SEVÂD

(سواد)

İslâm tarihinde Aşağı Irak bölgesine verilen ad.

Araplar’ın, İslâm fetihleri sırasında çölün sarı kumlarından çıkıp Fırat-Dicle havzasındaki ekili, ağaçlık ve koyu yeşil alanı uzaktan gördüklerinde buraya “siyah” anlamında sevâd dedikleri kaydedilmektedir. Nitekim sulanabilen verimli, alüvyonlu tarımsal diğer bazı bölgeler için de sevâd kelimesi kullanılmıştır (Sevâd-ı Ürdün, Sevâd-ı Buhara vb.). Yahudi ve İran efsanelerinde ve İslâm tarihi kaynaklarında bölgenin Hz. Nûh’un tûfandan sonra ilk yerleştiği ve insan neslinin çoğaldığı yer olduğu nakledilmektedir. Bu bölge insanların ilk yerleşik medeniyeti kabul edilen Sumerler’den itibaren Akad, Bâbil, Med-Pers, Grek ve Sâsânîler gibi pek çok medeniyete beşiklik yapmıştır. İslâm fetihleri öncesinde burada Sâsânîler ile Güney Arabistan’dan gelip Hîre’de devlet kuran Lahmîler bulunuyordu.

Ortaçağ İslâm coğrafyacıları Fırat ve Dicle arasındaki bölgeyi genelde ikiye ayırmış, Bağdat’ın kuzeyinde kalan ve merkezi Musul yakınlarındaki Ninevâ şehri olan, tarihte Asurlular’ın yayıldığı alana karşılık gelen yere el-Cezîre, güneyde kalan ve Akad, Bâbil ve Sumer bölgesine karşılık gelen Mezopotamya’ya Sevâd demişlerdir. Sâsânîler buraya “Dil-i Îranşehr” (ülkenin kalbi), Abbâsîler “Sevâdü’l-ayn” (göz bebeğinin siyah kısmı) adını vermişlerdir. Kaynaklar kuzeyde Tikrît’ten güneyde Basra körfezine, doğuda Zağros dağlarının başladığı Hulvan’dan Bağdat’ın kuzeyinden geçerek batıda çölün başladığı Kādisiye yakınlarındaki Uzeyb’e kadar uzanan bölgeyi Sevâd olarak kabul ederler. Orta kısımda Vâsıt ve Tîb, kuzeyde Enbâr-Sinn, güneyde ise Basra ile Cübbe hattındaki sulanabilen verimli bölge bulunmaktadır. Güneyden kuzeye doğru oldukça hafif bir eğim nehir sularının durgun akışına ve nehir sulamasına imkân verir. Kuzeyden güneye en uzun noktası 160 fersah (960 km.), doğudan batıya en geniş noktası 80 fersahtır (480 km.).


Hz. Ömer zamanında bölgenin alanı 36 milyon cerîb (yaklaşık 50.000 km²) olarak ölçülmüştü. Fırat ve Dicle’nin taşıdığı alüvyonlu toprak Sumerler’den beri verimliliğin ve bereketin kaynağı olmuştur. Bölgenin tam ortasında Fırat ve Dicle taşkınları ile oluşmuş, sulu tarım yapılan çiftliklere imkân vermesiyle ekonomik ve sosyal bakımdan bölgenin tarihinde çok belirleyici olmuş 32.400 km² genişliğinde bir bataklık (batîha) bulunmaktadır. İslâmî dönemde Sevâd üç kısma ayrılmıştır. Bataklığın kuzeyi ile Enbâr arasında kalan, en mâmur ve gelişmiş bölgeyi oluşturan kısmına Sevâdülkûfe, Dicle havzası boyunca uzanan, doğusunu Meysan, batısını Kûfe bataklıkları ve kuzeyini Nehrevan’ın oluşturduğu kısma Sevâdülvâsıt adı verilmiştir. Bataklığın güneyinden denize kadar 160 km. boyunca uzanan, binlerce sulama kanalı ve çiftliğin oluşturduğu, nehirlerin taşıdığı alüvyonların deltayı doldurduğu verimli alanda Sevâdülbasra bulunur. Buraya Dicletülavrâ da (Şattülarab) denir.

Sevâd’ın fethi için ilk akınlar Hz. Ebû Bekir döneminde başladı. İlk olarak Hîre, Bânikyâ, Ülleys gibi yerler barış yoluyla fethedildi. 12 (634) yılında Hâlid b. Velîd kumandasında başlayan düzenli seferler Hz. Ömer döneminde Ebû Ubeyd es-Sekafî ile devam etti. Köprü savaşında müslümanların ağır bir yenilgiye uğraması üzerine Hz. Ömer, Cerîr b. Abdullah el-Becelî’yi kabilesiyle birlikte Sevâd bölgesine gönderdi. Bu arada halife kabileleri cihada çağırarak oluşturduğu ordunun başına Sa‘d b. Ebû Vakkās’ı getirdi. Daha önce burada bulunan Müsennâ b. Hârise ve Cerîr b. Abdullah, Sa‘d b. Ebû Vakkās’ın kumandasında birleşerek Kādisiye’de Sâsânî ordusunu mağlûp etti (15/636). Sâsânî ordusuyla ertesi yıl yapılan Celûlâ savaşında Sâsânî ordusunun bir defa daha yenilgiye uğratılması bölgenin fethinde bir dönüm noktası oldu ve Sevâd’ın büyük bir kısmı ele geçirildi. 21 (642) yılındaki Nihâvend savaşı ile Sevâd’ın fethi tamamlandı ve müslümanlar buraya yerleşmeye başladı.

Hz. Ömer’in emriyle 14 (635) yılında bölgenin güneyinde Basra, 17 (638) yılında Kûfe şehri kuruldu. Başlangıçta askerî garnizon olarak düşünülen bu şehirler kısa süre içinde bölgenin dinî, siyasî, iktisadî ve kültür merkezi haline geldi. Fetihten sonra askerlerin Sa‘d b. Ebû Vakkās’tan bu zengin toprakların kendilerine ganimet olarak dağıtılmasını istemeleri uzun süre tartışma konusu oldu. Hz. Ömer, Kādisiye savaşına katılan Becîle kabilesine fetih gerçekleştiği takdirde Sevâd topraklarının dörtte birini vermeyi vaad etmiş, savaştan sonra da sözünü tutmuştu. Ancak Basra çevresinde ihya yoluyla imara açılan ve barış yapan kalelerin arazileri hariç (Bânikyâ, Ülleys vb.), bu toprakların tamama yakını savaşla fethedildiğinden mülkiyet hakkının ümmete ait olduğu hükmüne varıldı; daha önce Becîle kabilesine verilen topraklar geri alınarak eski sahiplerine iade edildi. Hz. Ömer, Nihâvend savaşından bir yıl sonra (22/643) Sevâd topraklarının alanının tesbiti, burada çalışan nüfusun belirlenmesi ve vergi miktarlarının tayini için Osman b. Huneyf’i Dicle’nin batı, Huzeyfe b. Yemân’ı doğu tarafına gönderdi. Sevâd hakkında kaynaklar özel bir ilgiyle bilgi toplamış, bölgede cizye vermeye muktedir 500.000 erkek çiftçinin bulunduğu, Medâin ile Celûlâ arasındaki bölgede ise 170.000 kişinin yaşadığı tesbit edilmiştir. Bu ölçüm ve hesaplar sonucu belirlenen vergilerle ilk yıl 100 milyon, ikinci yıl 128 milyon dirhem vergi toplandı. Ayrıca önceden Sâsânîler’e ait olup fetihten sonra Savâfî denilen geniş devlet çiftlikleri devletleştirilerek gelirleri müslümanlara atıyye olarak dağıtıldı. Hz. Ali dönemindeki Cemel ve Sıffîn savaşları, Hâricî ayaklanmaları gibi büyük siyasî çatışmalar Sevâd bölgesinde meydana geldi.

Sevâd’da kurulan Kûfe ve Basra ile Emevîler’ce kurulan Vâsıt şehirlerinin etrafındaki sahipsiz araziler Hz. Osman’dan itibaren iktâ yoluyla yöneticilerin eline geçmeye başladı. Muâviye b. Ebû Süfyân zamanında tarım alanları oluşturmak için bölgedeki büyük bataklığın kurutulması ve eski su kanal yataklarının yeniden açılmasıyla başlayan çalışmalar Ziyâd b. Ebîh, Haccâc b. Yûsuf, Hâlid b. Abdullah el-Kasrî, Ömer b. Hübeyre gibi Irak valileri tarafından sürdürüldü. Emevîler döneminin sonuna gelindiğinde bölgede irili ufaklı 120.000 sulama kanalı vardı. Emevîler’in son devirlerinde Sevâd’da Kureyş ileri gelenlerinden ve askerî liderlerden oluşmuş, geniş topraklara sahip bir sınıf ortaya çıktı. Bu toprak sahipleri siyasal olayların yanı sıra bölgenin sosyal ve ekonomik gelişmesinde de belirleyici rol oynadı. Çiftliklerde ihtiyaç duyulan emek gücü topraksız köylüler ve köleler vasıtasıyla karşılandığından zamanla bölgede çok sayıda köle ve köylü isyanı ortaya çıktı.

Abbâsîler dönemine gelindiğinde öteden beri uygulanan vergi sistemi çiftçileri zor durumda bıraktı ve devletin en çok vergi topladığı bölgedeki ziraî sistemi çökme aşamasına getirdi. Bundan dolayı bu devirde toprağın büyüklüğünü esas alan vergi sistemi (mesâha) terkedilerek vergilerin üründen alınması usulü (mukāseme) getirildi. Ancak Ebû Yûsuf’un ifadelerinden, bu dönemde şehirlere göç ve başka sebeplerle bölgede yaşayan çiftçi nüfusunda Hz. Ömer dönemine göre ciddi bir azalma olduğu, buna bağlı olarak ekili alanların daraldığı anlaşılmaktadır. Abbâsîler döneminde Emevîler devrinde kurulan sulama sistemine dayalı olarak üretim yapan çiftlikler, dış pazarlara ve Sevâd’daki kalabalık şehir tüketimine yönelik üretim yapan birimler haline dönüşerek gelişimini sürdürdü. Sevâd’ın en güney kısmında Basra bölgesinde meydana gelen Zenc isyanı (869-892), bu tür büyük çiftliklerde çalıştırılmak üzere Afrika’dan getirilen ve toplu halde zor şartlar altında çalıştırılan köleler tarafından çıkarılmıştı.

Abbâsîler devrinde Sevâd’da bazı vergi ve toprak düzenlemeleri yapıldı. Bunların ilki Halife Ebû Ca‘fer el-Mansûr zamanında Hammâd et-Türkî başkanlığında yapılarak uygulaması Halife Mehdî-Billâh zamanında gerçekleşti. Ebû Yûsuf’un Kitâbü’l-Ħarâc’ında Hârûnürreşîd zamanında bölgede uygulanan vergi ve toprak sisteminden kaynaklanan sorunların ayrıntılı bir tasviri bulunmaktadır. Ayrıca İbn Hurdâzbih ve Kudâme b. Ca‘fer’in vergi listelerinde Sevâd bölgesindeki yerleşim yerleri, köyler, ödedikleri vergiler ve nüfus yapılarına kadar ayrıntılı bilgiler yer almaktadır. Kaynaklarda Sevâd bölgesinden toplanan vergi miktarlarıyla ilgili farklı rakamlar verilmekle birlikte ortalama olarak Hz. Ömer döneminde 100-128 milyon, Muâviye zamanında 120 milyon, Irak Valisi Ubeydullah b. Ziyâd zamanında 145 milyon, Haccâc b. Yûsuf zamanında 118 milyon, Yezîd b. Abdülmelik zamanında 100 milyon dirhem vergi toplandığı belirtilmektedir. Sâsânîler devrinde ise bölgeden 150 milyon dirhem vergi toplanıyordu. Abbâsîler dönemine ilişkin olarak Kudâme b. Ca‘fer ve İbn Hurdâzbih’in aktardığı 204 (819) yılına ait vergi icmallerine göre ortalama 130 milyon dirhem civarında vergi toplandığı anlaşılmaktadır. IV. (X.) yüzyıl müelliflerinin eserlerinde Sevâd’ın yerini Irak kelimesinin almaya başladığı dikkati çekmektedir. En eski medeniyetlere beşiklik eden bu verimli coğrafya İslâm medeniyetinin en önemli bölgelerinden biri olmuştur. Basra, Kûfe, Vâsıt, Bağdat, Sâmerrâ gibi Ortaçağ’ın en kalabalık ve zengin şehirlerinin Sevâd bölgesinde gelişmesi bu coğrafyanın ekonomik ve kültürel zenginliğiyle doğrudan ilişkilidir.


BİBLİYOGRAFYA:

Ebû Yûsuf, Kitâbü’l-Ħarâc, Kahire 1382, s. 47-56, 105 vd.; Yahyâ b. Âdem, Kitâbü’l-Ħarâc (nşr. Ahmed M. Şâkir), Beyrut 1979, s. 49-54; Ebû Ubeyd Kāsım b. Sellâm, Kitâbü’l-Emvâl (nşr. Muhammed İmâre), Beyrut-Kahire 1409/1989, tür.yer.; Belâzürî, Fütûĥ (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ - Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 337-349, 384-423; İbnü’l-Fakīh, Kitâbü’l-Büldân (nşr. Yûsuf el-Hâdî), Beyrut 1416/1996, s. 377-394; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 5-15; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), bk. İndeks; Kudâme b. Ca‘fer, el-Ħarâc (Zebîdî), s. 162, 367-368; İstahrî, Mesâlik (de Goeje), s. 78-88; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), III, 309-312; M. G. Morony, Iraq After the Muslim Conquest, Princeton 1984, bk. İndeks; a.mlf., “Landholding and Social Change: Lower al-ǾIrāq in the Early Islamic Period”, Land Tenure and Social Transformation in the Middle East (ed. Tarif Khalidi), Beirut 1984, s. 211-222; Abdülazîz ed-Dûrî, Târîħu’l-ǾIrâķı’l-iķtisâdî fi’l-ķarni’r-râbiǾi’l-hicrî, Beyrut 1986, s. 17, 24, 37, 68, 187-188; Mustafa Fayda, Hz. Ömer Zamanında Gayr-ı Müslimler, İstanbul 1989, s. 42-46; Sâlih Ahmed el-Alî, Dirâsât fi’l-idâre fi’l-Ǿuhûdi’l-İslâmiyyeti’l-ûlâ, Bağdad 1410/1989, s. 172-178; a.mlf., “A New Version of Ibn al-Mutarrif’s List of Revenues in the Early Times of Harun al-Rashid”, JESHO, XIV (1971), s. 303 vd.; Mustafa Demirci, İslamın İlk Üç Asrında Toprak Sistemi, İstanbul 2003, tür.yer.; a.mlf., “Emevîler Devrinde Aşağı Irak’ta (Sevâd) Büyük Çiftliklerin Doğuşu ve Gelişimi”, İSTEM: İslâm, San’at, Tarih, Edebiyat ve Mûsıkîsi Dergisi, sy. 9, Konya 2007, s. 61-82; P. G. Forand, “The Status of the Land and Inhabitants of the Sawād During the First Two Centuries of Islām”, JESHO, XIV (1971), s. 25-37; Ali Muhammed Meyyâh, “Arżu’s-Sevâd”, MMİIr., XLI/1 (1990), s. 227-293; H. H. Schaeder, “Sawād”, EI² (İng.), IX, 87.

Mustafa Demirci