SARÎULGAVÂNÎ

(صريع الغواني)

Ebü’l-Velîd Müslim b. el-Velîd el-Ensârî (ö. 208/823)

Abbâsî dönemi Arap şairi.

140 (757) yılı dolaylarında Kûfe’de doğdu. Muhtemelen İran asıllı bir dokumacı olan babası, ashaptan Es‘ad b. Zürâre el-Hazrecî’nin âzatlı kölesi idi. Müslim bir


yandan Kûfe Mescidi’nde Kur’an, hadis, fıkıh, dil, edebiyat ve şiir derslerine devam ederken diğer yandan dinî kitaplar okuyarak kendini yetiştirdi. Genç yaşta şiire ilgi duydu, eski Arap şiirini gerek şekil gerekse içerik yönünden taklit etti. Babası ve kendisi gibi şair olan ağabeyi âmâ Süleyman ile birlikte Basra’ya yerleşip Beşşâr b. Bürd’ün şiir sanatıyla ilgili bilgisinden ve tecrübesinden yararlandı. Beşşâr’ın çırağı ve râvisi olan Süleyman ustası gibi zındıklıkla itham edilmesine karşılık Müslim böyle bir ithama mâruz kalmadı. Çöle yakın olan Basra’da bedevîlerle irtibat halinde oldu, onların ahlâk ve âdetlerinden etkilendi, dil selikası bedevî fesahati ile gelişti. Bu sebeple şiirlerinde bedevî fesahatiyle hazarî (şehirli) anlam inceliğini mezcetti. Ayrıca Basra’da kelâmcıların derslerini takip ettiği şiirlerinde ortaya koyduğu fikirlerden anlaşılmaktadır.

Müslim tasvir, aşk, şarap, ağıt, yergi ve övgü gibi kendinden önceki Arap şairlerinin ilgilendiği her konuda şiirler söylemekle birlikte daha çok övgü şiirlerinde ün yapmıştır. Kendisi “bedî‘” (yeni tarz şiir) adını verdiği ekolün öncüsü kabul edilir. Aslında onun bu konuda yaptığı cinas, tıbâk, istiare gibi bedîî sanatlara yoğunluk vermesidir. İbnü’l-Mu‘tez ne onun ne de Beşşâr ve emsalinin bu alanda ilk olmadığını, bu sanatların Kur’an’da ve kadîm şiirde örneklerinin bulunduğunu kanıtlamak üzere el-BedîǾ adlı eserini kaleme almıştır. Bazı eleştirmenlere göre Müslim ve takipçileri olan Ebû Temmâm, Buhtürî ve İbnü’l-Mu‘tez gibi şairler, edebî sanatların icrasını kendi doğal mecrasından çıkarmak ve tekellüf yolunu açmak suretiyle şiirin tabii akışını bozmuştur.

Çağındaki âlim, edip, kâtip ve şairlerin geleneğine uymak üzere Bağdat’a giden Müslim öncelikle soydaşları olan Bermekîler ve bilhassa Vezir Fazl b. Yahyâ ile ilişki kurdu; onlara yazdığı methiyelerden (Velîd b. Îsâ et-Tabîhî, s. 146, 249-252, 260-267, 276) kazandığı paraları arkadaşlarıyla eğlence meclislerinde harcadı. İsraf derecesinde cömertliğiyle tanınan Müslim bu davranışını ölümünden yedi sekiz yıl öncesine kadar sürdürdü. Daha sonra Abbâsî kumandanı Yezîd b. Mezyed’e methiyeler sundu ve 185 (801) yılında vefat edince ona mersiyeler yazdı (a.g.e., s. 1-23, 61-68, 97-98, 141-145, 268, 271, 310, 324). Halifenin dayısı Mansûr b. Yezîd el-Himyerî vasıtasıyla Hârûnürreşîd ile tanıştı ve huzurunda bir methiye okudu. Halife şiirin bir dizesinden etkilenerek onun hakkında “sarîu’l-gavânî” (güzellerin kurbanı) ifadesini kullandı. Söz konusu lakap bu olayla ilişkilendirildiği gibi şiirlerinde bu tür anlatımların çok geçmesinden dolayı bununla anılmış olabileceği de ifade edilir. Bu lakabı ilk alan şair Kutâmî olmakla birlikte bununla daha çok tanınan Müslim olmuştur.

Müslim, Bağdat’ta başta Hârûnürreşîd ile (a.g.e., s. 69-79, 253-254, 279-280, 324, 331) Halife Emîn olmak üzere Muhammed b. Mansûr b. Ziyâd el-Himyerî (a.g.e., s. 230-237, 240-244, 275, 283, 319, 323, 344), Zeyd b. Müslim el-Hanefî, Dâvûd b. Yezîd el-Mühellebî, Mesleme b. Yahyâ, Hammâd b. Seyyâr gibi ileri gelen devlet adamlarına methiyeler yazdı. Aynı şekilde veziri Fazl b. Sehl vasıtasıyla Halife Me’mûn ile tanışarak her ikisi için övgü şiirleri kaleme aldı (a.g.e., s. 150, 304, 307, 343-344, 346). Ensar taraftarı olan Müslim ile ensarı yerip Kureyş’i öven Hakem b. Kanber birbirine hiciv yazdı (a.g.e., s. 130-140, 309, 322, 339, 343). Müslim, Abbas b. Ahnef ile (a.g.e., s. 258-259, 306) Saîd b. Selm (a.g.e., s. 270, 271) ve Mûsâ b. Hâzim (a.g.e., s. 239) için de yergi şiirleri kaleme aldı.

Vezir Fazl b. Sehl, Müslim’i yaşlandığını görerek 200 (816) yılında Cürcân eyaletine posta veya mezâlim teşkilâtı yöneticisi olarak gönderdi, İsfahan’da onun için geniş bir arazi tahsis etti. Son derece müsrif olduğunu bildiğinden malî işlerini yönetmek üzere yanına bir görevli verdi. Bu ilginin ve yaşlılığın etkisiyle eski derbeder hayatını bırakan Müslim vefat edinceye kadar burada zâhidâne bir hayat sürdü, ciddi bir devlet adamı kimliği ortaya koydu. Eski lakabıyla anılmaktan hoşlanmadı; başta yakın dostu ve sadık öğrencisi Di‘bil olmak üzere eski işret arkadaşlarının ziyaretlerini kabul etmedi. Hatta şiir bile yazmayı bıraktığı ve eski şiirlerini Cürcân nehrine attığı rivayet edilir.

Sarîulgavânî’nin tek eseri divanıdır. Ebû Bekir es-Sûlî’nin derleyip kafiyelerine göre sıraladığı ve 6000 beyit içerdiği rivayet edilen divanla Müberred’in derlediği divan zamanımıza ulaşmamıştır. Velîd b. Îsâ et-Tabîhî’nin şerh ve rivayetiyle gelen divanın yegâne nüshası Leiden Üniversitesi Kütüphanesi’nde bulunmaktadır (nr. 8880 r.). Michael Jean de Goeje eseri şairin Latince hal tercümesi ve beyitlerin şerhiyle birlikte neşretmiştir (Díwán Poeta Abu’l-Walíd Moslim İbno-’l-Walíd al-Ançárí Cognomine Çarío-l-ghawání, Leiden 1875). Divan alfabetik olmayıp yetmiş beş parça ihtiva eder. Bu neşirle ilgili olarak Theodor Nöldeke, Casimir Adrien Barbier de Meynard ve Osman Reşer tarafından eleştiri yazıları kaleme alınmıştır. Mirza Ali Muhammed el-Hüseynî bu neşri Latince girişiyle Latince notlarını ve indeksini çıkararak yeniden bastırmıştır (Bombay 1303/1885; Kahire 1325, 1330, 1376). Sâmî ed-Dehhân, eserin nüshasına dayanarak mevcut yetmiş beş parçaya çeşitli kaynaklardan derlediği 130 beyit ve kıtayı notlarla birlikte ilâve etmek, şairin hayatı, haber ve şiirleriyle ilgili kırk beş eski kaynağın muhtevasını vermek ve çeşitli indeksler eklemek suretiyle eseri yeniden yayımlamıştır (Şerĥu Dîvâni ŚarîǾi’l-ġavânî Müslim b. el-Velîd el-Enśârî, Kahire 1957, 1958, 1970, 1985). Müslim b. Velîd’in hayatı ve şiirleri üzerine Fuâd Hannâ Terzî, Muhammed Cemîl Sultan, Abdülkādir er-Rubâî, Hasan (b.) Alvân, Abdülmecîd el-Hur, Abdüllatîf Abdünnebî Hanîf (Müslim b. el-Velîd: Ĥayâtühû ve şiǾrühû, doktora tezi, 1960, Ezher Üniversitesi Arap Dili Fakültesi) tarafından monografiler yazılmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Câhiz, el-Beyân ve’t-tebyîn (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1948, I, 31, 32, 44, 51, 342; İbn Kuteybe, eş-ŞiǾr ve’ş-şuǾarâǿ (nşr. Ahmed M. Şâkir), Kahire 1366, s. 781, 808, 827; İbnü’l-Mu‘tez, Ŧabaķātü’ş-şuǾarâǿ (nşr. Abbas İkbâl), London 1939, s. 5, 26, 33, 109, 119, 134; İbn Abdürabbih, el-Ǿİķdü’l-ferîd (nşr. Ahmed Emîn v.dğr.), Kahire 1940, I-VI, tür.yer.; Ebû Bekir es-Sûlî, Aħbâru Ebî Temmâm (nşr. Halîl Mahmûd Asâkir v.dğr.), Kahire 1356/1937, s. 15, 25, 55, 102, 173; Velîd b. Îsâ et-Tabîhî, Şerĥu Dîvâni ŚarîǾi’l-ġavânî (nşr. Sâmî ed-Dehhân), Kahire 1985, neşredenin girişi, s. 9-72, ayrıca bk. tür.yer.; Ebü’l-Ferec el-İsfahânî, el-Eġānî, XVII, 38-62; Âmidî, el-Muvâzene, İstanbul 1287, s. 2, 6, 7, 28, 29, 31, 33, 39; Merzübânî, MuǾcemü’ş-şuǾarâǿ (nşr. F. Krenkow), Kahire 1354, s. 37; a.mlf., el-Müveşşaĥ, Kahire 1343, s. 259, 271, 285, 289; İbnü’n-Nedîm, el-Fihrist (nşr. Mustafa Muhammed), Kahire 1348, s. 228; Ebû Hilâl el-Askerî, eś-ŚınâǾateyn, İstanbul 1320, s. 17, 235; Ebü’l-Alâ el-Maarrî, Saķŧü’z-zend (nşr. İbrâhim el-Ebyârî v.dğr.), Kahire 1945, III, 1142; IV, 1490-1491; Ebû İshak el-Husrî, Zehrü’l-âdâb, Kahire 1931, II, 261; IV, 132, 136; İbn Reşîķ el-Kayrevânî, el-ǾUmde (nşr. M. Muhyiddin Abdülhamîd), Kahire 1353/1934, I-II, tür.yer.; Hatîb, Târîħu Baġdâd, XIII, 96-98; Safedî, el-Ġayŝü’l-müseccem, Kahire 1305, I, 143; II, 6-7, 187; İbn Hallikân, Vefeyâtü’l-aǾyân, Kahire 1310, I, 179, 386, 414; II, 191, 284-288; Abdürrahîm b. Ahmed el-Abbâsî, MeǾâhidü’t-tenśîś, Kahire 1274, s. 40-41, 267, 359-365; Ahmed Ferîd Rifâî, ǾAśrü’l-Meǿmûn, Kahire 1346/1928, II, 374-392; M. Cemîl Sultân, ŚarîǾu’l-ġavânî, dirâsetü aħbârih ve eşǾârih, Dımaşk 1351/1932; Fuâd Hannâ Terzî, Müslim b. el-Velîd, ŚarîǾu’l-ġavânî, Beyrut 1961; Mustafa eş-Şek‘a, eş-ŞiǾr ve’ş-şuǾarâǿ fi’l-Ǿaśri’l-ǾAbbâsî, Beyrut 1986, s. 229-267; I. Kratschkowsky, “Muslim b. al-Walīd”, EI² (Fr.), VII, 694-695.

İsmail Durmuş - Nasuhi Ünal Karaarslan