SABÂ-yı KÂŞÂNÎ

(صباى كاشانى)

(ö. 1238/1823)

İranlı şair.

1179 (1765) yılında Kâşân’da doğdu. Adı Feth Ali, mahlası “Sabâ”dır. Çağdaşı olan tarihçi Mirza Hasen-i Zenûzî Riyâżü’l-cenne adlı eserinde onun aslen Tebrizli olduğunu, atalarının Safevîler döneminde Tebriz’den Irak’a gidip yerleştiğini belirtir. Bir kısım tarihçiler ise Azerbaycan ahalisinden olup bazan bağımsız, bazan da Zend ve Kaçar hükümdarlarına tâbi olarak emirlik, yöneticilik ve sınır muhafızlığı yapan Dünbülî sülâlesine mensup bulunduğunu ileri sürer. Zend hükümdarlarından Kerîm Han döneminde Feth Ali’nin ailesi Kâşân’a gelmiş, babası Âgā Muhammed şehrin valiliğini yapmış, büyük kardeşi Mirza Muhammed Ali Han da Lutf Ali Han’ın veziri olmuştur.

Tahsilini Kâşân’da yapan Feth Ali, Âgā Feth Ali diye şöhret buldu ve Hacı Süleyman Big Sabâhî-yi Bigdilî’nin öğrencileri arasında yer aldı. Önceleri Lutf Ali Han’ı ve Zend sülâlesine mensup emîrleri metheden Feth Ali, bu sülâlenin yerine Kaçarlar’ın iş başına gelmesi ve kardeşinin Âgā Muhammed Şah Kaçar tarafından öldürülmesinden sonra bir süre gözlerden uzak yaşadı. Feth Ali Şah’ın Âgā Muhammed Şah tarafından Fars hâkimi olarak tayin edilmesi üzerine onun yanına gitti. Kendisi de âlim ve şair olan, Sabâ’nın ailesine yapılan zulümlerden dolayı üzülen Feth Ali Şah onu himayesine aldı.

Feth Ali Şah’ın 1211’de (1797) Tahran’a gelip tahta oturması münasebetiyle Sabâ’nın söylediği kaside şah tarafından beğenildi ve kendisine “melikü’ş-şuarâ” lakabı ile “han” ve “ihtisâbü’l-memâlikî” unvanları verildi. Daha sonra birkaç yıl Kum ve Kâşân’da valilik yaptı, bir müddet Kum Âsitânesi’nin kilit muhafızlığında bulundu. 1223 (1808) yılında Kum’da hastalık ve kuraklık baş gösterince Tahran’a çağrıldı, görevli olarak Azerbaycan ve Türkistan’a gönderildi. Feth Ali Şah, İran-Rus savaşına katılmak üzere 1228’de (1813) Azerbaycan’a gittiğinde Sabâ da onun yanında yer aldı. Dönüş esnasında şahtan Firdevsî’nin Şâhnâme’sinin vezninde Şâhinşâhnâme adıyla bir eser yazmak için izin istedi ve 40.000 beyitlik bu çalışmasını üç yıl içinde tamamladı. 1233 (1818) yılında büyük bir kıtlığın yaşandığı Horasan’a yardım götüren heyetin başında bulunan Sabâ bu yolculuktan sonra “pîş-hıdmet, nedîm-i hâs, melikü’ş-şuarâ” unvanlarıyla Feth Ali Şah’ın sarayında bulundu ve 1238’de (1823) Tahran’da öldü. Şiirlerinin çoğu gazel, mesnevi, rubâî ve terciibend tarzında olup kasidede de çok başarılıydı. Bu konuda Enverî’yi taklit etmekle birlikte kendine has bir üslûp oluşturmuştur. Kânî, Sipihr ve Edîbü’l-Memâlik Ferâhânî gibi şairler onun üslûbunu taklit etmiştir.

Eserleri. 1. Dîvân (nşr. Muhammed Ali Necâtî, Tahran 1341 hş.). Sabâ, 15.000 beyit olduğu tahmin edilen divanında yer alan Zend emîrlerinin methine dair şiirlerini Kaçar şehzadesi Feth Ali Şah’ın hizmetine girince yok etmiştir. 2. Gülşen-i Śabâ (nşr. H. Kûhî Kirmânî, Tahran, ts.). Şairin, oğluna nasihat vermek için Sa‘dî-i Şîrâzî’nin Bostân’ı tarzında kaleme aldığı en güzel şiirlerinden meydana gelen eseridir. 3. Şâhinşâhnâme (nşr. Muhtâr Muhsinpûr, Taĥlîl-i Ĥamâse-i Şehinşâhnâme-i Śabâ, Tahran 1380 hş.). Eserde Feth Ali Şah’ın ataları, hükümdarlığı zamanında meydana gelen olaylar, Abbas Mirza’nın Ruslar’la savaşması ve fetihleri anlatılır. Sabâ, tarihî bir kahramanlık destanı ortaya koymaya çalışırken Firdevsî’nin üslûbunu taklit ettiğinden eski kelimeleri çokça kullanmış, bu yüzden tarihî olaylar süslü kelimeler içinde kaybolmuştur. Şairin ayrıca Hz. Muhammed’in hayatı, mûcizeleri, savaşları ve Hz. Ali’nin kahramanlıklarını anlattığı Ħudâvendnâme adlı eseriyle Hâkānî-i Şirvânî’nin Tuĥfetü’l-ǾIrâķeyn’ini taklit ederek kaleme aldığı Ǿİbretnâme’den başka (Yahyâ Âryanpûr, I, 23) kendisi hayatta iken nüshası kaybolan 10.000 beyit civarındaki Yûsuf u Züleyħâ adlı bir eser yazdığı belirtilmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Rızâ Kulı Han Hidâyet, MecmaǾu’l-fuśaĥâǿ (nşr. Müzâhir Musaffâ), Tahran 1372 hş., II/2, s. 826-915; Browne, LHP, IV, 309-310; Tebrîzî, Reyĥânetü’l-edeb, Tebriz 1347 hş., III, 411-412; Yahyâ Âryanpûr, Ez Śabâ tâ Nîmâ, Tahran, ts., I, 20-28; Mirzâ M. Ali Muallim Habîbâbâdî, Mekârimü’l-âŝâr, İsfahan 1351 hş., III, 1075-1078; Ahmed Dîvân Bîgî Şîrâzî, Ĥadîķatü’ş-şuǾarâǿ, Tahran 1365 hş., II, 969-976; Abdürrefî‘ Hakīkat, Ferheng-i ŞâǾirân-ı Zebân-ı Fârsî, Tahran 1368 hş./1989, s. 338-340; Hâc Hüseyin Nahcıvânî, “Zindegânî ve Şaħśiyyet-i Melikü’ş-şuǾarâǿ Fetĥ ǾAlî Ħân Śabâ”, Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât-ı Tebrîz, III, Tebriz 1329 hş., s. 191-200; Munibur Rahman, “Śabā”, EI² (İng.), VIII, 665-666.

Mustafa Çiçekler