RESİM

(رسم)

Osmanlı malî terminolojisinde genel olarak vergi anlamında kullanılan bir terim.

Sözlükte “alâmet, işaret, nişan, iz; sûret; vergi” anlamlarına gelen resim (resm) kelimesi (çoğulu rüsûm / rüsûmât) Osmanlılar’da vergi dışında devlet törenlerini de (resm-i âlî [cuma selâmlığı], resm-i geçit, resm-i küşâd [açılış töreni] vb.) ifade ederdi. Modern kamu maliyesinde devletin verdiği hizmetlere karşılık aldığı vergilere resim denir. Ancak klasik fıkıhta bu anlamıyla kullanılmaz. Osmanlılar’da resim, gerek merkezin doğrudan tahsil ettiği gerekse timara ayrılmış edilmiş yerlerden alınan vergi ve tazminatların genel adıdır. Toplanması belli kurallara bağlı olduğu için “kanun”, bir yükümlülük belirttiği için “teklif”, geleneksel olduğu için “âdet” gibi kavramlar da resim yerine kullanılmıştır. Âdet kelimesi Osmanlı öncesi uygulamaları (âdet-i Kayıtbay gibi), kökleşmiş yerel vergileri (âdet-i harman) ve gelenekselleşmiş diğer bazı vergi cinslerini (âdet-i ağnâm) gösterir. Osmanlı vergi ve resim sistemi, fethedilen yerlerin uygulamalarının yumuşatılarak devam ettirilmesiyle çeşitlendiği için mahallî adlandırmalar malî terminolojiye girmiştir. Bu vergilerin bir kısmı mukātaa, bir kısmı timar sistemi içerisinde düzenli devlet vergileri haline dönüşmüştür.

Devletin doğrudan topladığı resimler merkez maliyesini yansıtan bütçelerde görünür. Osmanlı bütçelerinde dört gelir türü vardır: Mukātaa, cizye, avârız ve ağnâm. Son üçü tamamen vergi hâsılatından, mukātaa gelirlerinin çoğu vergi ve resimlerden oluşur (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 514). Mukātaa birimlerinin bazı vergileri adlarını belirtmeden ihtiva etmiş olmasına rağmen bütçeler irili ufaklı bir kısım resimleri tesbite imkân verir. Bunların çoğu toplu olarak bölge adları taşır. Bir kısmı da gümrük, damga, ipek kapanı (mîzân-ı harîr), tütün, kahve, zeytinyağı, sabun resmi vb. resimlerle ilgilidir. Ticarî vergiler genellikle mukātaa sistemi içerisindedir. Pazarlara getirilen mallardan alınan bâc ve damga resimleriyle kapan (kantar veya mîzan) resimleri denen un, bal, yağ gibi malların toptan ticaretinden alınan resimler böyledir. Yine kervan ticaretinden belli noktalarda “bâc-ı ubûr” denen iç gümrük vergisi alınır. İthal veya ihraç edilen mallar tüccarın müslüman, zimmî ya da harbî oluşuna göre farklılaşan dış gümrük vergisine tâbidir. Bu vergilerden bir kısmı, bâc ve damga gibi sonradan uygulamaya girdiği için bid‘at diye tanımlanmışsa da neticede hazinenin sürekli gelirleri arasında yer almıştır. Bir gelir kaynağı mukātaa haline getirildiğinde berat resmi, mukātaa gibi avârız ve cizye toplama yetkisi verildiğinde kalemiye resmi ödenirdi. Kalemiye resmi sonraları mukātaa ve mâlikâne sahiplerinden alınan önemli bir vergi haline dönüştü. Mukātaa işlemlerinden hazineye kalemiye resmiyle müzayede masrafları için dellâliye resmi ödenirdi. 1734 yılından itibaren mâlikâne şeklinde aldığı mukātaasını devreden kişiler, merkezî hazineye ödedikleri mâlikâne muaccelelerinin (peşin) % 10’u oranında kasr-ı yed resmi ödemeye başladılar.

Padişah değişikliklerinde kapıkullarına ödenen ve bir yıllık ulûfe tutarı olan cülûs bahşişlerinin finansmanı için devlet görevlilerinin beratları yenilenir ve bundan berat resmi yahut cülûs resmi alınırdı. Cülûs resmi, XVIII. yüzyılın başlarından itibaren mâlikâne muaccelelerinin % 25’i oranında mâlikâne tasarruf edenlerden de alınmaya başlanmıştı. Mukātaa gelirlerinin ağnâm gelirleri hariç bütçe içerisindeki oranı % 24-37 arasında değişmiştir.

Küçük ve büyükbaş hayvanlardan alınan vergileri ifade eden ağnâm gelirleri de mukātaa şeklinde olmakla birlikte çok defa bütçelerde ayrı olarak gösterilmiştir. Bunlar ağnâm-ı celebkeşan ve âdet-i ağnâm türlerine ayrılırdı. Celebkeşan İstanbul’a koyun getirmekle görevli olan kimselerdi. Bunların koyunlarından alınan vergilerle reâyânın elinde bulunan koyunlardan alınan âdet-i ağnâm gelirlerinin toplam bütçe gelirlerine oranı % 1-2,5 gibi önemsiz bir rakamdır.

Cizye Osmanlı Devleti’nin ikinci önemli gelir kaynağıdır. Bu vergi, zimmî statüsündeki müslüman olmayan faal erkek nüfustan alınan kişi vergisiyle tâbi devletlerden (Eflak-Boğdan ve Erdel voyvodalığı, Dubrovnik) alınan ve bedel-i cizye denen maktû cizyeden oluşurdu. Mısır, Bağdat, Basra gibi eyaletlerin maktû cizyeleri de irsâliye denilen yıllık vergileri içinde yer alırdı. Cizye gelirlerinin toplam bütçe gelirleri içindeki payı % 23-48 arasındadır ve 1691 reformundan sonra büyük artış göstermiştir.

Üçüncü önemli gelir kaynağı avârız denen olağan dışı vergilerdir. Bunlar başlangıçta savaş harcamalarını finanse etmek için konmuş, XVII. yüzyılın sonlarından


itibaren olağan vergiler haline gelmiştir. Avârız yükümlülükleri nüzül, sürsat ve iştirâ olarak aynî ve avârız gibi nakdî vergilerdir. Fakat aynî yükümlülükler de nüzül, sürsat ve iştirâ bedeli olarak zamanla nakdîye dönüşmüştür. Avârız gelirlerinin toplam bütçe gelirlerine oranı % 10-20 arasındadır. Tanzimat döneminde avârız tekâlîf-i örfiyye ismiyle varlığını sürdürmüştür. Avârız türü vergilerden biri de imdâdiyyedir. İlk uygulamalarda genellikle imdâd-ı seferiyye adını taşır ve ârızî bir özellik gösterirken XVIII. yüzyıldan itibaren imdâd-ı seferiyye ve hazariyye ayırımının getirildiği düzenli vergiler halini almıştır. Timar kesiminde sipahilerin topladığı resimler ise kanunnâmelerle tesbit edilmiştir. Elde bulunan ilk bütçelerden 1527-1528 bütçesine göre 537.929.006 akçe olan devlet gelirlerinin % 37’si irili ufaklı 37.521 “kılıç”taki tımar sahibinin tasarrufundaydı.

Toprağını işleyen ve üretiminin sahibi olan köylü toprak kirasını veya vergisini öşür adı altında sipahiye ödemekteydi. Bazı küçük tazminat ve vergilerle birlikte toplam mükellefiyet % 15’ten fazla olmamaktaydı. Reâyânın dirlik sahibine karşı olan malî yükümlülükleri üç kısımda ele alınabilir. Bunlardan ilki ürün üzerinden ödenen vergilerdir. Osmanlı tatbikatında bunun çift akçesi, basma akçesi, kulluk akçesi, zemin resmi, Rumeli’nin birçok yerinde ispençe resmi, boyunduruk hakkı, ağalık hakkı adındaki vergileri kapsadığı kabul edilirdi. Toprak ürünlerinden yerin durumuna göre alınan vergi genellikle öşür şeklinde adlandırılırdı. Bunun birleşikleri içinde resm-i bâğ ve bâğçe, resm-i güvâre, resm-i sebzevât vb. vergiler vardır. Öte yandan hayvancılıktan alınan vergiler de önemli bir yere sahipti. Yerleşik ziraatla meşgul olan köylülerin sürülerinin yanında konar göçerlerin asıl iktisadî faaliyetleri tamamen hayvancılık üzerineydi. Sürüler çoğunlukla köylerin sınırları içindeki meralarda beslenirdi. Birçok köyün kendine mahsus yaylaları vardı. Yerleşik veya konar göçer reâyâdan alınan hayvan vergileri otlak resmi, yaylak ve kışlak resmi, resm-i ganem, âdet-i ağnâm ve ağıl resmiydi.

Klasik timar sisteminde her köylü ailesinin işlettiği toprak parçası bir veya yarım çiftlik olarak köylünün ödemekle yükümlü olduğu çift resminin matrahını teşkil ederdi. Çiftlik çoğunlukla bir çift öküzle işlenebilecek büyüklükte bir tarlaydı. Çiftliğin alanı verimine göre 60-150 dönüm arasında olurdu. Yerleşik veya konar göçer reâyâ kullandığı topraklara karşılık sâhib-i arza bazı vergi ve tazminatlar öderdi. Bunların başlıcaları şunlardır: Resm-i çift ve resm-i nîm çift, resm-i bennâk, resm-i çiftlü bennâk, resm-i ekinlü bennâk, resm-i mücerred, resm-i kara, resm-i caba, resm-i bîve; başka mesleklere girmek için toprağını terkedenlerden alınan çiftbozan resmi; yerleşik veya konar göçer reâyânın çiftlik statüsünün dışındaki topraklar için ödediği resm-i zemîn ve resm-i dönüm; toprak parçası el değiştirdiğinde, ayrıca bina yapılarak veya harman yeri şeklinde kullanılarak ziraî faaliyetin dışında bırakılan mîrî topraklardan maktû olarak alınan resm-i tapu (sonuncusuna daha sonra bedel-i öşr, mukātaa-i zemîn veya icâre-i zemîn denilmiştir); dirlik içerisinde işletilen değirmenlerden maktû olarak alınan resm-i âsiyâb.

Şahsa dayalı olarak tahsil edilen vergiler de çeşitlilik gösterirdi. Bunların arasında gayri müslim unsurlardan alınan bir tür çift resmi olan ispence, evli ve bekârlardan alınan resm-i bennâk ve resm-i mücerred, evlenen kız veya kadın için erkeklerden alınan arûs (arûsâne) resmi, Balkanlar’daki gayri müslim aşiretlerden hâne başına bir altın olarak tahsil edilen resm-i filori, bir özel duruma dayalı vergi türlerini ifade eden bâd-ı hevâ, dirlik toprakları dahilinde işlenen suçlardan alınan para cezaları olan resm-i cürm ü cinâyet (öşr-i diyet), kaybolmuş hayvan ve kölenin bulunması halinde sahibinden alınan yava (yâve, kaçgun), tarla güvenliği ve kır bekçiliği vergisi olan resm-i deştibânî sayılabilir. Çoğu Osmanlı öncesi uygulamalardan kalan resm-i çift ve türevleriyle ispence, bâd-ı hevâ gibi vergi ve tazminatlar doğrudan sipahiye ödenirdi. Bunlardan başka dirlik sahiplerinin cebelü bedeliyesi, bedel-i gedik ve bedel-i timar adı altında merkeze olan malî mükellefiyetleri vardı. 1711 Prut savaşından itibaren ve daha sonra 1738’lerde İran savaşlarının etkisiyle cebelü bedeliyesi mükellefiyeti timar sistemi dışına taşırılarak mâlikânelere de yüklenmiştir.

Ehl-i örf denen hükümet memurları kendi adlarına hizmetlerinin karşılığı olarak hizmet akçesi veya maişet denen az miktarda vergi toplayabilirlerdi. Timar sisteminin zayıflamasıyla birlikte sonraki dönemlerde bu vergilerin çoğu hazineye gider olmuştur. Ancak timar sisteminin önemini kaybettiği XVII. yüzyılda hükümet memurları eski hizmet resimlerinin çoğunu kendi adlarına toplama eğilimi içindeydi. Berat resmi veya tezkire resmi gibi hazineye giden yüklü miktarlardaki meblağlar aslında padişah tarafından kişilere tanınan imtiyazların karşılığı idi. XVI. yüzyılın sonlarından itibaren satılmaya başlanan mansıblar aynı şekilde hazinenin gelir kaynaklarından biri olmuştur. Osmanlılar’da klasik dönemde bürokratlar genellikle devletten maaş almazlar, günümüzdeki noterler gibi işlemlerden tahsil ettikleri harçlarla geçimlerini sağlarlardı. Bunların başında gelen kadılar hizmetleri karşılığında olduğu gibi mukātaa işlemlerinden de çeşitli resimler alırlardı. Miras tereke işlemlerinden kassâm denen görevliler veya kadılar resm-i kısmet adıyla harç talep ederlerdi.

Yenileşme dönemine doğru XVII. yüzyıldan itibaren ekonominin nakdîleşmesinin bir sonucu olarak timar topraklarının iltizam haline gelmesi ve ardından mâlikâneye dönüşmesi süreci başlayınca önceden sipahiye verilen resimler iltizam sahibine, sonra da mâlikâne sahibine ödenmeye başlanmıştır. Özellikle padişah haslarının serbest olması iltizama verilmesini kolaylaştırıyordu. Rüsûm-ı serbestiyyet toprağı tasarruf edenler tarafından tahsil edilmekteydi. Bunlar eski bâd-ı hevâ türünden cürm ü cinâyet resmi, arûs resmi, kul ve câriye müjdegânesi gibi resimlerdi. İltizamın “ber vech-i nâibiyyet” tahsisi, serbestlikten daha fazla resim grubunun mülteziminin tahsiline verilmesi anlamı taşıyordu. İltizamda niyâbet kavramı genellikle sancak beyi hasları için kullanılmıştır. Cürüm, tayyârât, gerdek, yava, bâd-ı hevâ resimleri bazı bölgelerde eskiden beri niyâbet adı altında toplanmıştır. Timardan iltizama, iltizamdan mâlikâneye geçiş sürecinde birçok eski timar resminin mâlikânelerden alınmaya başlandığı görülmektedir. Resm-i tapu, bâd-ı hevâ, resm-i bennâk, resm-i mücerred, resm-i caba, resm-i çift gibi raiyyet rüsûmu, resm-i deştibânî, resm-i arûs, âdet-i ağnâm gibi resimler bunların başlıcalarıdır.

XVIII. yüzyılın sonlarından itibaren çoklu hazine dönemine girilince vergilerin bu hazineler arasında dağılması gündeme geldi. Hazîne-i Âmire’ye ait bazı vergiler diğer hazinelere aktarıldı. Yenileşme faaliyetlerinin finansmanı çok sayıda hazineyi veya fonu gerekli kılmıştı. Bunların başında 1793’te kurulan Îrâd-ı Cedîd Hazinesi gelir. Bu hazinenin gelirleri arasında zecriyye (alkollü içki), penbe (pamuk), yapağı, istefidye (üzüm), kök boya, mazı ve tiftik resimleri dikkati çekmektedir. 1805 yılında kurulan Tersâne-i Âmire Hazinesi donanmaya verilen önemden kaynaklanmıştır. Bunun için Hazîne-i Âmire’den cizye, avârız ve mîrî mukātaat gibi esaslı gelir


kalemleriyle birlikte, Îrâd-ı Cedîd Hazinesi’nden ve Deryâ Kalemi’nden zeâmet ve timarların aktarılmasıyla oluşturulmuş, ancak ipek tartı resminin aktarılması bir vakıf mukātaası söz konusu olduğundan tartışmaya yol açmıştır.

1826’dan itibaren idare ve maliyede yeni kurumlar ortaya çıktı. Meselâ büyük bir gelir kalemi haline dönüştürülen ihtisab resmi yeni kurulan Asâkir-i Mansûre’nin finansmanına ayrıldı. 1826’dan evvel kurulduğu bilinen ve önceleri Hazîne-i Âmire’nin bir şubesi olan Mukātaat Hazinesi’ne ihtisab, tahmis (kahve), damga gibi resimler tahsis edildi. Tekrar tekli hazine sisteminin uygulandığı Tanzimat’tan sonra timar sisteminin de kaldırılmasıyla vergiler tamamen merkezîleşti ve bütçelerde yer aldı. Belediye teşkilâtının kurulmasıyla bir kısım resimler belediye vergileri haline getirildi. Yine Tanzimat’tan sonra ihtisab, ispence gibi birçok verginin kaldırılma süreci başladı. Örfî vergilerin yerini toplu vergi aldı. Bu da yirmi yıl uygulandıktan sonra 1275’te (1859-60) kaldırılma süreci başladı; yerine yapılacak tahrir sonucu emlâk, arazi ve temettü vergileri getirildi ve II. Meşrutiyet’te (1908) tamamen kaldırıldı.

Klasik dönemde en önemli vergi türü olan cizye 1856 Islahat Fermanı’yla tarihe karışmıştı. Bu arada bedel-i nakdî ve bedel-i askerî vergileriyle askerlik yerine vergi ödeme imkânı getirildi. Bedel-i tarîk vergisiyle de klasik dönemdeki yolların yapım, bakım ve güvenliği karşılığında nakit vergi alınmaya başlandı, bu vergi Cumhuriyet döneminde 1952 yılına kadar sürdü. Klasik dönem bütçe gelirlerinden biri olan ağnâm resmi Cumhuriyet devrinde 1962 yılı başına kadar devam etti. Klasik dönemde XVII. yüzyıldan itibaren timar topraklarının iltizama verilme süreci içinde öşür de nakdîleşmeye başlamış ve âşâr olarak kullanılmıştı. Âşâr Tanzimat devrinde bütçelerin en önemli gelirlerindendi.

Tanzimat döneminde domuz üretiminden canavar resmi, su avcılığından saydiye resmi, alım satımdan ihtisab resmi alındı. Mîzân, evzân, ekyâl resimleriyle bâc-ı bâzâr gibi resimler ihtisab resmini oluşturan tüketim vergileriydi. Bu da Tanzimat devrinde varlığını sürdürmüş ve sonra belediyelere devredilmişti. Bunların yanında yük ve nakliye hayvanlarından alınan çeşitli belediye resimleri vardır. Gümrük resimleri klasik dönemde de bütçelerin önemli gelirlerindendi. 1276 (1860-61) yılından itibaren yeni bir teşkilâtlanmayla Rüsûmât Emaneti’ne bağlandı. Klasik dönemin sonlarına doğru bütçelerde görülen duhan (tütün) resimleri Tanzimat döneminde devam etti ve dönem bütçelerinde tek kalem halinde yer aldı. Bunun yanında alkollü içkiler de müskirat resmine tâbi oldu. Daha önce de var olan damga resmi bu dönemde nitelik değiştirdi ve 1845’ten itibaren hukukî yazışmalarda devletçe basılan kâğıtların kullanılması veya pul yapıştırılması yoluyla alınan bir vergi haline dönüştü. Bütün bunların dışında diğer çeşitli resim ve harçlar da devlet gelirlerini oluşturan kalemler haline geldi.

BİBLİYOGRAFYA:

Ķānūnnāme-i Sulŧānī ber Mūceb-i ǾÖrf-i ǾOsmānī (nşr. Robert Anhegger - Halil İnalcık), Ankara 1956, tür.yer.; Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekāyiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 514; Süleyman Sûdî, Defter-i Muktesid, İstanbul 1307, II, 52-55; Abdurrahman Vefik, Tekâlif Kavaidi, İstanbul 1328, s. 43; M. Belin, Türkiye İktisadî Tarihi Hakkında Tedkikler (trc. M. Ziya), İstanbul 1931, tür.yer.; Barkan, Kanunlar, s. 12, 26, 47, 114-115, 142, 182, 186; a.mlf., Türkiye’de Toprak Meselesi, Ankara 1980, s. 806-807; Ahmet Tabakoğlu, Gerileme Dönemine Girerken Osmanlı Mâliyesi, İstanbul 1985, s. 58-59, 120-135, 165-167; Yavuz Cezar, Osmanlı Maliyesinde Bunalım ve Değişim Dönemi, İstanbul 1986, s. 53-58, 162, 183-192, 208-234, 250-281; Abdüllatif Şener, Tanzimat Dönemi Osmanlı Vergi Sistemi, İstanbul 1990, s. 94-95, 104-105, 111-119, 140, 165-166; Baki Çakır, Osmanlı Mukataa Sistemi (XVI-XVIII. Yüzyıl), İstanbul 2003, s. 74-76, 155, 165-168; Erol Özvar, Osmanlı Maliyesinde Malikane Uygulaması, İstanbul 2003, tür.yer.; Neşet Çağatay, “Osmanlı İmparatorluğu’nda Reayadan Alınan Vergi ve Rüsumlar”, DTCFD, V (1947), s. 495, 501, 504-507; Halil İnalcık, “Osmanlılarda Raiyyet Rüsumu”, TTK Belleten, XXIII (1959), s. 582; a.mlf., “Military and Fiscal Transformation in the Ottoman Empire, 1600-1700”, Ar.Ott., VI (1980), s. 283-337; a.mlf., “Resm”, EI² (İng.), VIII, 486-487.

Ahmet Tabakoğlu