PÎR

(پير)

Hak yolunda sâlike rehberlik yapan kimse ve tarikat kurucusu anlamında tasavvuf terimi.

Sözlükte “ihtiyar, ak saçlı, tecrübeli kimse” anlamındaki Farsça pîr kelimesi tasavvufta mürşid, velî ve şeyh ile eş anlamlı olarak kullanılmıştır. Bu kullanıma göre pîr sâlike rehberlik yapan kimsedir. Pîr kelimesi tasavvufî mânasıyla ilk defa III-IV. (IX-X.) yüzyıllarda Horasan sûfîleri ve özellikle


Nîşâbur melâmetîleri tarafından kullanılmaya başlamıştır. IV. (X.) yüzyılın ilk yarısında yaşayan Horasanlı sûfî Abdullah b. Muhammed b. Münâzil kaynaklarda “pîr-i ehl-i melâmet, pîr-i melâmetiyân” diye anılmaktadır. Horasan sûfîleri arasında şeyh kelimesi V. (XI.) asırdan sonra yaygınlık kazanmıştır. Farsça ilk tasavvuf klasiklerinden Hücvîrî’nin Keşfü’l-maĥcûb’unda ve Muhammed b. Münevver’in Esrârü’t-tevĥîd’inde şeyh ve pîr kelimelerinin aynı anlamda ve birlikte kullanıldığı görülmektedir (Nasrullah Pürcevâdî, V, 892-893). Horasanlı sûfîler bulundukları coğrafî bölgeye veya doğum yerlerine nisbet edilerek “pîr” kelimesiyle birlikte anılmıştır. Meselâ Ahmed Yesevî’ye “pîr-i Türkistan”, Menâzilü’s-sâǿirîn müellifi Hâce Abdullah Ensârî’ye “pîr-i Herat”, Şeyh Nâsûr’a “pîr-i Gûhistân” lakabı verilmiştir.

Pîr terimi mürşid, murad, velî, mürebbi, şeyh, hâdî, kutub, gavs, delîl-i râh, hızr-ı râh gibi yakın anlamlı kelimeler için de söz konusu olan zâhirî ve bâtınî mânaya sahiptir. Zâhirî anlamda pîr seyrü sülûkü tamamlayıp insanları Hak yoluna irşad eden kimsedir (İsmâil Rusûhî Ankaravî, s. 28). Bu kullanımıyla pîr “tarikat şeyhi” anlamına gelir. Pîr mücerret bir şahsiyet ya da mânevî ve ilâhî bir ilke de olabilir. Bu pîrin bâtınî mânasıdır. Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, “Pîr senin aşkındır, saçı sakalı ak olan değil. Pîr yüz binlerce ümitsizin elinden tutandır” derken (Mesnevî, V, 278) kelimeyi hem bâtınî hem zâhirî anlamıyla kullanmıştır. Pîrin delâlet ettiği rehber olma, irşat etme anlamı varlığın iki temel görünümü olan zâhir ve bâtında çeşitli varlık sûretlerine bürünür. İlâhî fiillerin âlemde tasarrufta bulunmasına mazhar oldukları, ulûhiyyetin müşahede edilmesi ve bilinmesinde insanlara mânen rehberlik yaptıkları için Cebrâil, akl-ı faal, kutub, gavs ve Hızır’a da pîr denilmiştir. Nitekim Hüseyin Vâiz-i Kâşifî Fütüvvetnâme-yi Sulŧânî’de (s. 61) Hızır’ı Mûsâ’nın, Cebrâil’i Hz. Peygamber’in pîri olarak tanıtmaktadır.

Pîr teriminin şeriat, tarikat, mârifet ve hakikat açısından dörtlü tasnifi yapılmıştır. Şeriatın dört pîri Hz. Âdem, İbrâhim, Mûsâ ve Hz. Muhammed; tarikatın dört pîri Cebrâil, Mîkâil, İsrâfil ve Azrâil’dir. Ferîddüddin Attâr, Hâfız-ı Şîrâzî, Şems-i Tebrîzî ve Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî mârifetin pîrleridir. Başka bir tasnife göre mârifet pîrleri beştir: Şah Kāsım-ı Envâr, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî, Şems-i Tebrîzî, Ferîdüddin Attâr ve Sa‘dî-i Şîrâzî (Ferħunde Peyâm, s. 58-59; Resâǿil-i Civânmerdân, s. 226-227, 231-232). Hz. Ali’nin kendilerine hilâfet hırkası verdiğine inanılan Hz. Hasan, Hüseyin, Kümeyl b. Ziyâd ve Hasan-ı Basrî’ye “çehâr pîr” denir (Tehânevî, I, 737).

Tarikatların teşekkülünden sonra pîr kavramı kurumsal bir anlam kazanmış, tarikat kurucusuna pîr ya da pîr-i tarîkat adı verilmiştir. Meselâ Abdülkādir-i Geylânî Kādirîliğin, Ahmed er-Rifâî Rifâîliğin, Şah Bahâeddin Nakşbend Nakşibendîliğin, Ebü’l-Hasan eş-Şâzelî Şâzelîliğin, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî Mevlevîliğin, Hacı Bektâş-ı Velî Bektaşîliğin, Hacı Bayrâm-ı Velî Bayramîliğin pîridir. Pîrin bu anlamı diğer anlamlarından daha yaygındır. Halvetîlik ve Mevlevîlik örneğinde olduğu gibi bazı tarikatlarda tarikat kurucusuna “pîr-i evvel”, tarikatı pîr-i evvele tâbi olarak düşünce, âdâb ve erkân açısından yenileyene “pîr-i sânî” denilir. Meselâ Halvetîlik’te Ömer el-Halvetî tarikatın pîr-i evveli, Yahyâ-yı Şirvânî pîr-i sânîsidir. Tarikat pîrinin türbesinin bulunduğu dergâha “pîr evi, pîr makamı, huzur, huzûr-ı pîr” adı verilmiştir. Pîrin vasıfları bazı benzetmelerle anlatılmıştır. “Yaz mevsimi, bahar serinliği, ay, dürr-i yektâ” bunlardan bazılarıdır. Mânevî simyanın üstadı olarak kabul edilen pîr için “kibrît-i ahmer” (simya ilminde bakırı altına dönüştürmekte kullanılan bir madde) kullanımı Ferîdüddin Attâr’da görülen bir başka tabirdir.

Meslek grupları, fütüvvet erbabı ve Ahî teşkilâtında her esnaf zümresinin ilk mânevî ustası ve zanaatkârı vardır, bu kişiye o zanaatın pîri denilir. Meselâ Hz. Âdem çiftçilerin, Nûh gemicilerin, İdrîs terzilerin, Dâvûd demirci ve zırhçıların, Lokmân hekimlerin, Selmân-ı Fârisî berberlerin, Ahî Evran debbâğ esnafının pîri sayılır. Hallâc-ı Mansûr hallaçların pîri kabul edilir. Fütüvvet ve esnaf teşkilâtında civanmerdlere şed bağlayan kimseye “pîr-i şed” denir. Eskiden esnafın pîrin adının geçtiği, “Her seherde besmeleyle açılır dükkânımız / Hazret-i (Şâzelî’dir) pîrimiz üstadımız” beytinin levha olarak asılması bir gelenekti.

Tasavvuf edebiyatında pîr kelimesi muhtelif terkipler içinde kullanılmış, bu terkiplerden farklı mânalar taşıyan mecazlar türetilmiştir. “İlâhî aşk şarabını sunan kâmil mürşid” anlamında “pîr-i meygede, pîr-i meyfürûş, pîr-i bâdefürûş, pîr-i meyhâne”; “sâlikleri ilâhî aşk ateşinde yakan insân-ı kâmil” anlamında “pîr-i mugan”; “kalenderî ve melâmetî tavrın baskın olduğu şeyh” anlamında “pîr-i harâbât”; “ledün ilmiyle mânevî zevkler veren, kâinatın ezelî ve ebedî neşesini sağlayan kimse” anlamında “pîr-i dihkan” bu tür mecazlar arasında zikredilebilir. Pîr teriminin çeşitli dinî akımların önderleri için de kullanıldığı görülmektedir. Zerdüştîlik’te dinî lidere “pîr-i mugan”, Hıristiyanlık’ta manastır hayatı yaşayan rahiplere “pîr-i deyr” adı verilir. Bu tabirler tasavvuf şiirinde mecaz olarak da kullanılmıştır. Nizârî İsmâilîler, İran tasavvufundan etkilenerek dâîleri, imam ve hüccetleri pîr unvanıyla anmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

Tehânevî, Keşşâf, I, 735-737; Mevlânâ, Mesnevî (trc. Veled Çelebi İzbudak), Konya 2004, V, 278; İsmâil Rusûhî Ankaravî, Minhâcü’l-fukarâ, İstanbul 1286, s. 28; Hüseyin Vâiz-i Kâşifî, Fütüvvetnâme-i Sulŧânî (nşr. M. Ca‘fer Mahcûb), Tahran 1350 hş., s. 61; “Fütüvvetnâme-i Âhengerân”, Ferħunde Peyâm (nşr. Îrec Efşâr), Meşhed 1360 hş., s. 58-59; Cevâd Nûrbahş, Ferheng-i Nûrbaħş, London 1364 hş., VI, 109-115; “Fütüvvetnâme-i Çist Sâzân”, Resâǿil-i Civânmerdân (nşr. Murtazâ Sarrâf), Tahran 1370 hş., s. 226-227, 231-232; Süleyman Uludağ, Tasavvuf Terimleri Sözlüğü, İstanbul 1991, s. 384-385; Ferhâd Defterî, Târîħ ve ǾAķāǿid-i İsmâǾîliyye (trc. Ferîdun Bedreî), Tahran 1375 hş., s. 450-451, 535; Minûçehr Murtazavî, “Pîr ez Nažar-ı Ħâce-i Şîrâz”, Neşriyye-i Dânişgede-i Edebiyyât-ı Tebrîz, VI/2, Tebriz 1333 hş., s. 154-188; Tahsin Yazıcı, “Pîr”, İA, IX, 558-559; Pakalın, II, 776-778; C. E. Bosworth, “Pīr”, EI² (İng.), VIII, 306; Pervîz Vercâvend, “Pîr”, DMT, V, 645; Nasrullah Pürcevâdî, “Pîr”, Dânişnâme-i Cihân-ı İslâm, Tahran 1379/2000, V, 892-897; Nurettin Öztürk, “Pir”, Türk Dünyası Edebiyat Kavramları ve Terimleri Ansiklopedik Sözlüğü, Ankara 2006, V, 101.

Safi Arpaguş