RAHOVA

Bulgaristan’da bugün Orjahovo adını taşıyan eski bir kale ve kasaba.

Bulgaristan’ın kuzeybatısında Tuna nehrinin sağ kıyısındaki bir düzlükte deniz seviyesinden 95 m. yükseklikte kurulmuştur. Ortaçağ’da sağlam bir kale ve buna bağlı küçük bir yerleşim yeri iken Osmanlı döneminde (1395-1877) Niğbolu sancağının büyük bir kaza merkezi ve Tuna nehrinin kuzey bölgesinde kalan Romanya ile canlı bir ticarete sahip önemli bir nehir iskelesi olmuştur. Rahova ismi Slav kökenli olup “cevizlik” anlamına gelir. Tarih boyunca gerek kasaba gerekse kaza olarak Rahova bir hıristiyan Bulgar yerleşim birimi şeklinde kaldı ve defalarca uğradığı yıkımlar neticesinde şiddet dolu bir tarihle hatırlanır oldu.

Rahova’dan ilk defa 1283’te Macar Kralı IV. Ladislav’ın fermanında bahsedilir. Burada Rahova’nın 1260-1261’de IV. Ladislav’ın babası Kral Stephan tarafından ele geçirilmesine işaret edilmiştir. Bununla birlikte Rahova’nın bölgedeki ikinci Bizans hâkimiyeti döneminde (960-1186) kurulmuş olma ihtimali büyüktür. Ancak II. Bulgar İmparatorluğu devrinden (1186-1393) kalma herhangi bir yazılı belge günümüze ulaşmamıştır. 1968-1972 yıllarında eski kale civarında yapılan arkeolojik çalışmalarda XII ve XV. yüzyıllardan kalma madenî paralar ve büyük yangınların izleri kadar XII ve XIV. yüzyıl Bizans ve Çar İvan Aleksandar’a (1331-1371) ait eski Bulgar paraları da ortaya çıkarılmıştır. XIII. yüzyılda hıristiyanlaşmış Kuman / Kıpçak Türkleri Rahova bölgesine yerleşmiştir. Önemli bir kasaba olan Eltemir hâlâ bu koloninin izlerini taşır. Eltemir, Bulgar / Kuman Çarı Georgi Terter’in (1270-1292) kardeşi idi.

797’de (1395) Rahova, Niğbolu ile birlikte Osmanlılar tarafından fethedildi. Ertesi yıl Niğbolu’ya yönelen Haçlı seferi esnasında Fransız Mareşali Jean Boucicaut kumandasındaki Fransızlar tarafından şiddetli çarpışmalardan sonra ele geçirilerek yıkıldı. Hıristiyan nüfus isteğe bağlı olarak teslim alındı. Kral Szigismund’un emriyle kaledeki Türkler’in bir bölümü kılıçtan geçirildi. Esir alınanlar da Niğbolu savaşının başlamasından biraz önce öldürüldü. Yıkılan Rahova Kalesi tekrar inşa edilmedi. Burgundiya şövalyesi ve donanma kumandanı Walerand de Wavrin 1445’te söz konusu kaleyi harabe olarak zikreder. Bundan az sonra kalenin tekrar yapılmış olduğu anlaşılır. Nitekim 1459 tarihli Fra Mauro haritası, hemen hemen Mareşal Boučicout’un tasvir ettiği gibi kısmen çift surlarıyla birlikte kalenin iyi durumda bir resmini gösterir.

866 (1461-62) kışında Eflak hâkimi Vlad (Kazıklı Voyvoda) Rahova’yı imha ederek müslüman ve hıristiyanlardan oluşan nüfusun hepsini katletti. 884 (1479) tarihli, bugüne ulaşan en eski Osmanlı tahrir kaydına göre Rahova seksen altı hıristiyan erkek ve on dört dul (kadın) hânesiyle birlikte sadece dokuz müslüman hânesine sahipti (toplam doksan dokuz hâne, yaklaşık 500 kişi). 925 (1519) yılında kasaba hemen hemen eski haline dönerek nüfusu elli iki müslüman ve 140 hıristiyan aileye ulaştı (toplam 1000 kişi). Söz konusu tahrirde Yazıcı Bâlî Bey’in adını taşıyan bir de hamam zikredilir. Kayıtlar, buranın Eflak ile (Walachia) birlikte Rahova’nın da büyük öneme sahip bir ticaret merkezi olduğunu gösterir. İskele gümrüğü, Niğbolu sancağına ait Tuna nehri üzerindeki ilk liman olması sebebiyle yıllık 686.000 akçe vergi gelirine sahipti. İskeledeki hizmetlerinden dolayı Rahova nüfusu avârız-ı dîvâniyye vergisinden muaf tutuldu. Ticaretin bir diğer önemli göstergesi vergi ödemeyen yahudi cemaatinin varlığı idi.

XVI. yüzyıl boyunca Rahova müslüman Türk ve hıristiyan nüfusuyla ilerleme kaydetti. 987 (1579) yılı tahrir kayıtlarında burası 142 müslüman, 203 hıristiyan hânesiyle (toplam 345 hâne, yaklaşık 1700 kişi) üç müslüman ve üç hıristiyan mahallesine ayrılan bir kasaba olarak görülür. Müslümanların bir yeni camisi ve iki mescidi, hıristiyanların daha önceki kaynaklarda zikredilmeyen bir manastırı (Sveti Spas) bulunmaktaydı. Bu nisbî ferahlık dönemi 1596’da Eflak Voyvodası Mihal’in şiddet dolu işgaliyle sona erdi. Kale Türk askerinin direnişine rağmen ele geçirilerek yıkıldı. Hıristiyan nüfusun büyük bir bölümü Eflak’a sürüldü. Müslümanların çoğu öldürüldü. 1011 (1602) tarihli cizye kayıtları kasabada sadece otuz hıristiyan hânesini zikreder (BA, MAD, nr. 14912). Rahova nahiyesinin köyleri de benzeri bir durum gösterir. Meselâ Eltemir’de 988’de (1580) 100 hâne 1015’te (1606) otuz üçe, Suhace’de 1580’de seksen hâne 1011’de (1602) on dokuza, yine Gabrovçe’de otuz dokuz hâne on dokuza düştü. Rahova kasabası yıkılan kalenin yarım mil uzağında tekrar inşa edildi. 1666’da dahi Evliya Çelebi Eflak voyvodasının trajik saldırı anılarını hatırlatır. Beşgen şeklindeki kalenin harap durumda olduğunu, içinde ancak beş hânesi ve bir camisiyle viran bir hamamının kaldığını, aşağı varoş kısmında Tuna kenarındaki evlerin bayıra doğru sıralandığını, bunların sayısının 100 kadar olduğunu belirtir. Ayrıca bu kesimde Hacı Mustafa adlı bir tüccar yeni bir mescid inşa ettirmekteydi. Bunun dışında bir mescid, bir medrese ve tekke ile on beş dükkân, bir küçük han bulunmaktaydı (Seyahatnâme, VII, 461-462). 1697’de Macar seyyahı Janos Komaromi de Rahova Kalesi’nin metruk durumda olduğunu yazar. Rahova XVIII. yüzyılın büyük bir bölümünde müstahkem mekân olmasının faydasını gördü. 1165 (1752) tarihli Mufassal Avârız Defteri’nde “nefs-i Palanka-i Rahova”da yirmi dokuz müstahfizân, altmış yeniçeri, altı topçu, dört imam, dört müezzin ve beş zâbit toplam 106 kişiden oluşan bir garnizon zikredilir. Sivil hıristiyan nüfusu on altı hâneye düşmüştür (BA, MAD, nr. 2846). O tarihlerde bütün yerleşim 550-600 nüfusa sahip olmalıdır.

XVIII. yüzyılın sonundan itibaren ve XIX. yüzyılda buraya Bulgar nüfusu yerleşmeye başladı. Aynı dönemde Tuna nehrinin diğer tarafındaki pek çok Eflaklı kendi kasabalarının hıristiyan beylerinin sömürüsünden kurtulmak için Osmanlı bölgesine kaçtı ve bunların bir kısmı Rahova’ya, bir


kısmı da civardaki köylere yerleşti. 1829’da Türk-Rus savaşı esnasında General Geismar kumandasındaki Rus ordusu Rahova’yı kısa süre için ele geçirdi. XIX. yüzyılın ortalarında Osmanlı hükümeti Kırım’dan kaçan Tatar ve Kafkasya’dan gelen Çeçen mültecileri Rahova ve köylerine yerleştirdi. Böylece müslüman Mahmûdiye ve Mecidiye köyleri oluşturuldu. 1870’te Felix Kanitz, Rahova’nın Osmanlı kaymakamı Ahmed Bey’i insancıl olması, bunun yanında pek çok köydeki Bulgarlar’ı okul ve kiliselerini inşa etmek için teşvik etmesi, para ve inşaat malzemesi vererek desteklemesi sebebiyle över. Buranın 500 müslüman yanında Bulgarlar’la Romenler’den oluşan 210 hıristiyan hânesine sahip olduğunu yazar.

Osmanlı döneminin son yıllarına ait Tuna vilâyeti salnâmelerinde Rahova’nın 612 hâne, 170 dükkân, yedi han, dört cami ve iki kilisesi olduğu kayıtlıdır. Kasabada yaşayanların hemen hemen yarısını hâlâ müslümanlar oluşturmaktadır. Civarında altmış köyü vardır. Bu köylerin sadece yedisinin adı Türkçe’dir. Müslüman ve hıristiyan karışık olan Hayreddin ve Eltemir köyleri eskidir. Mahmûdiye ve Mecidiye köylerinde olduğu gibi Üç Pınar ve İsmail Pınar köyleri de genelde müslümanlarla meskûndur. Diğer on altı köyün isimleri Slavca olup vatandaşlarının çoğunluğu müslümanlardan (Pomaklar) oluşmaktadır. Rahova kazasının bütününde % 16’sı müslüman olan 12.767 hâne halkı bulunmaktadır.

1877 sonbaharında Rahova ve civarı Rus ordusu tarafından ele geçirildi. Resmî olarak 21 Kasım 1877’de Rahova’da Osmanlı hâkimiyeti sona erdi. Müslüman nüfusun büyük bir kısmı Rahova’yı terketti. 1877-1878 yılının şiddetli geçen kışında boş olan pek çok Türk, Tatar ve Çerkez evi imha edildi. 1887 yılının Bulgar seçim sonuçlarına göre Rahova’nın nüfusu 2959’u hıristiyan (Bulgarlar ve Romenler), 1053’ü müslüman ve 367 “diğerleri” olmak üzere toplam 4379’u bulmaktadır. 1934’te hıristiyanların nüfusu 5532’ye çıkar, müslümanların nüfusu 925’e düşer. Rahova kasabası canlı bir iskeleye sahipti; bunun yanında tarım, şarap üretimi, ticaret ve el sanatları ile hayatını sürdürüyordu. 1945’ten sonra Rahova, Selanovtsi köyü ile birleşti. 1972’den sonra aralarında küçük bir müslüman cemaatinin de bulunduğu nüfusu günümüzde 14.000’in üzerine çıkmış bulunmaktadır. Eski kalesinin ayakta kalan tek kulesine rağmen Rahova olaylarla dolu geçmişini hatırlatacak tarihî mekânlara sahip değildir.

BİBLİYOGRAFYA:

Salnâme-i Vilâyet-i Tuna, 6 defa, 1290/1873 senesi, s. 182-185; 370 Numaralı Muhâsebe-i Vilâyet-i Rûm-İli Defteri: 937/1530 (nşr. Ahmet Özkılınç v.dğr.), Ankara 2002, II, 508-509, 511, 520; Evliya Çelebi, Seyahatnâme, VII, 461-462; A. S. Atiya, The Crusade in the Later Middle Ages, London 1938, s. 444-445, 447; έ. Čankov, Geografski Rečnik na Balgarija, Sofia 1939, s. 313-314; Turski Izvori za Balgarskata Istorija (ed. N. Todorov - B. Nedkov), Sofia 1966, II, 243; D. Dimitrova, “Srednovekovnata krepost Kamaka kraj Orahovo”, Arhitekturata na Parvata i Vtorata Balgarska drήava, Sofia 1975, s. 165-181; F. Kanitz, Donau-Bulgarien und der Balkan, Leipzig 1882, II, 172-174; Hans-Jürgen Kornrumpf, Die Territorialverwaltung im östlichen Teil der europäischen Türkei (1864-1878), Freiburg 1976, s. 322; P. Mijatev, Madήarski patepisi za Balkanite, Sofia 1976, s. 39; A. Kuzev - V. Gjuzelev, Balgarski Srednovekovni Gradove i Kreposti, Sofia 1981, I, 120-124; “Orjahovo”, Kratka Balgarska Enciklopedija, Sofia 1967, IV, 21.

Machıel Kıel