ŞÜŞTER
(شوشتر)
İran’ın güneybatısında tarihî bir şehir.
Zağros dağlarının güneyinde uzanan ve Kârûn nehrinin kollarının çevresinde gelişen verimli bir ovanın kenarında dik bir yamaç üzerinde kurulmuştur. Plinius’un adını Sostra şeklinde verdiği şehir efsanevî Pişdâdî Hükümdarı Hûşeng tarafından Şûş’tan (Elam’ın başşehri Susa; bk. DİA, XVIII, 438) sonra tesis edilmiş ve “Şûşter” (Şuş’tan daha güzel) adıyla tanınmıştır (EI² [İng.], IX, 512). Şehrin Arapça’daki ismi Tüster’dir. Hamdullah el-Müstevfî’nin Hûzistan’ın merkezi olduğunu söylediği Şüşter onun verdiği bilgiye göre bir süre sonra bilinmeyen bir sebeple harabeye dönmüş, Sâsânî kralları Erdeşîr ve Şâpûr (240-272) tarafından yeniden imar edilerek Şâpûr zamanında ortasına büyük bir set yapılmıştır. Bazı rivayetlerde ise şehri Pers İmparatoru Büyük Darius’un kurduğu ve nehirleri de bir kanalla onun birleştirdiği belirtilir. Günümüzde Hûzistan eyaletine bağlı olan şehrin nüfusu 97.000’dir (2008 tah.).
Hz. Ömer zamanında Nu‘mân b. Mukarrin kumandasındaki kuvvetlere yenilen Hûzistan merzübânı Hürmüzân-ı Fârisî’nin Şüşter’e çekilmesi üzerine Basra Valisi Ebû Mûsâ el-Eş‘arî’nin emriyle şehir Ammâr b. Yâsir, Cerîr b. Abdullah, Enes b. Mâlik, Berâ b. Mâlik, Meczee b. Sevr, Berâ b. Âzib, Huzeyfe b. Yemân ve Nu‘mân b. Mukarrin’in de aralarında bulunduğu kumandanlar tarafından bir buçuk-iki yıl kadar kuşatıldıktan sonra muhtemelen 17 (638) yılında zaptedildi ve ondan sonra bütün Hûzistan müslümanların eline geçti. Şehrin 19, 20 ve 21 (642) yıllarında fethedildiğine dair rivayetler de vardır. Emevîler döneminde bir süre Hâricîler tarafından kale ve sığınak olarak kullanılan Şüşter, Haccâc b. Yûsuf
es-Sekafî’nin Şebîb b. Yezîd el-Hâricî’yi ortadan kaldırmasının ardından tekrar Emevî yönetimine girdi ve zamanla “dârü’l-mü’minîn” unvanını alacak kadar bir İslâm merkezi haline geldi. Abbâsîler döneminde tekrar imar edilen Şüşter ile başşehir Bağdat arasında bir bağlantı gelişti ve burada Şüşterli tâcirlerle önemli şahsiyetlerin oturduğu Mahallâtüttüsteriyyîn adlı bir semt oluştu. 334’te (945) bölge Büveyhî topraklarına katıldı. İstahrî, Şüşter’de üretilen sırmalı kumaşların birçok yere gönderildiğini ve Kâbe örtüsünün de bu kumaşlardan yapıldığını söyler (Mesâlik, s. 92). 353 (964) yılında Fâtımî Halifesi Muiz-Lidînillâh’ın, üzerine o dönemde bilinen dünyanın bütün ülkelerinin işlendiği çok gösterişli bir Şüşter kumaşı satın aldığı bilinmektedir. İbn Havkal’e (IV./X. yüzyıl) göre dünyanın en büyük su bendi burada bulunmaktadır (Sûretü’l-arż, s. 255); çağdaşı Makdisî de etrafı bahçeler ve nehirlerle çevrili Şüşter’den daha güzel bir yer görmediğini yazar (Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 409).
İlhanlı Hükümdarı Abaka’nın bölgeyi Atabeg Yûsuf Han’a vermesi üzerine Şüşter’de bir asır süren Atabegler dönemi başladı. O sırada burayı ziyaret eden İbn Battû-ta bağ ve bahçeleri, suları, çarşısı, uzun köprüsü ve çeşitli eserleriyle şehrin büyüklüğünü anlatır (er-Riĥle, II, 20). 1375’te Muzafferîler’in, ardından Timurlular’ın hâkimiyeti altına giren Şüşter 914’te (1508) Şah İsmâil’in eline geçti ve bu devirde mahallî Şîa’dan Seyyid Vahiştu Han’ın ailesi tarafından yönetildi. XVI. yüzyılın sonlarına doğru Ni‘metullāhî ve Haydarî adlarındaki grupların çatışması neticesinde şehir Haydarhâne ve Ni‘methâne denilen iki mahalleye ayrıldı; bu durum uzun süre devam etti. Şüşter, 1722-1729 yılları arasında İran’ın mâruz kaldığı düşman saldırılarından dolayı zor bir dönem yaşadı, ardından bölgenin idare merkezi oldu. 1832’de başlayan kolera ve 1876 veba salgınlarında nüfusunun büyük bir kısmını kaybetti; 1885’te Kârûn nehrinin taşması sırasında da büyük zarar gördü.
XIX. yüzyılda su kanallarının bozulması yüzünden ekonomisi kötüleşen Şüşter, XX. yüzyılın başlarında gittikçe gelişen Ahvaz’ın bölgenin merkezi haline gelmesi sebebiyle eski önemini kaybetti. 1973’ten itibaren durumu düzelmeye başlayan şehrin karşısında yeni mahalleler kuruldu ve iskân o tarafa doğru kaymaya başladı. Eski şehir çok sayıda tarihî mimarlık eseriyle günümüzde dikkatleri çeken bir konuma sahiptir. Bu eserler arasında en meşhur olanları, Abbâsîler zamanında yapılan ve birçok restorasyon geçirerek günümüze kadar gelen 445 (1053) tarihli Mescid-i Cum‘a, kuzeydeki Sâsânî dönemine ait Selâsil Kalesi, Kârûn nehrinin kollarından Gerger’in her iki kıyısındaki Antikçağ su değirmenleriyle üzerindeki Sâsânîler döneminden kalma Bend-Mîzân (Şâpûrî Bendi) ve Şahpûr Köprüsü’dür. Ayrıca Berâ b. Mâlik, İmam-zâde Abdullah ve Seyyid Muhammed Giyâhıvar türbeleriyle şehrin 3 km. doğusunda bulunan Antikçağ’a ait Dastova harabeleri önemlidir. Sehl et-Tüsterî, Nûrullah eş-Şüşterî, Ahmed b. Yahyâ et-Tüsterî ve Ni‘metullah el-Cezâirî Şüşterli meşhur âlimler arasında sayılabilir. Hallâc-ı Mansûr da birkaç yıl burada yaşamıştır. Aynı nisbeyi taşıyan Nasrullah b. Ahmed et-Tüsterî gibi diğer bazı kişiler ise Bağdat’taki Tüsteriyyîn semtine nisbet edilmektedir.
BİBLİYOGRAFYA:
Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 550-554; İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 92; İbn Havkal, Sûretü’l-arż, s. 255-256; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 409; Sem‘ânî, el-Ensâb, III, 54-55; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), II, 34-36; Müstevfî, Nüzhetü’l-ķulûb (Siyâkī), s. 130-131; İbn Battûta, er-Riĥle (nşr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat 1417/1997, II, 20 vd.; Mîr Abdüllatîf Han Şüşterî, Tuĥfetü’l-Ǿâlem (nşr. Samed Muvahhid), Tahran 1363 hş., s. 32-191; M. Hasan Han, Mirǿâtü’l-büldân (nşr. Mîr Hâşim Muhaddis - Abdülhüseyin Nevâî), Tahran 1989, I, 696-697; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, London 1966, s. 234-236; M. Takī Han Hekîm, Genc-i Dâniş (nşr. M. Ali Sûtî - Cemşîd-i Keyânfer), Tahran 1366 hş., s. 392-402, 430-431, 624-626, 632-634; Abdülhüseyin-i Saîdiyân, Serzemîn u Merdüm-i Îrân, Tahran 1369 hş., s. 506-508; M. Ali İmâm Ahvâzî, Târîħ-i Ħûzistân (nşr. Abdülmuhammed Rûhbahşân), Tahran 1379 hş., s. 160-162, 186-188, 285-289, 325-331, 344-355; J. H. Kramers, “Şüster”, İA, XI, 586-588; a.mlf. - [C. E. Bosworth], “Ѕћuѕћtar”, EI² (İng.), IX, 512-513; Recep Uslu, “Hûzistan”, DİA, XVIII, 438.
Rıza Kurtuluş