NİNEVÂ

(نينوى)

Asur Krallığı’na başkentlik yapan ve harabeleri günümüzde Irak sınırları içinde bulunan tarihî şehir.

Ninevâ’nın (Ninova) kuruluş tarihi milâttan önce V. binyılın ortalarına kadar gider ve tanrıça Nin’den (İştar, Astarte) geldiği kabul edilen adına (Ninuwa) milâttan önce III-II. binyıl çivi yazılı belgelerinde birçok defa rastlanır. Asur Kralı II. Asurnasirpal (m.ö. 884-858) tarafından yeniden kurulurcasına ihya edilerek krallığın başkenti haline getirilen şehir, II. Sargon’un (m.ö. 722-705) 16 km. güney tarafına kurduğu yeni başşehir Dur-Şarrukin’e (Korsâbâd) yerleşmesi üzerine ikinci planda kalmışsa da bu durum uzun sürmemiş, Sanherib’in (m.ö. 705-681) emriyle daha geniş biçimde imar edilip tekrar başkent yapılmıştır. Sanherib’in açtırdığı sulama kanalları sayesinde çevresinde bağ ve bahçelerin arttığı Ninevâ bir zevk ve sanat merkezi durumuna gelmiş, aynı zamanda bir kültür merkezi olarak tanınmıştır. Asurbanipal (m.ö. 669-627) burada dünyanın ilk kütüphanelerinden sayılan büyük bir kütüphane kurmuş, çok sayıda Sumerce ve Akkadca tablet bu kütüphanede bir araya getirilmiştir. Şehir görkemli dönemini milâttan önce 612 yılına kadar sürdürmüş, bu tarihte, Bâbilliler’le birleşerek Asur İmparatorluğu’nu yıkan Medler tarafından üç aylık bir kuşatmadan sonra ele geçirilerek yağmalanmış ve tahrip edilmiştir.

Eskiçağ tarihinde büyük bir öneme sahip olan Kral yolu Ege sahillerinde Efes’ten, yine Eskiçağ dünyasının önemli ulaşım eksenlerinden birini teşkil eden Karadeniz-Kuzey Mezopotamya yolu da Amisos’tan (Samsun) başlayarak Ninevâ’da sona eriyordu. Burası Ortaçağ boyunca küçük ve harap bir şehir olarak varlığını korumuştur. Ninevâ, Bizans-Sâsânî mücadelesinde önemli rol oynamış, Bizans İmparatoru Herakleios, Sâsânîler’le yıllarca süren mücadelesini 627 yılı Aralık ayında Ninevâ önlerinde II. Hüsrev Perviz’e karşı kazandığı zaferle sona erdirmiştir. Yahudi seyyahı Tudelalı Benjamin’in 1165-1173 yılları arasında yaptığı seyahatte uğradığı yerlerden biri de Nivevâ’dır. Eserinde harabe durumunda bir şehir olarak bahsettiği Ninevâ’da iki sinagoga rastladığını, ayrıca çevresinde bazı köy ve mezraların bulunduğunu bildirmektedir. 1174-1187 yıllarında gerçekleştirdiği gezisi sırasında Ratisbonlu Petachia da Ninevâ’ya uğramıştır. Topraklarının zift gibi kara olduğunu söyleyen seyyah burada 6000’den fazla yahudinin yaşadığını belirtmekte, ayrıca şehirle ilgili başka bilgiler vermektedir.

İslâm kaynaklarında adına Ashâb-ı Kehf’in uyuduğu mağaranın o civarda olduğuna dair rivayetler münasebetiyle de rastlanan Ninevâ, Hz. Yûnus’un memleketi olarak bilinmekte, hemen bütün eserler buradan Yûnus b. Mettâ’nın şehri diye bahsetmektedirler. Nakledilen bilgilere göre Hz. Yûnus putperest Ninevâlılar’a peygamber olarak gönderilmiş, fakat şehir halkı eski inançlarında ısrar edince onları bırakıp gitmiş, daha sonra yaptıkları hatayı anlayan Ninevâlılar tövbe ederek Hz. Yûnus’un peygamberliğine inanmışlardır. Kaynaklarda Hz. Muhammed’in de Ninevâ’nın Yûnus peygamberin memleketi olduğunu söylediği belirtilmekte ve bununla ilgili olarak şu olaya yer verilmektedir: Resûl-i Ekrem, hicretten önce İslâm’a davet için gittiği Tâif’te gördüğü eziyet ve işkence üzerine Şeybe ve Utbe b. Rebîa kardeşlere ait üzüm bağına sığınmış ve burada kendisine Addâs adındaki hıristiyan köle efendilerinin emriyle bir tabak üzüm sunmuştur. Addâs’a nereli olduğunu soran Hz. Peygamber ondan Ninevâ cevabını alınca, “Yûnus b. Mettâ’nın memleketi Ninevâ mı? O benim kardeşimdir. O peygamberdi; ben de peygamberim” demiştir. Bu konuşmadan etkilenen Addâs orada İslâmiyet’i kabul etmiştir (İbn Hişâm, I-II, 421; Taberî, II, 345-346).

Ninevâ adına, Erbil hâkimi Muzafferüddin Kökböri’nin Musul Atabegi Nûreddin Zengî Arslanşah’a ait topraklara saldırması ve bu sırada Ninevâ’yı yağmalaması vesilesiyle de rastlanmaktadır (600/1204). XIII. yüzyılda Ninevâ da Moğol istilâsından payını almış ve büyük bir katliam ve tahribat görmüştür.

Ortaçağ İslâm seyyahlarından İbn Cübeyr ve İbn Battûta, Ninevâ’ya da gelmişler ve buradan çok etkilenmişlerdir. Seyahatnâmelerinde şehirle çevresindeki sur kalıntılarını, cami, ribât ve diğer binaları anlatırken Hz. Yûnus ile Ninevâ halkının tövbelerinin kabul edildiği Tellüttevbe (Tellüyûnus) tepesinden de bahsetmekte ve cuma günleri halkın bir inanışa göre Yûnus peygamberin kabrinin de bulunduğu bu tepeyi ziyarete gittiğini bildirmektedirler. Kaynaklarda Ninevâ’da onun hâtırasına


yapılmış bir manastırdan da söz edilmektedir. Tarihçi Ebü’l-Ferec İbnü’l-İbrî, Ninevâ’dan çeşitli vesilelerle bahsetmekte ve 1264 yılından önce bölgedeki karışıklıklar sırasında Ninevâ’da birçok hıristiyanın öldürüldüğünü söylemektedir. Yine kendisinin görevi gereği (şark mafriyanı, Ya‘kūbîler’de patrikten sonra gelen en yüksek din yetkilisi) 1265’te bir süre Ninevâ’da kaldığını ve ertesi yıl bölgedeki iki rahibi el-Cezîre ve Azerbaycan piskoposluklarına tayin ettiğini belirtmektedir. 1284 yılına dair verdiği bilgi, Ninevâ’da Mâr John Bar Naggara adına bir manastırın yaptırılması ve bunun 1285 yılında tamamlanmasıyla ilgilidir. Diğer bir haberde ise Ninevâlılar’ın kiliselerindeki kıymetli eşyaya ilâveten civar köy ve kasabalardan yaklaşık 15.000 dinar toplayarak Moğollar’a sunduklarını ve bu sayede kiliseyi kurtardıklarını aktarır. Yine onun verdiği bilgilere göre Ninevâlılar, büyük perhizden üç hafta önce “Ninevâ’nın yakarışı” adını verdikleri üç günlük bir oruç tutuyorlar ve bu oruç sırasında günlük âyinlerini tam bir pişmanlık içerisinde daha da uzatarak gerçekleştiriyorlardı. XIX. yüzyılda Ninevâ’da Koyuncuk ve Nebîyûnus tepelerinde yapılan arkeolojik kazılarda bazı Asur krallarına ait saraylarla tapınaklar ve kil tabletler üzerine yazılmış ünlü Gılgamış destanı gibi tarihî önem taşıyan eserler ortaya çıkarılmıştır.

Kuzey Irak’taki Ninevâ’dan başka Kerbelâ’yı da içine alan ve Bâbil Ninevâsı denilen bir Ninevâ daha bulunmakta ve kaynaklarda özellikle İslâmiyet’in ilk zamanlarında yaşanan olaylar sebebiyle adından sıkça söz edilmektedir. Hz. Hüseyin, Kûfe’ye giderken şehid edilmesinden (10 Muharrem 61 / 10 Ekim 680) kısa bir süre önce Ninevâ’da konaklamış ve burada kendisine Kûfe Valisi Ubeydullah b. Ziyâd’dan Irak’a gelmesini isteyen mektup verilmişti. Hz. Hüseyin’in torunu İmam Zeyd b. Ali 122 (740) yılında Emevî yönetimine karşı yürüttüğü mücadele sebebiyle şehid edilmiş ve naaşı yakınları tarafından Ninevâ’da gizlice defnedilmiştir. Bundan başka 251 (865) yılında Hz. Ali taraftarları Ninevâ’da ayaklanmış ve bu ayaklanma Hişâm b. Ebû Dülef tarafından bastırılmıştır. Kuzey Irak’taki Ninevâ günümüzde Irak’ı teşkil eden on sekiz idarî birimden merkezi Musul olanın adıdır (Ninevâ muhafazası).

BİBLİYOGRAFYA:

Theophanes, The Chronicle of Theophanes (trc. H. Turtledove), Philadelphia 1982, s. 23 vd.; İbn Hişâm, es-Sîre2, I-II, 421; İbn Hurdâzbih, el-Mesâlik ve’l-memâlik, s. 94; Taberî, Târîħ (Ebü’l-Fazl), I, 535; II, 11, 183-184, 345-346; V, 394; İbn Havkal, Śûretü’l-arż, s. 216-217; Şâbüştî, ed-Diyârât (nşr. C. Avvâd), Beyrut 1406/1986, s. 181; Makdisî, Aĥsenü’t-teķāsîm, s. 139, 146; Tuleda’lı Benjamin - Ratisbon’lu Petachia, Ortaçağ’da İki Yahudi Seyyahın Avrupa, Asya ve Afrika Gözlemleri (trc. Nuh Arslantaş), İstanbul 2001, s. 60, 97 vd.; İbn Cübeyr, er-Riĥle (nşr. Abdülhamîd Ahmed Hanefî), Kahire, ts., s. 182; Yâkūt, MuǾcemü’l-büldân (Cündî), V, 391; İbnü’l-Esîr, el-Kâmil (trc. Abdülkerim Özaydın v.dğr.), İstanbul 1985-87, I, 350 vd., 461; IV, 54; V, 205; VII, 140; XI, 292; XII, 160; Zekeriyyâ b. Muhammed el-Kazvînî, Âŝârü’l-bilâd, Beyrut, ts. (Dâru Sâdır), s. 477; Ebü’l-Ferec, Târih, I, 15, 18, 24, 61; II, 410-411, 484, 536, 574, 584; İbn Battûta, er-Riĥle (nşr. Abdülhâdî et-Tâzî), Rabat 1417/1997, II, 83; İbn Kesîr, Büyük İslâm Tarihi (trc. Mehmet Keskin), İstanbul 1994-95, I, 345 vd.; II, 190; III, 209-210; VIII, 289; G. le Strange, The Lands of the Eastern Caliphate, London 1966, s. 87-89; D. J. Wiseman, “Nineveh”, NBD, s. 888-890; Surma d Bayt Mar Samcun, Ninova’nın Yakarışı: Doğu Asur Kilise Gelenekleri ve Patrik Mar Şamun’un Katli (trc. Meral Barış), İstanbul 1996, s. 27 vd.; Erol Sever, Asur Tarihi, İstanbul 2000, s. 85, 106, 109-110, 125; “Koyuncuk”, İA, VI, 881-885; E. Honigmann, “Ninos”, RE, XVII, 634-643; M. E. J. Richardson, “Nīnawā”, EI² (İng.), VIII, 50-51; “Nineveh”, EJd., XII, 1167-1171; Ahmet Önkal, “Addâs”, DİA, I, 355-356; Işın Demirkent, “Herakleios”, a.e., XVII, 211, 212; Ethem Ruhi Fığlalı, “Hüseyin”, a.e., XVIII, 519-520.

Birsel Küçüksipahioğlu