PÎRÎZÂDE OSMAN SÂHİB EFENDİ

(ö. 1183/1770)

Osmanlı şeyhülislâmı.

1122’de (1710) İstanbul’da doğdu. Babası İbn Haldûn mütercimi diye bilinen Şeyhülislâm Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi, dedesi yeniçeri ağalarından Pîrî Ağa’dır. Öğrenimini tamamlamasının ardından I. Mahmud döneminde 1142’de (1729-30) yapılan tevcihatta müderris oldu. Âdet olduğu şekilde çeşitli medreselerde görev yaptıktan sonra 1151’de (1738) Mahrec-i Galata pâyesiyle mevleviyete nâil oldu. 1157’de (1744) Mekke pâyesini aldı. 1158’de (1745) babasının şeyhülislâmlığı sırasında İstanbul kadılığına getirildi, ancak bu pâyeyi almamış olduğundan iki ay sonra azledildi. Şem‘dânîzâde bu vesileyle, onun mârifet erbabı olmakla birlikte “mirasyedi-meşrep” olduğu ve günden güne sefahati şüyû bulduğu için babasıyla birlikte azledilip Mekke’ye gönderildiklerini belirtir (Müri’t-tevârîh, I, 124). İstanbul’a döndükten sonra Şâban 1165’te (Haziran-Temmuz 1752) Anadolu kazaskerliğine tayin edildi. Süresini tamamlayıp 1169 Muharreminde veya Safer ayı başında (Ekim veya Kasım 1755) Şeyhülislâm Dürrîzâde Feyzullah Efendi’nin tavsiyesiyle Konyalı Hacı Mehmed Efendi’nin yerine III. Osman’ın birinci imamlığına getirildi. Birkaç ay görev yaptıktan sonra şevval ayının sonlarında (Temmuz 1756) Rumeli kazaskeri oldu.

Koca Râgıb Paşa’nın sadrazamlığı sırasında Danimarka elçiliğiyle üç yıldan beri sürdürülen ticaret antlaşmasının müzakerelerini Danimarka lehine sonuçlandırması üzerine Danimarka elçisinden 100 kese rüşvet aldığı yolundaki suçlamalarla karşı karşıya kalan Pîrîzâde Osman Efendi, 1170 Rebîülevvel ayı başında (Kasım 1756) Rumeli kazaskerliğiyle birlikte imâm-ı sultânîlikten azledildi ve Gelibolu’ya sürgüne yollandı. Ardından Bursa’ya nakledildi. III. Mustafa’nın kızı Şah Sultan’ın doğumu sebebiyle çıkarılan af üzerine İstanbul’a döndü.

1175 Şâban ayı sonlarında (Mart 1762) ikinci ve 1179 Rebîülâhir ayı sonlarında (Ekim 1765) üçüncü defa Rumeli kazaskeri oldu. Bir yıllık süresini tamamlayınca istifa ederek inzivaya çekildi. Lehistan meselesinde Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa ve Şeyhülislâm Veliyyüddin Efendi’ye muhalefet ederek Ruslar’la savaş yapılmasını savundu. Şem‘dânîzâde kendisinin savaş taraftarı olmasını şeyhülislâmlık beklentisine yorar (Müri’t-tevârîh, II/A, s. 112). Nitekim onun savaşı istemeyen Sadrazam Muhsinzâde Mehmed Paşa’nın azledilmesinde rol oynadığı, İstanbul’daki Rus elçisinin Yedikule’ye kapatılmasını sağladığı bilinmektedir. Bunun hemen ardından Veliyyüddin Efendi’nin vefatı üzerine 4 Cemâziyelâhir 1182 (16 Ekim 1768) veya


14 Cemâziyelâhir 1182’de (26 Ekim 1768) şeyhülislâmlığa getirildi. Ancak bu sırada hastalandı ve felç geçirdi. III. Mustafa döneminde gerçekleştirilen Rusya seferleri esnasında ülkenin içine düştüğü felâketler ve Osmanlı-Rus savaşının bozgunla neticelenmesinden dolayı üzüntüye kapıldığından rahatsızlığı arttı. Şeyhülislâmlık makamında iken 5 veya 6 Zilkade 1183’te (2-3 Mart 1770) vefat etti. Cenazesi Aksaray’da Murad Paşa Camii hazîresinde eski sadrazamlardan Kara Dâvud Paşa’nın kabri civarına defnedildi. Şeyhülislâmlığı on altı aydan biraz fazla sürmüştür. 1335’te (1916-17) Aksaray caddesi açılırken o dönemde Evkaf nâzırı vekili olan torunlarından İbrâhim Bey tarafından kemiklerinin Üsküdar’daki Selimiye Tekkesi karşısında bulunan aile mezarlığına taşındığı kaydedilir. Ancak şâhidesi Murad Paşa Camii hazîresinde Kara Dâvud Paşa’nın kabrinin yanında kalmıştır. Osman Sâhib Efendi’nin erkek evlâdı olmamış, soyu İbrâhim Bey ile evlenen kızından devam etmiştir. Son dönem şeyhülislâmlarından Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi, Osman Sâhib Efendi’nin kızının torunudur.

Kaynaklarda Osman Sâhib Efendi’nin âlim, fâzıl, kalem sahibi, güzel konuşan bir kişi olduğu, nazım ve nesriyle akranları arasında öne çıktığı belirtilir. Aynı zamanda güçlü bir divan şairi olduğu kaydedilen Osman Sâhib Efendi bazı hadiselere tarih düşürmüş ve şiirlerinde “Sâhib” mahlasını kullanmıştır. Divan şiirinin XIX. yüzyıldaki son temsilcilerinden Keçecizâde İzzet Molla’nın dedesi Mustafa Efendi’den ders aldığı kaydedilir (DİA, XXIII, 561). Ayrıca hat çalışmış ve Kâtibzâde Mehmed Refî Efendi’den ta‘lik yazısını öğrenmiştir. Osman Sâhib Efendi, Üsküdar’da Balaban İskelesi civarında Şemsipaşa caddesi üzerinde babası için vefatından on sekiz yıl sonra bir çeşme yaptırmıştır. Türk barok mimarisi üslûbunda kemeri dilimli ve tamamen mermerden inşa edilen çeşme 1955’te yıktırılmıştır.

Bursalı Mehmed Tâhir, Osman Sâhib Efendi’nin Topkapı Sarayı’nda bulunan Revan Odası (Köşkü) Kütüphanesi’nde Ķāmûs’un on maddesine ta‘likatı içeren bir eseri bulunduğunu belirtirse de kayıtlarda bu esere rastlanmamaktadır. İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi’nde (AY, nr. 6232) TaǾlîķa Ǿalâ mâddeti’l-Ǿaşr li-śâĥibi’l-Ķāmûs adıyla kayıtlı olan eser muhtemelen budur. Sehven babasına da nisbet edilen ve beş varaktan ibaret olan risâle Ķāmûsü Lisâni’l-ǾArab’daki “aşr” maddesiyle ilgili bilgileri değerlendiren bir ta‘liktir. Makāmâtü’l-bedîa ise onun şiirlerinden oluşan bir mecmua olup müellif hattı olduğu kaydedilen yazma nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’ndedir (Reşid Efendi, nr. 1022). Aynı mecmua içinde bazı beyitlerine yazdığı şerhler de yer almaktadır. Ayrıca babası Pîrîzâde Mehmed Sâhib Efendi’ye ait divanın sonunda Osman Sâhib Efendi’ye ait olduğu anlaşılan iki kaside ile iki tarih vardır (İÜ Ktp., TY, nr. 1710/6).

BİBLİYOGRAFYA:

Şem‘dânîzâde, Müri’t-tevârîh (Aktepe), I, 124; II/A, s. 112-114, 120; II/B, s. 24; Devhatü’l-meşâyih, s. 103; Sicill-i Osmânî, IV, 685-686; Osmanlı Müellifleri, II, 113; İlmiyye Salnâmesi, s. 536-538; Mehmed Ziyâ, İstanbul ve Boğaziçi, İstanbul 1336, s. 84-86; TYDK, III/2, s. 754; Danişmend, Kronoloji2, V, 143; Abdülkadir Altunsu, Osmanlı Şeyhülislâmları, Ankara 1972, s. 145; M. Orhan Bayrak, İstanbul’da Gömülü Meşhur Adamlar (1453-1978), İstanbul 1979, s. 74; Yılmaz Öztuna, Devletler ve Hânedanlar, Ankara 1989, II, 973; Fâtih Câmileri ve Diğer Târihî Eserler (haz. Fatih Müftülüğü), İstanbul 1991, s. 339; Mehmet Nermi Haskan, Yüzyıllar Boyunca Üsküdar, İstanbul 2001, II, 795; III, 1137-1138; İsmet Parmaksızoğlu, “Osman Sâhib Efendi”, TA, XXVI, 84; Naci Okçu, “İzzet Molla, Keçecizâde”, DİA, XXIII, 561.

Tahsin Özcan