REFÎÎ

(رفيعي)

(ö. 811/1409’dan sonra)

Hurûfî şairi.

Farsça bir mecmuadaki kayda göre (Millet Ktp., Ali Emîrî Efendi, nr. 1052, vr. 65a) Preveze’de medfun bulunan Refîî’nin hayatına dair bilinenler doğrudan doğruya iki eserinden çıkarılanlardan ibarettir.


Dilindeki Âzerî ağzı özelliklerine göre Şirvanlı bir Âzerî Türkü olması muhtemeldir. Nesîmî’yi Halep veya Bağdat’ta tanıdığı, daha sonra irşad göreviyle Anadolu’yu gezdiği tahmin edilmektedir. Refîî’nin vezne hâkimiyeti ve Farsça’yı güzel kullanması onun iyi bir tahsil gördüğünü ortaya koymaktadır. Fazlullāh-ı Hurûfî’nin idamından (796/1394) sonra yayılan Hurûfîlik kısa zamanda Anadolu ve Rumeli’de etkisini göstermiştir. Nesîmî’nin telkini altında Fazlullāh-ı Hurûfî’nin görüşlerini benimseyen Refîî özellikle Beşâretnâme adlı eserinde Hurûfîliğin esaslarını anlatmış, bu inancı benimsemesinin hayatında bir dönüm noktası olduğunu belirtmiştir. O güne kadar edindiği bilgilerle kendisine bir çıkar yol bulamamışken “rahmet-i fazl-ı Hudâ” olarak nitelendirdiği Nesîmî’yi tanıyınca içine düştüğü ruhî buhrandan kurtulduğunu, önünde hakikat perdeleri ve sırların birer birer açıldığını söyler. Nesîmî’nin, “Sen dahi Rûm ehlin âgâh eylegil / Onlara bu gizli râzı söylegil” şeklindeki yönlendirmesiyle de Beşâretnâme’yi yazar.

Eserleri. 1. Beşâretnâme. Fazlullah’ın Câvidânnâme, Maĥabbetnâme ve ǾArşnâme adlı eserlerinin bir çeşit özü olan, Hurûfîliğin esaslarının anlatıldığı mesnevide isimlerin faziletlerinin açıklanması, sözün aslının otuz iki harften meydana geldiği, Hz. Âdem’in bunu Hak’tan öğrendiği, insanın yüzündeki yirmi sekiz hattın Kur’an’ın harfleri olduğu ifade edilmiştir. Refîî ayrıca Nesîmî ile karşılaşmasını, Hurûfîliği öğrenmesini ve kendisine Nesîmî tarafından görev verilmesini de anlatmıştır. Eser, “râh-ı Hudâ” tamlamasının karşılığı olan 811 yılının 1 Ramazanında (18 Ocak 1409) tamamlanmıştır. Şair eserini halk arasında okunup yayılması için Türkçe yazdığını söyler. Beşâretnâme Türk dili incelemeleri bakımından da önem taşır. “Fâilâtün, fâilâtün, fâilün” kalıbıyla yazılmış olan eser 1500 kadar beyitten meydana gelmiştir. Önemli nüshaları İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 77, 310), Topkapı Sarayı Müzesi (Emanet Hazinesi, nr. 1662), Süleymaniye (Hacı Mahmud Efendi, nr. 3041, 3042), Mısır Millî (Mecâmî Türkî Tal‘at, nr. 64) ve Millet (Ali Emîrî Efendi, Manzum, nr. 942-943 [vr. 7b-8a]) kütüphanelerinde bulunmaktadır. Kitap üzerinde Mehmet Yiğit bir doktora tezi hazırlamıştır (bk. bibl.). İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’ndeki ilk nüshanın sonunda Fazlullah’ın öleceği vakti, katilini ve öldürüleceği şehri önceden tahmin ettiğine dair mensur bir kısım bulunmaktadır (vr. 50b-51a). Işkurt Dede Salavatnâme adlı eserinde Hurûfîlik esaslarını anlatırken başta Fazlullah olmak üzere Hurûfîler’den ve Hurûfîliğe ait eserlerle Beşâretnâme’den söz etmektedir. XVII. yüzyılda kaleme alınan bu eser Hurûfîliğin bu devirde hâlâ etkili olduğunu göstermesi bakımından dikkat çekicidir. 2. Gencnâme. Değişik yazmalarda hacmi 144-169 beyit arasında değişen ve “mef‘ûlü, mefâilün, feûlün” kalıbıyla yazılmış olan bu mesnevide Hurûfîlik inancı Beşâretnâme’de olduğu kadar önde değildir. Eserin başında Hz. Peygamber’in övgüsüyle birlikte Fazlullah’ın ve Peygamber’in kendisinin üstadı olduğunu belirtmiştir. Bu iki üstadın sözlerinden dört kitabın sırlarının çözülebileceği ifade edilerek kişinin bu dünyada olgunlaşamadığı takdirde öbür dünyada hiçbir şey elde edemeyeceği, asıl bu dünyada sırattan geçebilmek ve nefse köle olmamak gerektiği, Hakk’ın sûretini insan yüzünde görebilenlerin her ihtiyaca sözle ulaşabileceği anlatılmaktadır. Süleymaniye (Hekim Ali Paşa, nr. 639) ve Millet (Ali Emîrî Efendi, Tarih, nr. 941, vr. 1b-20b) kütüphaneleriyle bazı Avrupa kütüphanelerinde (Flügel, I, 720; Götz, II, 183) nüshaları bulunan eserin Millet Kütüphanesi’nde kayıtlı nüshasının (Manzum, nr. 941) 1b yüzünde başlıkta “Hâzâ Dîvân” ve hemen altında “Genc-i Nihân min Makālât-ı Monla Refîî” kaydı bulunmaktadır ki bu Gencnâme’nin Genc-i Nihân adıyla da anıldığını göstermektedir. Bu nüsha diğerlerinden daha hacimli görünmektedir. İsmail Hikmet Ertaylan’ın tıpkıbasımını yaptığı eser (Hurufî Edebiyatı Örnekleri, Gencnâme-i Refi’î, İstanbul 1946), Nesîmî Divanı içinde de yayımlanmıştır (İstanbul 1260, s. 9-14).

BİBLİYOGRAFYA:

Flügel, Handschriften, I, 720; Gibb, HOP, I, 336, 341, 344, 351, 369-380; a.mlf., Osmanlı Şiiri Tarihi (trc. Ali Çavuşoğlu), Ankara 1998, I-II, 238-244; Köprülü, İlk Mutasavvıflar (İstanbul 1919), Ankara 1966, s. 301, not 26; a.mlf., Türk Edebiyatı Tarihi (İstanbul 1926), İstanbul 1980, s. 362; a.mlf., Edebiyat Araştırmaları II, s. 37-38; R. A. Nicholson, A Descriptive Catalogue of the Oriental MSS. Belonging to the Late E. G. Browne, Cambridge 1932, s. 44, 49; M. Götz, Verzeichnis der Orientalischen Handschriften in Deutschland: Türkische Handschriften, Wiesbaden 1968, II, 183; Abdülbâki Gölpınarlı, Hurûfîlik Metinleri Kataloğu, Ankara 1973, s. 11, 21, 25, 28, 93-95, 100, 105; Mehmet Yiğit, Refî’î’nin Beşâretnâme’si: Dilbilgisi-Karşılaştırmalı Metin-Sözlük (doktora tezi, 1986), Yüzüncü Yıl Üniversitesi Fen-Edebiyat Fakültesi; W. Björkman, “RefīǾī”, EI² (İng.), VIII, 480-481.

Günay Kut