RIFK

(الرفق)

Yumuşak davranma, nezaket anlamında bir ahlâk terimi.

Sözlükte “yumuşak ve yararlı olmak; yardım etmek” anlamlarındaki rıfk kelimesi terim olarak “iyi huyluluk, uyumlu, geçimli ve nazik olma, yumuşak davranma” mânalarına gelir. Ayrıca lutf, leyn (yumuşaklık), hilm, teysîr (kolaylık gösterme) kavramları rıfk ile yakın anlamda; “sertlik, kaba ve kırıcı davranış” mânasındaki unf, gılzat, hiddet, huşûnet, hurk ve şiddet karşıt anlamda kullanılmaktadır (Lisânü’l-ǾArab, “rfķ” md.; Tâcü’l-Ǿarûs, “rfķ” md.; İbn Hazm, s. 48, 62, 75; Gazzâlî, III, 184-185). Rıfk kökünden türeyen refîk “yumuşak ve nazik davranan kişi, arkadaş, dost” demektir. Hadis ve siyer kaynaklarında yer alan bilgilere göre Resûlullah, Hz. Âişe’nin kucağında son nefesini verirken “er-refîku’l-a‘lâ” (yüce dost) diyerek Allah’a gitmekte olduğunu ifade etmiş ve son sözü “Allahım, yüce dost!” olmuştur (Buhârî, “Feżâǿilü’s-śaĥâbe”, 5, “Meġāzî”, 83, 84; Müslim, “Feżâǿilü’s-śaĥâbe”, 87).

Kur’ân-ı Kerîm’de bir âyette refik kelimesi geçmektedir (en-Nisâ 4/69). Tefsirlerde, Resûl-i Ekrem vefat ettiğinde onun yokluğuna nasıl dayanacaklarını düşünüp kederlenen bazı sahâbîleri teselli etmek üzere, Allah’a ve resulüne itaat edenlerin peygamberler, sıddîklar, şehidler ve sâlihlerle beraber olacağını ve bunların ne güzel refik olduğunu bildiren bu âyetin indiği ve burada refik kelimesinin “arkadaşlığına güvenilen kişi” anlamında kullanıldığı belirtilir (meselâ bk. Taberî, VIII, 534-535; Kurtubî, V, 272; Şevkânî, I, 545, 546). Bazı âyetlerde rıfk ile yakın anlamlı kelimelerle insanlara karşı yumuşak davranmanın önemine dikkat çekilmiştir. Tâhâ sûresinde (20/44) yumuşak davranmanın etkili bir eğitim ve irşad yöntemi olduğuna işaret edilir. Bir âyette (Âl-i İmrân 3/159) Hz. Peygamber’in etrafındakilere yumuşak davranmasından övgüyle söz edilmekte, bu davranışının ilâhî rahmetin bir eseri olduğu belirtilmekte, kaba ve katı kalpli olmanın eğitim ve sosyal birlik açısından zararlı etkisine dikkat çekilmektedir. İbn Hazm, Resûl-i Ekrem’in insanları eğitirken onları ümitlendiren, sevindiren ve rahatlatan sözler söylemeye önem verdiğini, bu sayede nasihatlerinde başarılı olduğunu, kolaylaştırıcı olmayı ve zorluk göstermekten sakınmayı emrettiğini hatırlatır (el-Aħlâķ ve’s-siyer fî müdâvâti’n-nüfûs, s. 62).

Hadislerde rıfk kelimesi ve türevleri geçmektedir. Hz. Peygamber, “Allahım! Ümmetime rıfk ile muamele edene sen de rıfk ile muamele et” diye dua etmiştir (Müsned, VI, 62, 93, 257, 258, 260). “Allah rıfk sahibidir ve her işi rıfk ile yapmayı sever” meâlindeki hadis (Buhârî, “İstitâbe”, 4, “Edeb”, 35; Müslim, “Selâm”, 10) rıfkın Allah’ın sıfatları arasında yer aldığını ve insanlardaki rıfk erdeminin bu sıfatın bir yansıması olduğunu gösterir. Resûl-i Ekrem, “Rıfktan mahrum kalan kimse hayırdan da mahrum kalır” (Müsned, IV, 362, 366; Müslim, “Birr”, 74-76; İbn Mâce, “Edeb”, 9); “Bir iş rıfk ile yapılırsa rıfk mutlaka o işi güzelleştirir” (Müsned, VI, 58, 112; Müslim, “Birr”, 78; Ebû Dâvûd, “Cihâd”, 1) hadisleriyle rıfkın önemine dikkat çekmiştir. Bizzat kendisi de sahâbîler tarafından “çok merhametli, çok yumuşak” diye nitelendirilmiştir (Buhârî, “Eźân”, 17, 18; Müslim, “Mesâcid”, 292, “Neźir”, 8; Ebû Dâvûd, “Eymân”, 21). Bir rivayete göre, Hz. Peygamber ve ashabın yanına gelen bir grup yahudinin “esselâmü aleyküm” yerine “essâmü aleyküm” (ölüm sizin üzerinize olsun) demelerine öfkelenen Hz. Âişe’nin, “O dediğiniz sizin başınıza gelsin, Allah sizin belânızı versin!” şeklinde tepki göstermesi üzerine Resûlullah, “Yâ Âişe, sâkin ol, rıfk göster, sertlikten ve hakaretten sakın!” demiştir (Müsned, III, 199; Buhârî, “Edeb”, 38; “DaǾavât”, 63; Müslim, “Birr”, 79).

İslâm ahlâkına dair kaynaklarda Câhiliye dönemi diye adlandırılan İslâm öncesi Arap toplumunda yaygın olan kabalık, saldırganlık, şiddet gibi tutum ve


davranışlara karşı rıfk, hilim, sabır, af gibi kavramlarla ifade edilen erdemler müslüman insanı Câhiliye insanından ayıran nitelikler olarak değerlendirilmiş, bilhassa güçlü ve haklı olduğu halde hilim ve rıfk ile muamele etmenin değerine vurgu yapılmıştır. Hz. Ömer’e atfedilen bir sözde Allah katında devlet başkanının rıfkından daha değerli bir erdem, yine onun sertlik ve hiddetinden daha çirkin bir erdemsizliğin bulunmadığı belirtilir (Pellat, s. 39-40). Hasan-ı Basrî’ye nisbet edilen ayrıntılı bir müslüman tanımında, “Müslüman dininde güçlü, kararlı ve yumuşak huylu kişidir; imanı sağlam, bilgili ve halîm, zeki ve rıfk sahibidir, haklı iken bağışlayıcı, güçlü iken cömert, dostluğu ve arkadaşlığı güzel, öfke halinde sabırlıdır” şeklinde ifadeler yer alır (Gazzâlî, III, 166). İbn Hibbân’ın rıfk ile akıl arasında bir ilişki gördüğü anlaşılmaktadır. Ona göre akıllı insan daima rıfk ile davranmalıdır. Yumuşaklığın düzeltemediği şeyi sertlik hiç düzeltemez. Akıldan daha sağlam bir dayanak bulunmadığı gibi rıfktan daha hayırlı bir rehber de yoktur. Rıfkı terkeden sertliğe yönelir, sertliği seçen tehlikelerle yüzyüze kalır (Ravżatü’l-Ǿuķalâǿ ve nüzhetü’l-fużalâǿ, s. 215-223). İbn Abdülberr’in rıfk ve iktisat (orta yol) kelimelerini aynı başlıkta kullanması ve bu iki kavramı bir arada işlemesi rıfkın “her türlü davranışta uyumluluk” anlamı da içerdiğine işaret etmektedir (Behcetü’l-mecâlis, I, 217-220). Gazzâlî de insan davranışlarının her türlü aşırılıktan uzak olması gerektiğine, şiddet ve yumuşaklıkta bu dengenin gözetilmesinin önemine dikkat çeker; ancak insanın tabiatı şiddete meyilli olduğu için dinde rıfka daha çok önem verildiğini ifade eder (İĥyâǿ, III, 184-186).

BİBLİYOGRAFYA:

Wensinck, el-MuǾcem, “rfķ”, “lyn” md.leri; M. F. Abdülbâkī, el-MuǾcem, “rfķ”, “lyn” md.leri; Müsned, III, 199; IV, 362, 366; VI, 58, 62, 93, 112, 257, 258, 260; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (Şâkir), VIII, 534-535; İbn Hibbân, Ravżatü’l-Ǿuķalâǿ ve nüzhetü’l-fużalâǿ, Beyrut 1397/1977, s. 215-223; İbn Hazm, el-Aħlâķ ve’s-siyer fî müdâvâti’n-nüfûs, Beyrut 1405/1985, s. 48, 62, 75; İbn Abdülber, Behcetü’l-mecâlis, I, 217-220; Gazzâlî, İĥyâǿ, II, 333-334; III, 166, 184-186; Kurtubî, el-CâmiǾ, V, 272; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, Beyrut 1412/1992, I, 545, 546; Ch. Pellat, Risâle fi’l-ĥilm Ǿinde’l-ǾArab, Beyrut 1973, s. 39-40.

Mustafa Çağrıcı