NECCÂRZÂDE RIZÂ EFENDİ

(ö. 1159/1746)

Nakşibendî-Müceddidî şeyhi, şair.

1090 (1679) yılında dünyaya geldi. Asıl adı Mustafa Rızâ’dır. Müridlerinden Ömer Nüzhet Efendi onun Şebinkarahisar’da doğduğunu, aynı yıl ailesinin İstanbul’a göç ettiğini, babası İbrâhim Efendi’nin bu sırada öldüğünü kaydeder. Râmiz ve Sâlim gibi tezkire müellifleri ise İstanbul Beşiktaş’ta doğduğu konusunda birleşir. Neccârzâde, Üsküdar’da başladığı tahsilini Beşiktaş’ta Sinan Paşa Medresesi’nde sürdürdü. Bir yandan da hat dersleri alarak bu alanda kendini yetiştirdi. Hüdâyî Âsitanesi şeyhi Yâkub Afvî’nin tavsiyesiyle Celvetî şeyhi Mustafa Fenâyî’ye intisap etti, seyrü sülûkünü tamamlayıp hilâfet aldı. Beşiktaş Mevlevîhânesi şeyhi Mesnevîhan Mehmed Memiş Efendi’den Meŝnevî okudu. Bu yıllarda kitap istinsah ederek geçimini sağlamaya çalıştı.

1121’de (1710) Ruslar’a karşı savaş ilân edildiğinde gazâya katılmak üzere Osmanlı kuvvetlerinin toplandığı Edirne’ye gitti. Burada Nakşibendî-Müceddidî şeyhi Arapzâde Mehmed İlmî Efendi’nin müridi oldu ve Şevval 1123’te (Kasım 1711) hilâfet aldı. Ertesi yıl İstanbul’a döndü. Bir süre Beşiktaş’taki Sinan Paşa Camii’nde imamlık yaptı. Caminin yanında bulunan ve daha sonra kendi adıyla anılacak olan tekkeyi ihya ederek irşad faaliyetine başladı. Uzun yıllar faaliyetini sürdüren Neccârzâde 1153’te (1740) deniz yoluyla hacca gitmek üzere oğlu ve halifesi Mehmed Sıddık Efendi ile birlikte İstanbul’dan ayrıldı. Gemi Mısır’a uğradığında Vali Hekimoğlu Ali Paşa tarafından misafir edildi. Hac dönüşü Şam’da Hz. Yahyâ ve Muhyiddin İbnü’l-Arabî’nin türbelerini ziyaret etti. Ardından Anadolu’ya geçti ve Mevlânâ, Nasreddin Hoca, Seyyid Battal Gazi ve Eşrefoğlu Rûmî’nin türbelerini ziyaret edip İstanbul’a ulaştı. Neccârzâde 15 Muharrem 1159’da (7 Şubat 1746) vefat etti ve tekkesinin hazîresine defnedildi. Vefatına, “Rızâ göçtü cihandan” ibaresi tarih düşürülmüş, kabrinin üzerine daha sonra bir türbe inşa edilmiştir. Türbenin kitâbesinden 1286 (1869) yılında yenilendiği anlaşılmaktadır. Neccârzâde çok sayıdaki na‘tlarıyla tanınır. Onun ayrıca inşa, mûsiki ve hat sanatlarında geniş bilgi sahibi olduğu kaydedilmektedir. Ömer Nüzhet Efendi, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye adıyla bir eser kaleme almış ve bu eser Neccârzâde’nin Terceme-i Muhtasarü’l-velâye’siyle birlikte basılmıştır (İstanbul 1273, s. 67-108). Neccârzâde’den sonra oğlu Mehmed Sıddık Efendi ve Sıddık Efendi’nin damadı İsmâil Hakkı Efendi tekkede postnişin olmuşlardır.

Eserleri. 1. Divan (İstanbul 1262). Tevhid, münâcât ve na‘t tarzı şiirler içeren


eser “Tuhfetü’l-irşâd, Vâridât-ı Gaybiyye, Zuhûrât-ı Mekkiyye, Hâtimetü’l-vâridât” adlı dört bölümden meydana gelir. Şairin diğer bazı şiirleri eseri neşreden Mehmed Said Efendi tarafından eklenmiştir. Divan üzerine iki yüksek lisans tezi yapılmıştır (Tülin Danacı, Neccârzâde Şeyh Rıza ve Dîvânı, 1988, Gazi Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü; Mehmet Özdemir, Neccârzâde Rıza Dîvânı’nın Edisyon Kritiği, 1999, Afyon Kocatepe Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü). 2. er-Risâle fî beyâni’l-iǾtiķād ve’l-aħlâķ ve’l-Ǿamel. Süleymaniye Kütüphanesi’nde (Lâleli, nr. 3749/4) bulunan nüshanın müellif hattı olması kuvvetle muhtemeldir. 3. Terceme-i Muhtasarü’l-velâye. Arapzâde Mehmed İlmî’nin mürşidi Muhammed Semerkandî’ye ait Muħtaśarü’l-velâye adlı Farsça manzum eserinin tercümesidir (İstanbul 1273).

Neccârzâde, divanındaki Arapça bir şiirde şeyhi Arapzâde Mehmed İlmî Efendi’nin kendisine Muhyiddin İbnü’l-Arabî olarak zuhur ettiğini, İbnü’l-Arabî’nin eriştiği makamı şeyhine ve kendisine miras bıraktığını söylemesi, mensubu bulunduğu tarikatın pîri İmâm-ı Rabbânî’nin görüşlerinden ziyade İbnü’l-Arabî’nin görüşlerini benimsemesi, ayrıca tekkesinde hatm-i hâcegânın yanı sıra cehrî Celvetî zikrini icra etmesi ve Meŝnevî okutması onun sıra dışı bir Nakşî-Müceddidî şeyhi olduğunu göstermektedir.

BİBLİYOGRAFYA:

Şeyhî, Vekāyiu’l-fuzalâ, II, 413; Sâlim, Tezkire, İstanbul 1315, s. 305; Ömer Nüzhet, Menkıbetü’l-evliyâiyye fî ahvâli’r-Rızâiyye, İstanbul 1273; Râmiz ve Âdâb-ı Zurafâ’sı: İnceleme-Tenkidli Metin-İndeks-Sözlük (haz. Sadık Erdem), Ankara 1994, s. 132; Ayvansarâyî, Hadîkatü’l-cevâmi‘, II, 91-92; Müstakimzâde, Tuhfe, s. 471; Muallim Naci, Osmanlı Şairleri (haz. Cemâl Kurnaz), Ankara 1986, s. 154; Sicill-i Osmânî, IV, 429; Osmanlı Müellifleri, II, 187; Hüseyin Vassâf, Sefîne, II, 78-86; Zâkir Şükrü, Mecmûa-i Tekâyâ (Tayşî), s. 47; Halil İbrahim Şimşek, Osmanlı’da Müceddidîlik: XII/XVIII. Yüzyıl, İstanbul 2004, s. 159-163; a.mlf., “Mesnevihan Bir Müceddidî Şeyhi: Neccarzâde Mustafa Rıza’nın Hayatı ve Tasavvufî Görüşleri”, Tasavvuf, sy. 14, Ankara 2005, s. 159-178; M. Baha Tanman, “Neccârzâde Tekkesi”, DBİst.A, VI, 59-60.

Halil İbrahim Şimşek