SENÛSÎ, Ahmed Şerîf

(أحمد الشريف السنوسي)

Seyyid Ahmed eş-Şerîf b. Muhammed eş-Şerîf b. Muhammed b. Alî es-Senûsî (1873-1933)

Senûsiyye tarikatı şeyhi.

Senûsiyye tarikatının merkez zâviyesinin bulunduğu Cağbûb’da doğdu. Tarikatın kurucusu Seyyid Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin torunu, Muhammed Şerîf es-Senûsî’nin oğludur. Cağbûb’da babası ve amcası Muhammed Mehdî es-Senûsî’nin yanı sıra Seyyid Ahmed er-Rîfî, Muhammed Mustafa et-Tilimsânî ve İmrân b. Bereke gibi Senûsî tarikatına mensup âlimlerden dinî ilimleri tahsil etti. Senûsiyye tarikatının lideri olan amcası Muhammed Mehdî ve babasının gözetiminde yetişti. Amcası tarikatın merkez zâviyesini Cağbûb’dan Kufra’ya taşırken ona önemli sorumluluklar yükledi. Sahrâ bölgesinde Fransızlar’a karşı yürütülen cihad hareketi içinde yer aldı. Amcasının 1902 yılında vefatı üzerine tarikatın üçüncü şeyhi olarak cihad hareketinin sorumluluğunu üstlendi.

Ahmed Şerîf es-Senûsî, Kânim’in Fransızlar tarafından işgal edilmesi yüzünden tekrar Senûsî saflarına katılan Vedây sultanı ile birlikte önce Fransızlar’a karşı büyük başarılar kazandı. Ancak Fransızlar’ın 1906-1907 yıllarında Kavar, Bilma, Ayn Kelek’te gerçekleştirdikleri saldırılar Ahmed Şerîf’in Vedây’daki etkinliğini giderek azalttı. Fransız işgalinin yayılmasıyla bölgedeki zâviyeler yakılıp yıkıldı. Ağır kayıplar veren Ahmed Şerîf liderliğindeki Senûsî kuvvetleri siyasî güçlerini kaybettiler. Fransızlar’ın bu hareketinin Senûsîler’e değil aslında İslâm’a yapılan bir saldırı olduğu konusunda Osmanlı hükümetini bilgilendiren Ahmed Şerîf’in teşebbüsleri sonucu Kufra kaymakamının liderliğinde Borku’da düzenli bir ordu oluşturuldu. Ahmed Şerîf, Eylül 1911’de Trablusgarp’ın İtalya tarafından işgal edilmeye başlanması üzerine Fransızlar’a karşı dokuz yıldan beri sürdürdüğü mücadelenin ardından İtalyanlar’a karşı cihada ağırlık verdi. Tobruk, Derne, Bingazi ekim ayında işgal edildi. Bu ilk saldırılar sırasında sahil kesimindeki Osmanlı garnizonları iç bölgelere çekildi. Bu sırada Ahmed Şerîf liderliğinde Banino’da direnişi örgütlemek üzere bir toplantı yapıldı. Oluşturulan kuvvetlerin başına Bingazi Senûsî Zâviyesi şeyhi Ahmed el-Îsevî getirildi. Senûsî ihvanı ve yerli halk, iki ay sonra Mısır’dan Derne bölgesine gelen Enver Bey (Paşa) ve aralarında Mustafa Kemal’in de bulunduğu Osmanlı subayları tarafından askerî eğitime tâbi tutuldu. Mart 1912’de Senûsî ihvanı Bingazi’ye saldırarak İtalyanlar’ı zor duruma düşürdü. Öte yandan Enver Bey kumandasındaki birlikler Derne’ye büyük bir saldırı düzenledi. Balkan Savaşı’nın patlak vermesi sebebiyle zor durumda kalan Osmanlı Devleti’nin Eylül 1912’de İtalya ile müzareke masasına oturması ve Ekim 1912’de Uşi (Ouchy) Antlaşması’yla Libya’dan çekilmeyi kabul etmesi, 1912 yılının başlarından beri kendisine yapılan anlaşma tekliflerini ısrarla reddeden ve Osmanlı yetkililerini sürekli uyararak işgal ettikleri topraklardan çekilmedikleri sürece İtalyanlar’la barış görüşmesi yapılmamasını isteyen Ahmed Şerîf üzerinde büyük bir hayal kırıklığı yarattı. Enver Bey, Cağbûb Zâviyesi’ne gelip Ahmed Şerîf’e Osmanlı Devleti’nin Trablusgarp’tan çekilme sebeplerini anlatmaya çalıştıysa da Ahmed Şerîf gerekçeler ne olursa olsun anlaşmanın kendisini bağlamayacağını, bu durumu kabullenemediğini söyledi.

Bu olaydan sonra Ahmed Şerîf yazışmalarını “el-hükûmetü’s-seniyyetü’l-celîle” mührüyle imzalamaya başladı. O bununla, artık İtalyanlar’a karşı direnişin kendisi ve Senûsî tarikatı mensupları tarafından yürütüleceğini ilân ediyordu. Bölgedeki zâviye şeyhlerine ve kabile liderlerine mektuplar yazarak savaşa hazır olmalarını emretti. Ayrıca Osmanlı devlet erkânına ve İslâm dünyasındaki diğer liderlere gönderdiği mektuplarda âcilen yardımda bulunmalarını istedi. Ahmed Şerîf’in bu çağrısı İslâm dünyasında geniş yankı uyandırmakla birlikte bir miktar tıbbî yardım dışında önemli bir destek gelmedi. Enver Bey ve gönüllü Osmanlı subaylarının cepheden ayrılmasından sonra direniş hareketinin kumandasını üzerine alan Ahmed Şerîf kısa zamanda büyük başarılar kazandı. 16 Mayıs 1913’te General Mombretti kumandasındaki İtalyan ordusunu ağır bir yenilgiye uğrattı. İtalyanlar’ın direnişi kırmak için hakkında yalan ve iftira dolu söylentiler çıkarmaya başlamaları üzerine bir beyannâme yayımladı. Aynı tarihlerde çıkan Buġyetü’l-müsârid fî aĥkâmi’l-mücâhid fi’l-ĥaŝ Ǿale’l-cihâd (Kahire 1332) adlı risâlesindeki görüşlerin tekrarlandığı bu beyannâmede yabancı bir devletin hâkimiyetinde bulunmayı reddettiğini kesin bir dille vurguladı. Senûsî direnişi bütün ülkede başarıyla devam ederken İtalyanlar Ahmed Şerîf’e muhalif kabile reisi Ramazan eş-Şitâvî’ye para vererek direnişi kırmaya çalıştılar. Sirt istikametinde ilerlemeye çalışan İtalyanlar 29 Nisan 1915’te ağır bir yenilgiye uğratıldı. Ahmed Şerîf bu zaferle Sirenayka’nın iç kısımlarıyla Trablurgarp bölgesini denetimi altına aldı. Öte yandan Osmanlı Devleti Kasım 1914’te Almanya, Avusturya-Macaristan ile birlikte İngiltere, Fransa ve Rusya’ya karşı savaş ilân ederek I. Dünya Savaşı’na katılmıştı. İtalya’nın da 1915’te İngiltere, Fransa ve Rusya’nın yanında savaşa girmesiyle Ahmed Şerîf kendini I. Dünya Savaşı’nın içinde buldu. Ahmed Şerîf’in başarılarının farkında olan Osmanlı Devleti İtalya’nın savaşa katılmasından sonra kendisine Trablusgarp ve Bingazi valiliği pâyesini verdi. Bu olayın ardından bölgede ona halife nâibi sıfatıyla bakılmaya başlandı. Bir Alman denizaltısıyla İstanbul’dan silâh, cephane, erzak yardımında bulunuldu. Denizaltıda bulunan Enver Bey’in kardeşi Nûri Bey ile bazı Osmanlı subayları da bölgeye intikal ettiler. Osmanlı ve Alman subayları, yıllardır Fransız ve İtalya ile savaşmakta olan Ahmed Şerîf’e Mısır’da İngilizler üzerine saldırması konusunda ısrar ettiler. Ahmed Şerîf, bu ısrarlar sonunda Senûsî kuvvetlerine İngilizler’e saldırı emrini vermek zorunda kaldı. Osmanlı-Senûsî kuvvetleri başlangıçta başarılı oldu, 1915 Kasımın da Sellûm ele geçirildi. Ancak İngilizler 24 Mart 1916’da Sellûm’u geri aldılar. Kuvvetlerinin ağır kayıplar vermesi üzerine Ahmed Şerîf kendisine sâdık Senûsî kabilelerinin bulunduğu Farfaro’ya kadar geri çekildi. İngilizler’e karşı girişilen bu hareket Senûsîler’in ağır yara almasına, Ahmed Şerîf’in siyasî gücünü büyük ölçüde yitirmesine sebep oldu. Önce Cağbûb’a,


ardından Sirtika’ya gitti. Amacı Trablusgarp bölgesine geçip direnişi orada sürdürmekti. Ancak Nûri Bey ile Süleyman Bârûnî, ondan önce gidip bölgeyi Senûsî karşıtlarından Ramazan eş-Şitâvî’ye bağladılar. Böylece Ahmed Şerîf’in elinde önemli bölge olarak Sirenayka kaldı. Ahmed Şerîf, bir süre sonra bütün askerî ve siyasî yetkilerini amcası Seyyid Mehdî’nin oğlu Muhammed İdrîs’e devredip kendisi tarikatın mânevî lideri olarak kaldı. Bu dönemde Ahmed Şerîf ile, Osmanlılar’a karşı İngilizler’le beraber olmayı ve bu sayede İtalyanlar’la anlaşmaya varmayı tercih eden yeğeni Muhammed İdrîs (I. İdrîs) arasında görüş ayrılığı ortaya çıktı.

Ahmed Şerîf, I. Dünya Savaşı sonlarında başkumandan Enver Paşa’nın emriyle Teşkilât-ı Mahsûsa mensuplarından Hüsâmeddin (Ertürk) ve Askerî Temyiz Mahkemesi reisi Yûsuf Şetvan tarafından İstanbul’a davet edildi. Sirte körfezindeki Ukayle’den bir Alman denizaltısına bindirilip Avusturya’nın Pola Limanı’na, oradan Balkan treni ile 30 Ağustos 1918’de İstanbul’a getirildi. Beraberinde Senûsî şeyhlerinden Muhammed ez-Zâvî, Mısırlı binbaşı Muhammed Sâlih Bey, dervişlerinden Sâlih Ebû Urkûb es-Senûsî, özel doktoru binbaşı Abdüsselâm Bey bulunuyordu. Avusturya’nın Pola Limanı’na varınca Alman İmparatoru Wilhelm tarafından Berlin’e davet edildiyse de Alman propagandasına alet edileceğini sezdiği için rahatsızlığını bahane ederek bu teklifi geri çevirdi. Ahmed Şerîf, İstanbul’a gelişinin ikinci günü VI. Mehmed’in (Vahdeddin) Eyüpsultan’da yapılan kılıç kuşatma merasiminde yeni padişaha kılıç kuşattı, kendisine vezirlik pâyesi ve paşa rütbesi verildi. 2 Eylül’de Sadrazam Talat Paşa, Şeyhülislâm Mûsâ Kâzım Efendi ve Harbiye Nâzırı Enver Paşa’yı makamlarında ziyaret etti. Şeyhin İstanbul’a gelişine dönemin yayın organlarında geniş yer verildi. Enver Paşa’nın asıl amacının İslâm dünyasında büyük nüfuzu olan Ahmed Şerîf’i İslâm ülkelerine göndermek olduğu, ancak Vahdeddin’le anlaşmazlığı yüzünden bu tasarısını gerçekleştiremediği, Vahdeddin’in Ahmed Şerîf’in Hicaz seyahatine ilişkin hazırlanan programı iptal ederek onun İngilizler’e karşı kullanılması planını bozduğu kaydedilmektedir. Öte yandan Enver Paşa’nın Sultan Mehmed Reşad’ı halifeliği Ahmed Şerîf’e devretmekle korkutarak kontrol altına almak istediği, 1914 yılı sonunda Ahmed Şerîf’e bütün Afrika müslümanlarını ayaklandırması karşılığında hilâfet makamına getirileceğinin vaad edildiği öne sürülmektedir.

Topkapı Sarayı’nda misafir edilen Şeyh Ahmed Şerîf’in İstanbul hükümeti nezdindeki saygınlığı Vahdeddin’in İngiliz yanlısı dış politika izlemesi sebebiyle giderek azaldı. Vahdeddin, Mondros Mütarekesi’nin imzalanmasından sonra şeyhin maiyetiyle birlikte Bursa’da ikamet etmesini emretti. 5 Kasım 1918’de Bursa’ya giden Ahmed Şerîf, burada kaldığı süre içinde Ali Fuat Cebesoy gibi Mustafa Kemal Paşa’nın yakın arkadaşlarıyla ve Celâl Bayar gibi Kuvâ-yı Milliye liderleriyle görüşmeler yaptı. Bursa’nın Yunan ordusu tarafından işgali üzerine (8 Temmuz 1920) 17 Temmuz’dan itibaren bir süre Konya’da ikamet ettikten sonra 15 Kasım 1920’de Ankara’ya gelerek 25 Kasım’da Mustafa Kemal ile bir yemekte buluştu. Bu on günlük süre içinde neler konuşulduğuna dair bir belge bulunmamakla birlikte son görüşme sırasında irat ettikleri nutuklar günümüze ulaşmıştır (Ertürk, s. 483-485; Bayar, II, 490-494). Ahmed Şerîf’in Mustafa Kemal ile ilişkileri bayram tebrikleri ve hediyeler dolayısıyla basına da yansımıştır. Onun Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanı ve Başkumandan Mustafa Kemal’e mücevher kakmalı bir kılıçla üzeri âyet ve hadislerle süslenmiş bir kemer hediye ettiği, Mustafa Kemal’in bu hediyeleri Çankaya Köşkü’ndeki bir odaya astırdığı bilinmektedir.

Ahmed Şerîf, Millî Mücadele sırasında 18 Şubat 1921 Cuma günü Sivas’ta Câmi-i Kebîr’de toplanan Büyük İslâm Konferansı’nda başkanlık yaptı. Konferansın amacı, İslâm birliğini kurabilmek için müslüman devletlerin bu doğrultuda çalışmalarını sağlamaktı. Ahmed Şerîf’in kongredeki konuşması Sebîlürreşâd mecmuasında yayımlandı. Onun, halifenin ve Osmanlı hükümetinin ricası üzerine Kuvâ-yı Milliyeciler’i ve Anadolu hükümetini padişaha bağlılık ve itaate davet göreviyle Ankara’ya gittiğini ileri sürenler bulunmakla birlikte Eskişehir’den Mustafa Kemal’e gönderdiği 29 Kasım 1920 tarihli Hâkimiyet-i Milliye gazetesinde yayımlanan, “Din ve vatanın muhafazasını gaye edinen zât-ı âlîlerinin ve Büyük Millet Meclisi’nin nihaî saadete erişmesini niyaz eder” cümlesiyle biten telgrafı ve II. İnönü zaferinden sonra yine Mustafa Kemal’e gönderdiği, “Mahsus gözlerinizden öper ve arz-ı hürmet eylerim, biz tek bir şahıs gibiyiz, aramızda ayrılık görmüyorum” diye başlayıp, “Düşmanın bozguna uğrayarak perişan olduğunu evvelce rüya âleminde görmüş ve bunun müjdesini zât-ı devletlerine arzetmiştim” diye devam eden tebrik telgrafı (Koloğlu, s. 125, 133) onun Millî Mücadele’nin ve Mustafa Kemal’in yanında olduğunu göstermektedir. Mustafa Kemal’in İslâm ülkelerindeki halkların dinî duygularını kendilerine karşı kullanma konusunda Ahmed Şerîf es-Senûsî ile anlaştığını öğrenen İngiliz istihbaratı kendisini yakından izlemeye başladı. İngiliz istihbaratının önemli bir ismi olarak İstanbul’a gelen ve oradan Ankara’ya geçen Mustafa Sagīr’in görevlerinden biri Şeyh Senûsî’nin hareketlerini takip etmekti.

Ankara hükümeti, Irak’taki Arap aşiretlerini İngiltere’ye ve Kral Faysal’a karşı birleştirmek amacıyla Ahmed Şerîf es-Senûsî’nin yardımına başvurdu. 1921 yılı ilkbaharında bölgedeki Arap ve Kürt aşiret reisleriyle buluşan Ahmed Şerîf onlardan yabancı güçlere karşı koymalarını istedi, kendilerine mükâfat olarak unvanlar ve bağışlar verileceği vaadinde bulundu. Ayrıca İngilizler’e ve Kral Faysal’a ağır bir üslûpla saldıran broşürler bastırıp özellikle Musul ve Irak’ın diğer bölgelerine gönderdi. Amacı, Ankara hükümetinin görüşlerini Irak’taki Arap aşiretleri arasında yayarak Ankara hükümetiyle aşiret şeyhleri arasında bir anlaşma zemini oluşturmaya çalışmaktı.

Millî Mücadele’yi yöneten kişileri İslâm dünyasının kahraman evlâtları olarak gören Ahmed Şerîf, Lozan Konferansı sırasında Türkiye’nin bugünkü Irak sınırına yakın bölgelerde Türk tezleri doğrultusunda çalışmaya devam etti. Konferans esnasında Musul sorunu çıkmaza girdiğinde Mustafa Kemal’in Musul cephesindeki bir likleri teftiş için Fevzi Paşa, yardımcıları Galib ve Âsım paşalar ve Şeyh Ahmed Şerîf es-Senûsî ile birlikte Musul’a gideceği duyuldu. Böyle bir teftiş seyahati gerçekleşmedi, ancak Ahmed Şerîf es-Senûsî Ocak 1923’te Musul bölgesine seyahat etmek üzere Diyarbakır’a gitti. Ankara Garı’nda Başvekil Rauf (Orbay), Millî Müdafaa vekili Kâzım (Özalp) paşalar, Afgan sefiri Ahmed Han ve önde gelen birçok kişi tarafından uğurlandı. Onun muhtemel Kürt ayaklanmasını önlemek için daha önceleri de Kürtler’in yoğun olduğu bölgeye gönderildiği, ancak başarısız olup hapsedildiği Amerika Birleşik Devletleri temsilcisi tarafından kaleme alınan raporda belirtilmekteyse de bu konuda elde başka bilgi bulunmamaktadır. Böyle bir haberin, onun Kürtler arasındaki propanganda faaliyetlerini etkisiz kılmak isteyen İngiliz istihbarat servisinin karşı propagandası olduğu


söylenebilir. Bu bölgeye yakın bir yer olan Antep’te halk arasında Şeyh Ahmed es-Senûsî’nin geçtiği toprağı düşmanın istilâ edemeyeceğine inanılması onun mânevî etkisi kadar bu etkiyi kırmanın ne kadar önemli olduğunu da göstermektedir.

Cumhuriyet’in ilânından sonra sessiz kalmayı tercih eden Ahmed Şerîf es-Senûsî, Mersin’in bir hıristiyan köyünde zorunlu ikamete tâbi tutuldu. Lozan Antlaşması’nın ardından Türkiye’de ikameti İtalyanlar’ı rahatsız etti. Hükümet, 1926 yılında Osmanlı hânedanı mensuplarıyla yakın temas içinde bulunduğu gerekçesiyle Türkiye’den ayrılmasını istedi. Türkiye’den ayrıldıktan sonra Şam’a giden Ahmed Şerîf, burada bir süre Emîr Abdülkādir el-Cezâirî’nin torunu Emîr Saîd’in konuğu oldu. Ahmed Şerîf’in gördüğü ilgiden rahatsız olan Fransa güdümündeki Suriye hükümeti onun yirmi dört saat içinde Suriye’yi terketmesini istedi. Filistin’e geçen Ahmed Şerîf’in buradaki faaliyetleri İngilizler’i rahatsız edince Hicaz’a gitmek zorunda kaldı. Onun Mekke’ye gelişi Kral İbn Suûd’u tedirgin etti. Bir süre sonra Yemen İmamlığı ile Suûd Krallığı arasında tampon bölge olan Asîr’e çekilen Ahmed Şerîf es-Senûsî 10 Mart 1933 tarihinde Medine’de vefat etti.

Eserleri. 1. Buġyetü’l-müsârid fî aĥkâmi’l-mücâhid fi’l-ĥaŝ Ǿale’l-cihâd (Kahire 1332). 2. el-Envârü’l-ķudsiyye fî muķaddimeti’ŧ-ŧarîķati’s-Senûsiyye (İstanbul 1339-1342). Senûsiyye tarikatının silsilesi, âdâb ve erkânıyla virdlerine dair bir eserdir. 3. el-Füyûżâtü’r-rabbâniyye fî icâzeti’ŧ-ŧarîķati’s-Senûsiyyeti’l-Aĥmediyyeti’l-İdrîsiyye (İstanbul 1339-1342). Ahmed Şerîf’in ders okuyup icâzet aldığı hocalarıyla şeyhlerinin isimlerini içeren risâlenin sonunda müellifin Senûsiyye tarikatına dahil olmak isteyenleri tarikatın evrâdını okumayı sürdürmeleri şartıyla tarikata kabul ettiğini belirten bir notu bulunmaktadır. Ahmed Şerîf’in ayrıca ed-Dürrü’l-ferîdü’l-vehhâc fî riĥle mine’l-Caġbûb ile’t-Tâc, el-Kevkebü’z-zâhir fî semâǿin mücelli’ž-žalâmi’l-Ǿâkir, Fevzatü’l-mevâhibi’l-mâlikiyye adlı eserlerinin bulunduğu kaydedilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Hüseyin Vassâf, Sefîne, I, 318-320; M. Fuâd Şükrî, es-Senûsiyye: Dîn ve devlet, Kahire 1948; Celâl Tevfik Karasapan, Libya, Trablusgarp, Bingazi ve Fizan, Ankara 1960, s. 212-227; Şekîb Arslan, “Seyyidî Aĥmed eş-Şerîf es-Senûsî”, Muħtârât min edebi’l-ǾArab (nşr. Ebü’l-Hasan Ali en-Nedvî), Beyrut 1965, s. 180-187; Hüsamettin Ertürk, İki Devrin Perde Arkası (nşr. Samih Nafiz Tansu), İstanbul 1969, s. 185-190, 482-487; G. Jaschke, Yeni Türkiye’de İslâmlık (trc. Hayrullah Örs), Ankara 1972, s. 116; Stoddard, Ĥâżirü’l-Ǿâlemi’l-İslâmî, I, 129, 140, 198; II, 374; Kadir Mısıroğlu, Kurtuluş Savaşında Sarıklı Mücahidler, İstanbul 1977, s. 371; Orhan Koloğlu, Mustafa Kemal’in Yanında İki Libyalı Lider: Ahmed Şerif - Süleyman Baruni, Ankara 1981; Ahmed Emin, “Büyük Millet Meclisi Reisi Müşir Gazi Mustafa Kemal Paşa Hazretlerinin Tarihçe-i Hayatı”, Devrin Yazarlarının Kalemiyle Millî Mücadele ve Gazi Mustafa Kemâl (haz. Mehmet Kaplan v.dğr.), İstanbul 1981, II, 759-785; “Mustafa Kemal Paşa’nın Köşkünde”, a.e., II, 862; Abdülhay el-Kettânî, Fihrisü’l-fehâris, I, 207; II, 602, 927; Cahit Tanyol, Atatürk ve Halkçılık, Ankara 1984, s. 136; Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Orta Asya’ya Enver Paşa, İstanbul 1985, II, 233-235; R. Simon, Libya between Ottoman and Nationalism, Berlin 1987, tür.yer.; Muhammed Esed, Mekke’ye Giden Yol (trc. Cahit Koytak), İstanbul 1988, s. 407, 443; J. M. Landau, The Politics of Pan-Islam: Ideology and Organization, Oxford 1990, s. 134-138; Salâhi R. Sonyel, Türk Kurtuluş Savaşı ve Dış Politika, Ankara 1991, II, 225; L. Kinross, Atatürk: Bir Milletin Yeniden Doğuşu (trc. Necdet Sander), İstanbul 1994, s. 347; Celal Bayar, Ben de Yazdım, İstanbul 1996, II, 488-495, 655-659; Qassam Kh. al-Jumaily, Irak ve Kemalizm Hareketi: 1919-1923 (haz. İzzet Öztoprak), Ankara 1999, s. 74-75; Kadir Özköse, Muhammed Senûsî: Hayatı, Eserleri, Hareketi, İstanbul 2000, s. 59-79; N. A. Ziadeh, Tasavvuf ve Siyaset Hareketi Senûsîlik (trc. Kadir Özköse), İstanbul 2006, s. 107-115; Ali Muhammed Muhammed es-Sallâbî, el-Ĥareketü’s-Senûsiyye fî Libyâ: Sîretü zaǾîmeyn Muĥammed Mehdî es-Senûsî ve Aĥmed eş-Şerîf, Beyrut 2007, s. 65-194; Zülfikar Güngör, “Sebîlü’r-Reşâd’dan: Senûsî Tarikatı Şeyhi es-Seyyid Ahmed Senûsî (ö. 1933)’nin Sivas Hutbesi”, Tasavvuf, sy. 10, Ankara 2003, s. 343-347; Mustafa Oral, “Şeyh Senûsî’nin Kemalist Misyonu”, Toplumsal Tarih, sy. 140, İstanbul 2005, s. 68-75; A. H. de Groot, “al-Sanūsī, Shaykh Sayyid Aĥmad”, EI² (İng.), IX, 23-24.

Nihat Azamat