SAÎD

(الصعيد)

Mısır’da bir bölge.

Mısır’ın Akdeniz sahiline yakın delta kısmı Aşağı Mısır ve antik Memfis şehrinden güneydeki Asvan’a kadar olan Nil vadisinin çevresi Yukarı Mısır olarak isimlendirilmektedir. Müslümanlar tarafından fethinin ardından delta kısmına Vechülbahrî, güneye ise Vechülkıblî ve râkımının yüksek olmasından dolayı Saîd, Saîdümısr ve Mısrülulyâ adları verilmiştir. Kahire bu iki bölge arasında bir konumda yer almaktadır. Saîd, XIV. yüzyılda Yukarı Saîd (es-Saîdü’l-a‘lâ) ve Aşağı Saîd (es-Saîdü’s-süflâ) diye iki bölgeye ayrılmıştır. Saîd bölgesi, Nil vadisiyle nehrin doğusunda Kızıldeniz sahiline kadar uzanan Sahratüşşarkıye ve batısında kalan Sahratülgarbiye denilen çöllerle kaplı topraklardan oluşur. Bölgede Nil vadisinin genişliği Benîsüveyf’te 25 kilometreye ulaşmakla birlikte genelde 10 kilometrenin altındadır. Üdfû ile Asvan arasında iyice daralır ve sadece nehir yatağından ibaret kalır. Nil sularının yükseldiği mevsimlerde bu vadi ziraat için çok elverişlidir. İlk medeniyetin kurulduğu ülke olduğu ileri sürülen Mısır’ın delta kısmıyla güneyi milâttan önce 3200 yılında tek idare altında toplandı ve Mısır yeni inşa edilen Memfis şehrinden idare edildi. Milâttan önce 670’te başlayan Asurlular’ın egemenliği döneminde Mısır yirmi ikisi Saîd bölgesinde olmak üzere kırk iki idarî birime ayrılıyordu. Bizans döneminde Yukarı Mısır’da ikisi Thebias, üçüncüsü Panopolis adını taşıyan üç dükalık vardı.

Mısır’ın fethi, Hz. Ömer’in halifeliği döneminde Amr b. Âs tarafından üç yıl içerisinde (640-642) tamamlandı. İslâm orduları bu sürede Asvan’a kadar Saîd bölgesini de fethetti. Sahip olduğu zenginlikler dolayısıyla bu yıllarda Mısır’a Arabistan ve Şam bölgesinden büyük göçler oldu. Saîd bölgesinde varlıklarını günümüze kadar devam ettiren Mısır’ın yerli halkı Kıptîler’in büyük bir kısmı zaman içerisinde müslüman oldu ve bölgeye gelen Arap kabileleriyle kaynaştı. Bölgede Nil vadisini kendilerine yurt edinen Arap kabileleri genelde önceleri siyasî gelişmelerle ilgilenmediler. Saîd bölgesinde ilk isyanlar Abbâsîler döneminde 241’de (855) başladı. 254’te (868) Mısır valiliğine tayin edilen Ahmed b. Tolun, İbnü’s-Sûfî ve Abdurrahman el-Ömerî tarafından çıkarılan isyanları bastırıp Üşmûneyn ve Asvan’da kontrolü sağladı. Bu arada Afrika içlerine yapılan seferlerin bir kısmı Nil nehrini güneye doğru takip ederek Saîd bölgesinden gerçekleştirildi. Tolunoğulları zamanında Asvan bölgenin önemli bir ticaret merkezi haline geldi. Arap kabilelerinin bölgeye göçü veya tehciri daha sonra da devam etti. Mu‘tasım-Billâh zamanında ordudaki güçlerini kaybeden Arap asıllı askerler kitleler halinde Nil vadisine göç etti. Ceâfire, Cüheyne ve Belî kabilelerinden gelenler çeşitli merkezlere yerleşti. Abbâsî Halifesi Mütevekkil-Alellah döneminde göç ettirilen Adnânîler’e mensup Benî Rebîa’nın kollarından Kenzîler, Fâtımîler devrinden itibaren Saîd’in tarihinde etkili oldular (bk. KENZÎLER).

Fâtımîler dönemiyle birlikte Saîd bölgesi Arap kabilelerinin isyanlarına sahne oldu. Fâtımîler bölgede kendi mezhepleri olan Şiîliği yaymaya çalıştılar ve Asvan gibi bazı yerleşim yerlerinde başarılı oldular. İsyancılarla başa çıkmakta zorlanan Fâtımî halifeleri, Arabistan’daki bedevî kabilelerden Benî Hilâl ile Benî Süleym’i X. yüzyılın ikinci yarısında bölgeye göç ettirdiler. Üşmûneyn’deki Cüheyneliler’i Asyût’a sürüp yerlerine Şiî mezhebine bağlı Ceâfire kabilesini yerleştirdiler. Sonunda Saîd’de istikrarı sağladılar. Ancak Kuzey Afrika’da Fâtımîler’e bağlı emîrlerin giderek istiklâllerini kazanması ve bazılarının Abbâsîler’e bağlanması üzerine Saîd’deki Benî Hilâl ile Benî Süleym’in büyük bir çoğunluğu Libya, Tunus ve Cezayir’e gönderildi. Bu dönemde ilk defa merkezi Kūs olan Yukarı Saîd ile merkezi Asyût olan Aşağı Saîd adı altında iki bölgeden bahsedilmeye başlandı. Eski cazibesini kaybeden Asvan ise Şiîliğin merkezi olarak önemini korudu. Fâtımîler zamanında Ebû Rekve isyanı sırasında yönetimin yanında yer alan ve 1007 yılında Ebû Rekve’yi Saîd’den çıkaran Kenzîler 1073’te Fâtımîler’den ayrılıp bağımsızlıklarını ilân ettiler. Selâhaddîn-i Eyyûbî,


Fâtımî ordusunda sayıları 50.000’e ulaşan Sudanlılar’ı Kenzîler’in yaşadığı bölgeye sürmüştü. Sudanlılar bölgede taşkınlık çıkarmaya başladı. Ayrıca Eyyûbîler’in iktâ sistemine karşı çıkan bazı kabileler Fâtımîler’i yeniden diriltme girişiminde bulundu. Bunun üzerine Selâhaddîn-i Eyyûbî’nin ağabeyi Turan Şah 1173’te en güneydeki İbrîm’e kadar bütün bölgeyi itaat altına aldı. Eyyûbîler’in ilk yıllarında bazı isyanlar çıkaran Kenzîler ise Selâhaddîn-i Eyyûbî’den sonra genelde yönetimle barış içinde yaşadı. Haçlı seferleri yüzünden 1068-1262 yılları arasında Mağribli hacı kafileleri, güvenli olduğu için Saîd bölgesindeki Kūs ile Ayzâb güzergâhını takip ederek Kızıldeniz üzerinden Hicaz’a gidiyorlardı. Bazı Mağribli hacılar ülkelerine dönmeyip bölgedeki merkezlere yerleştiler. Mâlikî mezhebine bağlı olan bu şahıslar bölgede Sünnîliğin güçlenmesine katkıda bulundular. Tarikat mensupları da orada zâviyeler açtı.

Memlükler döneminin başlarında Saîd’de isyanlar çıktı. Şerîf Hüsnüddin es-Sa‘lebî’nin isyanı ancak 1255’te bastırılabildi. 712 (1312) ve 722 (1322) yıllarında Asvan büyük ayaklanmalara sahne oldu. Özellikle Belî ve Cüheyne kabilelerinin çıkardığı isyanların bastırılmasının ardından Suriye bedevîlerinden Tay ve Cüzâm kabileleri bölgeye yerleştirildi. Ancak Cüzâmlılar da 1345-1355 yılları arasında büyük karışıklıklara sebep oldular. Asvan ve çevresinde yaşayan Kenzîler ise diğer kabilelerin aksine Memlükler’e destek verdi. Memlükler zamanında Saîd’e yeni bir idarî statü verildi ve 1378’de Asyût’a bir nâib-i sultan tayin edildi. Nâibe bağlı valilik ve kâşiflikler oluşturuldu. Sultan Berkuk, İskenderiye ile Buhayre arasında yaşayan Berberî Hevvâre kabilesini 1380 yılında İhmîm ve çevresine yerleştirdi. Hevvâre, iktâ sistemini kabul etmeyen Arap kabilelerine karşı iktidarın yanında yer aldı. Hevvâre emîri, bir müddet sonra kaldırılacak olan Asyût’taki nâib-i sultandan daha etkili konuma geldi. Çünkü bölgede yaşayan kabileler merkezden gönderilen idarecilere karşı tavır almışlar, 1401 yılında nâib-i sultan ile Menfelût valisini öldürmüşlerdi. Circe’yi merkez edinen Hevvâre emîrleri, 1412’de Asvan’ı Kenzîler’in elinden alarak hem bölgenin idaresinde etkili oldular hem de çok sayıda tarihî eser inşa edip mimariye ve ilim hayatına katkı sağladılar. Bölgedeki güçlerini Osmanlı döneminde XVII. yüzyılın başlarına kadar sürdürdüler.

1517’de başlayan Osmanlı hâkimiyetinin ilk safhasında Hevvâre emîri yeni yönetimi destekledi. Yardım toplamak için Saîd’e giden Tomanbay’a destek vermedi, ayrıca onun yakalanıp Kahire’de Yavuz Sultan Selim’e teslim edilmesini sağlayanlar arasında yer aldı. Osmanlı idaresi altında beylerbeyilik haline getirilen Mısır’da Memlükler dönemi idarî teşkilâtının ıslahı yoluna gidildi. Baştan itibaren Arap kabile şeyhlerine sancak olarak verilen Saîd bölgesi Kahire’den uzakta bulunduğundan eşkıyanın ve âsi grupların sığınağı haline geldi ve kabile liderlerinin nüfuz mücadesine sahne oldu. Bu sebeple Saîd’e zaman zaman Osmanlı sancak beyleri tayin edildi. XVII. yüzyılın başlarından itibaren bölgede kabile şeyhlerinin nüfuzu arttı ve merkezî idarenin kabile liderleri üzerindeki otoritesi zayıfladı. Sancak beylerinin sık sık değiştirilmesinden istifade eden kabileler 1660’larda kendi bölgelerinde eski güçlerine kavuştular. Hevvâre’nin kollarından Benî Hemmûm 1740’ta Kınâ şehrini ve civarını hâkimiyeti altına aldı. Mısır Valisi Bulutkapan Ali Bey bu kabileyi ancak 1769’da itaat altına alabildi. XIX. yüzyılın başında Kahire’de gittikçe kuvvetlenen merkezî idare Yukarı Mısır’ın kendi başına buyruk davranma geleneğini sona erdirdi. Modern Mısır Devleti’nin kurucusu sayılan Kavalalı Mehmed Ali Paşa bedevî kabile reislerinin iktidarını tamamen ortadan kaldırdı. Yönetime karşı direnen ve bölgeye sığınan Memlük idarecilerini de ağır şekilde cezalandırdı. Evliya Çelebi, 1672-1680 yılları arasında bölgeye yaptığı seyahati esnasında buralardaki tarihî eserlerin birçoğu hakkında ayrıntılı bilgi vermektedir.

Günümüzde Mısır’ın yirmi altı idarî bölümünden (muhafaza) sekizi Saîd bölgesinde yer almaktadır. Bunlar Cîze, Benîsüveyf, Feyyûm, Minye, Asyût, Kınâ, Sûhâc ve Asvan’dır. İtfîh, Dehrût, Behnesâ, Üşmûneyn, Menfelût, İhmîm, Circe, Firşavt, Kıft, Kūs, Üdfû, Kavm Umbû, Ebûsimbel bölgenin diğer önemli merkezleridir. Cîze’de Firavunlar döneminden kalma üç piramit bulunmaktadır. Antik Thébes şehri Uksûr (Lukser), modern barajlarıyla meşhur olan Asvan ve nüfusu 1980’li yıllardan itibaren 2 milyonu aşan Asyût, Mısır’ın en büyük şehirlerindendir. Nil’in taşkın sularını biriktirmek için Yukarı Mısır’da ilk barajı 1902’de İngilizler inşa etmiştir. Günümüzdeki büyük barajın inşaatı ise Cemal Abdünnâsır tarafından başlatılmış ve daha sonra tamamlanmıştır. Asvan’da yaptırılan yeni baraj dünyanın en büyük barajlarından olup Mısır’ın elektrik ihtiyacının yarısı buradan temin edilmektedir. Baraj Mısır’ın tarım alanlarını sulama imkânı sağlamış ve ekili alanların oranını arttırmıştır. Sulama yoluyla yılda iki defa ürün alınır. Başta pamuk üretimi olmak üzere diğer ziraî ürünler için özellikle kuraklık döneminde barajın önemi daha da artmaktadır. Bölgede başka barajlar da vardır.

Ziraata elverişli olan Saîd bölgesinde buğday, arpa, darı, bakla, mercimek, nohut, susam, pamuk, keten, soğan, sarmısak, lahana, üzüm, limon, hurma ve şeker kamışı gibi çok çeşitli ürünler yetiştirilir. Asvan’ın güneyinde Aşağı Nûbe bölgesinde altın ve zümrüt madenleri bulunmaktadır. Tarih boyunca Hindistan, Yemen ve Arabistan ile Mısır arasında yürütülen baharat ticaretinde Kızıldeniz sahilindeki Ayzâb Limanı büyük bir öneme sahipti. Buradan Nil vadisindeki Asvan, Üdfû ve Kūs’a gelen kervanlar nehir boyunca Kahire’ye, oradan da Akdeniz üzerinden Avrupa’ya giderdi. Ancak 1365-1366 yıllarında olduğu gibi Asvan’da çıkan karışıklıklar yüzünden Kūs-Ayzâb ticaret yolu kullanılamaz hale gelince tâcirler zorlu deniz yolculuğuna rağmen Süveyş sahilindeki Kulzüm Limanı’na yönelmişlerdir. Asyût, Kūs, Asvan, Minye, Circe ve Kınâ gibi yerleşim yerlerinde farklı asırlarda camiler, medreseler, hamamlar, çarşılar, zâviyeler inşa edilmiş, bu merkezlerdeki medreselerde bölgenin İslâmlaşmasında etkili olan büyük âlimler yetişmiştir. XIII. yüzyılda sadece Kūs’ta on altı medrese bulunuyordu. Ca‘fer el-Üdfüvî, eŧ-ŦâliǾu’s-saǾîdü’l-câmiǾ esmâǿe nücebâǿi’ś-ŚaǾîd adlı eserinde Saîd asıllı 594 âlimin biyografisini kaydeder.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Abdülhakem, Fütûĥu Mıśr (Torrey), s. 169, 173-174; Kindî, el-Vülât ve’l-ķuđât (Nassâr), s. 34, 240; Ca‘fer b. Sa‘leb el-Üdfüvî, eŧ-ŦâliǾu’s-saǾîdü’l-câmiǾ esmâǿe nücebâǿi’ś-ŚaǾîd (nşr. Sa‘d M. Hasan), Kahire 1966, tür.yer.; Makrîzî, el-Beyân ve’l-iǾrâb Ǿammâ bi-arżi Mıśr mine’l-ǾArâb (nşr. Abdülmecîd Âbidîn), İskenderiye 1989, s. 27-46, 58-59, 96, 134; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, X, 775-841; Ebû Sâlih el-Ermenî, Târîħ: The Churches and Monasteries of Egypt and some Neighbouring Countries (nşr. ve trc. B. T. A. Evetts), Oxford 1894-95 → (ed. Fuad Sezgin), Frankfurt 1413/1992, s. 24-25, 103-117; Mehmed Muhsin, Afrika Delîli, Kahire 1312, s. 119, 141-153, 161-188, 481-487, 666, 693, 715; J. - C. Garcin, Un centre musulman de la haute-Egypte médiévale: Qūś, Caire 1976, s. 4, 39-70, 277-288; a.mlf., “al-ŚaǾīd-ŚaǾīd Mıśr”, EI² (Fr.), VIII, 892-897; J. Waterbury, Hydropalitics of the Nile Valley, Syracuse 1979, s. 98-153; Ramazan Şeşen, Salâhaddîn Devrinde Eyyûbîler Devleti, İstanbul 1983, s. 39, 99, 114-116; K. Yaşar Kopraman, Mısır Memlükleri Tarihi, Ankara 1989, s. 125-131; Seyyid Muhammed es-Seyyid Mahmud, XVI. Asırda Mısır Eyaleti, İstanbul 1990, s. 67, 74, 84, 146-155; A. Raymond, “‘Ali Bey le grand et le premier éveil de l’Afrique moderne”, Les africains, Paris 1990,


II, 17-41; Muhammed b. Muhammed el-Circâvî, Târîħu vilâyeti’ś-ŚaǾîd fi’l-Ǿaśreyni’l-Memlûkî ve’l-ǾOŝmânî (nşr. Ahmed Hüseyin Nemekî), Kahire 1998, tür.yer.; M. Winter, Egyptian Society under Ottoman Rule (1517-1798), London 1992, s. 15, 26, 50-52, 69, 80, 86-88, 91-92, 99-105, 114; Mahmûd M. el-Huveyrî, Asvân fi’l-Ǿuśûri’l-vüsŧâ, Kahire 1996, tür.yer.; Abdülhamîd Hâmid Süleyman, el-Milâĥatü’n-Nîliyye fî Mıśri’l-ǾOŝmâniyye (1517-1798), Kahire 1999, tür.yer.; Ali Tanoğlu, “Mısır ve Süveyş Kanalı”, İÜ Coğrafya Enstitüsü Dergisi, II/3-4 (1952), s. 17-47; G. Wiet, “Saîd”, İA, X, 77-80; M. Woidich, “al-ŚaǾīd-ŚaǾīd Mıśr”, EI² (Fr.), VIII, 897-898.

Ahmet Kavas