OSMÂNİYYE

(العثمانيّة)

Başlangıçta Hz. Osman taraftarlarını, daha sonra ilk üç halifeyi meşrû görüp Havâric ile Şîa dışında kalan müslüman çoğunluğunu ifade eden terim.

Osmâniyye (Osmâniyyûn), başlangıçta Hz. Osman’ın haksız yere öldürüldüğü kanaatine varıp isyancıların cezalandırılmasını isteyen, daha sonra ilk üç halifenin hilâfetini meşrû görerek Havâric ve Şîa’nın karşısında yer alan genel müslüman çoğunluğunu ifade eder. Kelime ilkin Hz. Osman’ın şehid edilmesinin (36/656) ardından “şîatü Osmân” ile (Osman taraftarları) eş anlamlı olarak kullanılmış, bu grupta yer alan kimseler “Osmânî” diye anılmıştır. İslâm tarihi kaynaklarında, Hz. Osman’ın âsiler tarafından muhasara edilip öldürülmesinden sonra müslümanların halifenin mazlûm olarak şehid edildiğini ifade edip suçluların derhal cezalandırılmasını isteyenler, Hz. Ali’nin hilâfetini kabul edip onun itidal çağrısına uyanlar ve her çeşit ihtilâfın dışında kalanlar olmak üzere üç gruba ayrıldığı belirtilmiş, bunların ilk grubu Osmâniyye diye anılmıştır. Kelime bu ilk dönemde kuvvetli Osman taraftarlığını ifade ettiği gibi Hz. Osman’ın da mensup bulunduğu Benî Ümeyye ile halifenin ateşli taraftarları mânasını da içeriyordu. Nitekim Benî Ümeyye’den olan Muâviye b. Ebû Süfyân, halifenin katillerine kısas uygulanmadıkça Hz. Ali’ye biat etmeyeceğini bildirmiş, vaktiyle halifenin ateşli taraftarları arasında yer alan, meselâ, Büsr b. Ebû Ertât kaynaklarda “Osmânî” diye anılmıştır (İbn Sa‘d, VII, 409). Bu dönemde Osmâniyye Şam’dan başka Medine, Mekke, Basra, Kûfe ve Mısır gibi hemen hemen bütün bölgelerde bulunmuştur. Nitekim Taberî’nin bir kaydında Osmânîler’in Mısır’da Amr b. Âs’ın etrafında toplanıp ona sahip çıktıklarına dikkat çekilmiştir (Târîħ, V, 101). Cemel Vak‘ası ve Sıffîn Savaşı’nda müslümanların iki defa iç savaş hali yaşaması ve Hz. Ali ile Muâviye arasındaki çekişmelerin dramatik boyutlara ulaşmasından sonra Muâviye’nin yanında yer alanlar Osmânî diye anılmış, ancak bu kullanım “şîatü Benî Ümeyye” ve “ehl-i Şâm” gibi terkiplere göre fazla yaygınlık kazanmamıştır. Diğer taraftan Hz. Osman’ın haksız yere öldürüldüğünü kabul ederek Osmânî diye anılanlardan Hz. Ali’nin yanında bulananlar yahut bir süre sonra ondan ayrılanlar da olmuştur. Nitekim Mes‘ûdî, Halife Ali’nin Nehrevan’da Hâricîler’le savaştığı sırada onunla ilişkisini kesen Osmânîler arasında Sa‘d b. Ebû Vakkās, Abdullah b. Ömer, Kudâme b. Maz‘ûn, Abdullah b. Selâm, Mugīre b. Şu‘be, Kâ‘b. b. Mâlik, Hassân b. Sâbit, Ebû Saîd el-Hudrî, Muhammed b. Mesleme gibi çok sayıda sahâbeyi zikreder (Mürûcü’ź-źeheb, II, 361-362).

Hakem Vak‘ası’ndan sonra meydana gelen gelişmeler çerçevesinde Hâricîler’in müstakil bir fırka olarak ortaya çıkması, Hz. Ali’nin şehâdeti ve Hz. Hasan’ın Muâviye lehine hilâfetten çekilmesiyle Emevî Devleti’nin kurulmasının ardından Osmâniyye, Hâricî ve Şiî eğilimlere karşı olanları temsil eden ve en geniş anlamıyla Emevî taraftarlığını ifade eden bir içeriğe sahip olmuştur. Özellikle Şîa bu dönemde Hz. Ali’nin ashabın en faziletlisi niteliğini taşıdığı, dolayısıyla Resûlullah’tan sonra ilk halifenin Ali olması gerektiği, bu konuda nas bulunduğu, ilk üç halifenin hilâfetinin meşrû sayılmayacağı gibi iddialar etrafında düşünceler üretmiştir. Buna karşılık müslüman çoğunluğu söz konusu görüşlere karşı çıkmış, esasen Hz. Ali’nin dördüncü sırada hilâfet makamına geçtiğini ifade etmiştir. Her ne kadar Makdisî, Hz. Osman’ı Hz. Ebû Bekir’den daha üstün gören Osmânîler bulunduğunu ifade etmişse de (el-Bedǿ ve’t-târîħ, V, 123) yaygın görüş olarak hilâfetteki sıralamanın faziletteki sıralama olduğu belirtilmiştir. Bu devirde Osmâniyye çok yaygın bir kullanılışa sahip olmamakla birlikte müslüman çoğunluğu ifade eden bir terim olmuştur. Bu kullanılış III. (IX.) yüzyılın ortalarına doğru Câhiz tarafından öne çıkarılmış ve onun el-ǾOŝmâniyye adlı eserinde Hz. Ebû Bekir’in Hz. Ali’ye karşı birçok noktada daha üstün olduğu belirtilerek Şiî düşünceler eleştirilmiştir. Câhiz bu eserinde Osmâniyye’nin ümmetin en üstünü olarak Ebû Bekir’i gördüğünü, bu kanaatteki fakih ve muhaddislerin Şîa ile kıyaslanamayacak kadar çok olduğunu, anlayışlarının dinî ve aklî temellere dayandığını söyleyerek (el-ǾOŝmâniyye, s. 3 vd., 186 vd., 206) bu terimle bir bakıma Ehl-i sünnet’i kastetmiştir.

Osmâniyye kelimesinin bu kullanımı, Câhiz’den hareketle hem ona reddiye yazan âlimler hem de onu takip eden müellifler tarafından bir süre devam ettirilmiştir. Nitekim Ebü’l-Hüseyin el-Hayyât yeterince açık olmamakla birlikte Emevîliği ve Osmânîliği birbirine yakın anlamlı kavramlar olarak nakletmiştir (el-İntiśâr, s. 112). İbn Kuteybe de Câhiz’i tasvir ederken onun


kullanımına dikkat çekerek Osmâniyye’yi Zeydiyye ve Râfizîlik’in karşısında ve Ehl-i sünnet’le yakın anlamlı diye anmıştır (Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ, s. 59). Fazla kullanılmadığı ve ayrı bir fırka niteliği taşımadığı için makālât türü eserlere de yansımayan terim IV. (X.) yüzyıldan itibaren terkedilmiştir.

BİBLİYOGRAFYA:

İbn Sa‘d, eŧ-Ŧabaķāt, VII, 286, 409; Câhiz, el-ǾOŝmâniyye (nşr. Abdüsselâm M. Hârûn), Kahire 1374/1955, tür.yer.; İbn Kuteybe, Teǿvîlü muħtelifi’l-ĥadîŝ (nşr. M. Zührî en-Neccâr), Kahire 1386/1966, s. 59; Hayyât, el-İntiśâr, s. 112; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), V, 101, 111; Mes‘ûdî, Mürûcü’ź-źeheb (Abdühamîd), II, 361-362; Makdisî, el-Bedǿ ve’t-târîħ, V, 123; W. Montgomery Watt, İslâm Düşüncesinin Teşekkül Devri (trc. Ethem Ruhi Fığlalı), Ankara 1981, s. 209-211; J. van Ess, Theologie und Gesellschaft im 2. und 3. Jahrhundert Hidschra, Berlin 1992, I, 149, 235; II, 64, 138, 414; III, 57; IV, 78; VI, 316; Sabri Hizmetli, “Kitâbü’l-Osmâniyye’ye Göre Câhiz’in İmâmet Anlayışı”, AÜİFD, XXVI (1983), s. 681-716; Patrica Crone, “ǾUґћmāniyya”, EI² (İng.), X, 952-954.

İlyas Üzüm