RÂMİ MEHMED PAŞA

(ö. 1119/1708)

Osmanlı sadrazamı.

1065’te (1655) İstanbul Eyüp’te Nişancı mahallesinde doğdu. Terazici Hasan Ağa’nın oğludur. Gençlik yıllarında bir müddet baba mesleği olan suyolculuk yaptıktan sonra şiir ve inşâya kabiliyeti sebebiyle Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne girdi ve zamanla kâtipliğe yükseldi. Şiirdeki mahareti dolayısıyla dönemin şairleri arasında tanındı, Sâmî ve Nâbî ile yakınlık kurdu. İkinci vezir Damad Musâhib Mustafa Paşa’nın yanında masraf kâtipliği yaptı. Nâbî’nin 1089-1090’daki (1678-1679) hac yolculuğunda onunla birlikte bulundu. Hac dönüşü Mustafa Paşa, Nâbî’yi kethüdâlığına getirince onu da divan efendiliğine tayin etti. Paşanın kaptan-ı deryâlığı sırasında (1095/ 1684), Mora’ya gönderilmesinde (1096/ 1685) ve aynı yıl Boğazhisarı muhafızlığı yaparken vefatına kadar Nâbî ile birlikte maiyetinde bulundu. Ardından Dîvân-ı Hümâyun Kalemi’ne döndü, bir müddet kesedarlık yaptıktan sonra beylikçiliğe tayin edildi. 28 Rebîülevvel 1106’da (16 Kasım 1694) reîsülküttâblığa getirildi. Ancak Vezîriâzam Elmas Mehmed Paşa ile arası iyi olmadığından Receb 1108’de (Ocak-Şubat 1697) bu görevden azledilerek evinde ikamete mecbur tutuldu. Elmas Mehmed Paşa’nın Zenta’da ölümüyle sadârete


Amcazâde Hüseyin Paşa getirilince 1 Rebîülâhir 1109’da (17 Ekim 1697) yeniden reîsülküttâb oldu.

II. Viyana Kuşatması’nın ardından başlayıp yaklaşık on dört yıldır sürmekte olan Avusturya-Rusya-Venedik-Lehistan ittifakı ile barış yapılmasına karar verilince görüşmeler için “ruhsat-ı kâmile” ile murahhas oldu. Râmî Efendi’nin Karlofça’da müzakereler sırasında gösterdiği diplomasi, vukuf ve dirayet karşı taraf elçilerini de hayrete düşürmüştü. Zorlu geçen celselerde bu özellikleri sayesinde başarılı oldu. Avrupa’da hıristiyan delegelerin Osmanlılar tarafından aldatıldığı söylentisi çıktı. Râmi Efendi dönüşte padişahın iltifatına mazhar oldu, ancak vezirlik teklifini kabul etmedi (Defterdar Sarı Mehmed Paşa, s. 756). Vezîriâzam Amcazâde Hüseyin Paşa kendisine son derece güvendiği için devlet işlerini âdeta ona havale etmişti. Fakat Amcazâde’den sonra vezîriâzam olan Daltaban Mustafa Paşa ile geçinemedi, azledilip sürülmesi istendiğinde Şeyhülislâm Feyzullah Efendi buna karşı çıktığı gibi onu sadrazamlığa yükseltmek amacıyla vezâret haslarıyla üç tuğlu kubbe veziri tayin ettirdi (8 Şâban 1114 / 28 Aralık 1702). Daha sonra da kendisine karşı tertip içinde bulunan Daltaban Mustafa Paşa’yı görevden aldırıp yerine Râmi Mehmed Paşa’yı getirtti. Râmi Mehmed Paşa, sadrazamlığı sırasında Feyzullah Efendi’nin müdahalelerinden dolayı büyük sıkıntı içine düştü, kendi başına hiçbir iş yapamaz oldu. Şeyhülislâmın gücünü kırmak amacıyla, İstanbul’da sadâret kaymakamı olan Moralı Hasan Paşa ile iş birliği yaparak birtakım tertiplere girişti. O sırada ulûfeleri kesildiği için şikâyete gelen 200 kadar cebeciyi el altından isyana teşvik etti (10 Ramazan 1114 / 28 Ocak 1703; tayin tarihi 6 Ramazan / 24 Ocak olarak da gösterilir). Giderek yayılan isyan artık kontrol edilemez duruma geldi ve Edirne Vak‘ası (9 Rebîülâhir 1115 / 22 Ağustos 1703) adı verilen isyan sonucu II. Mustafa tahttan indirilip III. Ahmed tahta çıkarıldı. Feyzullah Efendi, Edirne’de işkence ile öldürülerek cesedi Tunca nehrine atıldı. Râmi Mehmed Paşa, bundan iki gün önce 6-7 Rebîülâhir (19-20 Ağustos) gecesi Edirne’de II. Bayezid evkafı kâtibi Arabacızâde Ahmed Efendi’nin evinde gizlenerek hayatını kurtarabildi. Böylece sadâretten feragat etmiş sayıldı, ancak sadrazamlık mührü kendisinde kaldı. Bir müddet Eyüp’teki çiftliğinde saklandı, ardından ortaya çıkarak eski müttefiki Sadrazam Moralı Hasan Paşa, Şeyhülislâm ve Rumeli Kazaskeri Yahyâ Efendi’ye 800 kese para verip kendini affettirdi. İsteği üzerine Kıbrıs’a vali tayin edildi, kendisinde bulunan mühr-i hümâyun alınarak Hazîne-i Âmire’ye konuldu (15 Safer 1116 / 19 Haziran 1704). Kısa bir süre sonra (7 Cemâziyelâhir 1116 / 7 Ekim 1704) Süleyman Paşa’nın yerine Mısır valisi oldu. Ancak valiliği döneminde Mısır’da hüküm süren kıtlık ve artan yiyecek fiyatları yüzünden büyük sıkıntı yaşadı. Başarısızlığa uğrayarak Cemâziyelâhir 1117’de (Eylül-Ekim 1705) azledildi ve Rodos adasında ikamete gönderildi. Bu sırada Girit adasındaki Grabusa’ya nakledilmesi konusunda bir hatt-ı hümâyun çıktı. Mübâşir Mehmed Ağa 16 Zilhicce 1119’da (9 Mart 1708) Rodos’a ulaştığında bir müddetten beri şiddetli bağırsak enfeksiyonuna yakalanmış olan Râmi Paşa 15 Zilhicce (8 Mart) gününün gecesi ölmüştü. Aynı gün Rodos Kadısı Mustafa Efendi, Rodos Valisi Abdurrahman Paşa ve ümerâ huzurunda muhallefâtı tesbit edilerek defteri tutuldu. Kapıcıbaşı adaya ulaştığında yeniden mal sayımı yapıldı, bütün eşyaları, hizmetçileri ve haremi, Abdülkadir Paşazâde Ahmed Paşa’nın çekdirisine konularak Kapıcıbaşı Mehmed Ağa ile İstanbul’a gönderildi (BA, Cevdet-Maliye, nr. 15351). Naaşı Rodos’ta Murad Reis Tekkesi hazîresine defnedildi.

Râmi Mehmed Paşa sadârete geçtiğinde ilk olarak sınırları ve iç güvenliği kontrol altında bulundurmak için bazı önlemler almış, Vidin ve Tımışvar’daki mîrî emlâkin vergi düzeninde değişiklik yaparak süregelen savaşlar sebebiyle azalan bölge nüfusunun yeniden artmasını sağlamıştır. Bu düzenlemeden sonra bölgeden daha önce göçmüş olan 8000 kişi yeniden eski topraklarına yerleşmiştir (Hammer, VII, 65). Ayrıca Bağdat valisine milis birliklerini güçlendirmesi için para göndermiş, böylece âsi Arap aşiretlerinin denetime alınmasını sağlamış ve hac yolunu da güven altına almıştır. Amcazâde Hüseyin Paşa zamanında alınan malî tedbirlerle düzelmekte olan iktisadî durumu harcamalarda yapılan tasarruflarla destekleyerek gelir gider dengesini kurmuştur. Avrupa’ya olan bağımlılığı azaltmayı amaçlayarak sanayi ile ilgilenmiş, Selânik kumaş imalâthaneleri ve Bursa ipek imalâthaneleri sahiplerine verdiği emirle dokunacak kumaşın miktar ve çeşitliliğini arttırmaya çalışmıştır. Yine Selânik ve Boğdan’dan dokumacılık işinden anlayan işçiler getirterek İstanbul’da büyük kumaş fabrikası kurdurmuş, ancak bu fabrika dört yıl faaliyet gösterebilmiştir (Jorga, IV, 302). Edirne’nin içinde bulunduğu su sıkıntısının halledilmesi için su bentlerini ve su yollarını ıslah etmiş, Hızırlık Sarayı yakınında bulunan Yonca suyunu Edirne’ye getirtmiştir.

Kendisi de kalemden yetişmiş bir bürokrat olduğundan Bâbıâli bürokrasisini yakından takip etmiş, uygunsuz hareketlerinden dolayı bazı kâtipleri cezalandırmıştır (Hadîkatü’l-vüzerâ, s. 128). Onun ulemâ ile yakınlık kurduğu, sadâreti sırasında sık sık onlara ziyafet verip meclisler tertip ettiği bilinmektedir (Uşşâkīzâde İbrâhîm, I, 539). Makam sahibi iken başka şairleri yanında bulundurmuş, Karlofça görüşmelerine kâtip olarak Şefik Mehmed Efendi’yi götürmüş, sadrazamlığı sırasında onu vak‘anüvisliğe tayin etmiştir. Mısır valisi iken şair Râsih Yûsuf’u kendisine divan efendisi yapmıştır (Belîğ, s. 110; Şeyhî, IV, 463). Râşid, Mehmed Paşa’yı “her fenden mâyesi ve her hünerden sermayesi olan, hoşsohbet, zarif ve vüzerâ arasında benzeri nâdir bir kişi” olarak tasvir eder (Târih, III, 242). Eyüp’te Nişancı Camii’nin yanında bir mektep ve bir çeşme yaptırmış, reîsülküttâblığı sırasında Hayrabolu’da bir cami inşa ettirmiştir (BA, A.RSK, nr. 170/78).

Eserleri. 1. Münşeât. Eserde Mekke şeriflerine, Acem şahına ve Doğu’daki çeşitli hanlıklara, Avrupa devletlerine yazılan nâmeler, Kırım hanlarına yazılan mektuplar, valilere yazılan fermanlar ve resmî olmayan mektupların yanı sıra reîsülküttâblığı sırasında devlet adamlarına kendisinin yazdığı çeşitli mektuplar, vâlide sultan ve saray ağaları tarafından yazılan tezkireler vb. sayısı 1400’ü bulan yazışma örneği bir araya getirilmiştir. Kitapta Musâhib Mustafa Paşa ve şair Nâbî ile olan yakınlığını gösteren pek çok mektup sûreti de yer almaktadır. Bir nüshası Viyana Österreichische Nationalbibliothek’te kayıtlıdır (nr. 296). 2. Sulhnâme (Vekāyi‘-i Musâlaha). Murahhas olarak bulunduğu Karlofça Antlaşması’nı anlatan, antlaşmanın hazırlık safhalarından itibaren müzakerelerin cereyanı ve antlaşma maddeleri hakkında bilgi veren bir eserdir. Millet (Reşid Efendi, nr. 685) ve İstanbul Üniversitesi (TY, nr. 268) kütüphanelerinde nüshaları vardır. 3. Divan. Devrinin önemli şairlerinden kabul edilen Râmi Mehmed Paşa’nın şiirlerini ihtiva eden divanını Ali Fuat Bilkan Râmi Paşa Divançe adıyla neşretmiştir (İstanbul 1998). Divandan bazı şiir örnekleri damadı Sâlim’in Tezkire’sinde yer almaktadır (İstanbul 1315, s. 255-258). Ayrıca sadâretteki halefi Daltaban Mustafa Paşa’nın dilinin bozukluğunu anlatan Istılâhât-ı Daltabaniyye adlı bir risâle yazdığı belirtilir.

BİBLİYOGRAFYA:

Defterdar Sarı Mehmed Paşa, Zübde-i Vekāyiât (nşr. Abdülkadir Özcan), Ankara 1995, s. 500, 641, 756; Silâhdar, Nusretnâme: Tahlil ve Metin (haz. Mehmet Topal, doktora tezi, 2001), MÜ Sosyal Bilimler Enstitüsü, s. 332, 575-577, 657, 665; Hadîkatü’l-vüzerâ, s. 128; Uşşâkīzâde İbrâhim, Uşşâkīzâde Târihi (haz. Raşit Gündoğdu), İstanbul 2005, I, 537-539; II, 704-705, 776, 785, 787; Belîğ, Nuhbetü’l-âsâr, s. 110-111; Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, IV, 463; Râşid, Târih, III, 241-242; Sefînetü’r-rüesâ, s. 49-51; Hammer, Büyük Osmanlı Tarihi (trc. Vecdi Bürün), İstanbul 1986, VII, 15, 65; N. Jorga, Osmanlı İmparatorluğu Tarihi (trc. Nilüfer Epçeli), İstanbul 2005, IV, 302; Rifa’at A. Abou-el-Haj, “Karlofça’da Osmanlı Diplomasisi” (trc. Yasemin Saner Gönen), TT, XXXII/ 191 (1999), s. 38-44; XXXII/192 (1999), s. 39-45; Abdülkadir Karahan, “Nâbî”, İA, IX, 3-4; Bekir Sıtkı Baykal, “Râmî Mehmed Paşa”, a.e., IX, 623-624; Münir Aktepe, “Şefik Mehmed”, a.e., XI, 384.

Recep Ahıshalı