SELÂMİ ALİ EFENDİ TEKKESİ

Selâmi Ali Efendi (ö. 1103/1691) tarafından Üsküdar’da yaptırılan üç tekke.

Fıstıkağacı. Osmanlı döneminde Acıbadem, günümüzde Fıstıkağacı olarak bilinen semtte Selâmi Ali mahallesinde bazı kaynaklara göre Selâmi Ali Efendi Camii’nin, bazılarına göre ise eski tramvay durağının yerinde bulunmaktaydı. Aslında Üsküdar Amerikan Kız Koleji’nin arsası dahil olmak üzere adı geçen camiden eski tramvay durağına kadar uzanan çok geniş bir arazinin Selâmi Ali Efendi’nin vakfına ait olduğu anlaşılmakta, tekkenin bu arazinin neresinde bulunduğu kesinlik kazanmamaktadır. Tekke, Celvetiyye’nin Selâmiyye kolunu kuran Selâmi Ali Efendi tarafından faaliyete geçirilmiş, vakfiyesi 1096-1099’da (1685-1688) tescil edilmiştir. Hiçbir iz kalmaksızın tarihe karışmış olan tekkenin arazisi üzerinde Cumhuriyet döneminde Selâmi Ali Efendi’nin adını taşıyan klasik üslûpta, merkezî kubbeli bir cami inşa edilmiştir. Kaynaklarda Acıbadem Tekkesi, Bülbülderesi Tekkesi ve Şücâbağı Tekkesi gibi adlarla da anılan tesisin yeri hususunda Acıbadem adının günümüzde farklı bir yere verilmiş olması da karışıklığa yol açmaktadır. Vakıflar Genel Müdürlüğü’nün 1924’te yaptırmış olduğu tesbitte Acıbadem Tekkesi’nin Selâmi Ali Efendi mahallesinin sınırları içinde bulunduğu ve yerinin arsa durumunda olduğu belirtilmiştir. Aynı mahallede Şücâ Ahmed Paşa adında bir zatın bazı hayır eserleri yaptırdığı tesbit edilmektedir. Söz konusu kişinin bu civarda bir bağı olduğu ve bu sebeple gerek çevresinin gerekse Selâmi Ali Efendi Tekkesi’nin Şücâbağı adıyla anıldığı tahmin edilebilir. Âyin günü cumartesi olan tekkenin ilk şeyhi, aynı yıllarda Celvetiyye Âsitânesi’nin de (Aziz Mahmud Hüdâyî Tekkesi) postnişini bulunan Selâmi Ali Efendi’dir. Kendisini Ali Efendi izlemiş, daha sonra Bandırmalızâde Küçük Hâmid Efendi (ö. 1172/1758), Hâmid Efendi’nin oğlu Kemal Efendi, Göynüklü İbrâhim Efendi, Mevleviyye’den İbrâhim Dede, aynı zamanda Aziz Mahmud Hüdâyî Tekkesi’nin hatibi olan Hâfız Mehmed Emîn Efendi (ö. 1892) sırasıyla posta geçmiştir. II. Mahmud’un kızlarından Sâliha Sultan’ın 1834 yılındaki düğününe davetli Celvetî şeyhleri arasında Üsküdar’da Acıbadem Tekkesi şeyhi vekili Mehmed Hilmi Efendi de yer almaktaydı. Bandırmalızâde A. Münib Efendi’nin Mecmûa-i Tekâyâ’sında da (1889) Ahmed Efendi’nin adı verilmektedir. Dahiliye Nezâreti’nin 1305 (1887-88) tarihli istatistik cetvelinde tekkede iki erkekle bir kadının ikamet ettiği, Maliye Nezâreti’nin 1325 r. (1910) tarihli Taâmiye ve Tahsisat Defteri’nde yılda 324 kuruş tahsisatı ve günde 2 okka et istihkakı bulunduğu belirtilmektedir. Bir mescid-tekke niteliğinde olduğu anlaşılan bu tesise ilişkin hiçbir görsel belgeye ulaşılamamıştır.

Selâmsız. Osmanlı kaynaklarında farklı adlarla (Selâmiye / Selâmsız, Tekkekapısı, Kocaçınar, Toygartepesi) geçen semtte Selâmi Ali mahallesinde Kâtibim Aziz Bey sokağında bulunmaktaydı. Vakfiyesi 1092’de (1681) tescil edilmiştir. Aynı mahallede Selâmi Ali Efendi’nin diğer bir tekkesi ve bazı su tesisleri de (su terazisi, kuyu ve çeşme) yer almaktaydı. Mahalleye adını vermiş olan ve cami-tekke niteliğinde olduğu anlaşılan tesis tamamen ortadan kalkmış, geriye ancak hazîrenin bir bölümü intikal etmiştir. Pazartesi günleri âyin icra edilen tekkenin ilk postnişini Selâmi Ali Efendi’nin halifelerinden, Celvetiyye’nin Fenâiyye kolunun kurucusu Kütahyalı Fenâî Ali Efendi’dir. Fenâî Ali Efendi 1126’da (1714) tekkenin meşihatından ayrılarak Üsküdar’ın Pazarbaşı mahallesinde inşa ettirdiği tekkenin şeyhliğini üstlenince yerine önce Mehmed b. Sun‘ullah, daha sonra da Halvetiyye’nin Ramazâniyye kolundan Köstendilli Ali Alâeddin Efendi (ö. 1143/1730) şeyh olmuştur. Ali Alâeddin Efendi’nin ardından tekkenin meşihatı aynı tarikat koluna bağlı Pazarbaşı Ömer Efendi’ye (ö. 1175/1761) intikal etmiş, 1761’de babasına halef olan Sâlih Efendi ile (ö. 1194/1780) Selâmi Ali Efendi Tekkesi tekrar Celvetiyye’ye


bağlanmış, Sâlih Efendi’yi yine Celvetiyye’den Hâfız Mehmed Efendi (ö. 1216/1801) izlemiş, bundan sonra posta Celvetiyye pîri Aziz Mahmud Hüdâyî’nin halifelerinden Filibeli İsmâil Efendi’nin neslinden İsmâil Efendi (1812) geçmiştir. 1812’de Celvetiyye’nin Hâşimiyye kolunu kuran Bandırmalızâde Hâşim Baba’nın halifesi Mehmed Râşid Efendi’nin (ö. 1834) postnişin olmasıyla tekkenin kolu Hâşimiyye koluna intikal etmiş, M. Râşid Efendi’yi oğlu Abdullah Efendi (ö. 1858), torunu Ahmed Muhtar Efendi (ö. 1888) ve Mecmûa-i Tekâyâ’da adı geçen Aziz Efendi izlemiştir. Selâmi Ali Efendi Tekkesi’nden günümüze gelebilen ve son yıllarda yeniden düzenlenen hazîrede özellikle iki tarikat pîrinin (Şeyh Mehmed Nûreddin Cerrâhî ile Şeyh A. Raûfî) mürşidi olan Köstendilli Şeyh Ali Alâeddin Efendi’nin kabri dikkati çeker. Yakın tarihte mescid-tevhidhâne temel kalıntıları üzerine kâgir duvarlı ve kırma çatılı olarak ihya edilmiştir.

Kısıklı. Kısıklı mahallesinde Selâmi Tekkesi sokağı ile Selâmi Türbesi sokağının kavşağında bulunmaktaydı. Selâmi Ali Efendi’nin Üsküdar’da inşa ettirdiği üç tekkenin sonuncusu olan bu tesis bânisinin son yıllarında tamamlanmış, Selâmi Ali Efendi vefat ettiğinde buraya gömülmüştür. Damad Mehmed Paşazâde İzzet Ali Paşa (ö. 1147/1734) tekkenin mescid-tevhidhânesine minber ekletmiş ve vakfına gerekli katkıyı sağlamıştır. 1912-1917 yılları arasında tekkenin önemli bir kısmı ortadan kalkmış, ahşap meşruta binaları da Cumhuriyet döneminde uzun müddet harap durumda kaldıktan sonra tarihe karışmıştır. Günümüzde yalnızca Selâmi Ali Efendi’nin türbesini barındıran hazîre görülebilmektedir. Kaynaklarda tekkede çarşamba günleri âyin icra edildiği belirtilir. Ancak Cemâlettin Server Revnakoğlu arşivindeki ilgili dosyada çarşambadan başka pazartesi ve cuma geceleri de âyin yapıldığı kaydedilmektedir. Tekkenin ilk şeyhi Selâmi Ali Efendi’dir. Kendisinden sonra başhalifesi Kayserili Ahmed Efendi, diğer halifesi Niksarlı el-Hac Mehmed Efendi (ö. 1153/1740), Kayserili Ahmed Efendi’nin oğlu Halil Efendi (ö. 1213/1798-99), aynı zamanda Selâmsız’daki Selâmi Ali Efendi Tekkesi’nin meşihatında bulunan Mehmed Râşid Efendi posta geçmiştir. M. Râşid Efendi’nin şeyh olmasıyla tekkenin Celvetiyye’nin Hâşimiyye koluna intikal etmiş olması gerekir. Daha sonra meşihat görevi Mustafa Şerefeddin Efendi (ö. 1854), Ali Rızâ Efendi (ö. 1914), Hâfız Mehmed Nûrullah Efendi (ö. 1917) ve Mustafa İzzeddin Efendi tarafından yürütülmüştür. Tekkenin oldukça bakımlı durumdaki hazîresinin merkezinde Selâmi Ali Efendi’nin kabri yer alır. Demir parmaklıklarla kuşatılarak bir açık türbe şeklinde düzenlenmiş olan kabir bugün İstanbul’da en çok ziyaret edilen makamlardandır.

BİBLİYOGRAFYA:

Fıstıkağacı: Bandırmalızâde, Mecmûa-i Tekâyâ, İstanbul 1307, s. 5; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 235; İstanbul Tekkeleri Listesi, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, Osman Ergin, nr. 1825, sıra nr. 144; İstanbul Tekkeleri Listesi, TSMA, nr. E. 1772, 3333, sıra nr. 167; İstanbul Tekkeleri Listesi, Süleymaniye Ktp., Zühdü Bey, nr. 489, vr. 6a; Melekpaşazâde Kadri Bey, Hankahnâme, Süleymaniye Ktp., Nuri Arlasez, nr. 36, vr. 3b, sıra nr. 59; Sultan II. Mahmud’un Kızı Saliha Sultan ile Tophane-i Âmire Müşiri Halil Rıfat Paşa’nın İzdivacı Merasimindeki Davetlilerin Kaydına Mahsus Defter, İÜ Ktp., İbnülemin, nr. 2802, vr. 15b; Âsitâne Tekkeleri, s. 5; Bâb-ı Âlî Nezâret-i Umûr-ı Dâhiliye Sicil Nüfus İdâre-i Umûmiyyesi Dersaâdet ve Bilâd-i Selâse Nüfûs-ı Millîsine Mahsus İstatistik Cetvelidir, İstanbul 1301, s. 58; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 64-65; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyât Mecmuası, İstanbul 1330, s. 21; Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, İstanbul Vakıflar Bölge Müdürlüğü Arşivi, nr. 309, sıra nr. 70, 171; Mehmed Râif, Mir’ât-ı İstanbul I: Asya Yakası (haz. Günay Kut - Hatice Aynur), İstanbul 1996, s. 222; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 60; Hasan Kâmil Yılmaz, Azîz Mahmûd Hüdâyî ve Celvetiyye Tarîkatı, İstanbul 1982, s. 274-275; Günay Kut - Turgut Kut, “İstanbul Tekkelerine Ait Bir Kaynak: Dergehname”, Türkische Miszellen: Robert Anhegger Armağanı, İstanbul 1987, s. 230; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1987, II, 64; Mustafa Özdamar, Dersaâdet Dergâhları, İstanbul 1994, s. 256; Mahmut Erol Kılıç, “Yedi Tepeli Şehrin Tekkeleri ve Muhyiddîn Efendi’nin Tomâr-ı Tekâyâ’sı”, İstanbul Armağanı: Gündelik Hayatın Renkleri, İstanbul 1997, III, 273; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 2001, I, 397-398; Ramazan Muslu, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (18. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 481-482; Hür Mahmut Yücer, Osmanlı Toplumunda Tasavvuf (19. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 538-539; Sâlim Yorgancıoğlu, Üsküdar Dergâhları (haz. Ahmet Yüksel Özemre), İstanbul 2004, s. 397-398; Atilla Çetin, “İstanbul’daki Tekke, Zâviye ve Hânkahlar Hakkında 1199 (1784) Tarihli Önemli Bir Vesika”, VD, XIII (1981), s. 588; Hatice Aynur, “Saliha Sultan’ın Düğün Töreni ve Şenlikleri”, TT, XI/61 (1989), s. 34; Ekrem Işın, “Celvetîlik”, DBİst.A, II, 395; M. Baha Tanman, “Selamî Ali Efendi Tekkesi”, a.e., VI, 492.

Selâmsız: Bandırmalızâde, s. 9; Ayvansarâyî, II, 199; a.mlf., Mecmûa-i Tevârîh (haz. Fahri Ç. Derin - Vahid Çabuk), İstanbul 1985, s. 73, 255; İstanbul Tekkeleri Listesi, İstanbul Belediyesi Atatürk Kitaplığı, sıra nr. 143; İstanbul Tekkeleri Listesi, TSMA, sıra nr. 176; Melekpaşazâde Kadri Bey, vr. 4b, sıra nr. 97; Sultan II. Mahmud’un Kızı Saliha Sultan, vr. 15a; Âsitâne Tekkeleri, s. 9; Bâb-ı Âlî Nezâret-i Umûr-ı Dâhiliye, s. 58; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 64-65; Mehmed Râif, s. 206, 222; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyât Mecmuası, s. 21; Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, nr. 170; Konyalı, I, 60; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşî), s. 74; Yılmaz, s. 237-239, 273; Cahid Baltacı, Şeyh Selâmî Ali Efendi: Hayatı ve Tarikatı, İstanbul 1984, s. 20-21; Öz, II, 58; Özdamar, s. 232; Kılıç, III, 273; Haskan, I, 317-322; Muslu, s. 480-481; Yücer, s. 538; Yorgancıoğlu, s. 122; Çetin, s. 588; Aynur, s. 38; Işın, II, 395; Tanman, VI, 492.

Kısıklı: Bandırmalızâde, s. 12; Ayvansarâyî, II, 257; İstanbul Tekkeleri Listesi, TSMA, sıra nr. 154; Âsitâne Tekkeleri, s. 14; Bâb-ı Âlî Nezâret-i Umûr-ı Dâhiliye, s. 58; Mecmûa-i Cevâmi‘, II, 64-65; Mehmed Râif, s. 222; 1329 Senesi İstanbul Beldesi İhsâiyât Mecmuası, s. 21; Tekâyâ ve Zevâyâya Mahsus Defter, nr. 70, 169; Konyalı, I, 72, 258; Zâkir Şükrü, s. 78; Yılmaz, s. 237-239, 273-274; Kut, s. 234; Öz, II, 58; Özdamar, s. 226; Kılıç, s. 273; Haskan, I, 311-316; Muslu, s. 482-483; Yücer, s. 538-539; Yorgancıoğlu, s. 125-126; Çetin, s. 589; Işın, II, 395; Tanman, VI, 492.

M. Baha Tanman