NÛR SÛRESİ

(سورة النور)

Kur’ân-ı Kerîm’in yirmi dördüncü sûresi.

Medine döneminde Benî Mustaliķ Gazvesi’nin ardından 5. (626-27) yılın sonlarında nâzil olmuştur. Adını “nûr âyeti” diye bilinen ve Allah’ın gökleri ve yeryüzünü aydınlatan nurunu tasvir eden 35. âyetten alır. Altmış dört âyet olup fâsılaları ب، ر، ل، م، نharfleridir. Nûr sûresinde fert, aile ve toplum hayatı açısından uygulanması gereken görgü kurallarına temas edilmiş, İslâmî değerlere bağlı sağlam bir aile ve toplum hayatının kurulmasında uyulacak ahlâkî esaslara dikkat çekilmiş, ayrıca iman, küfür ve nifakın hayata yansıyan görünümleri değerlendirilerek uyarılarda bulunulmuştur.

Sûrenin muhtevasını üç bölüm halinde incelemek mümkündür. Birinci bölümde Câhiliye döneminden kalan zina fiilinin hükmü belirtilmiş, eşler arasında zina isnadı probleminin çözümüne dair açıklamalar yapılmıştır (âyet: 1-10). Daha sonra Benî Mustaliķ Gazvesi dönüşünde ihtiyacı sebebiyle geri kalıp bir sahâbînin yardımıyla askerî birliğe yetişen Hz. Âişe’ye yapılan zina isnadı konu edilmiş ve bunun “büyük bir iftira” olduğu belirtilmiştir. Münafıkların bir tertibi olan bu isnat, henüz beş yıllık bir geçmişe sahip bulunan Medine İslâm toplumunun iç huzurunu bozmak, müslümanlar arasında güven duygusunu sarsmak gibi amaçlar taşıyordu. İlgili âyetlerde (11-22) bu hususlarda dikkatli olunması gerektiği vurgulanmış, dedikodulardan rencide olan Hz. Ebû Bekir ailesinden hatalı davrananları affetmeleri istenmiş, bu erdemli davranışın ilâhî affa vesile teşkil edeceği belirtilmiştir (Taberî, XVIII, 135-137; ayrıca bk. İFK HADİSESİ; KAZF). İffetli kadınlara zina iftirasında bulunanların dünyada ve âhirette lânete uğrayacakları ifade edilmiş, başkasının evine girip çıkmakta, mahrem olmayan kadınlarla erkeklerin birbirlerine karşı davranışlarında riayet edecekleri kurallardan söz edilmiş, toplumların temel unsuru olan ailenin teşkil edilişinin yegâne meşrû yolu olarak evlilik emredilmiş ve iffetin toplum hayatına hâkim kılınması istenmiştir (âyet: 23-34).

İman, küfür ve nifak konularına temas eden ikinci bölüm nûr âyetiyle başlar. Bu ilâhî nurun feyziyle aydınlanan evlerde oturanların dünya işiyle meşgul oldukları, fakat bunun Allah’ı anma, yüceltme, namaz kılma ve zekât vermelerine, sorumluluk duygusu ve âhiret endişesi taşımalarına engel olmadığı beyan edilir. İlâhî nurdan yoksun olup küfür ve inkâr yolunu tutanların acıklı hali insan hayatından ve tabiat olaylarından örneklerle anlatılır; tabiatın işleyişinden misaller verilerek Allah’ın varlığı, birliği ve yetkin sıfatlarına atıf yapılır.

Ardından gelen on bir âyette (47-57) münafıkların tereddütlü davranışlarına temas edilir. Sûrenin nazil olduğu yıllarda Mekke ve civarındaki müşriklerle Medine çevresinde bulunan yahudilerin yanı sıra müslümanlarla beraber yaşayan münafıklar da müslümanlara karşı düşmanlık beslemekteydi. Bu âyetlerde münafıkların iki yüzlü tavırlarına değinildikten sonra iman ve sâlih amel sahipleri için tam hâkimiyet döneminin yakında geleceği belirtilmektedir.

Üçüncü bölümde önce ev âdâbına temas edilmiş, yaşı ilerlemiş hanımlarla ilgili bazı hükümler açıklanmış ve müslümanların Hz. Peygamber’e karşı uymaları gereken edep kurallarına değinilmiştir. Sûrenin son üç âyetinin üslûbundan ve İbn Cerîr et-Taberî’nin rivayetlerinden (a.g.e., VIII, 236) anlaşılacağı üzere bazı münafıklarla henüz eğitim almamış kişiler görgü kurallarına aykırı davranışlarda bulunuyordu. Bu sebeple herkesi ilgilendiren bir meselenin müzakeresi sırasında yönetici kişiden izin almadan meclisin terkedilmemesi ve Hz. Peygamber’e herhangi bir kişiye hitap ediyormuş gibi hitap edilmemesi istenmekte, Resûlullah’ın emirlerine muhalefet edenlerin elem verici bir azaba uğrayacağı hatırlatılmaktadır. Kur’ân-ı Kerîm’de müslüman toplumun mânevî değerlerine bağlı devlet adamları ile âlimlere itaat etmenin gereğine yapılan vurgu (en-Nisâ 4/59) ve âlimlerin peygamberlerin vârisleri olduklarına dair hadis (Müsned [Arnaût], XXXVI, 45-48) sûrenin sonunda söz konusu edilen bu hususlarla bütünlük arzetmektedir (âyet: 58-64).

Resûlullah’a ulaşmayan bir senedle nakledilen, “Erkeklerinize Mâide sûresini, kadınlarınıza da Nûr sûresini öğretiniz” hadisinin sahih olmadığı belirtilmiş (DİA, XXVII, 405), Hz. Ömer’in Nisâ, Ahzâb ve Nûr sûrelerinin müslümanlara öğretilmesi tâlimatı verdiği nakledilmiştir (Şevkânî, IV, 1; Âlûsî, XVIII, 374; M. Nâsırüddin el-Elbânî, I, 135-137). Bazı tefsir kaynaklarında yer alan, “Nûr sûresini okuyan kimseye geçmişte yaşayan ve geride kalan kadın ve erkek müminlerin her biri sayısınca on sevap verilir” meâlindeki hadisin (meselâ bk. Zemahşerî, III, 80; Beyzâvî, III, 214) mevzû olduğu kabul edilmiştir (Muhammed et-Trablusî, II, 718).

Nûr sûresi hakkında yapılan çalışmalardan bazıları şunlardır: İbn Kuteybe, Tefsîru sûreti’n-Nûr (Kahire 1343); İbn Ebû Hâtim er-Râzî, Tefsîrü’l-Ķurǿâni’l-Ǿažîm (Tefsîru sûreteyi’n-Nûr ve’l-Furķān minh), (haz. Ömer Yûsuf Hamza, doktora tezi, 1405/1985, Câmiatü Ümmi’l-kurâ [Mekke]); İbn Teymiyye, Tefsîru sûreti’n-Nûr (Küveyt 1977; nşr. Abdülalî Abdülhamid Hâmid; Halep 1983; Bombay 1987; Tunus 1988; Bağdad 1990); Mevdûdî, Tefsîru sûreti’n-Nûr (Tefhîmü’l-Kur’ân’daki Nûr sûresi tefsirinin Arapça çevirisinin müstakil basımıdır; Beyrut 1959; Dımaşk 1960; Riyad 1987, 1988); Yûsuf Hâmid el-Âlim, Sûretü’n-Nûr ve tanžîmü’l-müctemaǾ (Hartûm 1968); Hasan Elik, el-Âdâbü’l-ictimâǾiyye kemâ tüśavviruhâ sûretü’n-Nûr (yüksek lisans tezi, 1402, Câmiatü Ümmi’l-kurâ külliyyetü’ş-şerîa [Mekke]); Fethî Ferîd, Min Aħlâķi’l-Ķurǿân ve belâġatihî fî sûreti’n-Nûr (Kahire 1985); Şehhât Muhammed Abdurrahman Ebû Süteyt, MaǾa’n-nažmi’l-Ķurǿânî fî sûreti’n-Nûr (Kahire 1986); Abdullah Mahmûd Şehhâte, Tefsîru sûreti’n-Nûr (Kahire 1987); İsmâil Sâlim, Tefsîru sûreti’n-Nûr (Kahire 1987); Fethî Abdurrahman Atıyye Abduh, Dirâsât taĥlîliyye li-sûreti’n-Nûr ve mâ yüstenbeŧu minhâ min aĥkâm (Mansûre 1988); Muhammed Abdullah el-Mehdî el-Bedrî, Ķaśdü’l-kelâm fî meǾâni’l-âyât ve’l-aĥkâm: Sûretü’n-Nûr (Dubai 1990); Ali Ahmed Abdülhâdî el-Hatîb, Teǿemmülât fî sûreti’n-Nûr (Kahire 1992); Memdûh Muhammed Hasan, Sûretü’n-Nûr ve müşkilâtüne’l-ictimâǾiyye (Kahire 1993); Sabrî İbrâhim es-Seyyid, Luġatü’l-Ķurǿâni’l-Kerîm fî sûreti’n-Nûr (İskenderiye 1994); Abdülhalim b. İbrâhim Abdüllatîf,


Ĥadîŝü’l-ifk kemâ câǿe fî sûreti’n-Nûr ve eŝerü’l-münâfiķīn fîh (yüksek lisans tezi, 1404, Câmiatü’l-İmâm Muhammed b. Suûd el-İslâmiyye usûlü’d-din [Riyad]); Ali Muhammed en-Nûrî, Sûretü’n-Nûr dirâse taĥlîliyye naĥviyye (yüksek lisans tezi, 1405/1985, Câmiatü Ümmi’l-kurâ külliyyetü’l-luga [Mekke]). Gazzâlî sûrenin 35. âyetiyle ilgili olarak Mişkâtü’l-envâr isimli bir eser telif etmiş (Kahire 1322, 1325; Halep 1922), Dâvûd-i Karsî de er-Risâletü’n-nûriyye ve’l-mişkâtü’l-ķudsiyye adlı bir eser kaleme almıştır (Süleymaniye Ktp., Hacı Mahmud Efendi, nr. 6383).

BİBLİYOGRAFYA:

Müsned (Arnaût), XXXVI, 45-48; Taberî, CâmiǾu’l-beyân (nşr. Sıdkī Cemîl el-Attâr), Beyrut 1415/1995, V, 206-207; VIII, 236; XVIII, 135-137; Mâtürîdî, Teǿvîlâtü’l-Ķurǿân, Hacı Selim Ağa Ktp., nr. 40, vr. 140b; Vâhidî, Esbâbü’n-nüzûl, Kahire 1379/1959, s. 179-190; Zemahşerî, el-Keşşâf (Kahire), III, 46-80; Beyzâvî, Envârü’t-tenzîl, Beyrut 1410/1990, III, 214; Şevkânî, Fetĥu’l-ķadîr, Kahire 1350, IV, 1; Âlûsî, Rûĥu’l-meǾânî (nşr. M. Ahmed el-Emel - Abdüsselâm es-Selâmî), Beyrut 1420/1999, XVIII, 374; Muhammed et-Trablusî, el-Keşfü’l-ilâhî Ǿan şedîdi’ż-żaǾf ve’l-mevżûǾ ve’l-vâhî (nşr. M. Mahmûd Ahmed Bekkâr), Mekke 1408/1987, II, 718; M. Nâsıruddin el-Elbânî, Silsiletü’l-eĥâdîŝi’ś-śaĥîĥa, Dımaşk-Beyrut 1399/ 1979, I, 135-137; Abdullah Mahmûd Şehhâte, Ehdâfü külli sûre ve maķāśıdühâ fi’l-Ķurǿâni’l-Kerîm, Kahire 1986, I, 255-258.

M. Kâmil Yaşaroğlu