SÂDULLAH PAŞA YALISI

İstanbul’da XVIII. yüzyılın sonlarında inşa edilen bir yalı.

Boğaziçi’ndeki yalılar arasında günümüze gelen en erken tarihli ve en iyi korunmuş ahşap yalılardan biri olup Çengelköy’de yer almaktadır. Yalının rıhtım üzerindeki tek katlı selâmlık bölümü XX. yüzyılın başlarında yıkılmış, günümüze özgün olarak harem bölümü ve bahçe cephesindeki su kemeri ulaşmıştır. Ayrıca yalıya ait bir hamam, mutfak ve kayıkhane bulunuyordu. Yalı, XVIII. yüzyılın sonlarına kadar giden bostancıbaşı defterlerindeki kayıtlara göre I. Abdülhamid döneminde (1774-1789) Dârüssaâde Ağası Mehmed Ağa’ya verilmiştir. Bu kayıt ve mimari özellikler göz önüne alındığında I. Abdülhamid döneminin sonlarına, III. Selim döneminin (1789-1807) başlarına tarihlendirilebilir. Yalı 1861’de Sâdullah Paşa tarafından satın alındıktan sonra bu adla anılmıştır.

İki katlı yalı merkezî sofalı plan tipindedir. Birbiriyle kesişen iki eksen düzenine göre tamamen simetrik bir plan gösterir. Denize paralel biçimde konumlanmış merkezî sofanın köşelerine yerleştirilen ikişer adet oda ve sofaya deniz ve bahçe yönünden saplanan eyvanlar planın temelini oluşturur. İki katın planı da birbirini küçük bir farkla tekrar eder. Alt kat sofası köşeleri pahlanmış dikdörtgen, üst kat ise oval şekilli bir sofaya sahiptir. Sofalar uzunlamasına denize paraleldir. Üst kat sofasını bir


otağı çağrıştıran basık bir kubbe örter. Ahşap iskelet üzerine harçla sıvanarak bağdâdî tekniğinde inşa edilen kubbe dışarıdan kırık çatıyla örtülmüştür. Bu kubbede merkezdeki oval biçimli, oymalı ve edirne-kârî boyalı göbekten eteklere doğru yayılan ışınsal bir süsleme düzeni uygulanmıştır.

Yapının günümüzde cephelerin tam ortasında dört yönden girişi bulunmakla beraber özgün halinde kuzey yönünden bir giriş olmadığı anlaşılmaktadır. Doğu ve batı yönünde iki adet merdivenle üst kata ulaşılır. Üst katta kuzeydeki merdivenin hemen üstünde içeriden sofaya hâkim bir konumda açılmış, içinde müzik icra edilen mutriphâne yalıyı daha da ilginç kılan mimari bir unsur olarak dikkati çeker. Oval sofa özellikle ona açılan mutriphâne ile ilişkilendirildiğinde bu mekânın gündelik hayatın merkezini oluşturan, yemekli ve müzikli toplantıların düzenlendiği bir divanhâne olarak değerlendirildiği kabul edilebilir. Alt katta taşlık niteliğindeki sofa ise zemine yakın pencerelerle batı yönünde Boğaz manzarasıyla, doğu yönünde bahçenin yeşil dokusuyla âdeta bütünleşir. Her iki sofada Boğaz ve bahçe yönlerine açılan eyvanlar sedirlerle döşelidir.

Yalı duvar resimleri, kalem işleri, tavan süslemeleri, tavan göbekleriyle yoğun ve gösterişli bir bezemeye sahiptir. Her odanın dekorasyonu farklılık gösterir. Alt kat tavanları kare veya çapraz biçimli ince çubuk taksimatlıdır. Üst katta köşelerdeki odaların tavan düzenlemeleri alt kata göre çok daha barok bir hareketlilik gösterir. Her odanın tavanı farklı şekilde süslenmiştir. Tavanlar kıvrımlı hatlarla bezenmiş, tavan göbeklerinde şemseler ve meyve sepetleri yer almıştır. Tavan göbekleri ve odaların nişlerini çevreleyen raflar özenli ve ince işlenmiş ahşap işçiliğinin güzel örneklerini sergiler.

Köşelerde yer alan odalarda yüklüklerin hemen yanındaki çiçeklik veya şerbetlik diye anılan büyük nişlerin içi ve yine yüklüklerle tavan arasında kalan duvarlarda yalının önemli bir özelliğini oluşturan kalem işi tekniğinde yapılmış resimler vardır. Bunlar genel olarak İstanbul’un Boğaz ve Haliç kıyılarına dizilen köşk, kasır ve sahilsarayları veya bu kıyılardaki tabiat manzaralarını konu alır. Özellikle üst kat odalarının nişlerinin içindeki resimler konuları ve içerikleriyle zengindir. Bunlardan güneybatı odasında, yıkılmadan önce Üsküdar’da Salacak kıyılarında yer alan Şerefâbâd Kasrı olduğu tahmin edilen resim ve güneydoğu odasında 1862’de tamamen yanan Sarayburnu’ndaki Topkapı Sahilsarayı’nı gösteren resim günümüze ulaşmayan yapıları yansıtan birer belge değeri taşımasıyla da önemlidir. Odaların yanı sıra oval sofanın köşelerindeki nişler içinde de mimari tasvirlere yer verilmiştir. Nişlerin iki yanında edirnekârî üslûbunda boyanmış ufak boyutlu nişler bulunur. Yalıda tavan süslemeleri ve duvar resimleri dekorasyonun yapının inşa tarihinden daha geç bir döneme, büyük ihtimalle empire üslûbunun hâkim olduğu II. Mahmud dönemine ait olduğunu düşündürür. Özellikle güneydoğu odasındaki Topkapı Sahilsarayı bu tarihlendirmeyi kesinleştirmeye kanıt oluşturur. Bu sarayın 1862 yangınından artakalan ve kuruluş tarihi olarak 1816 yılını veren kitâbesi en azından bu resmin inşa tarihinden önceye gidemeyeceğini kanıtlar. Dolayısıyla yalıdaki diğer duvar resimleri de en erken 1816 yılına tarihlendirilebilir.

Yalı çeşitli tarihlerde restorasyonlar geçirmiştir. Yapıya günümüzdeki görüntüsünü kazandıran kapsamlı bir restorasyon 1949-1951 yılları arasında mimar Turgut Cansever ve Cahide Tamer tarafından yapılmıştır. Bu restorasyon sırasında XIX. yüzyılda mimar A. Vallaury döneminde duvar kâğıdı ve yağlı boya ile kaplanan kalem işleri tekrar ortaya çıkarılmıştır. Ayrıca kuzeydoğu cephesi güney cephesine benzetilmiş ve merdiven sahanlığı oval bir çıkma ile biçimlendirilmiştir. 1977’de Taç Vakfı, Sedad Hakkı Eldem’in nezaretinde yalıda onarım çalışmaları yaptırmıştır. 1995-1997 yılları arasında mimar Feyza Cansever başkanlığında bir restorasyon daha geçiren yalı günümüzde Tek-Esin Vakfı tarafından korunmaktadır.

BİBLİYOGRAFYA:

Emel Esin, “An Eigthteenth Century ‘Yali’ Viewed in the Line of Development of Related Forms in Turkic Architecture”, Atti del Secondo Congresso Internazionale di Arte Turca (Venezia 26-29 Settembre 1963), Napoli 1965, s. 83-112; a.mlf., Sa’dullah Paşa Yalısı-The Yalı (Sea-side Mansion) of Sa’dullah Paşa, İstanbul 1977; a.mlf., Sa’dullah Paşa Yalısı-The Yalı (Sea-side Mansion) of Sa’dullah Paşa (An Eighteenth Century House on the Bosphorus), İstanbul 1984; a.mlf., “Türk Mimari Geleneği Çerçevesinde Sadullah Paşa Yalısı”, TTOK Belleteni, XXXIII/312 (1972), s. 12-25; a.mlf., “Sadullah Paşa Yalısının Bağlı Olduğu Gelenek”, Türkiyemiz, sy. 16, İstanbul 1975, s. 2-7; a.mlf., “Sadullah Paşa Yalısı”, a.e., sy. 17 (1975), s. 22-26; a.mlf., “Sadullah Paşa Yalısının Tarihçesi”, a.e., sy. 19 (1976), s. 13-17; a.mlf., “Ferhunde Demler, Eski Alemler”, TDA, sy. 14 (1981), s. 112-136; Günsel Renda, Batılılaşma Döneminde Türk Resim Sanatı (1700-1850), Ankara 1977, s. 113-115; a.mlf., “Wall Paintings in Turkish Houses”, Fifth International Congress of Turkish Art (ed. G. Fehér), Budapest 1978, s. 711-735; Sedad Hakkı Eldem, Türk Evi-Osmanlı Dönemi, İstanbul 1984, I, 218-223; a.mlf., Boğaziçi Yalıları, İstanbul 1994, II, 172-179; Orhan Erdenen, Boğaziçi Sahilhaneleri, İstanbul 1993, II, 288-295; Doğan Kuban, Kaybolan Kent Hayalleri: Ahşap Saraylar, İstanbul 2001, s. 100; Reşad Ekrem Koçu, “Bostancıbaşı Defterleri”, İstanbul Enstitüsü Mecmuası, sy. 4, İstanbul 1958, s. 44-46; Tülay Artan, “Sadullah Paşa Yalısı”, DBİst.A, VI, 396-397; Hayri Fehmi Yılmaz, “Şerefabad Kasrı”, a.e., VII, 162-163; M. Baha Tanman, “Divanhâne”, DİA, IX, 437-444.

A. Tarkan Okçuoğlu