SECÂH

(سجاح)

Ümmü Sâdır Secâh bint el-Hâris b. Süveyd et-Temîmiyye (ö. 41/661’den sonra)

Peygamberlik iddiasında bulunan bir kadın.

Baba tarafından Temîm kabilesinin Yerbû‘ koluna, anne tarafından çoğunluğu hıristiyan olan Benî Tağlib’e mensup olduğu rivayet edilir. Künyesini Secâh bint Evs b. Hık b. Üsâme şeklinde kaydedenler de vardır (Belâzürî, s. 144). Peygamberlik iddiasında bulunmadan önce hıristiyan olduğu, bu dini iyi bildiği, ayrıca kâhinlik yaptığı belirtilmektedir. Temîm kabilesine mensup Seyf b. Ömer’in Taberî’nin aktardığı rivayetlerine göre (Târîh, I, 1908 vd.). Secâh, Resûl-i Ekrem’in vefatından hemen sonra el-Cezîre’de peygamberlik iddiasında bulunmuş, Rebîa, Tağlib, Nemr, Şeybân ve İyâd kabilelerinden topladığı birçok kişinin başına geçerek Medine’ye yürümek için kabilesi Temîm’in yaşadığı Yemâme taraflarına hareket etmiştir (11/632). Temîm kabilesinin bazı kolları Hz. Peygamber’in vefatının ardından İslâmiyet’e bağlı kalırken Secâh’ın mensup olduğu ve reisliğini Mâlik b. Nüveyre’nin yaptığı Yerbû‘ ile reisliğini Vekî‘ b. Mâlik’in yaptığı Mâlik kabileleri zekât vermek istemediklerini belirterek irtidad etmiştir. Secâh, Mâlik ve Vekî‘ ile Hazn adlı yerde buluşarak onların desteğini sağlamış, ancak bu iki kabileden ileri gelen bazı kimselerin ittifaka karşı çıkarak kabilelerini terketmeleri üzerine Mâlik b. Nüveyre, Secâh’a Medine’ye yürümek yerine, kendilerine katılmayan Temîmliler’e karşı yürümeyi tavsiye etmiş, o da önce Ribâb kabilesine saldırmış, saldırıyı daha evvel haber alan ve hazırlıklı olan Ribâblılar karşısında mağlûp olunca yolunu değiştirerek Nibâc’a gelmiş, burada Benî Amr kabilesiyle yaptığı savaşı da kaybetmiştir. Bu başarısızlıktan ve Mâlik b. Nüveyre ile Vekî‘ b. Mâlik’in de kendisinden ayrılmasından sonra askerleriyle birlikte Müseylimetülkezzâb’ın kabilesi Benî Hanîfe’nin yurdu Yemâme’ye yönelmiştir. Bir taraftan müslümanlarla mücadele etmekte olan Müseylimetülkezzâb bunu öğrenince endişeye kapılmış, hediyeler gönderip bir heyetle kendisini ziyarete geleceğini bildirerek Secâh’tan eman istemiş, ziyaret sırasında yeryüzünün yarısının Benî Hanîfe’ye ait olduğunu, diğer yarısının da eğer âdil olsaydı Kureyş kabilesinin olacağını, ancak Kureyş’in bunu kabul etmemesi üzerine Allah’ın bu kısmı Secâh’a verdiğini söylemiş, vahiy olarak geldiğini iddia ettiği bazı sözlerini okumuştur. Müseylimetülkezzâb’ın bu teklifini kabul eden Secâh, Yemâme’nin mahsulünün yarısını alıp gelecek yıla ait yarısını daha sonra kendisine getirmeleri için üç adamını orada bırakmış, peygamberlik iddiasından vazgeçerek dayılarının toprağı el-Cezîre’ye dönmüştür.

Seyf b. Ömer dışındaki râvilerin haberlerinde Secâh’ın Müseylimetülkezzâb ile görüşmesi çok farklı şekilde anlatılmaktadır. Müseylime, Benî Hanîfe yurduna gelen Secâh’ı kendisiyle baş başa görüşmeye ikna edip ona güya vahiy mahsulü olan müstehcen sözler söylemiş, özel bir çadırda üç günlüğüne evlenerek beraber olduktan sonra kendisi adına Secâh’ın peygamberlik iddiasından vazgeçmesini sağlamıştır. Ardından Secâh bu gelişmeleri taraftarlarına anlatmış, mehir olarak hiçbir şey almamış olmasına gösterdikleri tepki üzerine tekrar Müseylime’nin yanına gidip mehrini istemiş, o da beş vakit namazdan sabah ve yatsı namazlarını kaldırdığını bildirmiştir (a.g.e., I, 1917-1919). Belâzürî’nin bir rivayetine göre Secâh, Müseylimetülkezzâb’ın öldürülmesinden sonra kardeşlerinin yurduna dönmüştür (Fütûh, s. 145). Secâh’ın Muâviye’nin iktidara geldiği 41 (661) yılında birçok kabilenin yerinin değiştirilmesi sırasında Kûfe’ye yerleştiği ve müslüman olarak orada öldüğü, diğer bazı rivayetlerde ise Yemâme’den Temîm kabilesinin yerleştiği Basra’ya geçtiği ve orada öldüğü nakledilir (a.g.e., s. 144-145).

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, Kitâbü’r-Ridde (nşr. Muhammed Hamîdullah), Paris 1409/1989, s. 31, 61-63; Belâzürî, Fütûh (Fayda), s. 144-145; Taberî, Târîħ (de Goeje), I, 1908-1921, 1930; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, Aħbârü’n-nisâǿ fî Kitâbi’l-Eġānî (nşr. Abdülemîr Mühennâ), Beyrut 1409/1988, s. 150-153; İbn Hubeyş, Ġazavât (nşr. Süheyl Zekkâr), Beyrut 1412/1992, I, 56-57; Kelâî, el-Ħilâfetü’r-râşide ve’l-buŧûletü’l-ħâlide fî ĥurûbi’r-ridde (nşr. Ahmed Guneym), Kahire 1399/1979, s. 81-82; Nüveyrî, Nihâyetü’l-ereb, XIX, 75-81; İbn Hacer, el-İśâbe (Bicâvî), VII, 723; L. Caetani, İslâm Tarihi (trc. Hüseyin Cahid), İstanbul 1926, VIII, 328 vd.; IX, 28 vd.; J. Wellhausen, İslâmın En Eski Tarihine Giriş (trc. Fikret Işıltan), İstanbul 1960, s. 9-12, 14-16, 39-41; Bahriye Üçok, İslâmdan Dönenler ve Yalancı Peygamberler (Hicri 7.-11. Yıllar), Ankara 1967, s. 68-79; a.mlf., “Ridde”, AÜİFD, VII (1960), s. 97-113; Riyâd Mustafa el-Abdullah, Mimmen iddeǾavü’n-nübüvve, Beyrut 1414/1994, s. 55-63; Neşet Çağatay, “Secâh”, İA, X, 300-301; V. Vacca, “Saғјāĥ”, EI² (Fr.), VIII, 759-760.

Mustafa Fayda