SULTAN VELED

(سلطان ولد)

(ö. 712/1312)

Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin oğlu, mutasavvıf-şair.

25 Rebîülâhir 623’te (25 Nisan 1226) Lârende’de doğdu. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin büyük oğludur. Mevlânâ tarafından ona dedesinin adı verilmiş (Bahâeddin Muhammed Veled), şiirlerinde “Veled” mahlasını kullanmıştır. Annesi Semerkantlı Lala Şerefeddin’in kızı Gevher Hatun’dur. Babasının sohbet meclislerinde yetişen Sultan Veled tahsilini kardeşi Alâeddin ile birlikte Dımaşk’ta sürdürdü. İlk olarak dedesine, babasının da mürşidi olan Seyyid Burhâneddin Muhakkık-ı Tirmizî’ye, onun vefatının (639/1241) ardından Şems-i Tebrîzî’ye intisap etti. Daha sonra babasının halifeleri Selâhaddîn-i Zerkûb ve Hüsâmeddin Çelebi’ye bağlandı. Babası vefat edince Hüsâmeddin Çelebi başta olmak üzere diğer ileri gelen Mevlevîler’in Mevlânâ’nın makamına geçmesi konusundaki ısrarlarına rağmen bunu kabul etmeyip Hüsâmeddin Çelebi’ye tâbi oldu. Hüsâmeddin Çelebi’nin vefatından (683/1284) sonra Kerîmüddin b. Bektemur’a intisap ederek kendi ifadesine göre yedi yıl hizmetinde bulundu. Şeyh Kerîmüddin’in 691’de (1292) vefatının ardından Mevlânâ’nın makamına geçip irşad faaliyetine başlayan Sultan Veled, Anadolu’nun çeşitli şehirlerine gönderdiği halifeleriyle tarikatın yayılmasını sağladı. Kırşehir’in doğu tarafında bir Mevlevî zâviyesi kuran Süleyman Türkmânî, Erzincan’a gönderilen Hüsâmeddin Hüseyin ve Amasyalı Alâeddin halifelerinden birkaçıdır. Sultan Veled 10 Receb 712’de (11 Kasım 1312) Konya’da vefat etti ve babasının sağ tarafına defnedildi. Yerine oğlu Emîr (Ulu) Ârif Çelebi geçti.

Mevlânâ’nın isteği üzerine evlendiği Selâhaddîn-i Zerkûb’un kızı Fâtıma Hatun ile evliliğinden Celâleddin Emîr Ârif Çelebi adında bir oğlu, Mutahhara Hatun (Âbide) ve Şeref Hatun (Ârife) adlarında iki kızı dünyaya gelmiştir. Fâtıma Hatun’dan sonra câriyeleri Nusret Hatun ve Sünbüle Hatun ile evlenmiş, Nusret Hatun’dan Çelebi Şemseddin Emîr Âbid, Sünbüle Hatun’dan Çelebi Selâhaddin Emîr Zâhid ve Çelebi Hüsâmeddin Emîr Vâcid doğmuştur. Mevlevîliğin âdâb ve erkânı Sultan Veled döneminde teşekkül etmeye başlamıştır. Nitekim Mevlevî mukabelesinde semâhânenin üç defa devredilmesinden ibaret “devr-i veledî” zikrinin başlatılması ona izâfe edilmektedir. Hüsâmeddin Çelebi zamanında Alemüddin Kayser tarafından yaptırılan Mevlânâ Türbesi’nin tarikatın âsitanesi haline gelmesi için faaliyette bulunmuş, MaǾârif’te övdüğü Sultan II. Gıyâseddin Mesud’un türbeye vakıflar tesis etmesini sağlamıştır.

“Babasının verdiği bilgiden ve velîlikten başka Veled’in ne bilgisi ne de velîliği vardır”; “Veled’e iyi ve kötü ne geldiyse ey kâmil kişi, Hakk’ın celâli ve O’nun altın gibi olan sözünün bağışıdır” diyen Sultan Veled eserlerinde muhteva ve üslûp açısından babası Mevlânâ’yı takip etmiştir. Divanındaki bütün şiirlerinde Mevlânâ’nın edası, ifadesi, istiareleri, kullandığı vezin ve redifler vardır. Diğer eserlerinde çoğu zaman onun sözlerinden aynen iktibaslarda bulunmuştur. Ancak Mevlânâ’ya oranla Sultan Veled’de hikâyeli anlatım oldukça azdır. Bu yönüyle Sultan Veled’in mesnevileri Mevlânâ’nın Meŝnevî’sinden farklılaşır. Sultan Veled eserlerinde sade ve akıcı bir Farsça kullanmış, bazan Türkçe şiirler de söylemiştir. Divanında on dört Türkçe gazel bulunmaktadır. Velednâme’nin yetmiş altı, Rebâbnâme’nin 162 beyti Türkçe’dir. Türk edebiyatında Mevlânâ tesiri onunla başlamıştır. Farsça ve Türkçe şiirleri yanında Arapça ve Rumca şiirleri de vardır. Rebâbnâme’nin Türkçe beyitleri J. F. von Hammer-Purgstall, M. Vickerhauser, H. L. Fleischer, F. W. Radloff, F. Bernhauer, C. Salemann, I. Kúnos, J. Tury, Smirnov gibi şarkiyatçılar tarafından incelenmiştir. Türkçe şiirlerini Veled Çelebi tarafından derlenmiş (Dîvân-ı Türkî-i Sultan Veled, tashih Kilisli Rifat, İstanbul 1341), Mecdut Mansuroğlu bu şiirleri dil özellikleri bakımından inceleyerek Sultan Veled’in Türkçe Manzumeleri adıyla yayımlamıştır (İstanbul 1958). Arapça şiirleri Veyis Değirmençay tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (Sultan Veled’in Arapça Şiirleri, Erzurum 1996).

Eserleri. 1. Dîvân. Farsça (826 gazel, otuz iki kaside, dokuz kıta, on terciibend ve terkibibend, yirmi üç musammat, 451 rubâî), Arapça (biri Farsça-Arapça mülemma‘ dokuz gazel, üç rubâî ve Farsça bir gazel içinde üç beyit), Türkçe (biri Farsça-Türkçe mülemma‘ on beş gazel) ve Rumca (yirmi bir beyit ve Farsça-Türkçe, Farsça-Arapça ve Farsça-Rumca bir arada mülemma‘) şiirlerden oluşan eser 13.335 beyittir. Gazellerin çoğu Mevlânâ’nın gazellerine nazîre olarak yazılmıştır. Eser Feridun Nafiz Uzluk (Ankara 1941) ve Asgar-i Rabbânî (Tahran 1338 hş.) tarafından yayımlanmıştır. Divandaki rubâîleri Veyis Değirmençay Türkçe’ye çevirmiştir (Sultan Veled, Rubaîler, Erzurum 1996). 2. Velednâme. Sultan Veled’in üç mesnevisinin ilkidir. Müellifin Meŝnevî-yi Veledî adını verdiği eser Velednâme ismiyle meşhur olmuştur. Sultan Veled’in en önemli eseri olan Velednâme “ibtidâ” kelimesiyle başladığı ve müellifin ilk mesnevisi olduğu için İbtidânâme adıyla da anılmıştır. İlk dönem Mevlevîliğine dair Ferîdun Sipehsâlâr’ın Risâle’siyle Ahmed Eflâkî’nin Menâķıbü’l-Ǿârifîn’inin başlıca kaynağı sayılan eserde Sultan Veled babası Mevlânâ, halifeleri ve yakın çevresi hakkında en güvenilir bilgileri aktarmıştır. 690’da (1291) manzum ve mensur karışık yazılan eser mukaddime hariç 165 konu başlığından meydana gelir ve toplam 9007 beyit içerir. Bunların yetmiş altısı Türkçe, 180’i Arapça ve yirmi üçü Rumca’dır. Velednâme, Celâleddin Hümâî tarafından yayımlanmış (Meŝnevî-yi Veledî be Baĥr-i Ħafif, MaǾrûf be Velednâme, Tahran 1315 hş.) ve Cemşit Karabeyoğlu tarafından üzerinde doktora tezi yapılmıştır (Sultan Veled, Mesnevî-yi Veledî, Velednâme, 1976, İÜ Ed. Fak.). Eseri Abdülbaki Gölpınarlı İbtidânâme adıyla Türkçe’ye çevirmiştir (Ankara 1976). 3. Rebâbnâme. “Rebabın ağlayıp inlemesinden aşka dair yüzlerce nükte dinleyin” anlamındaki beyitle başlayan eser 700 (1301) yılında Mevlânâ’nın Meŝnevî’siyle aynı vezinde manzum ve yer yer mensur olarak yazılmıştır. Mukaddimesiyle birlikte 106 başlık ve 162’si Türkçe, otuz altısı Arapça, yirmi ikisi Rumca toplam 8124 beyitten meydana gelen eserde Mevlânâ-Şems ilişkisine dair bilgiler mevcuttur. Rebâbnâme ilk defa F. Wilhelm Radloff tarafından yayımlanmış (St. Petersburg 1889), daha sonra İran’da bir neşri daha gerçekleştirilmiştir (nşr. Ali Sultânî Gird Ferâmerzî, Tahran 1377 hş.). Eser üzerinde Veyis Değirmençay bir doktora çalışması yapmıştır (1996,


Sultan Veled ve Rebâbnâme, Atatürk Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 4. İntihânâme. Mevlânâ yolu, Şems ile ilişkiler ve semâa dair konuların anlatıldığı eser mukaddime dışında 120 başlık ve 8313 beyit ihtiva eder (İÜ Ktp., FY, nr. 1009) İntihânâme-i Sulŧân Veled adıyla yayımlanmıştır (nşr. Muhammed Alî-i Hızânedârlu, Tahran 1374 hş.). 5. MaǾârif. Sultan Veled’in Farsça mensur tek eseridir. Elli altı bölümden oluşan eserde Sultan Veled mesnevilerinde anlattığı konuları tekrar eder. Mevlânâ’ya ait sanılıp Fîhi Mâ Fîh’in II. cildi olarak İran’da basılan eseri (Tahran 1334 hş.) Necîb Mâyil-i Herevî beş yazma nüshayı esas alarak neşretmiş (Tahran 1367 hş./1988, 1377 hş./1998), Meliha Tarıkâhya (Anbarcıoğlu), Türkçe’ye (Ankara 1949; İstanbul 1985), Eva de Vitray-Meyerovitch Fransızca’ya (Paris 1982) çevirmiştir. Bunların dışında Kâtib Çelebi, Sultan Veled’in Hanefî âlimlerinden Ebü’l-Kāsım Nâsıruddin Muhammed b. Yusuf es-Semerkandî’nin fıkha dair en-NâfiǾ fi’l-fürûǾ adlı kitabına manzum bir şerh yazdığını kaydetmiş, Abdülbaki Gölpınarlı da kaynak belirtmeden ǾIşķnâme, Tırâşnâme ve Risâle-i İǾtiķād gibi eserleri ona nisbet etmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ferîdûn-i Sipehsâlâr, Zindegînâme-i Mevlânâ Celâleddîn-i Mevlevî (nşr. Saîd-i Nefîsî), Tahran 1325 hş., tür.yer.; Eflâkî, Menâķıbü’l-Ǿârifîn, I-II, tür.yer.; Kureşî, el-Cevâhirü’l-muđıyye, I, 313-315; Câmî, Nefeĥât, s. 471-473; Devletşah, Teźkiretü’ş-şuǾarâǿ (nşr. Muhammed Ramazânî), Tahran 1366 hş., s. 144-151; Hândmîr, Ĥabîbü’s-siyer (nşr. M. Debîr Siyâkī), Tahran 1353 hş., III, 115-116; M. Fuad Köprülü, Türk Edebiyatında İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919), Ankara 1991, s. 216, 235-239; Abdülbâki Gölpınarlı, Mevlânâ Celâleddin, İstanbul 1952, tür.yer.; a.mlf., Mevlânâ’dan Sonra Mevlevîlik, İstanbul 1953, s. 29-62; a.mlf., Mevlevî Âdâb ve Erkânı, İstanbul 1963, s. 71, 85; a.mlf., “Mevlevîlik”, İA, VIII, 166; Gibb, HOP, I, 151-163; Rızâ Kulı Han Hidâyet, MecmaǾu’l-fuśaĥâǿ (nşr. Müzâhir Musaffâ), Tahran 1339 hş., II, 695; Nefîsî, Târîħ-i Nažm u Neŝr, I, 199; E. G. Browne, Ez SaǾdî tâ Câmî (trc. Ali Asgar Hikmet), Tahran 1351 hş., s. 200-201; Bedîüzzaman Fürûzanfer, Mevlânâ Celâleddin (trc. Feridun Nafiz Uzluk), İstanbul 1986, tür.yer.; Zebîhullah Safâ, Târîħ-i Edebiyyât der Îrân, Tahran 1371 hş., III/1, s. 448-472; III/2, s. 705-707; Hülya Küçük, Sultan Veled ve Maârifi, Konya 2005; H. Ritter, “Mevlânâ Celâleddin-i Rûmî ve Etrafındakiler”, TM, VII-VIII/1 (1942), s. 268-281; Veyis Değirmençay, “İntihânâme Mesnevisi’nde Mevlânâ ve Mevlevîlikle İlgili Anlatımlar”, Yedi İklim, sy. 84, İstanbul 1997, s. 53-58; Tahsin Yazıcı, “Sultan Veled”, İA, XI, 28-32; Reşat Öngören, “Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî”, DİA, XXIX, 444; Nuri Özcan, “Mevlevî Âyini”, a.e., XXIX, 464; Barihüda Tanrıkorur, “Mevleviyye”, a.e., XXIX, 468.

Veyis Değirmençay