ŞEVÂHİDÜ’n-NÜBÜVVE

(شواهد النبوّة)

Abdurrahman-ı Câmî’nin (ö. 898/1492) Hz. Peygamber’in nübüvvetinin delilleriyle ilgili Farsça eseri.

Tam adı Şevâhidü’n-nübüvve li-taķviyeti ehli’l-fütüvve olup Ali Şîr Nevâî’nin isteği üzerine 885 (1480) yılında yazılmıştır. Aynı müellifin meşhur mutasavvıfların biyografilerini içeren Nefeĥâtü’l-üns’ü bu eseri tamamlar mahiyettedir (krş. DİA, VII, 98). Kitabın telif amacının belirtildiği kısımdan sonra bir mukaddime, yedi bölüm (rükün) ve bir hâtimeden oluşan eserin mukaddimesinde nebî ve mürsel kelimelerine dair kısaca bilgi verilir ve mûcizelerin özelliklerinden bahsedilir. Ardından evliyanın kerameti, dine inanmayan kişilerden sâdır olan istidrâc ve mekr gibi hârikulâde olaylarla mûcize arasındaki farka temas edilir. Daha sonra Resûl-i Ekrem’in diğer peygamberlerden üstün oluşunun delilleri anlatılır. Eserin birinci bölümünde Hz. Muhammed’in doğumundan önce ortaya çıkan ve nübüvvetinin müjdecisi kabul edilen rivayetlere yer verilir. Bunlar arasında Tevrat, Zebûr ve İncil’de Hz. Muhammed’in peygamber olarak geleceğine dair işaretler, doğumundan önce çeşitli toplumlarda kabul gören rivayetler, onun ana rahmine düşmesinden doğumuna kadar geçen sürede meydana gelen olağan üstü haller, Fil Vak‘ası ve Ebrehe ordusunun helâk edilişi gibi hususlar sayılabilir.

İkinci bölümde Hz. Muhammed’in doğumundan nübüvvetine kadar olan süre içinde ortaya çıkan kırka yakın peygamberlik alâmeti konu edilmiştir. Doğumu esnasında annesi Âmine’de ve kendisinde görülen fevkalâde haller, iki kürek kemiği arasında bulunan nübüvvet mührü, kisrânın sarayının yıkılması, Mecûsîler’in ateşinin sönmesi ve Sâve gölünün yere batması gibi hadiseler, yanında kaldığı süre içinde sütannesi Halîme’nin karşılaştığı


olağan üstü olaylar, Ehl-i kitap’tan din âlimlerinin kendisini gördüklerinde beklenen nebî olduğunu anlamaları gibi alâmetler zikredilir. Eserin üçüncü bölümünde nübüvvetin başlangıcından hicrete kadar geçen dönemde nübüvvet delili olarak cereyan eden otuz beş hadise anlatılır. Hira dağında Hz. Muhammed’e vahiy gelmesi, durumdan haberdar edilen Varaka b. Nevfel’in onu müjdelemesi, Yemenli Ebü’l-Avâlim’in Benî Hâşim’den bir peygamberin geleceğini haber vermesi, İskenderiyeli hıristiyan bir din adamının onun nübüvvetiyle ilgili şehâdeti, Ömer b. Hattâb’ın Hz. Peygamber’i öldürmeye teşebbüs etmişken müslüman olması, Ebû Cehil’in kendisini öldürme girişimlerinin her defasında bir mûcizeyle engellenmesi, müslümanların Habeşistan’a hicreti, mi‘racdan sonra Mekkeli müşriklerin Resûl-i Ekrem’e Mescid-i Aksâ’ya dair sordukları sorulara cevap vermesi, Kur’an okurken cinlerin kendisini dinleyip iman etmesi bunlar arasında sayılabilir. Dördüncü bölümde Hz. Peygamber’in Medine’ye hicretinden vefatına kadar geçen zaman içinde meydana gelen 250’ye yakın hârikulâde olay nakledilmiştir. Bunlardan Resûlullah’ın Medine’de sevinçle karşılanması, ona iman edenlerle etmeyenlerin davranışları, Bedir, Uhud ve Hendek gazveleri, Hudeybiye Antlaşması, diğer gazveler, Mekke’nin fethi ve nihayet vefatı sırasındaki fevkalâde hadiseler zikredilebilir.

İki kısımdan meydana gelen beşinci bölümde de nübüvvete delâlet eden mûcizelerle Resûlullah’ın vefatından sonra gerçekleşen mûcizelere yer verilir. Yirmi rivayetten oluşan birinci kısımda Hz. Peygamber’in fizikî ve ruhî portresine temas edildikten sonra en büyük mûcizesi olan Kur’ân-ı Kerîm’in i‘câz yönü maddeler halinde açıklanmıştır. İkinci kısımda Resûl-i Ekrem’in haber verip vefatından sonra gerçekleşen otuz iki olay zikredilmiştir. Eserin altıncı bölümünde Allah nezdinde makbul kulların gösterdiği fevkalâde hadiselerin Peygamber’in mûcizeleri sayılacağı fikrinden hareketle ashaptan ve on iki imamdan zuhur eden hârikulâde olaylar ele alınır. Ashabın Kitap ve Sünnet’le sabit olan üstünlüğünden kısaca bahsedildikten sonra Hulefâ-yi Râşidîn’in, ardından on iki imamın ve Saîd b. Zeyd, Abdullah b. Abbas, Selmân-ı Fârisî, Hassân b. Sâbit, Ammâr b. Yâsir, Hâlid b. Velîd gibi yirmi üç sahâ-bînin faziletlerini konu alan rivayetlere yer verilir. Yedinci bölümde tâbiîn ve tebeu’t-tâbiînin fiillerinde Resûl-i Ekrem’in nübüvvetine delâlet eden fevkalâdelikler ele alınır. Bu bölümde Ebû Müslim el-Havlânî, Âmir b. Abdükays, Zâdân el-Kûfî, Saîd b. Müseyyeb, Saîd b. Cübeyr, Sıla b. Eşyem, Ömer b. Abdülazîz, Mutarrif b. Abdullah, Muhammed b. Münkedir, Süfyân es-Sevrî ve Abdullah b. Mübârek gibi kişilerin menkıbeleri anlatılır. Hâtimede Resûlullah’a ve onun getirdiği dinin esaslarına muhalefet edenlerin gerek Asr-ı saâdet’te gerekse sonraki zamanlarda uğradıkları felâketlerden örnekler verilir.

Şevâhidü’n-nübüvve, Hz. Muhammed’in hak peygamber olduğuna dair, bir kısmı “beşâirü’n-nübüvve” türüne giren nübüvvet öncesine ait olmak üzere siyer, İslâm tarihi ve menâkıb kitaplarında yer alan rivayetlerin bir araya getirilmesinden oluşmuştur. Eserde bulunan 500 kadar nakil içinde i‘câzü’l-Kur’ân ile mi‘racın vukuu gibi birkaçı dışında yüzlerce rivayetten hiçbiri kesin bilgi ifade etmez. Ancak Hz. Muhammed’in her yönüyle erişilmez (mu‘ciz) olan bir eserle insanları dine davet ettiği, kendi hayatında Arabistan yarımadası halkının bu davete icabet ettiği, daha sonraki asırlarda İslâm’ı benimseyenlerin dünya nüfusunun dörtte birine ulaştığı hususu inkâr edilemez bir gerçektir. Bu büyük olayın alt yapısını teşkil eden rivayetler bir bütünün parçalarını oluşturur. Bu açıdan bakıldığında Şevâhidü’n-nübüvve hidayet ve irşad mûcizelerini ihtiva eden bir eser niteliği kazanır; buna mânevî tevâtür de demek mümkündür.

Beyazıt Devlet Kütüphanesi ile (nr. 3410, 3698) Süleymaniye Kütüphanesi’nin değişik bölümlerinde (Âşir Efendi, Ayasofya, Cârullah Efendi, Fâtih, Pertev Paşa) on beş kadar nüshası bulunan Şevâhidü’n-nübüvve’nin çeşitli baskıları yapılmıştır (Hindistan 1279, 1288; Leknev 1876, 1882; nşr. Hasan Emîn, Tahran 1379). Eserin Senâî Mehmed Efendi ve Ahîzâde Abdülhalim tarafından yapılan Türkçe tercümelerinin yazmaları günümüze ulaşmıştır (meselâ bk. İÜ Ktp., TY, nr. 2447, 3468). Lâmiî Çelebi’nin yer yer ilâvelerle gerçekleştirdiği tercüme (Tercüme-i Şevâhidü’n-nübüvve) sekiz cüz ve bir cilt halinde basılmıştır (İstanbul 1293). Kâtib Çelebi’nin değerlendirmesine göre Ahîzâde’nin çevirisi dil ve üslûp bakımından ondan daha başarılıdır (Keşfü’ž-žunûn, II, 1066-1067). Eser Lâmiî Çelebi’nin tercümesinden faydalanılarak Şevahidü’n-nübüvve Tercümesi (nşr. Muzaffer Ozak, İstanbul 1958), Peygamberlik Müjdeleri (İstanbul 1969; İstanbul 1396/1976) ve Şevâhid-ün Nübüvve (İstanbul 2002) adıyla günümüz Türkçe’sine aktarılmış olup bu çevirilerde çeşitli hatalar bulunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Abdurrahman-ı Câmî, Şevâhidü’n-nübüvve, Süleymaniye Ktp., Pertev Paşa, nr. 311; Keşfü’ž-žunûn, II, 1066-1067; MuǾcemü’l-maħŧûŧâti’l-mevcûde fî mektebâti İstânbûl ve Ânâŧûlî (haz. Ali Rıza Karabulut), [baskı yeri ve tarihi yok], II, 742; Ömer Okumuş, “Câmî, Abdurrahman”, DİA, VII, 98.

Mustafa Öz