SAFSATA

(السفسطائيّة)

Kuruntuya dayalı öncüllerle oluşturulan fâsid kıyas.

Aristo’nun Organon adlı mantık külliyatından hareketle, hatadan korunmak amacıyla İslâm düşünürlerinin mantık çalışmalarında önemle ele aldıkları, ilk bakışta doğru ve ikna edici görünmekle birlikte öncülleri kuruntuya (vehmiyyât) dayandığı için yanlış sonuçlara ulaştıran, bunun yanında burhan, cedel, hitabet ve şiirle birlikte beş sanatı oluşturan bir kıyas çeşididir (et-TaǾrîfât, “Safsaŧa” md.; İbn Sînâ, ǾUyûnü’l-ĥikme, s. 11; Gazzâlî, s. 116). Safsata, Yunanca sophisma kelimesinin Arapça’ya geçmiş şekli olup kişiyi sözle şüpheye düşürerek yanıltmaya, şaşırtmaya ve aldatmaya yönelik dil ve mantık cambazlığıdır. Vehimlere dayanan öncüllerin yanı sıra bazan doğruya benzeyen, fakat gerçekte doğru olmayan öncüllerden kurulduğu da görülür (Tehânevî, I, 665-666).

Aristo’ya göre tartışma sırasında genellikle sofistler beş ayrı taktik uygular. 1. Öncelikle eş anlamlı kelimeler ya da yabancı menşeli kelimeler kullanmak suretiyle karşılarındakini şaşırtırlar. 2. Karşıdakinin bu şaşkınlığından yararlanarak onun ileri sürdüğü tezin yanlış veya yalan olduğunu söylerler. 3. Demagoji yaparak karşıdakinin kesin hiçbir şey bilmediğini ve anlayışının kıt olduğunu ileri sürerler. 4. Tartışırken muhatabı dil ve gramer hatası yapmaya zorlarlar. 5. Bütün bunlardan sonra karşılarında bulunan kişi bir bunak gibi aynı şeyleri tekrarlar ve saçmalamaya başlar. Sofistler bu taktiklerle bir gerçeğin ortaya çıkması değil sonuçta kendilerinin üstün gelmesi yönündeki amaçlarını gerçekleştirmeye çalışırlar.

Safsata ile mugalata arasında öncüllerinin gerçeği yansıtmaması, yanlışlıklarının ilk bakışta farkedilememesi ve sonuçlarının çok defa şeklen doğru görünmesi açısından benzerlik bulunmaktadır. Ancak safsatanın aksine mugalatada muhatabı aldatma kastı vardır. Bir konuda kanıt getiren kişinin kanıtındaki bozukluğu bile bile savunmasını devam ettirmesi durumunda safsata mugalataya dönüşür (İsmail Fenni, s. 648-649). Kanıt ileri süren kişinin kasıtlı olup olmadığını anlamak her zaman mümkün olmadığı için mugalata ve safsata terimleri sık sık birbirinin yerine kullanılmış, Aristo’nun Sofistik Çürütmeler’inin (De Sophisticis Elenchis) Arapça tercümelerinde ve beş sanatı adlandırmada görüldüğü gibi içerik yönünden fâsid olan delillere genel olarak safsata denmiştir. Buna göre insanın yanıldığı ve başkalarını da yanılgıya düşürmek istediği sahte delillere safsata denilir. Safsata üretmenin belli başlı şekilleri ilk defa Aristo tarafından Organon’un VI. kitabı olan Sofistik Çürütmeler’de gösterilmiştir. Aristo, sofistik çürütmeleri “gerçek kıyas ve karşı delili çürütme değeri taşımadığı halde görünüşte kıyas ve çürütmeler” (kandırıcı ve saptırıcı nitelikte sahte deliller) olarak tanıtır (On Sophistical Refutations, s. 11, 13, 47).

Akıl yürütmede yapılan yanlışlık ve yanıltmaları araştıran İslâm mantıkçıları, Aristo’nun Sofistik Çürütmeler’ini temel alıp safsatanın kuruluş şekillerini ve nerede yapıldığını belirlemeye çalışmış, bu çerçevede kanıtların yapısı üzerinde durarak bunların yanlış öncül veya doğruya benzeyen aldatıcı öncül içerip içermediğine dikkat çekmiş, sonuçta bu yanlışlıkları, dile ilişkin olan (lafzî) ve dile ilişkin olmayanlar diye ikiye ayırarak açıklamıştır. Safsata ile sonuçlanan ve muhatabı etkilemeye yol açan lafzî yanlışlara günlük dilde, özellikle hukuk, siyaset ve reklamcılık alanlarında, mâna yanlışlarına ise günlük hayattaki tartışma ve kanıtlamalarda, hükümler ve genellemelerde sıkça rastlanmaktadır. “İnsan verilen şeyi verir; verilen şey artık verenin kendisine ait değildir; insan kendisine ait olmayanı verir” formülü lafzî safsata (İbn Rüşd, Telħîśu’s-Safsaŧa, s. 78-79), “Bir şey mevcut değilse o kuruntudur (mukayyet); fakat kuruntu vardır (mutlak); öyleyse var olmayan vardır” formülü de lafzî olmayan safsata örnekleridir (Aristo, On Sophistical Refutations, s. 27).

Safsata bozuk (fâsid) bir delil olup yakīn ifade etmez; burhan ve cedel türünden bir kanıtlama olmadığı gibi zan ifade eden hitabet ve şiir derecesinde de değildir; içerik bakımından gerçeğe aykırı olduğu için herhangi bir şeyi kanıtlamaz. Safsatanın duyulur olmayan (gayr-i mahsûs) şeyler hakkında verdiği hükümler de doğru değildir. Dolayısıyla safsata şekil itibariyle bir tür sanat sayılsa da İslâm mantıkçıları tarafından bozuk ve düşük kıyas olarak değerlendirilmiş, ayrıca yanılgıya düşmekten korunmak için bu tür bozuk delillerin kuruluş şekillerinin bilinmesinde yarar bulunduğu belirtilmiştir (İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Manŧıķ, s. 6; İbn Rüşd, Telħîśu Kitâbi’l-Burhân, s. 78; İsmail Hakkı İzmirli, s. 266).

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, I, 665-666; II, 1095-1096; İsmail Fenni, Lugatçe-i Felsefe, İstanbul 1341, s. 648-649; Mustafa Namık Çankı, Büyük Felsefe Lûgatı, İstanbul 1958, III, 199; Aristo, Manŧıķu Arisŧo (nşr. Abdurrahman Bedevî), Beyrut 1980, III, 773, 779, 850; a.mlf., On Sophistical Refutations on Coming to-be and Passing-Away (trc. E. S. Forster), London, ts., s. 11, 13, 27, 47; Fârâbî, İlimlerin Sayımı (trc. Ahmet Ateş), İstanbul 1990, s. 77; a.mlf., Kitâbü’l-Emkineti’l-muġālaŧa (nşr. Refîk el-Acem, el-Manŧıķ Ǿinde’l-Fârâbî II içinde), Beyrut 1986, s. 160-161; İbn Sînâ, eş-Şifâǿ el-Manŧıķ (4), s. 6, 42; a.mlf., ǾUyûnü’l-ĥikme (nşr. Hilmi Ziya Ülken, Resâǿilü İbn Sînâ, I içinde),


Ankara 1953, s. 11; a.mlf., Kitâbü’ş-Şifâ: Sofistik Deliller (trc. Ömer Türker), İstanbul 2006, s. 2; Gazzâlî, MiǾyârü’l-Ǿilm, Kahire 1329, s. 116; İbn Rüşd, Telħîśu’s-Safsaŧa (nşr. M. Selîm Sâlim), Kahire 1972, s. 2, 5, 61, 78-79; a.mlf., Telħîśu Kitâbi’l-Burhân (nşr. Mahmûd Kāsım), Kahire 1982, s. 78; Ali b. Ömer el-Kâtibî, eş-Şemsiyye, İstanbul 1290, s. 31, 32; Molla Fenârî, Şerĥu Îsâġūcî, İzmir 1302, s. 71; Ali Sedad, Mîzânü’l-ukūl fi’l-mantık ve’l-usûl, İstanbul 1303, s. 104; İsmail Hakkı İzmirli, Felsefe Dersleri, İstanbul 1330, s. 266; Mahmut Kaya, İslâm Kaynakları Işığında Aristoteles ve Felsefesi, İstanbul 1983, s. 110; İbrahim Emiroğlu, Mantık Yanlışları, Ankara 2004, s. 18-22, 87-178.

İbrahim Emiroğlu