OYMACILIK

Oymacılık insanlığın uyguladığı en eski süsleme sanatlarından biri olup tarih öncesi dönemlere ait kaya ve mağara resimleri -tabii boyalarla yapılanlar hariç- bir tür oymadır. Osmanlılar bu sanatın ustalarına nakkāş, nahhât, kendekâr, kalemkâr gibi isimler vermişlerdir. Oyma genelde taş, mermer, stuko, yeşim, akik, fildişi, boynuz, kemik, maden ve ahşap üzerine yapılmaktadır; bunların içinde en yaygın olanı ahşaptır. Malzemenin cinsine göre minkar, iskarpela, kalem denilen çeşitli kesici, delici, yontucu aletlerin kullanıldığı oymacılık genel olarak yüzey, üç boyutlu ve dekupe (kesme) türlerine ayrılan bir sanat dalıdır. Yüzey oymacılığı, günümüzde oymacılık denilince ilk akla gelen, sert malzeme üzerine farklı derinlikteki motiflerin içinin (oyma) veya dışının (kabartma) oyularak işlendiği türdür. Üç boyutlu oymacılık heykeltıraşlığın sert malzemeyi doğrudan oyarak işleyen çeşididir. Dekupe ise kıl testere ve ince eğeler yardımıyla belirli kalınlıktaki malzeme üzerine çizilen motifin kesilip yerinin boşaltılmasıyla yapılan oymacılıktır (kâğıt veya deriye çizilmiş motifin oyulup çıkarılarak başka bir kâğıt / deri üzerine yapıştırılması suretiyle yapılan süslemeler için bk. KATI‘).

Eski Ahid’de geçen ve yapılması yasaklanan “oyma put” tabiriyle (Çıkış, 20/4; Levililer, 26/1; İşaya, 15, 17) dolaylı olarak heykeltıraşlık konusu dile getirilir. Süleyman Mâbedi’nin tezyinatıyla ilgili bilgilerde ise daha çok kabartma türü oymacılık işleri anlatılmaktadır (Hâkimler, 17/3-4; I. Krallar, 6/18, 32, 36, 7/26; II. Tarihler, 3/7; Hezekiel, 40/16, 26, 31, 34, 37); ayrıca kitapta “demir oyma kalemi” ve “kayaya yazı oymak” tabirleri de geçer (Eyub, 19/24). Kur’an’da Hz. İbrâhim’in, kavmini kendi elleriyle oydukları (yonttukları) putlara mı taptıklarını sorarak uyardığı (es-Sâffât 37/95) ve Kuzey Arabistan’ın Hicr bölgesinde kayalara oyulmuş evlerin bulunduğu (el-A‘râf 7/74; el-Hicr 15/82; eş-Şuarâ 26/149) belirtilir. Buranın kuzeyinde bulunan Nabatîler’in Petra şehri bölgedeki kaya oymacılığı açısından en önemli örnektir. Eski dünyadan günümüze Mısır mezarlarından çıkanlar dışında pek fazla ahşap oyma eser kalmamıştır. Buna karşılık Mısır dahil bütün Ön Asya’nın tarihî mâbed, mezar ve âbidelerinde taş işçiliğinin en güzel ürünlerini görmek mümkündür. Özellikle Mezopotamya mühürcülük sanatı örnekleri oymacılığın o dönemlerde ne kadar gelişmiş olduğunu göstermektedir. Aynı şekilde Nimrud, Ziviye, Korsâbâd gibi yerlerde bulunan fildişi parçalar da Fenike ve Asur fildişi oymacılığı hakkında bir fikir vermektedir.

Türkler’de oymacılık sanatının en eski örnekleri daha çok mezar başlarına dikilen heykellerde ve kitâbelerde görülmekte, ancak bu eserlerin başlangıçta genellikle Çin’den gelen ustalarca yapıldığı anlaşılmaktadır. Kül Tigin yazıtlarında yer alan ifadelerden Yolig (Yolluğ) Tigin’in Çin hakanından taş oymacı (bedizci) getirttiği ve gelen ustanın hakanın has oymacısı olduğu anlaşılmaktadır (Ögel, s. 166).


Orta Asya’da zamanla bu ustaların etkisiyle bir Türk-Çin ortak üslûbu oluşmuş ve bu üslûbu yansıtan bazı eserler günümüze ulaşmıştır.

Erken dönem İslâm sanatından kalan en değerli oymacılık örnekleri Emevî saraylarına ait taş kaplamalardır. Almanlar tarafından Berlin’e götürülüp İslâm Sanatları Müzesi’nde yeniden inşa edilen Kasrü’l-Müşettâ ön cephesinin Helenistik ve Sâsânî unsurlar taşıyan taş oymalarında çok ince bir işçilik sergilenmiştir (Rice, s. 20, 21, 22). Benzer saraylar daha sonra Abbâsîler zamanında da yapılmıştır. Bu dönemde kurulan Sâmerrâ şehrinin saray ve evlerinde görülen stuko üzerine eğri kesim tekniğiyle yapılmış oymalarda Orta Asya etkisi hissedilmektedir. Aynı motiflere bugüne kadar gelen o döneme ait ahşap parçalarında da rastlanır. Benzer bir işçilik Suriye ve Mısır’da Tolunoğlu ve Fâtımî ahşap oymalarında da uygulanmıştır. Kuzey Afrika, Endülüs ve Sicilya’da da oymacılık sanatının çok yüksek bir seviyeye ulaştığı görülmektedir. Elhamra Sarayı’nda özellikle arabesk motiflerin her çeşidi mermer, alçı ve ahşap oymacılığında gösterişli bir dekor oluşturmuştur. Bu bölgelerden günümüze İslâm sanatının en güzel örnekleri arasında sayılan pek çok oyma fildişi kutu ve av borusu gibi eşya intikal etmiştir.

Anadolu Selçukluları dönemi hem taş hem ahşap oymacılığı bakımından çok zengin bir zaman dilimidir. Bu dönem cami, medrese, şifâhâne ve kervansaraylarının taçkapılarında taş oymacılığının en güzel örneklerini görmek mümkündür. Bunların başında Vezir Sâhib Ata tarafından yaptırılan Konya İnce Minareli Medrese’nin kapısı gelir; burada taş oymacılığının hemen hemen bütün teknikleri en ayrıntılı incelikleriyle uygulanmıştır. Divriği Ulucamii ve Dârüşşifâsı’nın kapıları da aynı şekilde özenli bir işçilik yansıtır. Bunlardan başka Amasya Dârüşşifâsı, Niğde Sungur Ağa Camii, Erzurum Çifte Minareli ve Yâkutiye medreseleri, Karaman Hatuniye Medresesi, Sivas Gökmedrese, Niğde Hüdâvend Hatun Kümbeti, Ahlat mezar taşları gibi dönemin taş işçiliği açısından önemli birçok mimarlık eseri bulunmaktadır.

Anadolu Selçuklu ahşap işçiliği kendine has bir üslûp oluşturmuş, bu üslûp ve uygulanan teknikler Beylikler ve kısmen Osmanlı dönemlerinde devam etmiştir. Minber, mihrap, pencere ve kapı kanadı gibi eserlerde daha çok kündekârî ve taklit kündekârî tekniklerinin tercih edilmesi dikkat çeker. Bu tür eserlerde birbirine simetrik geometrik paneller genellikle girift palmet yapraklı arabesk oyma motiflerle doldurulmuştur; bordürlere de buna uygun oyma desenler yahut kûfî veya sülüs yazı şeritleri yerleştirilmiştir. Ankara Etnografya Müzesi’nde yer alan birçok eserden Ankara Kızılbey Camii’nden getirilen ahşap kürsü gibi bazılarında yuvarlak satıhlı derin oyma tekniği uygulanmıştır. Bu teknik özellikle kitâbelerde, yazı şeridi bordürlerde ve arabesk motifli kompozisyonlarda zengin bir görünüş sağlar. Kabartmalar engebeli, yuvarlak bir düzey oluşturacak şekilde işlenir ve oymaların derinliği ajur etkisi uyandırır. Müzede sergilenen bazı eserler ise düz satıhlı derin oyma tekniğinde süslenmiştir. Bu teknikte yüzeye işlenen motifler düz olup derin oymalarla ortaya çıkarılmıştır. Akşehir Kilerci Mescidi pencere kanatlarında girift dallar arasında zor seçilen, giderek bitki motifine dönüşmüş ejder ve çift başlı kartal motifleri yer almaktadır. Selçuklu döneminde uygulanan bir başka teknik de daha çok kitâbelerle yazı pano ve bordürlerinde görülen çift katlı kabartma tekniğidir. Bu teknikte, arka planda düz satıhlı derin oymalarla meydana getirilen arabesk dekor üzerine yuvarlak satıhlı derin oymalar işlenir; Ankara Alâeddin Camii minber kitâbesi buna güzel bir örnektir. Sâmerrâ’da ilk ürünleri verilen eğri kesim tekniğiyle yapılmış eserlere ise Anadolu’da genellikle taş oymacılığında rastlanır.

Memlükler’de oymacılığın çok ileri bir seviyede olduğu görülmektedir. South Kensington Müzesi’nde bulunan ahşap Kayıtbay Camii minberi, İbn Tolun Camii minberine ait paneller ve çeşitli kündekârî kapı kanatlarına yerleştirilmiş fildişi geometrik parçalar üzerindeki oymalarda yuvarlak satıhlı derin oyma tekniği, Sultan Hasan Camii’nin kûfî yazı firizlerinde ise çift katlı oyma tekniği büyük bir ustalıkla uygulanmıştır. Bazı Memlük oymacılık örneklerinin benzerlerine Endülüs’te, özellikle Elhamra Sarayı’nda rastlanmaktadır. Halen Memlük dinî ve sivil yapılarının kubbe üstleri dahil hemen her yerinde taş oymacılığının en güzel örneklerinden birçoğunu görmek mümkündür.

Osmanlılar’da oymacılık sanatı en üst seviyesine ulaşmıştır. İlk büyük merkez olan Bursa’da Yeşilcami’nin taçkapısı, pencere söve ve alınlıkları, mihrap nişi ve kitâbesi Osmanlı mermer oymacılığının, Ulucami’nin minberi de Osmanlı ahşap oymacılığının Selçuklu üslûbunun devamı niteliğindeki ilk önemli örnekleridir. Edirne’de başlangıçta Eskicami minberinin geometrik tezyinatı zikredilebilir. Devlet merkezinin İstanbul’a taşınmasından sonra burada yapılan cami, çeşme, sebil ve özellikle mezar taşlarında mermer oymacılığının en güzel örnekleri verilmiştir. Edirne’de Selimiye Camii ve İstanbul’da birçok selâtin camisinin minberleri mermer oymacılığının en zarif örnekleridir. Bu camilerde yer alan vaaz kürsülerinde ve rahlelerde değişik ahşap oymacılığı tekniklerinin büyük bir incelikle uygulandığı görülmektedir. Rahlelerin sanat değeri olanlar değişik müzelere dağılmış durumdadır (Çulpan, s. 1 vd.). L. A. Mayer İslâmî eserlerde adı geçen ustaları bir kitapta toplamaya çalışmıştır. Bunlar arasında hem ahşap hem taş işçiliğinde mahir olanlar vardır (Islamic Woodcarvers, s. 53). Sultan aynalarında ve çeşitli eşyada görülen fildişi ve yarı değerli taş oymacılığı da çok ileri bir seviyededir. Günümüzde Kastamonu başta olmak üzere Türkiye’nin bazı illerinde


ahşap oymacılığı sürdürülmeye çalışılmaktadır; Kahramanmaraş yöresi özellikle oyma ceviz çeyiz sandığı yapımında ün kazanmıştır.

BİBLİYOGRAFYA:

S. Lane-Poole, Art of the Saracens in Egypt, Beyrut 1886, s. 89 vd., 111 vd., 145 vd.; Uzunçarşılı, Saray Teşkilâtı, s. 463; L. A. Mayer, Islamic Woodcarvers and Their Works, Geneva 1958, s. 16 vd., 53, 54; A. Parrot, Nineveh and Babylon (trc. S. Gilbert - J. Emmons), London 1961, s. 145 vd.; Cevdet Çulpan, Rahleler, İstanbul 1968, s. 1 vd., lv. 1-82; Ömer Rızâ Kehhâle, el-Fünûnü’l-cemîle fi’l-Ǿuśûri’l-İslâmiyye, Dımaşk 1972, s. 127 vd., 195 vd.; R. Pinder-Wilson - W. Ezzy, “Ivory”, The Arts of Islam, [baskı yeri yok] 1976 (The Arts Council of Great Britain), s. 147 vd.; J. Bray v.dğr., “Wood”, a.e., s. 273 vd., 280 vd.; a.mlf.ler., “Marble and Stucco”, a.e., s. 295 vd.; Gönül Öney, Anadolu Selçuklu Mimarisinde Süsleme ve El Sanatları, Ankara 1978, s. 12 vd., 31 vd., 110 vd.; a.mlf., “Anadolu’da Selçuklu ve Beylikler Devri Ahşap Teknikleri”, STY, sy. 3 (1970), s. 141-144; Esin Atıl, Arts of the Mamluks: Renaissance of Islam, Washington 1981, s. 198 vd.; Celâl Esad Arseven, Türk Sanatı, İstanbul 1984, s. 216 vd.; D. T. Rice, Islamic Art, London 1986, s. 20, 21, 22, 34; Bahaeddin Ögel, İslâmiyetten Önce Türk Kültür Tarihi, Ankara 1988, s. 166.

Nebi Bozkurt