RUM MEHMED PAŞA KÜLLİYESİ

İstanbul Üsküdar’da XV. yüzyılın ikinci yarısına ait külliye.

Şemsi Paşa Camii’nin üstündeki sırtta kendi adıyla anılan mahallede yer alan külliye, Fâtih Sultan Mehmed döneminde kısa bir süre sadrazamlık yapan Rum Mehmed Paşa tarafından 876 (1471-72) yılında inşa ettirilmiştir. Cami, türbe, medrese, hamam ve imaretten oluşan külliyeden günümüze yalnızca cami ile türbe ulaşmıştır.

Fetihten sonra şehirde inşa edilen ilk dinî binalardan olan Rum Mehmed Paşa Camii tabhâneli camiler grubuna girer. Ancak merkezî kubbenin mihrap yönünde bir yarım kubbe tarafından desteklenmesi yapıdaki önemli bir farklılıktır. Binanın iki yanındaki kubbeli ikişer küçük oda


tabhâne kısmını oluşturur. Yuvarlak formlu, sekiz pencereli kasnak üzerinde yükselen ana kubbeye geçiş pandantiflerle sağlanmakta olup ağırlık geniş tuğla kemerler tarafından taşınmaktadır. Yarım kubbeli örtü sistemi sebebiyle güney kısmı dışındaki cepheleri hareketlendiren bu kemerlerle kavisli bir görünüm elde edilirken kemerlere kadar olan kısımdaki kesme taş örgüsü bu noktadan itibaren taş-tuğla almaşık örgüye dönüşür. Kirpi saçakla nihayetlenen cepheler tuğla kemerli pencerelerle değerlendirilmiş, doğu ve batı cephelerine birer çörten yerleştirilmiştir.

Cami, yapısında önemli değişikliklere yol açan onarımlar geçirmiştir. 1953 yılında gerçekleştirilen restorasyonda o döneme kadar düz bir saçakla nihayetlenen kasnak, tuğla kemerlerin örülmesi sonucu yüzeyindeki pencerelerin saçaktan yukarı taşmasıyla dalgalı bir görünüm kazanmıştır. Benzer durum mihrap yarım kubbesini taşıyan kasnakta da mevcuttur. Bu süreçte son cemaat yeri de yeniden ele alınmış, kubbeli revakının yıkılması üzerine önce 1950 yılındaki onarımda son cemaat yeri ahşap çatı ile örtülmüş, 1953’te altı sütuna oturan tuğla kemerlerin taşıdığı beş kubbeli görünümüne kavuşturulmuştur. Ahşap taklidi betonarme gergileri de bu onarımdandır. Sivri kemerli revak dizisini taşıyan, bazıları birkaç parçalı mermer sütunlar kaidesiz olup bezemesiz şişkin başlıklara sahiptir. Son cemaat duvarı ortada giriş, iki yanda ikişer pencere ile değerlendirilmiştir. Dikdörtgen biçiminde sivri hafifletme kemerli alt pencereler harime, sivri kemerli, dışlıklı üst pencereler ise tabhâne mekânlarına açılmaktadır. Küfeki taşından giriş kapısı silmeli bir çerçeve içine alınmış olup sivri formlu kemer aynasında ebced hesabıyla yapının inşa tarihini veren iki beyitlik Arapça kitâbe yer almaktadır. Basık kemerli mermer kapının iki yanı istiridye kabuğu şeklinde nihayetlenen çokgen kesitli birer nişe sahiptir.

Harime önünde ufak bir sahanlığın, yanlarında ise pabuçlukların yer aldığı birkaç basamakla ulaşılır. İki yanındaki ahşap mahfillerden biri hanımlar mahfili olarak kullanılırken hoca odasına dönüştürülmüş olan batıdaki mekânı köşeli, sivri formlu babalara oturan pahlı direkler tarafından taşınmaktadır. Kasetli bir tavan üzerinde yükselen üst kat konsollarla desteklenmiş olup bu kata doğu yönünde yer alan basamaklarla ulaşılmaktadır. Merkezî kubbenin örttüğü mekândan geniş bir kemerle asıl ibadet mekânına geçilir. Bir sekiyle yükseltilen bu bölümün yarım kubbeli örtü sistemine geçiş, uçlarından üçlü iri mukarnas dilimlerinin sarkıtıldığı tromplarla sağlanmıştır. Tromp içlerine ve mihrap üstüne üç adet tepe penceresi açılmıştır. Mihrabın iki yanı ile doğu ve batı duvarlarında da birer pencere yer almakta olup bunlar derin nişlerle iç mekâna açılır. Merkezî kubbenin oturduğu kemerlerin altına iki sıra halinde yedi pencere yerleştirilmiştir. Eski fotoğraflarda sekizi sağır olmak üzere on altı pencereli olduğu görülen kasnak günümüzde sekiz pencerelidir. Barok dönem kalem işleriyle tezyin edildiği bilinen iç mekân bugün sıvalı olup kubbe içlerinde yer yer Fâtih dönemine ait nakışlara rastlanmaktadır. Eni boyuna oranla geniş tutulan alçı mihrap silmeli bir çerçeve içinde yer alır. İki yanda birer sütunçe ile sınırlanan çokgen planlı niş mukarnaslı kavsara ile son bulmaktadır. Minber ve vaaz kürsüsü yenidir. Harimin iki yanında yer alan tabhâne odaları ana kubbenin örttüğü orta mekâna basık kemerli ikişer kapı ile açılmaktadır. Harimden daha alçakta yer alan odalar alt ve üst sıra pencerelere sahip olup her biri ocaklı ve dolaplıdır. Pandantifli kubbeleri çokgen kasnak üzerinde yükselen mekânlar günümüzde depo olarak kullanılmaktadır.

1953’te onarım gören minare, caminin beden duvarına batı yönünden bitişik olup şerefe altı ve küp bölümü mukarnaslı bezeme ile süslenmiştir. Ajurlu şerefe korkuluğu geometrik desenli minarenin silindirik, kalın gövdesine karşılık onarım gören petek bölümü ince ve çokgen planlıdır. Tuğla malzeme kullanımı, dalgalı saçak hatları, yuvarlak kubbe kasnağı gibi özelliklerinden dolayı Bizans dinî mimarisini andırdığı ileri sürülen Rum Mehmed Paşa Camii’nin bu özelliğinin bânisinden kaynaklandığı söylenmiş ve eleştirilere uğramıştır.

Caminin güneybatı yönünde yer alan sekizgen planlı, kubbeli türbede Rum Mehmed Paşa’nın medfun olduğu kabul edilmekle birlikte bir rivayete göre Tire’deki caminin yanındaki türbede cesedi, burada ise başı gömülüdür. Küfeki taşından inşa edilen yapının her cephesine sivri hafifletme kemerli, dikdörtgen formlu alt ve sivri kemerli, dışlıklı üst pencereler açılmıştır. Yapıya kuzeyde yer alan mermerden basık kemerli bir kapıyla girilmektedir. İç mekânı geçmişte kalem işleriyle tezyin edildiği anlaşılan türbenin önünde bir hazîresi vardır.

Muhtemelen caminin kuzeybatı yönünde bulunan ve Hadîkatü’l-cevâmi‘de harap olduğu belirtilen medrese günümüze ulaşmamıştır. Ayvansarâyî ayrıca caminin yakınında yer alan ve zamanımıza kadar gelmeyen bir hamamdan söz eder ki


bunun Üsküdar’ın en eski hamamı olduğu düşünülmektedir. Klasik Türk hamam mimarisinin örneklerinden bu çifte hamam 1303 (1886) yılında onarım görmüştür. Yapının ahşap camekân bölümünün sağındaki basamaklardan üst kattaki soyunma odalarına ulaşılmaktaydı. Ilıklık bölümleri dikdörtgen planlı olan hamamda sıcaklıklar dört eyvanlı ve dört köşesi halvet hücreli olarak planlanmıştı. Sıcaklıkta orta birim büyük kubbe, eyvanlar yarım kubbe, halvetler ise küçük kubbelerle örtülü idi. Rum Mehmed Paşa Camii’nin yakınında yer aldığı bilinen imaret de günümüze ulaşmamıştır. Rum Mehmed Paşa burası için Unkapanı’nda bir hamam, evler ve dükkânlar, Manisa’da yaptırdığı bir bedestenle Fâtih Sultan Mehmed’in kendisine hediye ettiği Dimetoka’nın Ada nahiyesindeki Toyca-Oruzlu köyünü vakfetmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 195; Konyalı, İstanbul Âbideleri, s. 90-91; Gökbilgin, Edirne ve Paşa Livâsı, s. 334-335; Ayverdi, Osmanlı Mi‘mârîsi III, s. 482-490; a.mlf., Fatih Devri Mi‘mârîsi, İstanbul 1953, s. 219-223; a.mlf., Fatih Devri Mi‘mârî Eserleri, İstanbul 1953, s. 14-16; Semavi Eyice, İlk Osmanlı Devrinin Dinî-İçtimaî Bir Müessesesi: Zaviyeler ve Zaviyeli Camiler, İstanbul 1963, s. 43; Tahsin Öz, İstanbul Camileri, Ankara 1965, II, 56; G. Goodwin, A History of Ottoman Architecture, London 1971, s. 114-115; Cahid Baltacı, XV-XVI. Asırlarda Osmanlı Medreseleri, İstanbul 1976, s. 341-343; Konyalı, Üsküdar Tarihi, I, 249-252, 375-379, 445; II, 291, 444; M. Nermi Haskan, İstanbul Hamamları, İstanbul 1995, s. 135-138; Ahmet Gül, Osmanlı Medreselerinde Eğitim-Öğretim ve Bunlar Arasında Dâru’l-Hadîslerin Yeri, Ankara 1997, s. 67; Yekta Demiralp, Erken Dönem Osmanlı Medreseleri (1300-1500), Ankara 1999, s. 18; Abdülhamit Tüfekçioğlu, Erken Dönem Osmanlı Mimarîsinde Yazı, Ankara 2001, s. 353-354; “Eski Hamam”, İst.A, X, 5285-5287; İ. Aydın Yüksel, “Rum Mehmed Paşa Camii ve Türbesi”, DBİst.A, VI, 346-347.

Tuğba Erzincan