ÖMER HAYYÂM

(عمر الخيّام)

Ebü’l-Feth Gıyâsüddîn Ömer b. İbrâhîm el-Hayyâm (ö. 526/1132 [?])

İranlı âlim, şair ve filozof.

430-439 (1039-1048) yılları arasında Horasan eyaletinin merkezi Nîşâbur’da doğdu. Öğrenimini ve hayatının büyük bir kısmını orada ve Semerkant’ta geçirdi. Sözlükte hayyâm kelimesi “çadır yapımcısı” anlamına gelmekle birlikte onun İran’da yerleşmiş Arap asıllı Hayyâmî kabilesine mensup olabileceği de düşünülmektedir. Kendisine büyük ilgi gösteren Selçuklu sultanlarının, Vezir Nizâmülmülk’ün saraylarında görev yapmaktan hoşlanmadı ve bilimsel araştırmalara adanmış sakin bir hayatı seçerek zaman zaman Semerkant, Buhara, Belh ve İsfahan gibi bilim ve sanat merkezlerinde dolaşmayı tercih etti. Semerkant’ta iken Ebû Tâhir isminde yüksek makam sahibi bir memurun himayesine girdi. Nîşâbur’da 517-526 (1123-1132) yılları arasında seksen beş yaşlarında öldüğü tahmin edilmektedir.

İbn Sînâ ekolüne mensup bir âlim-filozof olduğu kabul edilen Ömer Hayyâm cebir, geometri, astronomi, fizik ve tıpla ilgilenmiş, müzikle uğraşmış, ayrıca adını ölümsüzleştiren rubâîlerini kaleme almıştır. Ali b. Zeyd el-Beyhakī Hayyâm’ın hâfızasının fevkalâde kuvvetli olduğunu, dil, fıkıh, tarih ve kıraat sahalarında geniş mâlûmatı bulunduğunu, riyâziye, tıp ve diğer aklî ilimlerde eşsiz olduğunu söylerken Necmeddîn-i Dâye onun hakkında “bahtsız bir filozof, Allahsız ve maddeci” demektedir (İA, IX, 474). Ömer Hayyâm, Batı’da Doğu’nun en fazla hayranlık duyulan şairi ve en tanınmış âlimlerinden biridir. 1892’de Londra’da onun adına bir kulüp kurulmuş, 1970’te ayın üzerindeki bir kratere, 1980’de yeni bulunan bir kuyruklu yıldıza adı verilmiştir.

Hayyâm’ın genelde matematiğin ve özelde analitik geometrinin gelişimi üzerindeki etkisi çok büyüktür; çalışmaları Şerefeddin et-Tûsî’ye (ö. 610/1213 [?]) kadar İslâm matematiğinde, üçüncü dereceden denklemlerin çözümünde geometrik yaklaşımı benimseyen Descartes’a (ö. 1650) kadar Batı matematiğinde aşılamamıştır. Onun matematiğe ilişkin araştırmaları ve bilhassa sayılar kuramı Öklid’in beşinci postülatı ve cebir alanında yoğunlaşmıştır. Elementler’e dair yaptığı bir yorum olan Risâle fî şerĥi mâ eşkele min muśâderâti Kitâbi Öķlîdis’te işlemler sırasında irrasyonel sayıların da rasyonel sayılar gibi kullanılabileceğini ilk defa o kanıtlamıştır. Bu eser ayrıca Öklid dışı geometrilerin kurulmasına öncülük etmiştir. Bu geometriler, Öklid’in paraleller postülatı adıyla da tanınan beşinci postülatının uzun süre iyi anlaşılamaması sebebiyle teorem sanılarak kanıtlanmaya çalışılması sonucu ortaya çıkmıştır. Bu çalışmalar içinde Doğu’da en esaslı olanlarından biri Ömer Hayyâm tarafından gerçekleştirilmiştir ve Batı’da ondan altı asır sonra konuyla ilk defa ilgilenen ve bundan dolayı Öklid dışı geometri araştırmalarının öncüsü sayılan İtalyan matematikçisi Giovanni Girolamo Saccheri’nin beşinci postülat üzerindeki incelemeleriyle dikkate değer bir benzerlik göstermektedir. Hayyâm, beşinci postülatı kanıtlamaya çalışırken daha sonra Saccheri’nin Euclides ab omni naevo vindicatus adlı eserinde aynı şekilde ele aldığı şöyle bir teorem geliştirmiştir: Birbirine eşit AC ve BD çizgilerini çektikten sonra AB ve CD’yi birleştirelim; ortaya şu üç durum çıkar:

C ve D açılarının ikisi de dik ise CD = AB’dir,

C ve D açılarının ikisi de geniş ise CD < AB’dir;

C ve D açılarının ikisi de dar ise CD > AB’dir.

Ömer Hayyâm’a göre bu, beşinci postülatın kanıtlanmasıdır (Katz, s. 269-270). Dilgan da birinci durumun Öklid, ikinci durumun Riemann ve üçüncü durumun Lobat-schewsky geometrilerine, diğer bir deyişle parabolik, eliptik ve hiperbolik geometrilere karşılık geldiğini söylemektedir (Şair Matematikci Ömer Hayyâm, s. 27-28).

Hayyâm’ın katkıda bulunduğu alanların en önemlisi cebirdir. Bu alanda üçüncü dereceden (kübik) denklemleri de kapsayan birçok cebirsel denklemi sınıflandırmış ve bunların çoğuna çözüm teklif etmiştir. Bu çözümlerin üçüncü dereceden denklemlere ilişkin olanları tam geometrik, diğerlerine ilişkin olanların çoğu kısmî geometriktir. En değerli cebir eserlerinden biri olan Risâle fi’l-berâhîn Ǿalâ mesâǿili’l-cebr ve’l-muķābele’de denklemlerin birden fazla köklerinin bulunabileceğini göstermiş ve bunları kök sayılarına göre sınıflandırmıştır. Bu arada üçüncü dereceden denklemleri terim sayılarına göre tasnif ettiği ve her grubun çözüm yöntemlerini belirlediği görülmektedir. Bu durumda üçüncü dereceden denklemler iki terimli, üç terimli ve dört terimli olarak üçe ayrılmaktadır ve iki terimli bir, üç terimli altı, dört terimli ise yedi tanedir:

x³ = d

x³ + cx = d

x³ + d = cx

x³ = cx + d

x³ + bx² = d

x³ + d = bx²

x³ = bx² +d

x³ + bx² + cx = d

x³ + bx² + d = cx

x³ + cx + d = bx²

x³ = bx² + cx + d

x³ + bx² = cx + d

x³ + cx = bx² + d

x³ + d = bx² + cx

Hayyâm bu denklemlerin aritmetik metotlarıyla çözülemeyeceğine inandığı için onları koni kesitleri (çember, parabol, hiperbol) yardımıyla geometrik biçimde çözmüş ve negatif kökleri daha önceki cebirciler gibi çözüm olarak kabul etmemiştir. Onun çözüm yöntemine örnek olarak şu üç terimli x³+cx=d (bir küp kenarlar toplamı bir sayıya eşittir) üçüncü derece denklemini ele alalım: Burada x bir küpün kenarını, c bir kareyi, d bir cismi gösterir.


Hayyâm, önce çözümü geometrik çizimle yapmak için karenin bir kenarına eşit uzunlukta bir AB doğrusu çizer; yani olur. Sonra veya olacak şekilde AB doğrusuna dik BC doğrusunu çizer; AB’yi de Z yönünde uzatır. Böylece B tepe noktası BZ ekseninde ve AB parametresiyle bir parabol oluşturur. Modern ifadeye göre bu parabolün denklemi ’dir. Daha sonra BC üzerine bir yarım daire çizer. Bunun denklemi de 2 ya da x ’dir.

Daire ve parabol D noktasında kesişir ve bu noktanın x koordinatı olan BE doğru parçası denklemin çözümüdür. Bunun kanıtı ise şudur: Eğer BE=DZ=xo ve BZ= ED=yo ise, D parabol üzerinde olduğundan önce x02 yahut ,elde edilir. 0 halde x03=d-cx0’dır ve böylece x0 da aranan çözümdür (Katz, s. 260-262; Gökdoğan, Bilim ve Ütopya, sy. 145 [2006], s. 12).

Üçüncü dereceden denklemleri sistemli bir şekilde çözdüğü için Hayyâm cebirde Hârizmî’nin gerçekleştirdiği gelişmenin ötesine geçmiştir. Ancak onun, üçüncü dereceden denklemlerin aritmetik çözümlerinin olamayacağına dair inancına karşı kendisinden sonra Şerefeddîn-i Tûsî ile takipçileri bu tür denklemlerin aritmetik çözümlerinin bulunabileceğini göstermiştir. XVI. yüzyılda Batı’da bu tür denklemlerin aritmetik çözüm yöntemlerinin varlığı anlaşılmıştır. Hayyâm aynı zamanda cebirsel olguların geometrik olgular halinde ortaya çıktığını savunmuş, böylece Descartes’tan çok önce nümerik ve geometrik cebir arasındaki boşluğu kapatma yönünde önemli bir adım atmıştır. Onun bundan başka cebirde, n tam pozitif iken (a + b)n ifadesinin açınım formülünü Newton’dan önce kanunlaştırdığı söylenmekte, ayrıca aritmetik üçgen (Pascal veya Tartaglia üçgeni) adı verilen ve (a + b)n açınımındaki katsayılarla teşkil edilen şemanın da Hayyâm’a ait olduğu ileri sürülmektedir (Dilgan, Şair ve Matematikci Ömer Hayyâm, s. 6-7).

Astronomi alanına da büyük katkıları olan Ömer Hayyâm, İbnü’l-Esîr’in verdiği bilgiye göre 467 (1074-75) yılında Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah tarafından İsfahan’a davet edilerek Ebû Hâtim İsfizârî, Meymûn b. Necîb el-Vâsıtî, Abdurrahman Hâris ve Muhammed Hâzin’den oluşan bir heyetin başkanlığına getirilmiş ve bir rasathâne kurup o yıllarda kullanılan Yezdicerd takvimini düzeltmekle görevlendirilmiştir. Ömer Hayyâm ile diğer bilim adamları yaptıkları çalışmalar sonucunda Yezdicerd takvimini düzeltmek yerine mevsimlere tam uyum gösterecek yeni bir takvim düzenlemenin daha doğru olacağına karar vermiş, böylece güneş yılı uzunluğu 365,2424 (modern ölçümlere göre gerçek uzunluk 365,2422) gün ve dolayısıyla hata payı 5000 yılda 1 gün olan Celâlî takvimi ortaya çıkmıştır. Heyet ayrıca Zîc-i Melikşâhî adlı bir zîc hazırlamış, kurulan rasathâne ise Melikşah’ın ölümüne (ö. 485/1092) kadar faaliyetini sürdürmüştür.

Hayyâm rubâîleriyle tanınmış bir şairdir. İmâdüddin el-İsfahânî Ħarîdetü’l-ķaśr’ında onu Horasan şairleri arasında sayar ve örnek olarak Arapça bir rubâîsini verir. Rubâîlerin sayısının RubâǾiyyât’ının istinsah tarihlerine göre günümüze yaklaştıkça arttığı görülmekte ve birçoğunun zamanla ona izâfe edilen başka şairlerin şiirleri olduğu anlaşılmaktadır. Kendi özgün üslûbunu yansıtan rubâîlerin sayısı 100 civarındadır. Rubâîlerinin Latince çevirileri XVIII. yüzyılda ortaya çıkmaya başlamıştır; T. Hyde’ın Veterum Persarum’unda onlardan biri yer alır. 1804’te F. Dombay’ın Viyana’da basılan Farsça gramerinde de bazı çeviriler bulunmaktadır. Hayyâm’ı bir şair olarak Batı’ya asıl tanıtan ve sevdiren ise Edward Fitzgerald’ın yaptığı İngilizce tercümelerdir.

Eserleri. 1. RubâǾîyyât. Pek çok dile çevrilmiş, edisyon kritiği ilk defa J. B. Nicolas tarafından yapılmıştır (Les quatrains de Khèyam, Paris 1867; aş.bk.). 2. Risâle fî taķsîmi rubǾi’d-dâǿire. Üçüncü dereceden denklemlerin çözüm yöntemlerine ve x³ + 200 x = 20 x² + 2000 denkleminin çözümüne ilişkindir. Gulâm Hüseyin Musâhib tarafından Farsça çevirisiyle birlikte


tıpkıbasımı yapılan eser (Ĥakîm ǾÖmer Ħayyâm be-ǾUnvân-ı ǾÂlim-i Cebr, Tahran 1339 hş.) Rusça’ya (S. A. Krasnovoy - B. A. Rozenfeld, “Pervyy Algebraicheskiy Traktat”, Istoriko-Matematicheskiye issledovaniya, XV [Moscow 1963], s. 445-472), İngilizce’ye (Ali Rıza Amir Moèz, “A Paper of Omar Khayyam”, Scripta Mathematica, XXXVIII [1968], s. 205-208) ve Fransızca’ya (R. Rashed - A. Djebbar, L’oeuvre algébrique d’al-Khayyam, Aleppo 1981) çevrilmiştir. 3. Risâle fi’l-berâhîn Ǿalâ mesâǿili’l-cebr ve’l-muķābele. Denklemlerin sınıflandırılmasına ve her grubun çözüm yöntemlerine ilişkindir (Woepcke, L’algèbre d’Omar Alkayyâmî publiée, traduitée et accompagnée d’extraits de manuscrits inédits, Paris 1851; Daoud S. Kasir, The Algebra of Omar Khayyam, New York 1931; H. J. J. Winter - W. Arafat, “The Algebra of ‘Umar Khayyam”, JRASB, XVI [1950], s. 23-44). 4. Risâle fî şerĥi mâ eşkele min muśâderâti Kitâbi Öķlîdes. Öklid’in Elementler’i üzerine bir yorumdur (Takī İrânî, Risâle der Şerĥ-i Müşkilât-ı Muśâderât-ı Kitâb-ı Öķlîdis, Tahran 1314 hş.; Abdülhamîd Sabrâ [nşr.], Risâle fî şerĥi mâ eşkele min muśâderâti Kitâb Öķlîdis, İskenderiye 1381; Celâleddin Hümâî, Ħayyâmînâme I, Tahran 1346 hş.; A. R. Amir Moèz, “’Omar al-Khayyami. Discussion of Difficulties of Euclid”, Scripta Mathematica, XXIV/4 [New York 1959], s. 275-303; Khalil Jaouiche, La théorie des parallès en pays d’Islam. Contribution à la préhistorie des géométries non-euclidiennes, Paris 1986). 5. Nevrûznâme. İsfahan’da Celâlî takvimi dahil kendi yönteminde hazırlanan takvimler üzerinedir (M. Mînovî [haz.], Nevrûznâme, Tahran 1312 hş.; Muhammed Abbâsî, Külliyyât-ı Âŝâr-ı Pârsî-yi Ĥakîm ǾÖmer Ħayyâm, Tahran 1338 hş.). 6. Zîc-i Melikşâhî. Hayyâm’ın kendi kurduğu gözlemevinde yapılan gözlem sonuçlarını içerir (V. S. Segalya - A. P. Yushevicha, “Traktaty”, Pervod Borisa A. Rosenfeld, Moskva 1962). 7. Mîzânü’l-ĥikem fî İhtiyâli maǾrifeti miķdârey eź-źeheb ve’l-fiđđa fî cismin mürekkebin minhümâ. Metal alaşımlarındaki altın ve gümüş miktarının cebirsel yöntemlerle belirlenmesi hakkındadır. Abdurrahman el-Hâzinî tarafından tamamlanmıştır ve onun aynı adı taşıyan eserinin dördüncü kitabının beşinci bölümü içerisindedir. 8. Fi’l-ķusŧâsi’l-müstaķīm. Hayyâm’ın icat ettiği hidrostatik teraziyle ilgili olup Hâzinî’nin Mîzânü’l-ĥikem’inin yedinci kitabının sekizinci bölümünde geçer. 9. Silsile-i Tertîb (Risâle fî Külliyyâti’l-vücûd). Dört bölüm halindeki eserde birinci ve ikinci bölümler Fârâbîci ve İbn Sînâcı kozmolojinin temel öğeleri olan akıllar, nefisler ve unsurlarla madenler, bitkiler, hayvanlar ve insanlara, bunların aralarındaki ilişkilere dairdir. Üçüncü bölüm tümeller (külliyyât) ve kategoriler (makūlât), dördüncü bölüm hakikat konularını içerir (Abdülbaki Gölpınarlı, Hayyâm, Rubâiler ve Silsilat al-Tartîb ve İbn Sînâ’nın Tamcîd’i ve Tercümesi, İstanbul 1953). 10. el-Ķavl Ǿale’l-ecnâs elletî bi’l-erbaǾ. Eserde müzikte diatonik, kromatik ve harmonik olmayan tonlar ele alınır ve bu üç ton dışında 4/3 oranıyla gösterilen dördüncü bir ton daha verilir (Rahîm Rızâzâde Melik, s. 49-64). 11. el-Kevn ve’t-teklîf (a.g.e., s. 321-342). 12. Cevâb Ǿan ŝelâŝi mesâǿil: Żarûretü’t-teżâd fi’l-Ǿâlem ve’l-cebr ve’l-beķāǿ (a.g.e., s. 411-422). 13. eż-Żiyâǿ el-Ǿaķlî fî mevżûǾi’l-Ǿilmi’l-küllî (a.g.e., s. 369-375). 14. Risâle fi’l-vücûd (a.g.e., s. 395-409). 15. Şerĥu’l-müşkil min Kitâbi’l-Mûsîķā. 16. Levâzımü’l-emkine. Felsefî bir eserdir (eserlerinin bir listesiyle yazma nüshaları ve baskıları için bk. Youschkevitch - B. A. Rosenfeld, VIII, 331-333; Rosenfeld - İhsanoğlu, s. 168-170).

BİBLİYOGRAFYA:

Ömer Hayyâm, Rubaîler (nşr. ve trc. Abdülbâki Gölpınarlı), İstanbul 1953; a.mlf., Resâǿilü’l-Ħayyâm el-Cebriyye (nşr. Rüşdî Râşid - Ahmed Cebbâr), Halep 1981; Asaf Halet Çelebi, Ömer Hayyâm: Hayatı-Sanatı-Eserleri, İstanbul 1954; Hâmit Dilgan, Büyük Matematikci Ömer Hayyâm, İstanbul 1959; a.mlf., Şair Matematikci Ömer Hayyâm, İstanbul 1964; Sarton, Introduction, I, 759-761; A. Yuschkevitch - B. Rosenfeld, “Al-Khayyāmī (or Khayyām)”, DSB, VIII, 323-334; Ömer Akın - Melek Dosay, Beş Büyük Cebir Bilgini, Ankara 1994; Rahîm Rızâzâde Melik, Dânişnâme-i Ħayyâmî, Tahran 1377 hş.; V. J. Katz, A History of Mathematics, An Introduction, New York 1998, s. 260-262, 269-270; I. Fernini, A Bibliography of Scholars in Medieval Islam: 150-1000 A.H. (750-1600 A.D.), Abu Dhabi 1998, s. 220-226; ‘Umar al-Khayyām, Text and Studies II (ed. Fuat Sezgin, Islamic Mathematics and Astronomy, XLVI içinde), Frankfurt 1998; İslâm Bilim ve Felsefesine Giriş (ed. Hakim Muhammed Said, trc. Remzi Demir), Ankara 1999, s. 54-56; Sevim Tekeli v.dğr., Bilim Tarihine Giriş, Ankara 2001, s. 215-218; Yavuz Unat, İlkçağlardan Günümüze Astronomi Tarihi, Ankara 2001, s. 100; a.mlf., “Ömer Hayyâm ve Melikşâh Gözlemevi”, Bilim ve Ütopya, sy. 145, İstanbul 2006, s. 13-14; Fâtıma Engûrânî - Zehra Engûrânî, Kitâbşinâsî-yi ǾÖmer Ħayyâm: Bibliography of ǾOmar Khayyām, Tahran 1381 hş./2002; Melek Dosay Gökdoğan v.dğr., Bilim Tarihi Kılavuzu, Ankara 2001, s. 69, 291; Melek Dosay Gökdoğan, “Ömer Hayyâm’ın Cebiri”, Bilim ve Ütopya, sy. 145, İstanbul 2006, s. 11-12; Muhammed Ali-yi Furûgî v.dğr., Hayyâm: Hayatı, Felsefesi ve Gerçek Rubaîleri (trc. Hasan Çiftçi - Orhan Başaran), Erzurum 2002; B. A. Rosenfeld - Ekmeleddin İhsanoğlu, Mathematicians, Astronomers and Other Scholars of Islamic Civilisation and Their Works (7th-19th c.), Istanbul 2003, s. 168-170; J. A. Boyle, “Omar Khayyam: Astronomer, Mathematician and Poet”, Bulletin of the John Rylands Library of Manchester, LII/1, Manchester 1969, s. 30-45; B. Vahabzadeh, “Al-Khayyām’s Conception of Ratio and Proportionality”, Arabic Sciences and Philosophy, VII, Cambridge 1997, s. 247-263; Remzi Demir, “Ömer Hayyâm’ın Felsefî Öğretisi Üzerine Bir Deneme”, Bilim ve Ütopya, sy. 145 (2006), s. 4-10; “Öklit’in 5. Postulası Üzerine El-Haytam’ın ‘Kanıt’ı ve Ömer Hayyam’ın Cevabı” (trc. Akgün Özsoy), a.e., sy. 145 (2006), s. 15-18; V. Minorsky, “Ömer Hayyâm”, İA, IX, 472-480; Ch.-H. de Fouchécour - B. A. Rosenfeld, “ǾUmar Қћayyām”, EI² (İng.), X, 827-834.

Yavuz Unat




Fars Edebiyatında. Ömer Hayyâm yaşadığı dönemde matematik, astronomi ve felsefe alanında büyük bir üne sahipken şair yönüyle tanınmamıştır. Bunun sebebi onun şiirle ilgisinin zaman zaman rubâîler kaleme almaktan ibaret oluşudur. Rubâî, şairlerin genellikle başkalarına açmayı düşünmedikleri duygu ve düşüncelerini yansıttıkları, bir rahatlama vesilesi olarak gördükleri bir şiir kalıbı olup hemen her dönemde geri planda kalmıştır. Hayyâm da muhtemelen bu duygularını en kısa şiir kalıbı olan rubâîlere dökmüştür. Şairliği çok sonradan keşfedilse de Hayyâm, İran şiirinde rubâîyi kendi adıyla özdeşleştiren tek şair olmuştur.

Hayyâm’ın felsefî yönü ağır basan pek çok rubâîsinde insanın yokluktan gelip yokluğa gittiği ve bu sebeple içinde bulunulan anın iyi değerlendirilmesi gerektiği düşüncesi hâkimdir. Hayyâm varlığı bir muamma olarak görmekte ve bu muammayı çözmeye çalışmanın boşuna olduğunu söylemektedir. Rubâîlerin ilgi görmesinde bu düşünceler yanında rubâîlerinin edebî açıdan kendine has özellikleri de etkili olmuştur. Derin felsefî konuların yalın bir dille ifade edilmesi, az sözle çok anlamın dile getirilmesi (îcâz) ve her mısraın birbirini tamamlayacak şekilde sıralanması bu özelliklerin başlıcalarıdır. Her rubâîde birbirini izleyen mısralar işlenen temayı olgunlaştırmada birer basamak görevi yapmakta, böylece dördüncü mısra ilk üç mısraın çatısını oluşturmaktadır. Rubâîlerinde ortaya koyduğu düşüncelere bakılarak Hayyâm’ın Arap şairi Ebü’l-Alâ el-Maarrî’den etkilendiği söylenebilirse de Maarrî’nin şiirlerinde felsefî yeis hâkimken Hayyâm’ın rubâîlerinde felsefî hüzün baskındır.

Şiirlerinden hareketle Hayyâm’ın şaraba düşkün, sarhoş bir kişi olduğu yolunda bir düşünce geliştirmek istenmişse de


şairlerin, özellikle de sûfî eğilimli olanların kullandıkları içkiyle ilgili kelimelerin tamamen sembolik anlam taşıdığı bilinen bir husustur. Nitekim klasik Türk edebiyatında şaraba karşı tavrı ve aynı zamanda dindarlığı ile bilinen birçok şair Hayyâm’ı sûfî bağlamında ele alıp onu bir aşk şairi olarak görür, şiirlerinde çokça kullandığı şarap ve şarapla ilgili kavramlara tasavvufî anlamlar yükler. Bu sebeple Hayyâm’ı melâmîmeşrep bir şair diye kabul edip şiirlerini buna göre yorumlamak gerekir. Şiirde rubâî kalıbına olan ilginin artmasında önemli rol oynayan Hayyâm’ın İran şiirindeki etkisi sadece bu kalıpla sınırlı kalmamıştır. Birçok şairin gazel ve kıtalarında da Hayyâm’ın izlerini görmek mümkündür. Bu bağlamda ünlü gazel şairi Hâfız-ı Şîrâzî’nin gazellerinin Hayyâm’ı akla getiren özellikler taşıdığı söylenebilir.

Hayyâm’a ait rubâîleri ilk nakleden kaynak Zahîrî-i Semerkandî’nin 556 (1161) yılından sonra kaleme aldığı Sindbâdnâme’dir. Bu eserde şairi belirtilmeden aktarılan beş rubâî daha sonraki kaynaklarda Hayyâm’ın rubâîleri arasında zikredilir. Zahîrî-i Semerkandî diğer kitabı Aġrâżü’s-siyâse fî aǾrâżi’r-riyâse’sinde de bu şiirlerden birini nakleder. Hayyâm’ı şair olarak zikreden ilk kaynak ise İmâdüddin el-İsfahânî’nin Ħarîdetü’l-ķaśr adlı eseridir. Hayyâm’ın ölümünden yaklaşık elli yıl sonra yazılan bu eserde Hayyâm, Horasan şairleri arasında sayılır. Fahreddin er-Râzî, et-Tenbîh Ǿalâ baǾżı süveri’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm adlı risâlesinde ilk defa Hayyâm’ın adını anarak bir rubâîsini nakleder. Ardından Necmeddîn-i Dâye, Mirśâdü’l-Ǿibâd’ında Hayyâm’ın iki rubâîsini kaydedip bu rubâîlerin içeriğine ve Hayyâm’a eleştiriler yöneltir. Verâvinî’nin Merzübannâme’sinde (608-622/1211-1225) Hayyâm’ın üç rubâîsine şairin adı anılmaksızın yer verilir. Abdülkādir-i Âherî’nin Aķŧâbü’l-ķuŧbiyye’sinde Hayyâm’a ait birkaç rubâî zikredilmiş, Atâ Melik el-Cüveynî’nin Târîħ-i Cihângüşâ’sı ile (658/1260) Hamdullah el-Müstevfî’nin Târîħ-i Güzîde’sinde de (730/ 1330) birer rubâîsi yer almıştır. Hayyâm’ın on üç rubâîsinin aktarıldığı Bedreddin Câcermî’nin Mûnisü’l-aĥrâr’ı (741/1340-41) bu konuda en önemli kaynaklardan sayılmaktadır. VIII. (XIV.) yüzyılın sonuna kadar Hayyâm’a nisbet edilerek zikredilen rubâîlerin toplam sayısı altmış altıya ulaşmıştır. Daha sonraki kaynaklarda Hayyâm’a ait olduğu ileri sürülen rubâîlerin sayısı hızla artmıştır. Hayyâm’ın rubâîleri ilk defa IX. (XV.) yüzyılda müstakil bir eserde toplanmıştır. Yâr Ahmed b. Hüseyin Reşîdî-i Tebrîzî tarafından 868 (1464) yılında tasnif edilen Ŧarabħâne adlı kitapta Hayyâm’a ait olduğu belirtilen 559 rubâîye konularına göre on başlık altında yer verilmiştir. Bundan sonra da Hayyâm’a nisbet edilen rubâîlerin sayısı artmaya devam etmiştir. Saîd-i Nefîsî, Nizâmî-i Arûzî’nin Çehâr Maķāle’sine yazdığı notlarda Hayyâm’a ait olduğu ileri sürülen 1224 rubâî tesbit ettiğini belirtmektedir.

Ömer Hayyâm’ın XIX. yüzyılın ikinci yarısında üne kavuşmasında rubâîlerinin Batı dillerine yapılan tercümelerinin rolü büyüktür. Daha önce bazı çeviriler yapılmışsa da özellikle Edward Fitzgerald’ın rubâîlerden yaptığı serbest çeviri (London 1859, 1868, 1872, 1879, 1889; rubâîlerin çok sayıda Batı diline çevirisi için bk. Storey, V/2, s. 369-377) Hayyâm’ın şiirleriyle düşüncelerinin Batı’da şöhret kazanmasında etkili olmuştur. Hayyâm’a nisbet edilen rubâîlerin sayısı derleyenlere ve neşredenlere göre değişmektedir. Sencer Mirza’nın neşrinde 464 (Tahran 1861), Muhammed Sadîk Ali el-Leknevî’nin ilk neşrinde 762, sonrakilerde 770 (Leknev 1878, 1894, 1909), Saîd-i Nefîsî’nin neşrinde 443 (Tahran 1933) rubâî yer almaktadır.

XX. yüzyılda Hayyâm’a ait rubâîlerin tesbiti konusunda çalışmalar artmış, pek çok araştırmacı, ilk kaynaklardaki rubâîleri esas alarak yüzlerce rubâî arasından gerçekten Hayyâm’a ait olanları belirlemeye çalışmıştır. Bu konuyla ilk defa ilgilenen Rus şarkiyatçısı Jukovski, J. B. Nicolas tarafından yayımlanan Hayyâm rubâîleri (1867) üzerine yaptığı inceleme sonunda bunlardan seksen ikisinin yaklaşık kırk şaire birden nisbet edildiğini belirlemiştir. Jukovski’nin ardından Arthur Christensen, Friedrich von Rosen ve Christian H. Rempis gibi araştırmacıların gerçekleştirdiği çalışmalarla şairi belli olmayan rubâîlerin sayısı artmış, Hayyâm’a ait olduğu kesinlik kazanan rubâîlerin sayısı iyice azalmıştır. Şarkiyatçıların ardından İranlı araştırmacılar da Hayyâm’ın rubâîlerini tesbit için çalışmalar yapmaya başlamıştır. Bunlar arasında Sâdık Hidâyet, Muhammed Alî-i Fürûgī, Kāsım-ı Ganî ve Alî-i Deştî’nin çalışmaları dikkate değer. Sâdık Hidâyet hazırladığı eserde (Terânehâ-yi Ħayyâm, Tahran 1313, 1334, 1342 hş.; Türkçe trc. Mehmet Kanar, İstanbul 1999) Hayyâm’a ait 143 rubâî tesbit etmiş, Muhammed Alî-i Fürûgī, Kāsım-ı Ganî ile birlikte yaptığı çalışmada mevcut rubâîler içinde 178’inin Hayyâm’a ait olduğunu belirterek bu rubâîleri bir kitapta toplamıştır (RubâǾiyyât-ı Ħayyâm, Tahran 1321, 1340 hş.). Daha sonra Alî-i Deştî, farklı bir araştırma ile ancak altmış beş rubâînin Hayyâm’a ait olabileceği sonucuna varmıştır (Demî bâ Ħayyâm, Tahran 1344, 1348 hş.). Buna rağmen Hayyâm’ın gerçek rubâîlerinin tesbiti konusu henüz çözüme kavuşturulmuş değildir.

Hayyâm’ın şair kişiliğiyle Doğu’da daha erken dönemlerde (IX./XV. yüzyıl) şöhrete kavuştuğu, Sa‘dî-i Şîrâzî, Mevlânâ Celâleddîn-i Rûmî ve Hâfız-ı Şîrâzî’nin şiirlerinin yanı sıra Hayyâm’ın rubâîlerinin de özellikle Hint yarımadasında edebî içerikli toplantılarda okunduğu bilinmektedir. XX. yüzyılda Hindistan ve Pakistan’da Hayyâm rubâîlerinin defalarca Hintçe ve Urduca’ya çevrildiği görülmektedir. Bunların bir kısmının rubâîlerin İngilizce tercümelerinden yapılması dikkat çekicidir (Hint alt kıtasında Hayyâm’ın rubâîleriyle ilgili çalışmalar için bk. M. İsmâilpûr, IV, 1098-1105).

Ömer Hayyâm’ın Türkiye’de şair yönüyle Hâfız-ı Şîrâzî, Sa‘dî-i Şîrâzî, Ferîdüddin Attâr ve Abdurrahman-ı Câmî gibi şairler kadar tanındığı ve şairler üzerinde etkili olduğu söylenemezse de Türkiye kütüphanelerinde Hayyâm’a nisbet edilen rubâîlerin el yazmaları Hayyâm’ın eski dönemlerden beri tanınıp okunduğunu göstermektedir. XIX. yüzyıldan itibaren Türkiye’de Hayyâm’ın rubâîlerine olan ilginin artmasıyla birlikte Hayyâm’ın şiirleri üzerine birçok yazı yazılmış ve rubâîlerin birçok tercümesi yapılmıştır. Rubâîlerin bilinen en eski Türkçe çevirisi Muallim Fevzi’ye aittir. Onun bazı rubâîlerin düz yazı tercümelerinin yanı sıra Hayyâm hakkındaki makalelerini de kapsayan Hayyâm adlı çalışması önce Tercümân-ı Hakîkat’in 1885-1886 yıllarındaki sayılarında yayımlanmış, ardından kitap haline getirilmiştir (İstanbul 1303). Daha sonra günümüze kadar başta Abdullah Cevdet’in tercümesi (İstanbul 1914) olmak üzere onlarca tercüme yayımlanmıştır. Bunlar arasında Hüseyin Dâniş ile Rıza Tevfik’in hazırladığı Rubâiyyât-ı Ömer Hayyâm (İstanbul 1340), Hüseyin Rifat’ın Rubâiyyât-ı Hayyâm ve Manzum Tercümeleri (İstanbul 1926), Feyzullah Sacit’in Hayyâm’ın Rubâîleri ve Manzum Tercümeleri (İstanbul 1929), Ahmed Hayyat’ın Rubâiyyât-ı Ömer Hayyâm (İstanbul 1931), Âsâf Hâlet Çelebi’nin Ömer Hayyâm (İstanbul 1954), Rüştü Şardağ’ın Ömer Hayyâm’ın Rubâîleri (İzmir 1959, 1960), Yahya Kemal Beyatlı’nın Hayyam Rubâîlerini Türkçe Söyleyiş (İstanbul 1963), Mehmet Nuri Gençosman’ın Hayyâm’dan Rubâîler (Ankara 1963), Hamâmîzâde Mehmed İhsan’ın


Ömer Hayyâm Rubâîleri (İstanbul 1966), Yakup Kenan’ın (Necefzâde) Ömer Hayyâm ve Rubâîleri, İran Edebiyatına Toplu Bir Bakış (İstanbul 1968), Sabahattin Eyüboğlu’nun Ömer Hayyâm-Dörtlükler (İstanbul 1971), Abdülbaki Gölpınarlı’nın Hayyam ve Rubaileri (İstanbul 1973), Ahsen Gürtin’in Ömer Hayyâm-Rubâîler (İstanbul 1975) başta gelir (Türkiye’de 2000 yılına kadar yayımlanmış Hayyâm tercümeleri konusunda bk. Andı, sy. 7 [1999], s. 9-29; rubâîlerin çeşitli dünya dillerine tercümeleri için bk. Fâtıma Engûrânî - Zehra Engûrânî, bk. bibl.).

BİBLİYOGRAFYA:

Storey, Persian Literature, V/2, s. 356-380; Yakup Kenan, Ömer Hayyâm ve Rubaîleri, İstanbul 1967, s. 69-90; Ehsan Yarshater, Persian Literature, New York 1988, s. 147-160; Muhammed Ali-yi Furûgî v.dğr., Hayyâm: Hayatı, Felsefesi ve Gerçek Rubaîleri (trc. Hasan Çiftçi - Orhan Başaran), Erzurum 2002; Fâtıma Engûrânî - Zehra Engûrânî, Kitâbşinâsî-yi ǾÖmer Ħayyâm: Bibliography of ǾOmar Khayyām, Tahran 1381 hş./ 2002; M. İsmâilpûr, “Ħayyâm der Şibhi Ķārre”, Dânişnâme-i Edeb-i Fârsî (nşr. Hasan Enûşe), Tahran 1380, IV, 1098-1105; Ahmad Karimi Hakkak - Pamela S. Loy, “Ruba’iyat of Omar Khayyām”, Middle Eastern Literatures and Their Times (ed. J. Moss), Detroit 2004, VI, 429-439; G. Lazard, “Les quatrains irréligieux d’Omar Khayyām”, Res orientales, VII, Paris 1955, s. 177-182; Muhsin Heştrûdî, “Ħayyâm Riyâżîdân-i ŞâǾir yâ ŞâǾir-i Riyâżîdân”, Mecelle-i Dânişkede-i Edebiyyât, X/3 (39), Tahran 1342/1963, s. 303-310; M. Fatih Andı, “Türkçe’de Rubâiyyât-i Hayyâm Tercümeleri”, İlmî Araştırmalar, sy. 7, İstanbul 1999, s. 9-29; Seyyid Ali Mirefdâlî, “RubâǾiyyât-i Aśîl-i Ħayyâm Kudâm Est?”, Neşr-i Dâniş, XV/5, Tahran 1374 hş./1995, s. 264-276; Ch.-H. de Fouchécour, “Umar Khayyām”, EI² (İng.), X, 827-831.

Hicabi Kırlangıç