PAZVANDOĞLU OSMAN

(ö. 1807)

Vidin ve Kuzey Bulgaristan bölgesinin âsi âyanı.

Aslen Tatar olan ailesi Tuzla (Bosna) kökenlidir. Çocukluğu ve gençliği hakkında fazla bilgi yoktur. Bosna’da doğup yetişen, Hıristiyanlığa da ilgi duyduğu ve Tuzla’da


camiye giderken Hersek’te Fransiskenler’in âyinine katılıp papa için dua ederek kadeh kaldırdığı söylenen dedesi Pasvan Ağa’nın (Pazvan, Pâsbân, Pasvant, Pâzvând, Passavant gibi çeşitli şekillerde yazılabilmektedir) eşkıyalık yaptığı ve düşmanları tarafından Priştine’de öldürüldüğü belirtilir (Pouqueville, III, 169; Zinkeisen, VII, 230-231). 1736-1739 Avusturya savaşında gönüllülerle birlikte savaşan ve hizmetlerinden ötürü kendisine Bulgaristan’da Vidin yakınlarında Bursa ve Kirsa adlı iki köy timar olarak verilen babası Ömer Ağa zamanla geniş topraklar elde edip zengin âyanlar arasına katılmış, kendi başına buyruk tabiatı yüzünden Vidin valileriyle, özellikle de Melek Mehmed Paşa ile ihtilâfa düşmüş, Rusya ve Avusturya’ya karşı sefere çıkan (Mart 1788) Sadrazam Koca Yûsuf Paşa tarafından yakalanarak idam edilmiştir (Olivier, s. 95-96; Zinkeisen, VII, 232; Cevdet, VI, 294; VIII, 105).

Bu olay sırasında babasının yanında bulunan Osman kaçmayı başardı ve Arnavutluk’un Gegalık bölgesine sığındı. Burada bir müddet eşkıya hayatı sürdü, çete reisi olarak daha sonra Dukakin’de İpek valisinin hizmetine girdi. Avusturya ile devam eden savaş sebebiyle bir gönüllü birliğini yardım için Eflak Beyi Mavroyani’ye götürdü ve savaşta gösterdiği kahramanlık neticesinde sivrildi. Bir defasında idaresindeki birlikleri Tımışvar ve Hermannstadt yakınlarına kadar sevkettiyse de tekrar Vidin’e geri çekilmek zorunda kaldı. Savaş sonrası affa uğradı ve yaptığı hizmetlerden ötürü baba emlâkinin bir kısmı kendisine iade edildi. Ancak bu kadarıyla yetinecek bir karaktere sahip olmayan Pazvandoğlu barış dolayısıyla ortalıkta kalan, kanun dışı her türlü eyleme açık ve genelde “Kırcalı” diye anılan unsurlardan oluşan kalabalık bir kuvvet oluşturdu. Vidin paşasıyla çatışmaya, Rumeli ve Bulgaristan’a yayılmış bulunan eşkıya çetelerini devlet aleyhine kışkırtmaya başladı. Bunların yardımıyla baba mülkünün tamamını ele geçirdi ve kısa zamanda Vidin-Sofya arasındaki bölgeyi idaresi altına aldı; nüfuzu Batı Eflak ve Doğu Sırbistan’a kadar yayıldı. Yeni vergiler ihdası yüzünden halk kesimleri üzerinde olumsuz etkiler bırakan Nizâm-ı Cedîd uygulamalarına karşı çıktı ve 1795’te isyan etti (Shaw, s. 238; Özkaya, s. 32 vd.). Vidin paşası tutunamayarak kaçmak zorunda kaldı. Pazvandoğlu, Vidin’in çevresini her iki tarafı Tuna’ya açılan 40 karış derinliğinde hendekle çevirdi ve şehri ele geçirilemez bir ada haline dönüştürdü. Ezilen ve baskıya uğrayan halkın koruyucusu rolünü başarıyla oynayarak kendini bir âsi gibi değil, ıslahat adıyla padişahı kötü uygulamalara sevkeden çevresindeki devlet adamlarının zalim idaresine karşı çıkan onun sadık bir bendesi olarak tanıtmaya başladı. Hatta dönemin geçerli sloganlarından olan adalet ve eşitlik gibi kavramları dilinden düşürmez oldu. Büyük hayaller peşinde koşmaya, Memleketeyn’i de (Eflak ve Boğdan) idaresi altına alıp Osmanlı Avrupası’nın hâkimi olmaya heveslendi. İş birliği yaptığı Kırım hanzâdelerinden Mehmed Giray’ı padişah yaparak ona sadrazam olmak, hatta bizzat Osmanlı tahtına oturmak gibi hayallere kapıldığı, bu amacını engelleyecek güç olarak merkezî devletten ziyade Avusturya ve Rusya’yı gördüğü belirtilir (Olivier, s. 99-101; Zinkeisen, VII, 233-234). 1797’de 80.000 kişilik bir orduya sahip olarak Niğbolu, Ziştovi, Rusçuk, Sofya ve Niş şehirlerini ele geçirdi, Belgrad ve Eflak’ı tehdit eder hale geldi. Buraların İstanbul’un erzak ambarları olması sebebiyle başşehrin iâşesi konusu öne çıkmaktaydı (Uzunçarşılı, Meşhur Rumeli Âyanlarından, s. 18). Böylece Bâbıâli kendisiyle görüşmek zorunda kaldı. Hükümetin bir kanadı kendisinin ezilmesi gerektiğini söylerken diğer kanadı silâh bırakması, kuvvetlerini dağıtması, maiyetinde bulunan 6000 dağlı eşkıyasını Belgrad’a sevketmesi karşılığında baba emlâkinin kendisine bırakılması ve affedilerek paşalık tevcih edilmesi suretiyle kendisiyle uzlaşmaya varılması fikrindeydi. Pazvandoğlu’nun ise bu tür tekliflere itibarı yoktu. Kasım 1797’de âsi ilân edilip te’dibi hakkında fetva verildi (Cevdet, VI, 401). Kendisine karşı yabancı bir devletle savaşılacakmış gibi geniş kapsamlı askerî tedbirler alınmaya başlandı. 1798 başlarında Edirne’de büyük bir ordu hazır duruma getirildi. Anadolu Beylerbeyi Seyyid Alo (Ali) Paşa Eflak ve Kalafat, Rumeli Beylerbeyi Mustafa Paşa Bosna üzerinden, esas kuvvetler ise Kaptanıderyâ Küçük Hüseyin Paşa kumandasında sevkedildi (Nisan 1798). Tuna üzerinden bir filo harekâta iştirak etti. Buna rağmen askerî harekât ve Vidin’in aylar süren muhasarası başarısız geçti ve hezimetle sonuçlandı (Özkaya, s. 46-58). Fransa’nın Mısır’a saldırması (Temmuz 1798) kendisiyle daha fazla uğraşılmasını engellemekteydi. Küçük Hüseyin Paşa bu yeni tehlikeye yöneltildiği gibi Pazvandoğlu’na önce kapıcıbaşılık rütbesi, ardından vezirlik verilerek (21 Haziran 1799) uzlaşma cihetine gidildi (Cevdet, VII, 44). Böylece gücü ve şöhreti daha da artmış oldu. Askerî harekât esnasında Rusya’nın Bâbıâli’ye yardım teklifi söz konusu olmuş, Vidin’de iki topçu subayının faaliyet gösterdiği Avusturya’nın ise Pazvandoğlu’nu el altından desteklediğinin ciddi emareleri görülmüştü (Zinkeisen, VII, 240-241).

Affedilip vezirlik verilmesine rağmen itaat etmeyen Pazvandoğlu çevredeki eşkıyayı da himaye etmeyi sürdürdü. Şeyhülislâm konağında toplanan bir mecliste tekrar âsi ilân edilerek vezâreti kaldırıldı (Kasım 1800) ve Rumeli valiliğine getirilen Hakkı Paşa te’dibiyle görevlendirildi (Nisan 1801). Belgrad’da isyan eden yamaklara destek vermesi ve Eflak topraklarında huzursuzluk çıkaran müdahalelerde bulunması üzerine buradan el çekmesi şartıyla Ağustos 1802’de vezirliği iade edildi (Özkaya, s. 83). Bundan sonraki dönemlerde Sırbistan’daki gelişmeler karşısında devletin yanında yer aldı, özellikle asayiş temini ve eşkıya te’dibinde yardımcı oldu. Vidin başta olmak üzere bölgede önemli imar faaliyetlerinde bulundu. Zilkade 1221 başlarında (10-19 Ocak 1807) öldüğü haberi gelince Vidin muhafızlığı Hurşid Ahmed Paşa’ya tevcih edildi (Cevdet, VIII, 105-106). Ölümü için farklı tarihler verilmekle beraber (İA, IX, 535; EI² [İng.], VIII, 285) özel bir kaynakta yer alan, ölüm haberinin geldiği ve kaydedildiği beyanının 15 Zilkade 1221 (24 Ocak 1807) tarihini taşıması (Beydilli, s. 184) bu tarihi teyit etmektedir.

Pazvandoğlu Osman, devleti, içinde bulunduğu zafiyeti gözler önüne serecek derecede uzun seneler uğraştırmış en güçlü âyanlardan biridir. Üzerine büyük kuvvetler sevkedilmesine rağmen devlet güçleri karşısında başarılı olmuş, âdeta devlet içinde müstakil bir hükümet gibi ayakta kalmıştır. Bu dönemlerde ortaya çıkan diğer birçok emsali eşkıya gibi okur yazar olmayan Pazvandoğlu’nun, isminin Osman olmasından hareketle falcıların kendisinin devleti güçlendirecek ikinci bir kurucu


olacağı safsatalarını ciddiye alacak ve İstanbul’u ele geçirerek tahta oturma hayalleri kuracak kadar cahil bir insan olduğu ifade edilir (Cevdet, VIII, 106). Yine de bu tür âyanların ortadan kaldırılmasının ve yerlerinin devlet güçlerince doldurulamamasının, özellikle gayri müslim ahalinin ulusal emellerini gerçekleştirme aşamalarında müslüman halkın savunmasız kalması sonucunu verdiği açıktır. Vidin’de kendi adıyla anılan cami ve kütüphanesi vardır.

BİBLİYOGRAFYA:

Mütercim Âsım Efendi, Târih, İstanbul 1787, I, 218-223; F. C. H. L. Pouqueville, Voyage de la Grèce, Paris 1826, III, 169; Olivier, Türkiye Seyahatnâmesi: 1790 Yıllarında Türkiye ve İstanbul (trc. Oğuz Gökmen), Ankara 1977, s. 95-107; Zinkeisen, Geschichte, VII, 42, 157, 228, 230-232, 233-250, 410, 485; C. Jireček, Geschichte der Bulgaren, Prag 1876, s. 486-503; I. Pavaković, Ispisi iz francusksih arhiva, Belgrade 1890, s. 103-128; Cevdet, Târih, VI, 293-310, 401; VII, 44, 95; VIII, 105-106; J. Georgiev, Kardήaliite i Osman Pasvantoglu, Tirnova 1900; S. Novaković, Tursko Carstvo pred srpski ustanak, 1780-1804, Belgrade 1906, s. 332-389; A. Hajek, Bulgarien unter der Türkenherrschaft, Berlin-Leipzig 1925, s. 65-69; İsmail Hakkı Uzunçarşılı, Meşhur Rumeli Âyanlarından Tirsinikli İsmail, Yılık Oğlu Süleyman Ağalar ve Alemdar Mustafa Paşa, İstanbul 1942, s. 3, 11, 17-20, 30, 41, 56; a.mlf., “Vezir Hakkı Mehmed Paşa, 1747-1811”, TM, VI (1939), s. 178, 181-183, 186, 190-191, 195; Stanford J. Shaw, Between Old and New: The Ottoman Empire under Sultan Selim III, 1789-1807, Cambridge 1971, s. 227, 235-246, 249, 253-255, 264-265, 298-299, 302-309, 313-318, 331-332, 344-347, 353, 355, 362, 367, 397; Yücel Özkaya, Osmanlı İmparatorluğunda Dağlı İsyanları (1791-1808), Ankara 1983, s. 20, 29, 32-38, 45-59, 61, 68, 70-75, 77, 80-81, 83-85, 98, 100-101; Kemal Beydilli, Osmanlı Döneminde İmamlar ve Bir İmamın Günlüğü, İstanbul 2004, s. 184; G. Yakichitch, “Notes sur Passvanoglu 1758-1807 par l’adjudant-commendant Mériage”, La Revue slave, I, Paris 1906, s. 261-279, 418-429; II (1906), s. 139-144, 436-448; III (1907), s. 138-288; A. Cevat Eren, “Pazvandoğlu”, İA, IX, 532-535; Fehim Bajraktarević, “Paswan-Oҗћlu”, EI² (İng.), VIII, 284-285.

Kemal Beydilli