ŞEBÜSTERÎ

(شبسترى)

Şeyh Sa‘düddîn Mahmûd b. Emîniddîn Abdilkerîm b. Yahyâ Şebüsterî Tebrîzî (ö. 720/1320)

İranlı mutasavvıf ve şair.

Tebriz’in yaklaşık 40 km. kuzeybatısında bulunan Şebüster’de (Şebister) dünyaya geldi. 1267’de (1851) yaptırılan türbesinin mezar taşında 720 yılında ve otuz üç yaşında vefat ettiği kaydedildiğine göre 687’de (1288) doğmuş olmalıdır. Abdülbaki Gölpınarlı, Gülşen-i Râz çevirisinin önsözünde Riyâżü’l-Ǿârifîn’den yanlışlıkla otuz yedi yaşında öldüğü bilgisini aktararak 683’te (1284) doğduğunu belirtmiştir. Hayatı hakkında günümüze pek az bilgi ulaşması muhtemelen uzleti tercih eden kişiliği ve genç yaşta ölümünden kaynaklanmıştır. Şebüsterî, İlhanlı hükümdarları Sultan Muhammed Hudâbende ve Ebû Said Bahadır Han zamanında âlimlerin buluştuğu bir şehir olan Tebriz’de eğitim gördü, özellikle Bahâeddin Ya‘kūb-i Tebrîzî’nin müridi ve öğrencisi oldu. Kendisi SaǾâdetnâme adlı eserinde Emînüddîn-i Tebrîzî’yi de üstadı ve şeyhi diye kaydetmiştir. Kısa ömrüne rağmen Bağdat ve Dımaşk gibi şehirlerle Yemen, Hicaz, Mısır, Endülüs ve Kafkasya gibi İslâm ülkelerini dolaştı. Kirman’da bir müddet ikamet ederek burada evlendi; aralarından birçok ilim sahibi kişinin yetiştiği çocukları ve torunları “Hâcegân” diye tanındı. Bazı kaynaklarda vefat tarihi 718 ve 719 (1319) şeklinde de verilen Şebüsterî’nin kabri, Şebüster’de Gülşen adıyla bilinen bir bahçenin içerisindeki türbede hocası Şeyh Bahâeddin Ya‘kūb-i Tebrîzî’nin yanı başındadır. İstanbul’a giderek Yavuz Sultan Selim’e Farsça ŞemǾ u Pervâne mesnevisini sunan ve Kanûnî Sultan Süleyman’a methiye yazan Abdullah Şebüsterî onun torunlarındandır.

Eserlerinde çoğunlukla tasavvuf, kelâm ve felsefe konuları üzerinde duran Şebüsterî’nin Doğu’daki tasavvufî şiirin öncüleri olan Ebû Saîd-i Ebü’l-Hayr, Ferîdüddin Attâr ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî’nin aşk ve vecd yolu üzerinde olduğu görülmektedir. Gölpınarlı, onun Gülşen-i Râz’ındaki birçok beyti Mevlânâ’nın Meŝnevî’sindeki beyitleriyle uyumlu bulmaktadır. Lâhîcî’nin şerhinde de Meŝnevî’den alıntılar mevcuttur. Ancak Şebüsterî genel olarak Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin etkisindedir. Bununla birlikte ifadeleri İbnü’l-Arabî’nin ifadelerinden daha açık ve daha vecizdir. Şebüsterî’yi bazıları İmâmiyye (İsnâaşeriyye) mezhebinden gösterse de kendisi SaǾâdetnâme’de Sünnî-Eş‘arî olduğunu belirtmektedir.

Kübrevîliğin Nûriyye kolunun pîri Nûreddin Abdurrahman İsferâyînî’nin halifesi Emînüddin Abdüsselâm Huncî’nin müridi olan Şebüsterî, Kübrevî şeyhliği yapmamakla birlikte halka yönelik sohbet ve vaazlarda bulunmuştur. SaǾâdetnâme’de ve Gülşen-i Râz’da melâmet neşvesine sahip, şöhreti sevmeyen bir kimse olduğunu söylemiş, Kübrevî-Rükniyye’den çağdaşı Alâüddevle-i Simnânî’nin aksine devrindeki idarecilerle ilişki kurmaktan kaçınmış, Moğol istilâsının hüküm sürdüğü bir zamanda ehliyetsiz kişilerin şeyh olmasından yakınarak döneminde tasavvufî hayatı tenkit etmiş ve uzleti seçmiştir.

Şebüsterî, İbnü’l-Arabî ile Ferîdüddin Attâr-Mevlânâ geleneklerini eserlerinde mezceden, Fahreddîn-i Irâkī istisna tutulursa İbnü’l-Arabî düşünce ve terminolojisini Farsça şiire dahil eden en önemli muhakkik sûfîlerdendir. SaǾâdetnâme’de gençliğinde İbnü’l-Arabî’nin el-Fütûĥâtü’l-Mekkiyye’sini ve Fuśûśü’l-ĥikem’ini okuduğunu, ancak bu okumalardan gönlünün sükûnete ermediğini, konu hakkında karşılaştığı müşkilleri şeyhi Emînüddin’e sorduktan sonra kalp aynasına çirkin bir zenci sûretinde yansıyan İbnü’l-Arabî metinlerindeki


karışıklığın ortadan kalktığını söylemektedir. Ayrıca İbnü’l-Arabî metinlerinin bu özelliğinin, müelliften kaynaklanan bir fitne değil okuyucunun kalp aynasını tasfiye etmemesinin neticesi olarak kendine has bir insicam içinde görmemesinden doğduğunu belirtir.

Nazarî-irfanî geleneği takip ederken felsefeye bakışı genellikle menfi olan Şebüsterî, İbn Sînâ başta olmak üzere Meşşâî filozofları değerlendirmede Gazzâlî ile aynı görüştedir. İbn Sînâ’yı üç meselede imanın üç rüknünü (kudret, ilim ve cismanî haşr) inkâr etmekle suçlar ve âlemin kadîm olduğunu ileri sürmesini dine aykırı görür. “Bir kimse mantıkla velî olsaydı Ebû Ali (İbn Sînâ) olurdu. Onun iki yüz eş-Şifâǿı olsa da Habîb el-Acemî gibi nasıl olur?” anlamındaki beytiyle gerçeğe ulaşmada salt akıl ve mantığın yeterli olmayacağını, müşahede ve mükâşefenin gerekliliğini vurgular. Şebüsterî, Şâfiî mezhebini takip etmekle birlikte bir mukallit olmanın ötesinde varlıkta eşyanın hakikatlerini idrak etmeye çalışan bir muhakkiktir. Kendisinden sonra Elvân-ı Şîrâzî, Cemâleddin Hulvî, İdrîs-i Bitlisî, Hüsâmeddîn-i Bitlisî, Abdullah Salâhî Uşşâkī, Harîrîzâde, Ahmet Avni Konuk ve Hüseyin Bey gibi birçok kişiyi etkilemiştir.

Eserleri. 1. Gülşen-i Râz*. Horasan sûfîlerinden Emîr Hüseynî Sâdât-ı Herevî’nin sorularına cevap olarak şeyhi Bahâeddin Ya‘kūb’un isteğiyle kaleme alınan Farsça bir mesnevidir (Tebriz 1261; Tahran 1299; İsfahan 1309; Bombay 1300, 1329); üzerine birçok şerh yazılmış ve çeşitli dillere çevrilmiştir. 2. SaǾâdetnâme. Farsça tasavvufî bir mesnevi olup yaklaşık 3000 beyittir. Tezkirelerde sekiz bölümden meydana geldiği belirtilirse de eldeki yazmalarında dört bölüm bulunmaktadır (Rieu, II, 871). Allah’ın zâtı, sıfatları, isimleri ve fiilleri hakkındaki bölümler alt başlıklara ayrılmıştır. Eserde müellif Mısır, Şam ve Hicaz’ı dolaştığını, şeyhler ve âlimlerle görüştüğünü anlatmakta, onlardan nakiller yapmaktadır. Ayrıca Azerbaycan’da dönemin sûfîlerinden Baba Hasan-ı Surhâbî, Baba Ferec-i Tebrîzî, Hâce Muhammed-i Keccânî, Hâce Abdürrahîm-i Tebrîzî ve Hâce Sâyinüddîn-i Tebrîzî’den söz etmektedir. 3. Ĥaķķu’l-yaķīn fî maǾrifeti Rabbi’l-Ǿâlemîn. Sekiz bölüm olan bu Farsça mensur eser Hakk’ın zâtı, Hakk’ı bilme, Hakk’ın sıfatları, kader, âhiret gibi konuları içermektedir. Çeşitli baskıları yapılan, ayrıca Rızâ Eşrefzâde tarafından neşredilen (Tahran 1283, 1299, 1300, 1317, 1318) esere İdrîs-i Bitlisî (Ĥaķķu’l-mübîn fî şerĥi Ĥaķķı’l-yaķīn, müellif nüshası Süleymaniye Ktp., Ayasofya, nr. 2338), Hâce Muhammed Pârsâ (Şerĥ-i Ĥaķķu’l-yaķīn, Kayseri Râşid Efendi Ktp., nr. 1088, 71 varak) ve müellifi meçhul bir kişi (Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 1317, vr. 120-212) tarafından şerh yazılmıştır. Hüsâmeddîn-i Bitlisî’nin Kitâbü’n-Nuśûś’u Ĥaķķu’l-yaķīn’in Arapça tercümesi ve kısmî şerhidir. 4. Mirǿâtü’l-muĥaķķıķīn. Sekiz bölüm halinde düzenlenen mensur eserde nefsin türleri, varlıklar, yaratılışın hikmeti, mebde ve meâd, âfâk ve enfüs gibi konular sade bir dille anlatılmaktadır. Çeşitli baskıları yapılan eserin (Tahran 1283, 1299, 1303) Abdullah Salâhî Uşşâkī tarafından gerçekleştirilen Türkçe tercümesi bir mecmua içerisinde basılmıştır (İstanbul 1281, s. 95-106). Gülşen-i Râz, SaǾâdetnâme, Ĥaķķu’l-yaķīn ve Mirǿâtü’l-muĥaķķıķīn ile Şebüsterî’ye nisbet edilen Merâtibü’l-Ǿârifîn adlı küçük risâle MecmûǾa-i Âŝâr-ı Şeyħ Maĥmûd-ı Şebüsterî adıyla bir arada yayımlanmış (nşr. Samed Muvahhid, Tahran 1365 hş., 1371 hş.), Gülşen-i Râz dışındaki üç eseri Mehmet Temelli tarafından Türkçe’ye çevrilmiştir (bk. bibl.). Ĥaķķu’l-yaķīn ve diğer bazı kaynaklarda Şebüsterî’ye nisbet edilen Risâle-i Şâhidnâme’nin nüshasına henüz rastlanmamıştır. Ayrıca başkalarına ait olması gereken Zamân u Mekân, Kenzü’l-ĥaķāǿiķ, MiǾrâciyye, Tefsîr-i Sûre-i Fâtiĥa, Terceme-i Minhâcü’l-Ǿâbidîn-i Ġazzâlî, Câm-ı Cihânnümâ, Risâle-i Aĥadiyyet, Şerĥ ve Tefsîr-i Esmâǿullāh-i TeǾâlâ gibi eserler Şebüsterî’ye nisbet edilmiş, bunlardan Kenzü’l-ĥaķāǿiķ onun adıyla neşredilmiştir (Tahran 1344/1965).

BİBLİYOGRAFYA:

Şebüsterî, Gülşen-i Râz (trc. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1989, tercüme edenin önsözü, s. 1-22; a.mlf., MecmûǾa-i Âŝâr-ı Şeyħ Maĥmûd Şebüsterî (nşr. Samed Muvahhid), Tahran 1371 hş., neşredenin girişi, s. 1-61; Elvân-ı Şîrâzî’nin Gülşen-i Râz Tercümesi (İnceleme-Metin) (haz. Fatih Ülken, doktora tezi, 2002), Ege Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Ali Şîr Nevâî, Nesâyimü’l-mahabbe min şemâyimi’l-fütüvve (haz. Kemal Eraslan), İstanbul 1979, s. 427; Muhammed b. Yahyâ el-Lâhîcî, Mefâtîĥu’l-iǾcâz fî Şerĥ-i Gülşen-i Râz (nşr. M. Rızâ Berzger-i Hâlikî - İffet Kerbâsî), Tahran 1374 hş., neşredenlerin girişi, s. seheştâdüneh (3-89); Rızâ Kulı Han Hidâyet, Riyâżü’l-Ǿârifîn, Tahran 1916, s. 231-236; Rieu, Catalogue of the Persian Manuscripts, II, 871; Browne, LHP, III, 146-150; Safâ, Edebiyyât, III/2, s. 763-771, 1290; Nefîsî, Târîħ-i Nažm u Neŝr, I, 169-170; II, 742-743; FME, s. 215-220; Rypka, HIL, s. 254; M. Ali Terbiyet, Maķālât-ı Terbiyet (nşr. H. Sıddîk), Tahran 2535 şş., s. 55-65; Muhammed Deyhîm, Teźkire-i ŞuǾarâ-yı Âźerbâycân, Tebriz 1367 hş., I, 493-523; L. Lewisohn, Beyond Faith and Infidelity: The Sufi Poetry and Teachings of Maĥmūd Shabistarī, Richmond 1995; N. Hanif, Biographical Encyclopaedia of Sufis: South Asia, New Delhi 2002, s. 425-432; Mehmet Temelli, Mahmudu Şebüsterî, Hayatı, Görüşleri, Üç Risalesi (yüksek lisans tezi, 2003), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü; a.mlf., “Şebüsterî’nin Tasavvuf Düşüncesinde ‘Ben’in Mahiyeti”, Bursa’da Dünden Bugüne Tasavvuf Kültürü, 2004 (haz. Hasan Basri Öcalan), Bursa 2004, s. 101-111; Hüseyin Bey, Gülşen-i Râz Şerhi (haz. Cengiz Gündoğdu), İstanbul 2006; Ahmet Kartal, “Şebüsterî’nin Gülşen-i Râz’ı ile Elvân-ı Şîrâzî’nin Gülşen-i Râz Tercümesinin Mukayesesi”, Türk Dili ve Edebiyatı Makaleleri, sy. 3, Sivas 2003, s. 121-175; Tahsin Yazıcı, “Şebisterî”, İA, XI, 373-375; J. T. P. de Bruijn, “Mahmūd Ѕћabistarī”, EI² (İng.), VI, 72-73.

Adnan Karaismailoğlu