, Ebü’l-Muîn en-Nesefî’ye Ait Tebsıratü’l-edille’nin Kaynakları (yüksek lisans tezi, 1988), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 37-44; a.mlf., “The Authenticity of the Manuscript of Māturīdī’s Kitāb al-Tawĥīd: A Re-examination”, İslâm Araştırmaları Dergisi, sy. 1, İstanbul 1997, s. 19-29; Mustafa Sait Yazıcıoğlu, Mâtürîdî ve Nesefî’ye Göre İnsan Hürriyeti Kavramı, İstanbul 1992, s. 13-20, 30-42, 61-72; Bekir Topaloğlu, Kelâm İlmi: Giriş, İstanbul 1993, s. 129.
Muhammed Aruçi