RÂKIM EFENDİ MEDRESESİ ve TÜRBESİ

İstanbul’da XIX. yüzyılın ilk yarısında inşa edilen medrese ve türbe.

Fatih ilçesinde Atik Ali Paşa Camii’nin batısında yer alan yapı bu devrin ünlü hattatı Mustafa Râkım Efendi (ö. 1826) adına vefatından sonra hanımı tarafından yaptırılmıştır. Yapının Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi’ndeki vakfiyesi Mustafa Râkım Efendi’nin sağlığında 1 Cemâziyelevvel 1240 (22 Aralık 1824) tarihinde hazırlanmıştır. 1869’da yapılan bir tesbitte medresede yirmi talebenin ders gördüğü kaydedilmiştir. 1914 yılındaki tesbitte avlusunun dar olduğu ve ahşap on odasının bulunduğu, harap durumda olduğu için kadro harici kaldığı, ayrıca mahalle arasında etrafı evlerle çevrili olan medresenin sıkışık bir konumda bulunmasından dolayı yeniden ihyasına gerek bulunmadığı belirtilmiştir. 1918 yılı sonlarında yapılan bir diğer tesbitte ise medresenin harikzedeler tarafından işgal edildiği bildirilmektedir.

Kuzeydoğu yönünde köşeye yakın konumda yer alan yuvarlak kemerli açıklıklı bir kapı ile ulaşılan medresenin yalnızca dış duvarları günümüze ulaşmıştır. Dıştan bir sıra kesme küfeki taşı, iki sıra tuğla dizileriyle oluşan düzgün almaşık örgülü duvarlar içten moloz taştır. Yapının güneydoğu ve kuzeydoğu yönündeki duvarlarında dış yönleri kesme küfeki taşından söveli ve dikdörtgen açıklıklı pencereler mevcut olup aralarında ocak nişleri yer almıştır. Diğer yönlerdeki duvarlar sağırdır. Duvarların üst kısımlarına betondan bazı müdahaleler yapılmıştır. Medrese avlusunda güneyde köşeye yakın konumda mermer bilezikli bir kuyu mevcuttur. 1929 tarihli Pervititch haritasında medrese odalarının taş, öndeki üç yönlü revakın ahşap olarak işlendiği ve güneydoğu yönündeki odalardan muhtemelen dershane mekânı olan orta birimin kubbeli, diğerlerinin düz çatılı olduğu, avlunun kuzey köşesinde helânın yer aldığı anlaşılmaktadır. Medrese İstanbul’da geleneksel şemaların uygulandığı son yapılardan biridir.

Medresenin doğu yönünde 90°’lik üç kademe yapan duvarlarının dış köşeleri pahlanmıştır. Kuzeydoğuda yer alan türbe 4,57 × 4,77 m. ölçüsünde kareye yakın planda olup üzeri tromplarla geçişi sağlanan kasnaksız kubbe ile örtülmüştür. Yapının ön cephesi hariç diğer cepheleri iki sıra tuğla, bir sıra kesme küfeki taşı ile almaşık örgülüdür. Güneybatı cephesinde yapıya geçişi sağlayan yuvarlak kemerli bir kapı ile bunun iki yanında dıştan küfeki taşı söveli ve dikdörtgen açıklıklı, içten ise yuvarlak kemerli olarak düzenlenmiş birer pencere vardır. İki yan duvarı penceresiz olup içeride yuvarlak kemerli nişler bulunmaktadır. Bunlardan özellikle güneydoğu duvarında yer alan büyük nişin dışarıdan görülen tuğladan büyük yuvarlak kemeri, burasının vaktiyle yandaki mekânına açılan bir hâcet penceresi şeklinde düzenlenmiş olabileceği izlenimini vermektedir.

Türbenin doğu yönünde dışa bakan kesme küfeki taşı ile kaplı ön cephesinde yuvarlak kemerli alınlıklı ve dikdörtgen açıklıklı üç pencere açılmıştır. Bu cephede yer alan pencerelerin alınlıkları ve söveleri mermerdendir. Pencerelerin üstünde iri yaprak motifleriyle taçlandırılmış, yanları “S” şeklinde profillerle sınırlanan mermer üzerine celî sülüs yazılı bir kitâbe vardır. Mustafa Râkım Efendi’nin ölüm yılını veren (1241/1826) kitâbe Mustafa Râkım imzalı olup tartışma konusudur. Bu kitâbenin kendisi tarafından yazıldığını söyleyenlerin yanında öğrencisi Mehmed Hâşim Efendi tarafından onun adıyla yazılmış olduğunu kabul edenler de vardır. Ön cephede kademelenme ile oluşan iki köşe yuvarlatılarak yumuşatılmış, pencerelerin altında ve üstünde yer alan yatay silmelerle de cephenin hareketliliği arttırılmıştır. Cephenin sağında yer alan yuvarlak kemerli avlu girişinin üstü barok kıvrımlı dalgalı bir profille son bulmaktadır. Türbenin içinde iki kabir mevcuttur. Bunlardan ahşap olup 1996 yılında yenilenen sanduka Mustafa Râkım Efendi’ye, barok süslemeli mermer lahit ise 1845’te vefat eden öğrencisi Mehmed Hâşim Efendi’ye aittir. Bu lahdin baş taşında iki yönde de aynı metin yazılmıştır. Cephede türbenin solunda öne çıkma yapan pencereli duvarın köşesinde yer alan kemer başlangıcı bu yönde cami avlusuna açılan bir kapının varlığına işaret etmektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Vakfiye, VGMA, nr. 580/341; Sicill-i Osmânî, II, 365-366; J. Pervititch, İstanbul Sigorta Haritaları: Çarşamba-Karagümrük, İstanbul 1929, plan 32; İbnülemin, Son Hattatlar, s. 272-276; Ekrem Hakkı Ayverdi, 19. Asırda İstanbul Haritası, İstanbul 1958, pafta D 5; Fâtih Câmileri ve Diğer Târihî Eserler (haz. Fatih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 240, 356; Mübahat S. Kütükoğlu, XX. Asra Erişen İstanbul Medreseleri, Ankara 2000, s. 251; a.mlf., “1869’da Faal İstanbul Medreseleri”,


TED, sy. 7-8 (1977), s. 292, 369-370; a.mlf., “Dârü’l-Hilâfeti’l-‘Aliyye Medresesi ve Kuruluşu Arefesinde İstanbul Medreseleri”, İTED, VII/1-2 (1978), s. 149; Talip Mert, II. Mahmud’un Sanat Çevresi (yüksek lisans tezi, 2002), MÜ Türkiyat Araştırmaları Enstitüsü, s. 128-133; Süleyman Berk, Hattat Mustafa Râkım Efendi, Hayatı, San’atı ve Eserleri, İstanbul 2003, s. 27-28; Süheyl Ünver, “Hattat Mustafa Rakım Efendi 1757-1826”, Tarih Dünyası, sy. 7, İstanbul 1950, s. 271-275; Zeynep Ahunbay, “Mustafa Rakım Efendi Türbesi ve Medresesi”, DBİst.A, V, 567.

Ahmet Vefa Çobanoğlu