SULTÂNİYYE

(السلطانيّة)

Memlük Devleti ordusunda kapıkulu birlikleri.

Memlükler’de Dîvânü’l-ceyş’e bağlı bulunan ve üç kısma ayrılan nizamî ordunun birinci kısmını, statü ve eğitim bakımından en önemlileri olan ve el-memâlî-kü’s-sultâniyye denilen sultanın kapıkulu birlikleri teşkil ediyordu. Diğer iki kısım ise nâib veya valilerin kapıkulu birlikleri olan memâlîkü’l-ümerâ ve ecnâdü’l-halka birlikleriydi. Memlükler döneminde bu nizamî kuvvetlerin dışında ihtiyaç anında göreve çağrılan ecnâdü’l-Arab, ecnâdü’t-Türkmân ve ecnâdü’l-Ekrâd diye isimlendirilen yardımcı kuvvetler bulunuyordu.

Sultâniyye birlikleri Kal‘atü’l-cebel’deki kışlalarda (tıbâku’s-sultâniyye) kalıyordu ve kışlalara nisbetle onlara “memâlîkü’t-tıbâk” da deniliyordu. Orada bulunan on iki kışladan her biri 1000 memlükü barındırabilecek genişlikteydi (Halîl b. Şâhin, s. 27). Sultâniyye memlükleri, önceki sultanlardan kalan memlüklerin teşkil ettiği müstahdemûn / memâlîkü’s-selâtîni’l-mütekaddime / sultâniyye, önceden emîrlerin birliklerinde görev yapıp sonradan sultana intisap eden memlüklerin oluşturduğu seyfiye ve doğrudan sultan tarafından satın alınan memlüklerden meydana gelen birlikler olmak üzere üç gruba ayrılıyordu (a.g.e., s. 116). İlk iki gruptakiler kendilerini satın alan sultan veya emîrlerin lakabını taşımaya devam ederdi. Sultan tarafından esir pazarlarından satın alınanlara “müşterevât”; Kafkas, Kırım ve Anadolu’dan getirilenlere “eclâb” veya “cülbân” denirdi (Tekindağ, Berkuk Devrinde, s. 151). Maaşlı ve iktâlı askerlerden meydana gelen sultâniyye memlüklerinin malî işlerini nâzırü’l-ceyşin maiyetinde çalışan kâtibü’l-memâlîk yürütürdü. Ancak Berkuk’un üstâdüddâr (üstâdâr) başkanlığındaki ed-Dîvânü’l-müfred’i kurmasından itibaren sultan memlüklerinin idaresi Dîvânü’l-ceyş’ten bu divana aktarıldı, kâtibü’l-memâlîkin görevini de üstâdüddâr üstlendi (Halîl b. Şâhin, s. 107).

Sultâniyye birliklerinin genel kumandanlığı görevini re’sü nevbe unvanını taşıyan mukaddemü elf rütbesindeki emîr yürütür, ona bağlı aynı rütbedeki kumandanlar ise mukaddemü’l-memâlîki’s-sultâniyye unvanını taşırdı. Bu birliklerin asker sayısı Baybars’tan önce 6000, Kalavun devrinde 6700 kadardı. Muhammed b. Kalavun döneminde hem sayıları hem maaşları arttı. İbn İyâs onun müşterevâtının 12.000’e ulaştığını kaydeder (BedâǿiǾu’z-zühûr, I/1, s. 481). Berkuk’un müşterevâtının ise 5000 civarında olduğu zikredilmektedir (İbn Tağrîberdî, XII, 107). Kendisi de sultâniyye memlüklerinden olan Memlük devlet adamı ve tarihçi Halîl b. Şâhin ez-Zâhirî, 857 (1453) yılında tamamladığı eserinde toplam mevcutlarını 10.000 diye zikreder (Zübdetü Keşfi’l-memâlik, s. 104). Bu sayı daha sonra artmaya devam etti. Kansu Gavri kendi memlüklerinin sayısını 13.000’e çıkarmıştı. Askerî kıyafet olarak Tatar kabası, onun üstüne teklâvat ve daha üste kabâ-i İslâmî giyerlerdi. Elbise üzerine kılıçlarını soldan bağlar, sadakla hançerlikleri sağ tarafa asarlardı. Başlarına kelûte denilen serpuş giyerler, üstüne sarık sararlardı. Yaz aylarında beyaz, kış aylarında sarı renkte olan çizmelerinde gümüş mahmuzlar olurdu.


Savaşta yerine göre kılıç, ok, kargı, hançer, lobut ve kalkan kullanırlardı.

Memlük ordusunda sultana en yakın ve en nüfuzlu askerî sınıf olan sultâniyye birlikleri sultanların hal‘ ve cülûslarında önemli rol oynardı. Onların desteğini alamayan emîrler, aralarından birini tahta çıkarmaya veya mevcut sultanı tahtından indirmeye muvaffak olamazdı. Aralarından hükümdar ve saray hizmetlerinde bulunmak üzere seçilen hasekiler önemli bir grup teşkil eder, en üst rütbedeki hasekiler siyasî hayatta büyük rol oynardı. Önemli askerî ve idarî görevlere tayinler sultâniyye kumandanları arasından yapılır ve elçilik heyetlerinde de görevlendirilirlerdi.

Memlükler’in son dönemlerinde sultâniyye memlüklerinin askerî kabiliyetlerini büyük ölçüde kaybederek sık sık bozgunculuk çıkardıkları görülmektedir. Bu bozulmada Berkuk zamanında Kahire’de oturmalarına ve Mısırlı kadınlarla evlenmelerine izin verilmesinin yol açtığına dikkat çeken Makrîzî, bu izin üzerine kışlalarından inip şehirli kadınlarla evlenen memlüklerin değişik mesleklerle uğraşmaları yüzünden savaş yeteneklerini kaybettiklerini, Sultan Ferec zamanında durumlarının daha da kötüleştiğini ve ödeneklerinin çok azaltıldığını, satın alınan yeni memlüklerin ise ülkelerinde gemi tayfası, fırın yamağı ve sulama işlerinde dolap döndüren işçilerden ibaret olduğunu söyler; ayrıca onların toplumun en cahil ve ahlâken en düşkün kesimi haline geldiklerini belirtir (el-Ħıŧaŧ, II, 214). Menşelerine göre üç farklı gruptan gelmeleri de aralarındaki rekabeti körüklüyordu. Bizzat sultanın satın aldığı memlüklerin teşkil ettiği müşterevât / cülbân diğer iki gruptan önde gelir, iktâ bakımından onlara tercih edilirdi. Bu grup, devletin gücünü büyük ölçüde kaybettiği son dönemlerde zayıf sultanlar üzerinde nüfuz kurmak suretiyle yönetime müdahalede bulunmaya ve sık sık karışıklık çıkarmaya başladı. Bu durumda bazı sultanlar diğer iki gruba, özellikle önceki sultanlardan intikal eden yaşlı memlüklerin oluşturduğu, karânîsa da denilen gruba dayanma yoluna gittiler. Kaynaklar cülbânın el-Melikü’l-Eşref İnal zamanından itibaren gerek kendi arasında gerekse diğer gruplara karşı yaptığı mücadele ve bozgunculuk haberleriyle doludur. Asıl önemlisi, bazı sultanların onlara boyun eğmek ve devlet işlerini onlara teslim etmek zorunda kalmış olmasıdır. Nitekim Barsbay onları ıslahtan âciz kaldığını açıkça itiraf etmiştir (İbn Tağrîberdî, XIV, 326-330).

Terfi şansı olmayan karânîsa cülbânı çekemiyor, iki grup arasında sürekli kavga çıkıyordu. Kansu Gavri, Suriye seferine çıkmadan önce muhtemelen cülbânın baskısıyla karânîsanın 500 kadarını sefere götürmeyip Mısır’ın bazı bölgelerine çeşitli görevlere gönderdi (İbn İyâs, V, 30). Tarihçiler, Mercidâbık Savaşı’nın kaybedilmesinde bu iki grup arasındaki rekabetin etkili olduğunu belirtir. Kansu Gavri’nin savaşın ilk safhasında kötülüklerinden kurtulmak istediği karânîsayı ön saflara aldığı, buna karşılık cülbândan savaşmamalarını istediği şeklinde bir şâyia yayıldığını söyleyen İbn Zünbül, şâyiadan etkilenen ve cülbânın yerlerinden kımıldamadığını gören karânîsa birliklerinin, sultanı kendilerini öne sürüp cülbânı çatışmaya sokmamakla itham ederek savaştan vazgeçmek suretiyle topyekün hezimete yol açtıklarını belirtir (Fetĥu Mıśr, s. 28). Hammer ise mağlûbiyeti cülbânın tavrına bağlar. Ona göre cülbân, sultanın karânîsayı kendilerine tercihinden ve ilk hücumu yapma şerefinin kendilerine verilmemesinden gücenerek harekete geçmemiş ve bozgunda birinci etken olmuştur (IV, 194).

BİBLİYOGRAFYA:

Makrîzî, el-Ħıŧaŧ, II, 214; Halîl b. Şâhin, Zübdetü Keşfi’l-memâlîk (nşr. P. Ravaisse), Paris 1894, s. 27, 104, 106-107, 115-116; İbn Tağrîberdî, en-Nücûmü’z-zâhire, XII, 107, 184-185; XIV, 326-330; XV, 103-104, 235, 264; XVI, 88, 142; İbn İyâs, BedâǿiǾu’z-zühûr, I/1, s. 481; I/2, s. 1263; IV, 107, 258; V, 7, 24-25, 30; İbn Zünbül, Fetĥu Mıśr (nşr. Abdülmün‘im Âmir), Kahire 1962, s. 26-30; Hammer (Atâ Bey), IV, 190-194; Uzunçarşılı, Medhal, s. 418-429; M. C. Şehabeddin Tekindağ, Berkuk Devrinde Memlük Sultanlığı, İstanbul 1961, s. 151-152; a.mlf., “XIV. Asrın Sonunda Memlük Ordusu”, TD, XI/15 (1960), s. 85-94; Abdülmün‘im Mâcid, Tûmanbây, Kahire 1978, s. 122-128; a.mlf., Nüžumü devleti Selâŧîni’l-Memâlîk ve rüsûmühüm fî Mıśr, Kahire 1979, II, 14; Altan Çetin, Memlük Devletinde Askerî Teşkilât, İstanbul 2007, s. 98-115; D. Ayalon, “Studies on the Structure of the Mamluk Army”, BSOAS, XV (1953), s. 448-459; a.mlf., “Memlükler ve Deniz Kuvvetleri” (trc. Salih Özbaran), TD, sy. 25 (1971), s. 39-50.

İsmail Yiğit