(ر)

Arap alfabesinin onuncu harfi.

Türk alfabesinde yirmi birinci sırada yer alan râ Fenike alfabesiyle ebced tertibinin yirminci harfi olup sayı değeri 200’dür. Fenike dilindeki adı rostur (res, Ar. re’s), Ârâmîce ve İbrânîce’ye res (reş), Yunanca’ya rho, Arapça’ya râ olarak geçmiştir. Bu kelimelerin hepsi “baş” anlamındadır. Halîl b. Ahmed’den itibaren Arap yazarlarının bu harf için “küçük kene, meme ucu, deniz köpüğü, mugaylân türünden bir ağaç” (el-Ĥurûf, s. 29) şeklinde verdikleri mânalar onun biçimiyle ilgili olmalıdır. Harfin biçimi, hiyeroglif alfabesindeki göğsün üst tarafından kesik ve soldan görünen insan başından doğup gelişmiştir. Batı Yunancası ile Latin alfabesinde bu baş profilinin çizgiye dönüşmüş şekilleri görülür. Mısır kutsal resim yazısı olan Hiyeratik alfabesinde boyun uzantı çizgisine sahip olan baş yuvarlağı biçimi Fenike, Thera Yunancası ve Etrüsk (Yunanca) alfabelerinde yansıma bulmuştur. Arap alfabesindeki râ şeklinin de bununla ilgisi görülmektedir (bk. HARF).

Sîbeveyhi “râ”nın mahrecini, dil ucunun alt tarafı ile iki üst kesici dişlerin hemen üstüne rastlayan üst damak olarak belirlemiştir (Kitâbü Sîbeveyhi, IV, 433). Halîl b. Ahmed, mahrecinin başlangıcı dil ucu olması sebebiyle “râ”yı nûn ve lâm harfleri gibi dil ucu ünsüzlerinden (hurûf-ı zevlekıyye) sayar. Râ “nûn”un mahrecinden çıkmakla birlikte dil sırtı “lâm”ın mahrecine doğru eğilim gösterir (a.g.e., a.y.). Râ sesinin belirleyici sıfatları tekrîr, cehr ve beyniyyedir. Bu sebeple râ sesi çıkarılırken dil ucunun titremesiyle ses tekrarlanır ve özellikle “râ”da duruş yapıldığında belirginlik artar (a.g.e., IV, 136). Ne sert ne de yumuşak bir ses olup ikisinin ortasında bir tını değerine sahiptir. İbn Sînâ râ sesini, titremeye elverişli ahşap yüzey üzerinde sert bir kürenin yuvarlanmasından çıkan sese veya kuvvetli bir rüzgârda savrulan giysinin çıkardığı titreme sesine eşdeğer sayar (Meħâricü’l-ĥurûf, s. 27). Şarkiyatçılar “râ”yı titreşimli, yumuşak, diş kökü ve dil ucu ünsüzü kabul eder. Arap dilinde söylenişi zor olduğundan aynı hecede ardarda “lr” ve “rl” sesleri gelmez (Hasan Abbas, s. 92). Bu durum yabancı kökenli kelimelerin belirlenmesinde önemli ölçülerden birini teşkil eder. Râ sesinin güçlü sıfatı olan tekrar ve titreşimin onu içeren birçok kelimeye “tekrar, titreşim, hareket” şeklinde ortak anlam olarak yansıdığı kabul edilmiş, bal türleri ve sıfatları, tatlı şeyler ve meyvelerle ilgili birçok kelimede râ harfinin bulunması da tatma zevkinin tekrarlama, yalanma içgüdüsel hareketinin yansıması olarak görülmüştür (a.g.e., s. 90-91).

İbn Sînâ râ sesinin gayn, lâm, ŧâ seslerine benzer şekilde ve kalın söylenişine göre râ gayniyye, râ lâmiyye, râ ŧâiyye, râ mutbaka biçiminde kategoriler belirlemiştir. Râ gayniyyenin, dil ucu titremesinin ağız boşluğuna doğru yönelmesiyle, râ lâmiyyenin, titremenin dil ucu ve ortasında da gerçekleşmesiyle ve dil kenarlarının büzülmüş bir vaziyet almasıyla, râ tâiyyenin, dil ucu titremesinin hafiflemesi ve dil ortasının iyice yükselmesiyle, râ mutbakanın (kalın râ) titremenin dil ucu ve ortası ile birlikte gerçekleşmesiyle meydana geldiğini kaydeder (Meħâricü’l-ĥurûf, s. 22-23). Râ sesi büyük kas gücü gerektiren, telaffuzu zor harflerden olduğu için çocukların ve pelteklerin dilinde “v, ġ, l, ħ” seslerinden birine dönüşerek çıkar (İbrâhim Enîs, s. 145-146). Günümüzde Arap dünyasının doğusunda ve batısındaki bazı lehçe ve ağızlarda da gayınsı râ yaygındır.

Kur’an kıraatinde “râ”nın kendi durumuna, bulunduğu yere ve konuma bağlı olarak kalın, ince veya her iki şekilde okunması mümkündür. “Râ”nın kendi harekesi üstün veya ötre ise, râ sâkin olup önündeki harf üstün veya ötre ise, râ ve önündeki harf sâkin iken ondan önceki üstün veya ötre ise (بالصَّبْر gibi) kalın okunur. Yine râ sâkin olup önündeki harfin harekesi ârızî kesre ise (اِرْجعي، إن اِرْتَبْتم gibi), sâkin “râ”nın önü kesre olmakla birlikte kendisini bir

kalın harf izlerse (مِرْصاد، قِرْطاس، فِرْقةgibi) yine kalın okunur. “Râ”nın harekesi lâzımî veya ârızî kesre ise (رِجال، أَنْذر gibi), sâkin “râ”nın önü lâzımî kesre ise (استغفِرْ), sâkin “râ”nın önü sâkin harf veya med harfi olan yâ olup da ondan önce de kesre bulunursa (ذِكْر، قَدِيرْ، مصِيرْ) ince okunur. Sâkin “râ”nın önü kesre olup sonunda da kesreli bir kalın harf bulunursa (كُلُّ فِرْقٍ, eş-Şuarâ 26/63), sâkin “râ”nın önünde sâkin

sâd veya ŧâ, ondan önce de kesre varsa (مِنْ مِصْرْ, Yûsuf 12/21,عَيْنَ الْقِطْرْ, Sebe’ 34/ 12) “râ”yı ince ve kalın okumak câizdir. Yine “يَسْرْ” (el-Fecr 89/4) örneğinde olduğu gibi aslına (يَسْرِي) göre ince, ancak vakıf halinde kalın okunan yerler de vardır. Sîbeveyhi ve İbn Cinnî, “râ”nın fethasını “yâ”ya meylettirerek okumayı (imâle) titreşimli ve tekrarlı ses özelliğini gidereceği için doğru bulmazlar (Kitâbü Sîbeveyhi, IV, 136; Sırru śınâǾati’l-iǾrâb, I, 64); G. Troupeau da kalın harf olma özelliğini yitireceği için imâleyi isabetli görmez (EI2 [Fr.], VIII, 356). Ebû Amr b. Alâ “râ”dan sonra maksûr elif bulunan kelimelerde (بُشْرَى، ذِكْرَى gibi) imâle yapmıştır. Kıraat âlimleri “حَتَّى نَرَى الله” (el-Bakara 2/55) örneğinde olduğu gibi “râ”nın imâlesi konusunda farklı görüşler benimsemiştir (İbnü’l-Cezerî, II, 77-78).

Sesin titreme ve tekrarlanma özelliğinin kaybolmaması için “râ”nın benzerine (r) idgamı asıldır (İbn Yaîş, IV, 425). Sîbeveyhi ve İbn Cinnî “râ”nın, aralarında mahreç ve sıfat yakınlığı bulunan lâm ve “nûn”a idgamını ondaki sesin tekrarlanma özelliğini gidereceği için doğru görmemiş, aksine lâm ve “nûn”un (ve tenvînin) “râ”ya idgamını (قُلْ رَبِّ ← قُرْرَبِّ، مِنْ رَبِّكَ ← مِرْ رَبِّكَ) uygun bulmuştur (Kitâbü Sîbeveyhi, IV, 447-448; Sırru śınâǾati’l-iǾrâb, I, 193). Ancak “بَلْ رَانَ”de (el-Mutaffifîn 83/14) mâna değiştiği için idgam değil sekte ile kıraat etmek uygun görülmüştür. “Nûn”un “râ”ya idgamının gunneli ve gunnesiz olarak yapılabileceğini söyleyen Sîbeveyhi gunne ile yapılması halinde “nûn”un mahrecinin geniz boşluğu olmayacağını, gunneye ağız boşluğu sesinin de karışacağını belirtmiştir (Kitâbü Sîbeveyhi, IV, 452, 454). Fakat “مَنْ رَاقٍ” (el-Kıyâme 75/27) örneğinde anlam bozulacağından idgamla değil sekte ile kıraat edilmesi uygun bulunmuştur. Ebû Amr b. Alâ, Ya‘kūb el-Hadramî ve Ali b. Hamza el-Kisâî gibi bazı kıraat âlimleriyle


Yahyâ b. Ziyâd el-Ferrâ “râ”nın “lâm”a idgamını câiz görmüştür: “يَغْفِرْ لَكُمْ ← يَغْفِلْ لَكُمْ” (el-Hadîd 57/28) gibi (İbn Yaîş, IV, 425-426).

“Râ”nın başta l-n-m-v-s ve ayın harfleri olmak üzere birçok harfle (sesle) yaptığı dönüşümler (ibdâl) eş anlamlı veya eşdeğer kelimelerin oluşumuna imkân vermiştir: R / l: abraķ / ablaķ (alacalı); r / n: zûr / zûn (put); r / z: ĥacr / ĥacz (engellemek); r / m: ceźr / ceźm (kesmek); r / v: rezn / vezn (tartmak); r / y: dinnâr/dînâr (dinar), ķırrâŧ/ ķīrâŧ (bir ağırlık ölçüsü); r / ayın: reft / ‘aft (kırmak, ufalamak); ecmere / ecme‘a (topladı); r / s: cirm / cism (cisim) gibi.

BİBLİYOGRAFYA:

Halîl b. Ahmed, Kitâbü’l-ǾAyn (nşr. Abdullah Dervîş), Bağdad 1386/1967, s. 57, 68; a.mlf., el-Ĥurûf (nşr. Ramazan Abdüttevvâb), Kahire 1969, s. 29; Sîbeveyhi, Kitâbü Sîbeveyhi (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1402/1982, IV, 136, 230-235, 433-435, 447-448, 452, 454, 457; Ebü’t-Tayyib el-Lugavî, Kitâbü’l-İbdâl (nşr. İzzeddin et-Tenûhî), Dımaşk 1379/1960, II, 30-106, ayrıca bk. tür.yer.; İbn Cinnî, Sırru śınâǾati’l-iǾrâb (nşr. Hasan Hindâvî), Dımaşk 1405/1985, I, 47, 60-64, 191-193; II, 748; İbn Sînâ, Meħâricü’l-ĥurûf (nşr. ve trc. Pervîz Nâtil Hânlerî), Tahran 1333, s. 22-23, 27; Ebû Ca‘fer İbnü’l-Bâziş, el-İķnâǾ fi’l-ķırâǿâti’s-sebǾ (nşr. Abdülmecîd Katâmiş), Dımaşk 1403/ 1983, I, 213-214, 324-336; İbn Yaîş, Şerĥu’l-Mufaśśal (nşr. Ahmed Seyyid Ahmed - İsmâil Abdülcevâd Abdülganî), Kahire, ts. (el-Mektebetü’t-Tevfîkıyye), IV, 425-426, 492-493, 501, 506; Radî Esterâbâdî, Şerĥu’l-Kâfiye (nşr. Yûsuf Hasan Ömer), Tahran 1398/1978, III, 20-23, 264; İbnü’l-Cezerî, en-Neşr, II, 12-13, 77-78; Naim Hâzım Onat, Arapça’nın Türk Diliyle Kuruluşu, İstanbul 1944, I, 269-274; J. Cantineau, Etudes de linguistique arabe, Paris 1960, s. 48-50, 172, 200; H. Fleisch, Traité de philologie arabe, Beyrouth 1961, I, 57-61, 87-88; İbrâhim Enîs, el-Eśvâtü’l-luġaviyye, Kahire, ts. (Mektebetü nehdati Mısr), s. 54, 56-58, 145-146; A. Roman, Etude de la phonologie et de la morphologie de la koinè arabe, Aix-en-Provence-Marseille 1983, I, 52, 70-72, 217, 259-260; İsmail Karaçam, Kur’ân-ı Kerîm’in Faziletleri ve Okunma Kaideleri, İstanbul 1984, s. 210, 215, 219, 222, 271-274, ayrıca bk. tür.yer.; Gānim Kaddûrî el-Hamed, ed-Dirâsâtü’ś-śavtiyye Ǿinde Ǿulemâǿi’t-tecvîd, Bağdad 1406/1986, s. 480-486; Hasan Abbas, Ħaśâǿiśü’l-ĥurûfi’l-ǾArabiyye ve meǾânîhâ, Dımaşk 1998, s. 83-93; G. Troupeau, “Rāǿ”, EI² (Fr.), VIII, 356.

İsmail Durmuş