SÂRİYE b. ZÜNEYM

(سارية بن زنيم)

Sâriye b. Züneym b. Abdillâh ed-Düelî (ö. 30/650-51)

Hz. Ömer’in kumandanlarından.

Kinâneoğulları’nın Düil koluna mensup olduğu için Dûlî (Dîlî, Düelî) nisbesiyle anılır. Câhiliye döneminde kabilesinden bir süre uzaklaştırılan Sâriye’nin başka kabilelere baskın düzenleyerek ve hırsızlık yaparak hayatını sürdürdüğü belirtilir. Çok cesur ve çevik olduğu kadar iyi bir binici olduğu, bir atlıyı geçecek kadar süratli koştuğu rivayet edilir (İbn Hacer, III, 5; Bedrân, VI, 45). Aynı zamanda şair olan ve kasideleri dillerde dolaşan Sâriye’nin İslâm’a girmeden önce Hz. Peygamber’i hicveden bazı şiirlerinin bulunduğu kaydedilmektedir.

Sâriye’nin ne zaman müslüman olduğu konusunda kaynaklarda açık bilgi bulunmamaktadır. Ancak onun senetü’l-vüfûdda (9/630-31) kabilesiyle birlikte İslâmiyet’i benimsediği kabul edilebilir. Çünkü bu yıl onun kabilesinden bir heyet Resûl-i Ekrem’e gelerek müslüman oldu ve Medine’den ayrılmadan önce kendileri ve kabilelerinin diğer mensupları için Resûlullah’tan eman talebinde bulundu. Hz. Peygamber, Sâriye’nin yeğeni olup Bedir’de öldürülen müşrikler için mersiyeler düzenleyen Enes b. Ebû Ünâs b. Züneym (veya kardeşi Esîd b. Ebû Ünâs) hariç herkese eman verdi. Enes’in durumuna üzülen Sâriye onunla görüşüp Resûlullah’a giderek af dilemesini istedi, Enes de Resûl-i Ekrem’in huzuruna çıkarak af dileyince Resûl-i Ekrem onu affetti. Ancak Enes’in Hz. Peygamber’in huzuruna amcası Sâriye ile birlikte gittiği rivayeti (Bedrân, VI, 45) kaynakların büyük bir kısmı tarafından teyit edilmemektedir. Ayrıca Sâriye’nin Resûl-i Ekrem’i görüp görmediği hususu ihtilâflıdır. Başta İbn Sa‘d olmak üzere bazı tabakat kitaplarında Sâriye’nin ismi yer almaz. İbnü’l-Esîr, İbn Hacer el-Askalânî ve İbn Düreyd Sâriye’yi sahâbî kabul eder. İbn Hibbân onu tâbiînden sayarken Merzübânî, Sâriye’yi Resûl-i Ekrem ile aynı dönemde yaşadığı halde kendisini bizzat göremeyen muhadramûn grubuna dahil eder (farklı görüşler için bk. İbn Hacer, III, 4-5).

Sâriye b. Züneym’in Resûlullah’tan sonraki dönemde adı Hz. Ömer zamanında katılmış olduğu İran fetihleri dolayısıyla geçer. Hz. Ömer, Sâriye’ye Ebû Mûsâ el-Eş‘arî, Süheyl b. Adî, Ahnef b. Kays, Mücâşî b. Mes‘ûd ve Osman b. Ebü’l-Âs ile birlikte sancak vererek İran cephesine gönderdi. Nihâvend zaferinden sonra Fesâ ve Darabcird’in fethiyle görevlendirilen Sâriye 23 (643-44) yılında büyük bir düşman ordusuyla karşılaştı. Çarpışmalar esnasında yenilgiye uğramak üzere iken, “Yâ Sâriye, el-cebel, el-cebel!” (Sâriye, dağa çekil dağa) diye bir ses duyunca askerlerini vadiden dağa çekti. Bu olayın Nihâvend’de meydana geldiğine dair rivayetler de vardır (Önkal, III/6 [2005], s. 14). Böylece Sâriye ve beraberindekiler sırtlarını dağa vermek suretiyle yaptıkları çarpışmada düşmanı mağlûp ederek çok miktarda ganimet elde ettiler. Savaştan yaklaşık bir ay sonra Sâriye’nin gönderdiği müjdecinin Medine’ye ulaştığı ve savaş esnasında Hz. Ömer’in “Sâriye, dağa çekil dağa” sözünü duyup dağa çekilerek yenilgiden kurtulduklarını bildirdiği, Medine halkının Hz. Ömer’in hutbedeki sözünün mânasını bu açıklama üzerine anladığı nakledilmektedir (Taberî, IV, 179; İbnü’l-Esîr, II, 381). Klasik kaynaklarda yer alan bu rivayet birçok araştırmacı tarafından çeşitli açılardan tartışılmıştır (Abbas Mahmûd el-Akkād, s. 31-32; Önkal, III/6 [2005], s. 39-49). Sâriye’nin zaferin ardından ganimetler arasından ayırdığı bir mücevher sandığını Hz. Ömer’e bir müjdeciyle birlikte gönderdiği (Taberî, IV, 178-179) veya zafer haberini bizzat kendisinin götürdüğü (İbn Kesîr, VII, 131) rivayet edilmektedir. Fesâ ve Darabcird’in fethini gerçekleştiren Sâriye’nin İsfahan’ı da ele geçirdiğine dair rivayetler bazı kaynaklarda yer alırsa da (Zehebî, II, 326; İbn Hacer, III, 6; Bedrân, VI, 48) İsfahan’ın fethinin Ebû Mûsâ el-Eş‘arî kumandasındaki ordular tarafından gerçekleştirildiği bilinmektedir (Belâzürî, s. 436-437).

BİBLİYOGRAFYA:

Vâkıdî, el-Meġāzî, II, 616, 781-788; Belâzürî, Fütûĥ (nşr. Abdullah Enîs et-Tabbâ‘ - Ömer Enîs et-Tabbâ‘), Beyrut 1407/1987, s. 436-437; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), IV, 94, 178-179; İbn Düreyd, el-İştiķāķ, s. 175; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân, IV, 503; İbnü’l-Esîr, Üsdü’l-ġābe (Bennâ), I, 108, 147; II, 306, 381; İbn Seyyidünnâs, Mineĥu’l-midaĥ (nşr. İffet Visâl Hamza), Dımaşk 1407/1987, s. 118-119; Zehebî, Târîħu’l-İslâm: ǾAhdü’l-Ħulefâǿi’r-râşidîn, s. 249, 326; İbn Kesîr, el-Bidâye, VII, 131; İbn Hacer, el-İśâbe (nşr. Âdil Ahmed Abdülmevcûd v.dğr.), Beyrut 1415/1995, I, 230, 271; III, 4-6; Bedrân, Tehźîbü Târîħi Dımaşķ, VI, 45-48; Abbas Mahmûd el-Akkād, ǾAbķariyyetü ǾÖmer, Kahire 1367/1948, s. 31-32; Ahmet Önkal, “Sâriye Olayı Üzerine Bir Rivayet Araştırması”, İSTEM: İslâm, San’at, Tarih, Edebiyat ve Mûsikîsi Dergisi, III/6, Konya 2005, s. 9-49.

Adem Apak