SARIGÖREZ NÛREDDİN EFENDİ

(ö. 928/1522)

Osmanlı âlimi.

Aslen Karesi sancağından olup babasının adı Yûsuf’tur. Sarışın ve kısa boylu olması sebebiyle “Sarıgörez” lakabıyla tanınmıştır. Fetvalarındaki imzasına göre asıl adı Hamza’dır. Nûreddin’in ise sıfatı olduğu anlaşılmaktadır. Dönemin meşhur âlimleri Hocazâde Muslihuddin Efendi, Hatibzâde Muhyiddin Efendi ve Sinan Paşa’nın derslerine devam edip hizmetlerinde bulunarak kendini yetiştirdi. Sinan Paşa, Fâtih Sultan Mehmed’in saltanatı sonlarında 882-886 (1477-1481) yılları arasında mevki ve itibarını kaybederek İstanbul’dan uzaklaştırıldığında vefakâr talebesi Molla Lutfi gibi Sarıgörez de onun yanında bulundu. II. Bayezid zamanında Sinan Paşa’nın ikbali yeniden parlayıp Sivrihisar kadılığından Edirne Dârülhadis Medresesi’ne müderris tayin edilince onun muîdi oldu ve mülâzemet aldı. Molla Yegân’ın daha sonra Hızır Bey ile oğlu Sinan Paşa’nın sürdürdüğü Fenârî mektebine intisap etti.

Tahsilini tamamlamasının ardından müderris olarak bazı küçük dereceli medreselerde görev yaptı. Bursa’da Bayezid Medresesi, Edirne’de Dârülhadis Medresesi ve İstanbul’da Sahn-ı Semân Akdeniz Başkurşunlu Medresesi müderrisliklerinde bulunarak birçok talebe yetiştirdi. Son müderrisliği sırasında 913 ve 914’te (1507 ve 1508) padişah in‘amı ile ödüllendirildi; II. Bayezid’in itimat ve takdirini kazandı. II. Bayezid onu, o sırada taht için kardeşleriyle rekabet halinde olan ve Şehzade Ahmed’in tercih edileceğini anlayınca Trabzon’dan Kefe’ye geçip kendisini ziyaret etmek üzere İstanbul’a gelmek isteyen Şehzade Selim’e nasihat için gönderdi (917/ 1511). Burada Selim ile görüşüp Trabzon’a sancağına geri dönmesi yolunda nasihatte bulundu; ayrıca bazı kaynaklara göre babasını İstanbul’da ziyaret etmesinin fitneye yol açma ihtimalinin yüksek olması sebebiyle kendisine izin verilmediğini bildirdi. Bazı kaynaklarda, şehzadenin ona on-on beş yıldan beri babasını görmediğini söyleyip bu durumda sıla-i rahime engel olunup olunmayacağı konusunda fetva istediği, Sarıgörez’in de, “Şer‘î bakımdan kimse engel olamaz” cevabını verdiği belirtilir. Sarıgörez’in Selim ile yaptığı temaslardan onun Şehzade Ahmed’e verilen miktarda dirlik istediği, aksi takdirde Çerkeskirman ve Mankirman hisarlarını ele geçirerek burada bir müstakil beylik kurma arzusunda olduğu ortaya çıkmıştı.

Nûreddin Efendi, bu hassas görevi yerine getirip döndükten sonra müderrislikten emekli oldu ve hemen ardından İstanbul kadılığına tayin edildi. Bu görevde iken İstanbul’a ait bazı vakfiyeleri onayladığı dikkati çeker (İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri, nr. 2107, 2117). Bir süre sonra Anadolu kazaskerliğine, ardından Rumeli kazaskerliğine getirildi. Bu sırada 920’de (1514) Safevîler’e ve kızılbaşlara karşı verdiği sert fetvası büyük yankı uyandırdı. Şah İsmâil’in dinî-siyasî hareketi karşısında Osmanlı tarafının düşünce ve yaklaşımını yansıtan, şekil ve muhteva bakımından bir fetvadan ziyade beyannâme niteliğinde olan bu dinî-hukukî metinde Sarıgörez, kızılbaşların ve reisleri olan İsmâil’in Hz. Peygamber’in sünnetini ve Kur’an’ı istihfaf ettiklerini, haram kılınan bazı hususları helâl kabul ettiklerini, ulemâya ihanet edip mescidleri yaktıklarını, ilk iki halifeye çok ağır hakaretlerde bulunduklarını, Hz. Âişe’ye de iftira ettiklerini, Resûl-i Ekrem’in tebliğ ettiği dini kaldırmak istediklerini delilleriyle sıralamış, cevap veya hüküm olarak ise bu taifenin dinden uzaklaştığını, bunlarla mücadelenin, cemaatlerini dağıtmanın ve katillerinin farz olduğunu, mallarının gaziler arasında dağıtılması gerektiğini bildirmiştir (Tekindağ, XVII/22 [1968], s. 54).

Kazaskerlikte bulunduğu sırada askerin şer‘î ve hukukî işleriyle yakından ilgilendiği, yaptığı tayinlerde liyakati ve ilmî seviyeyi daima gözettiği ifade edilir (Mecdî, s. 315). Yavuz Sultan Selim ile aralarında geçen bir olay üzerine Rumeli kazaskerliğinden ayrılmak zorunda kaldı. Öğretim hayatına dönerek Sahn-ı Semân’a yevmî 120 akçe ile müderris olduysa da bir müddet sonra tekrar İstanbul kadısı olup bir süre bu makamda kaldı, ardından yevmî 120 akçe ücretle İstanbul kadılığından mâzul oldu. Bu görevinden ayrılmasının sebebi muhtemelen Semendire Beyi Bâlî Bey davasında rüşvet aldığı yolundaki iddialardır. Yaptığı zulüm dolayısıyla halk tarafından padişaha şikâyet edilen Bâlî Bey’in davasını görmekle vazifelendirilen Sarıgörez soruşturma sırasında Bâlî Bey’den 50.000 akçe alarak şikâyetçilerini haksız çıkarmıştı (TSMA, nr. E. 6304). Bu olayın doğru olup olmadığı konusunda başka bir bilgiye rastlanmamakla birlikte rüşvet iddiasının görevden alınmasına yol açtığı söylenebilir. Bundan sonra bir süre daha yaşadı ve 928’de (1522) vefat etti. İstanbul Kıztaşı’nda Çıkrıkçı Kemâleddin’in inşa ettirdiği


mescid civarında Sarıgörez Nûreddin Efendi’nin evi bulunduğundan mescid ve çarşı onun adıyla tanınmıştır. Nûreddin Efendi ve ailesinin bazı fertleri bu mescidin hazîresine defnedilmiştir. İstanbul’da Sarıgüzel Camii ve semtinin adı Sarıgörez’den gelmektedir. Bazı araştırmalarda Sarıgörez adı yanlış olarak Sarı Gürz / Sarı Kürz, Sarı Kerez, Sarı Kez, Sarı Gez şeklinde okunmuştur. Kazasker Muhaşşî Sinan Efendi, Nûreddin Efendi’nin damadı idi. Kaynaklarda hadis ve fıkıh ilminde mütehassıs olup bazı çalışmaları bulunduğu belirtilmektedir. Fıkha dair kaleme aldığı el-Murtażâ adlı eseri mevcuttur (TSMK, III. Ahmed, nr. 1104). Ayrıca Hamîdli Kara Seyyidî’nin sorularına cevap niteliğinde bir risâle yazdığı belirtilir (Mecdî, s. 315).

BİBLİYOGRAFYA:

TSMA, nr. E. 6304; Târîh-i Silsile-i Ulemâ, Süleymaniye Ktp., Esad Efendi, nr. 2142, vr. 213a; Hadîdî, Tevârîh-i Âl-i Osmân (nşr. Necdet Öztürk), İstanbul 1991, s. 364; İstanbul Vakıfları Tahrir Defteri 953 (1546), tür.yer.; Celâlzâde Mustafa Çelebi, Selimnâme (nşr. Ahmet Uğur - Mustafa Çuhadar), Ankara 1990, s. 258, 295; Anonim Tevârîh-i Âl-i Osmân (nşr. F. Giese, haz. Nihat Azamat), İstanbul 1992, s. 133; Hoca Sâdeddin, Tâcü’t-tevârîh, İstanbul 1280, II, 558; Mecdî, Şekāik Tercümesi, s. 314-315; Hüseyin Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘: İstanbul Câmileri ve Diğer Dînî-Sivil Mi‘mârî Yapılar (haz. Ahmed Nezih Galitekin), İstanbul 2001, s. 191, 295, 519; Sicill-i Osmânî, IV, 581; Selâhattin Tansel, Yavuz Sultan Selim, Ankara 1969, s. 21-22, 34-36; R. C. Repp, The Müfti of Istanbul: A Study in the Development of the Ottoman Learned Hierarcy, London 1986, s. 218-220; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 2005, II, 615-616; Semavi Eyice, “İstanbul’da Yayla Camileri ve Şehrin Tarihi Topografyasının Yanlış İzah Edilen Bir Meselesi”, TD, VII/10 (1954), s. 34-35; M. C. Şehabeddin Tekindağ, “Yeni Kaynak ve Vesikaların Işığı Altında Yavuz Sultan Selim’in İran Seferi”, a.e., XVII/22 (1968), s. 53-54, 78; Kāmusü’l-a‘lâm, IV, 2816 vd.; Franz Babinger, “Sarı Kürz”, İA, X, 220; C. Imber, “Śari Kürz”, EI² (İng.), IX, 59-60.

Mehmet İpşirli